26 Aralık 2016 Pazartesi

HEKİM ALİ SÜAVİ EFENDİ 7.BÖLÜM 

KISA BİR ARADAN SONRA YİNE BİRLİKTEYİZ İYİ OKUMALAR 

Her akşam Süfyan Efendinin yerine gidiyor hem karnını doyuruyor hem de arkadaşları ile konuşuyordu. Üstelik yemekler çok lezzetli ve bir o kadar da temiz bir yerdi...
Urfa’nın tanınmış simaları da hep oraya geliyor, Süfyan onu tanımadığı herkesle tanıştırıyor ve kendi için Muallim beyin söylediklerini söylüyor ve övünüyordu.
Ali Süavi her bulduğu fırsatta Süfyan’a teşekkür ediyor;
“Allah senden razı olsun Süfyan Efendi. Sadece cami yapmak değil ilim irfan kapıları da sevaptır” diyordu.
Okul bitmişti. Lojman’da tamamdı. Her taraf tertemiz ve bakımlı olmuştu. O gece son kez bu otel gibi olan yerde kalacaktı.
Ertesi akşam artık lojmanına taşınacaktı. Yemekten sonra erken geldi. Dinlenmek istiyordu. Yarın derslere de başlayacaklardı. Son zamanlar çok üşümüş ve çok yorulmuştu.
Erkenden yatağa girdi. Uyumak istiyordu ama bir türlü dalamıyordu. İlk defa bu gece rahatladığından beklide memleketinde olduğunu hissetmişti. Burada geçen yıllarını anne ve babasını ve kardeşini hatırlamıştı.
Buradan gitme kararlarını aldıkları gece geldi gözlerinin önüne...

‘Babası buradan gitmek istemiyordu.
“Hatun ne işimiz var İstanbul’da... Çok büyük memleket! Ne yaparız oralarda?”
“Bey niye öyle diyorsun. Paşa ağabeyim ne demişti hatırlasana.”
“Bu çocuklar çok zekiler cin gibiler bunların ilim irfan görüp, okuyup büyük adam olmaları gerekir. Bu vatanın böyle adamlara ihtiyacı var. Dememiş miydi?”
“Hatun iyi dersin hoş dersin de nasıl yaparız. Bilmiyorum ki. Zor çok zor!”
“Zor olacak bey. Belki aç kalırız açık kalırız. Çok sıkıntı çekeriz ama iki tane Vatanperver evlat yetiştiririz. Okurlar büyük adam olurlar.”
“Vallahi diyecek bir şey bulamıyorum.”
Hatıraları dağıldı.

“Belli ağır bir gece olacak bu gece...”
Kalktı yatağın kenarında oturdu.
“Kader işte. Göçtük. Kardeşimde ben de okuduk. O da zabit oldu. Ve kader! O Padişahın adamı oldu. Ben?” 
Ali Süavi ayağa kalktı. Odanın içinde dolaştı.

Mektep o gün akşama kadar çalışma ile tamamen bitmişti. Süfyan efendinin işi çıktığı için o erkenden gitmişti…
Ali Süavi Hüseyin’e;
“Hüseyin Efendi, Harran kapı mahallesi hangi tarafa düşüyor?”
“Biliyorum gidelim. Biraz uzak ama çok da sayılmaz.”
“Azizim yedi sekiz yaşına kadar kaldığımız yerler orası.
Bir göreyim diyorum. Babamın ciğerci dükkânını ha birde bakkal Hüsrev Efendi vardı biz çocukken! Onu bulmak istiyorum.”
“Sen onu bulma, bulursan da kim olduğunu söyleme...
Ne olur ne olmaz!”
“Çok yaşlanmıştır yaşıyorsa. Öldüyse Allah Rahmet eylesin.
İyi adamdı.”
“Burada akrabalarında vardır o zaman senin kardeşim.”
“Çok yok. Zaten burada da çok akrabalarımız yoktu.
Ama biz göç ettikten sonra çoğu da arkamızdan göç ettiler.”
Uzak akrabalar vardır onları da zaten tanımam bilmem.”
“Öyle memleketten biri göç etimi! Akrabaları da arkasından göç ediyor. Bu adet hep böyle oluyor. Bizimkiler direndiler göç etmediler. Bizimde çok Akralarımız göç ettiler.”
Hükümetin arka tarafındaki sokağa girdiler. Ali Süavi her tarafa bakıyor ama hiçbir yer tanıdık gelmiyordu.
“Yoksa yanlış mı hatırlıyorum?”
“Kardeşim gittikten sonra hiç mi gelmediniz?”
“Gelmedik. Gittikten kısa bir zaman sonra babam öldü. Anam da kahretti.
Anlayacağın gelmedik.”
“Hay Allah… Nur içinde yatsın.”
“Sağ olasın kardeşim. Hele birde şu tarafa gidelim.”
Bir süre yürüdüler. Ali Süavi heyecanlanmıştı.
“Burası tanıdık. Şu ileride büyük bir ev vardı önünden geçerken hep ‘ah anam böyle bir evde otursa’ diye düşünürdüm.
Eğer o evi bulursam buldum demektir.”
“Ali Süavi Bey, ev yıkılmış ta olabilir.”
“Yok tamam. İşte kardeşim ev bak… Anama alacağım ev bu evdi. Bir gün çok param olunca anama bu evi alacağım derdim. Ama ev bu ev o kadar büyük değilmiş.”
“Sen küçüktün de onun için sana büyük geliyormuş demek ki!”
Evin önünden geçerken, Ali Süavi biraz durdu…
Dar sokağa girdiler. Gittikçe daha eski evlere doğru geliyorlardı.
“İşte kardeşim bu ev. Şuradaki…”
Biraz ileride gösterdiği ev, harabe halindeydi. İçinin acıdığını hissetti.
“Burada çocukluğumu bırakmıştım. Buradan bizim için göçmüşlerdi. Sırtımıza yükledikleri yükten haberdar olmadan gittik. Okumak üstelik iyi okumak zorundaydık.”
“Bizim için bu ocak söndürülmüştü. Bilmedikleri yere gidilmişti. Fedakârlığa bakın.”
“Gerçekten öyle olmuş.”
Gözleri yaşarmıştı. Annesi ile babası ile eve girişleri, evden çıkışları kardeşi Ziya’ ile kapının önünde oyun oynadıkları canlandı gözünün önünde.
“Vay zalim yıllar. Bu ev bizden sonra hiç kullanılmamış. Yemin olsun bu perdeler anamın astığı perdeler. İçeri girsek mi?”
“Yok, kardeşim hatta kapının önünde bile çok oyalanmayalım. Yürü kardeşim yürüyüşe çıkmış gibi yürüyelim.”
Ali Süavi gözyaşlarını sildi. Evin önünden geçtiler. İleride küçük köhne bakkal dükkânı duruyordu.
“Hüsrev amca ya ölmüş, ya da burada yok. Bak içeride başkası var.”
“Yıllar geçiyor azizim.”
“Öyle haydi gidelim buradan…”
Hızlandılar. Ali Süavi çok etkilenmişti.
“Anam benim. Gün görmedin anam…”
Hüseyin hiç konuşmadan hızla yürüyen Ali Süavi’ye;
“Bu gece toplanacağız, yeni gelişmeler var.”
“Nerede?”
“Seninle şehre girerken ayrıldığımız yeri hatırladın mı?”
“Evet.”
“Tamam, oraya geleceksin. Saat onda, orada seni ben karşılayacağım.”
“Tamam. Saat onda… Ben biraz hazır çıkmışken alış veriş yapayım.”

Akşam Ali Süavi, lojmanını yerleştiriyordu.
İlk gün geldiği yer değildi burası sanki! Kadınlar birde süslü perdeler dikmişlerdi. Yatağı yeni ve temizdi.
Çarşafları yorganı battaniyesini yeni almıştı.
Yerde halılar vardı ama onların nereden geldiğini bilmiyordu...
Hem yattığı odada hem de oturduğu odada masa vardı.
Yattığı odadaki masasını çalışma masası gibi hazırlamıştı.
Oturma odasındaki masasını da yemek yediği çayını kahvesini içtiği masa olarak hazırlamıştı. Ama soba burada yandığından sıcağı da çok sevdiğinden içeri sadece yatmaya gidiyordu.
“Urfa halkı ne kadar misafirperver, böyle bir şeyi önce ne gördüm, ne duydum. Herkes canla başla çalıştı.”
Lojmanının mutfak eksiklerini de kendi tamamlamıştı.
Yanan sobasının üstündeki çaydanlığından etrafa yayılan mis gibi çay kokusu çok hoşuna gitmişti.
“Yahu ne güzel, ne sıcak bir yer oldu burası, birazda kitaplar sipariş verirsem tamamdır.”
İhtiyacını giderdiği yerin yanına da banyo yapacağı yıkanacağı bir yerde yapmışlardı. Duvarları boyamışlar, çatıyı aktarmışlar, camlarını çerçevelerini yenilemişlerdi.
Çok güzel bir lojman tam anlamı ile bir muallime yakışacak bir yer olmuştu. Yaraları iyileşmişti. Kendini bir hayli iyi hissediyordu...

Dışarısı çok soğuktu. Sert bir rüzgâr nefesini kesiyordu.
Atkı ile başını yüzünü sarmıştı. Birkaç kişi ile karşılaştı ama onlarda soğuktan korunmak için her taraflarını sarmışlardı. Kimsenin kimseye selam verecek, hatta bakacak hali yoktu. Hızlı hızlı yürüdü.
“Bu gece hava önceki gecelere göre herhalde daha soğuk ya da ben iyice ısınmıştım birden soğuğa çıkınca bana çok soğuk geldi.”
Bir süre daha yürüdü.
“Bu kadar uzakta mıydı bu yol ayrımı?”

Soğuk yüzüne vurdukça titriyordu. Gideceği yere gelene kadar bir an bile durmadı. Nefes nefese kalmıştı. Ama hızlı ve uzun yürüyüş onu ısıtmıştı artık titremiyordu.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder