YOSMA
Osmanlı’da
Kaldırım Serçesi
nazanss.blogspot.com
Gök gürültüsü o
kadar artmıştı ki, gök yere bağırıyor, kızıyor hiddetleniyor gibiydi.
Sanki bir diyeceği vardı da ondan önce kükrüyordu.
Şimşeklerde ondan geri kalmıyordu.
Bir suçlu arayışında olmalıydılar ki, arada hızla
ışıklarını açıyor, İstanbul’un bu kenar mahallesinin, dar sokağını
aydınlatıyor, kim var kim yok kontrol ediyordu.
Kimseler yoktu ki, köpekler bile yoktu. Gök gürlemekle kalmıyordu,
arada havan toplarını da yeryüzüne atıyor, hiç soluk vermeden, beklemeden ardı
ardına diğerleri de sıralıyordu.
“Ya destur” desen
kaç yazardı. Biri başına geldi gelecek, İnsanoğlu garipti, pür telaş ellerinin arasına alıyordu başını,
yıldırım düşerse, oldu ki çarparsa bari başını kurtarsın.
Beyhude! Yıldırım ne baş bırakır ne gövde. Hele de böyle
hiddetliyken.
Yıldırımlardan biri pek yakının düştü. Ödü koptu kopacak
haldeydi. Kuşe Vildan kıyameti koparacaktı.
Belki bu defa kızılcık sopasını üstünde kırardı.
Kırılacak vücudunda hal kalmamıştı ama Kuşe Vildan
vicdana mı gelirdi? O gelse Kör Yusuf gelir miydi?
*
Nazan Şara Şatana’nın Yosma – Osmanlı’da Kaldırım
serçesi kitabından
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder