1 Aralık 2017 Cuma





YOSMA
Osmanlı’da Kaldırım Serçesi

nazanss.blogspot.com

Gök gürültüsü o kadar artmıştı ki, gök yere bağırıyor, kızıyor hiddetleniyor gibiydi.

Sanki bir diyeceği vardı da ondan önce kükrüyordu. Şimşeklerde ondan geri kalmıyordu.
Bir suçlu arayışında olmalıydılar ki, arada hızla ışıklarını açıyor, İstanbul’un bu kenar mahallesinin, dar sokağını aydınlatıyor, kim var kim yok kontrol ediyordu.
Kimseler yoktu ki, köpekler bile yoktu. Gök gürlemekle kalmıyordu, arada havan toplarını da yeryüzüne atıyor, hiç soluk vermeden, beklemeden ardı ardına diğerleri de sıralıyordu.
 “Ya destur” desen kaç yazardı. Biri başına geldi gelecek, İnsanoğlu garipti,  pür telaş ellerinin arasına alıyordu başını, yıldırım düşerse, oldu ki çarparsa bari başını kurtarsın.
Beyhude! Yıldırım ne baş bırakır ne gövde. Hele de böyle hiddetliyken.
Yıldırımlardan biri pek yakının düştü. Ödü koptu kopacak haldeydi. Kuşe Vildan kıyameti koparacaktı.
Belki bu defa kızılcık sopasını üstünde kırardı.

Kırılacak vücudunda hal kalmamıştı ama Kuşe Vildan vicdana mı gelirdi? O gelse Kör Yusuf gelir miydi?

*

Nazan Şara Şatana’nın Yosma – Osmanlı’da Kaldırım serçesi kitabından




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder