10 Ocak 2018 Çarşamba




NAZAN ŞARA ŞATANA’NIN
TOPKAPI ŞİFRESİ
KİTABINDAN:

nazanss.blogspot.com



Karanlık Oyun

Emniyet müdürünün evi şehrin biraz dışında, bahçe içindeydi. Kapısında polis memurları bekliyordu. Fatihcanhan ve Ruzi’ye kapıyı açan kadın, zarif ve güzel bir kadındı.

Kibarca karşılandıktan hemen sonra özel bir odaya alınmışlardı. Burası emniyet müdürünün çalışma odasıydı. Masasının başındaki deri koltukta oturan emniyet müdürü, güler yüzlü ve sempatik bir adamdı. Duyduklarına göre dobra sözlü de bir adamdı.

Fazla beklemeden konuya giren Necati Müdür, “Fatihcanhan şimdi sizi dinliyorum. Bana bütün olanları anlatırsanız iyi olur. Lütfen eksik bilgiler olmasın. Ben açık konuşmak durumundayım. Vali bey bana olanları anlattı. Tabii basından da takip ettim. Ardında da bilgi edindik zaten. Aranıyorsunuz. Bunu biliyorsunuzdur herhalde. Üstelik benim ceylan gözlüm de aranıyor. Her zaman kesinleşmemiş suçta mutlaka bir açık kapı olduğuna inanırım. Siz lütfen bana detaylı bilgi verin, ben de ne yapabileceğimi sizlere anlatayım.” dedi.

Fatihcanhan aslında hem rahatlamıştı hem de çok rahatsız olmuştu... Belki de bütün aile sırlarından söz etmesi gerekiyordu şimdi. Bir süre kafasının içindeki karmaşayı düzene sokmak için vakit kazanır gibi yerdeki halının desenlerine baktı. Kimse konuşmuyordu.

Fatihcanhan konuya nereden başlayacağını bilmiyordu. Bu arada artık bir sırrının olmasını da istemiyordu ve her şeyi olduğu gibi anlatacaktı: “Ben Osmanlı hanedanlığından geliyorum. Derler ki, yani bizim aile öyle der ki Fatih Sultan Mehmet’in soyundanmışız. Sürgünle birlikte Nice’e yerleşen Osmanoğulları’ndanız. Avrupa’da bir hayli tanındığımı bilmiyorum, biliyor musunuz! İyi bir ressamımdır. Dünyanın çeşitli yerlerinde sergiler açtım. Babaannem, anneannem, yengem, annem, kuzenlerim, Leyla ve kardeşlerimle birlikte Nice’te ana evimizde ve Paris’te kardeşim Rüzgârhan’la kaldığım kendi dairemde yaşıyorum. Varlıklıyızdır. Dedem ve babam ellerindeki paralarını iyi değerlendiren eğitimli, çalışkan insanlardı.
Bizler de hepimiz okuduk ve çalışıyoruz. Kardeşlerimden en küçük olanı hâlâ okuyor. Türkiye’ye gelmek bizim hayalimizdi.” dedi ve Necati Müdür’ün onu ilgiyle izlediğini görüp derin bir nefes aldıktan sonra konuşmasına kaldığı yerden devam etti: “Neden olduğunu o zamanlar anlamadığım, şimdilerde çözdüğüm bir sebeple, hep istediğim halde bir türlü gelemediğim memleketimize gelmek isterdim. Bir gece Sultan babaannemin artık gitme zamanıdır demesi ve bana verdiği çok eski olan bir kâğıt parçası, Türkiye maceramızı başlatmış oldu. Kardeşim Rüzgârhan’la geldiğimiz gece vuruldum. Belki de biliyorsunuzdur.”

“Biliyorum. Olayları sadece basından takip etmedim.”

“Anlıyorum. Ruzi ile hastanede tanıştım. Ailem yaralanma olayımdan sonra İstanbul’a geldiler. Benim burada üst üste yaşadığım, bazılarında Ruzi’nin de olduğu bir sürü olay var.”

“Ruzi ile arkadaşlığınız siz vurulduktan sonra oldu öyle mi?” diye sordu müdür…

“Evet. Ruzi için ben bir haberdim. Sonra arkadaş olduk. Ardından üst üste olaylar olmaya başladı. Bir yemekten sonra bindiğimiz taksi, bir bilinmeyene, bir toplantıya götürdü bizi. Biz hiçbir şey anlamadan tanımadığımız ve bizden ne istediklerini bilmediğimiz bir grubun içinde bulduk kendimizi... İlk maceramız ve bizim araştırmalarımız da ondan sonra yoğunlaştı.”

“Nasıl sizin isteğiniz dışında mı götürüldünüz?”

“Evet. Öyle sayılır. Oraya gidince onların anlatımları ile bir dernek ya da bir tarikatın içinde olduğumuzu düşündüm. Emin olamadığım için araştırmalara başladık. Ruzi’yle benim öğrenme isteğimizden de çok şeyler öğrendik...”

“Ne tür araştırmalar yaptınız ve niye yaptınız?”

“Bizi götürdükleri yerdeki konuşmalar, benim okuduklarım ve araştırdığım bazı şeyleri hatırlattı bana. Birkaç filmdeki konularla da örtüşüyordu. Sonra araştırmaya daha da önem vermeye başladım. Ruzi bana çok yardım etti. Beni yakını Sema Hanım ve Feza Bey’e götürdü. Bu iki değerli insandan da çok şeyler öğrendik. İstanbul’da tabii ailemle birlikte Topkapı Sarayı’nı gezdim, Ayasofya’yı gezdim.
Şimdi sizin bakışlarınızdan anladığım kadarı ile benim saçmaladığımı ya da ne alaka dediğinizi anlıyorum. Yaşadıklarım, anlatacaklarımla ilintili. İsa Peygamber’in yaptıklarından tutun da Konstantinos’un yaptıklarına kadar araştırdım. Okudum öğrendim. Yıllarca çok saygı duyduğum, yanında yüksek sesle bile konuşmadığım, hiçbir isteğine hayır demediğim, Sultan babaannem ile aramın açılmasına sebep oldu bu konu... Babam ve babaannem bana yalan söylemişlerdi. Onlar birbirlerini her zaman görüyorlarmış. Babam görevliymiş. Türkiye için yurtdışında çalışıyormuş. Babamın anlattıkları beni şaşırtmıştı. Babam ile gizli buluşmalar benim anlamadığım bir dildi. Sonra değişik olayları ben yaşamaya başladım.
Ajan filmlerindeki gibi hareket etmek benim hoşuma gitmemişti. Nice’te Osmanlı Vakfı için çalışan babaannemle gittiğim bir toplantıda tanıdığım İstanbul’un üst düzeyindeki bayanların burada babaannemle görüşmeleri, sultan anneannemin, bir generalle konuşması, ahbap olmasından sonra o generalin de bir teşkilatta olduğunu öğrenmem arasında da çok zaman geçmedi. Ben İstanbul’da olmanın keyfini yaşamak istiyordum. Çocukluğumuzdan beri kutsal kent İstanbul hayallerini yaşamak için yapacaklarım tabii ki o şehri alan, çağ atlatan ve eğer mümkünse ki öyle diyorlar bizim soyumuzun onun soyundan geldiği Fatih Sultan Mehmet’in yaptıklarını görmek isteğiydi. İstanbul’u tanımak istiyordum. İstanbul’u gezerken birileri ile karşılaşıyordum. Takip ediliyordum. Annemle gittiğim Kapalıçarşı’da da beni takip ediyorlardı. Neler olduğunu bilmiyordum.” dedi genç adam…

Bir süre durup dinlenirken, bir şey hatırlayarak “Sizlere yanlış bilgi vermek istemiyorum. Buraya gelmemizin asıl sebebi Topkapı Şifresi’dir.” dedi… Necati Müdür şaşırmıştı.

“Topkapı Şifresi mi?”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder