30 Ocak 2018 Salı



Greyfurt Çiçekleri

 

nazanss.blogspot.com

 

 

 

‘Greyfurt Çiçekleri’

adlı senaryomu acaba ben!

Antalya’da evimizin bahçesindeki, muhteşem görüntüleri ile ben cezbeden

‘Portakal Ağaçları’

olarak mı değiştirsem ve desem ki;

Güne güzel başlamak için o kadar çok sebebin var ki, bak pencereden dünya seni selamlıyor.

Portakal ağaçlarının yeşillerinin arasındaki turuncu renkleriyle sana gülümsüyor.

Burada portakalın mevsimi yok ki, burada portakal ağaçları sana kendilerini hep hatırlatır ve derki;

‘Hadi artık gülümse’

Kokuları, buğuları bile farklı değil midir?

Çekersin ciğerlerine tertemiz havalarını, beden mutlu, ruh güçlü olur.

Portakalın çiçeklerinin kokusuna dayanamazsın.

 ‘Greyfurt Çiçekleri’ni de zaten güzelliklerinin yanı sıra etrafa saldıkları rayihaları yüzünden yazmıştım.

Saçıma taç mı yapsam demiştim,

boynuma kolye,

koluma bilezik belki o zaman doyarım kokusuna…

Ya tadına ne demeli.

Çok susadığımda bir portakal beni onlarca bardak su içmişim gibi kendime getirir.

 

Çiçeğin her türü makbulümdür

Hele o çiçek meyveye dönüyorsa

Sevginin her türü makbulümdür

Hele o sevgi aşka dönüyorsa.

 

 

Nazan Şara Şatana

 

nazanss.blogspot.com

 



29 Ocak 2018 Pazartesi





Joker Side Hill Suite Hotel, Side

Bizim şirketimizin oteli Mart ayında ilk konuklarını alıyor.

 

nazanss.blogspot.com

 














Nazan Şara Şatana

ŞOVALYE UNVANLI BÜYÜK KOMEDYEN

Charlie Chaplin


nazanss.blogspot.com



Şövalye unvanı alan bir komedyen!
İki kez Oskar alan bir komedyen!
Sessiz sinema ile dünyayı kendine hayran bırakan bir komedyen!
“Konuşursam beni sadece İngilizce bilenler anlayacak ama sessiz bir filmi herkes anlayabilir ve Dünya Amerika’dan ibaret değildir.”
Demiş, sessiz filmlere ağırlık vermiş.

Biz çocukken kardeşimle Şarlo gibi yürürdük. Daha ziyade o yürürdü ben gülerdim.
Onun şapkası, bastonu, kıyafeti ve göz makyajı! Ondan sonra gelen oyuncuların kullandığı malzemeleri olmuştur.
Onu taklit ederek üne kavuşan çok olmuştur.
Bizler animasyonda Şarlo tiplemesini de çok kullanırdık.
Bizim konuşmalarımızda da Şarlo kelimesi vardır.
Birinin onu gibi yürüdüğünü görsek, ya da hareketlerini, ona benzeyen şapkasını aklımıza hemen Şarlo gelir…

Dünyaya iz bırakanlar diyoruz ya Charlie Chaplin’de onlardan…

Sıra onu tanımaya geldi…

Londra'nın fakir bölgelerinden birinde doğup büyüyen Chaplin, 1913' te gittiği ABD'de sinemaya başlamıştı.

1914'teki ilk filmi Making A Living 'in ardından çekilen Kid Auto Races in Venice filminde bol pantolonlu, melon şapkalı, büyük ayakkabılı, sürekli bastonunu çeviren ve sakar hareketleri ile gülünç mizansenler oluşturan ‘Şarlo’ tiplemesini yarattı.

Takip eden yıllar içinde aralarında The Immigrant (1917),
The Adventurer (1917) gibi ünlü filmlerinin de bulunduğu altmıştan fazla kısa filmde oynayarak yeni gelişmekte olan sinemanın da etkisiyle dünya çapında görülmemiş bir üne kavuştu.

1918 yılında çektiği A Dog's Life filmi ile uzun metrajlı filmlere de başlayan Chaplin, Mary Pickford, Douglas Fairbanks ve D. W. Griffith ile birlikte kurdukları United Artists film şirketinin ortağı olduktan sonra
Sirk ve Sahne Işıkları gibi başyapıtlara imza attı.

Filmlerinde dönem koşulları için imkânsız görülebilen mizansenlere, koreografilere ve akrobatik hareketlere yer veren Chaplin, komedi sinemasının bütün örneklerini sonuna kadar korumakla birlikte, heyecanın ve hareketin asgari düzeye çekildiği sahnelerinde ise dramatik yapısını sergileyebilmiştir.

Popülist yaklaşımlara, hiçbir zaman benimsemediği bazı yönetim biçimlerine ve teknolojiye yönelik ağır eleştirilerini ise yine bu komedi tarzının içinde eritmiş ve sessizce seyirciye ulaştırmayı bilmiştir.

Yarattığı 'modern palyaço' Şarlo ile dünya üzerinde filmlerinin gösterildiği her ülkede insanların hayranlığını toplamasına rağmen,
Amerika Birleşik Devletleri vatandaşlığını reddetmesi sebebiyle bu ülkede kendisine yönelik olarak başlatılan karalama kampanyası;
Kendisinden bir hayli genç olan kadınlarla yaptığı dört ayrı evlilik,
Bir dönem kendisine açılan babalık davası,
The Immigrant filminde bir ABD memurunu tekmelediği sahne,
Altına Hücum filmindeki bazı sahnelerin komünizm propagandası olarak yorumlanması gibi olayların etkisiyle Chaplin'in ABD'ye girmesi yasaklandı.

Bunun üzerine karısı ve çocuklarıyla birlikte hayatının sonuna kadar yaşayacağı İsviçre'ye yerleşen Chaplin, ancak 1972 yılında Oskar Özel Ödülü'nü almak için yıllar sonra ABD'ye geri döndü.

Takip eden yılda City Lights adlı filme bir kez daha Oscar ödülünü kazanmıştır.

1975 yılında 86 yaşında iken İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth tarafından şövalye unvanına layık görülmüştür.



Nazan Şara Şatana


VAN GÖLÜ İÇİNDE BİR ADADA KİLİSE

Ahdamar Adası

nazanss.blogspot.com


(Ahtamar, Ağtamar, Akhtamar biçimlerinde de yazılır;
Ermenice: Աղթամար),


Gazetelerdeki bu haberi geçmiş zamanda hepimiz okuduk:
“95 yıl aradan sonra ilk kez geçen yıl ayinin yapıldığı Ahtamar’da, Ermeniler ikinci kez buluştu. Binlerce Ermeni’nin katıldığı ayinde yakılan mumların geliri ise Somali’ye gönderildi.”

Kiliseyi, restorasyon çalışmalarını, yeniden hizmete açılmasını hep okuduk tabi. Ermenilerin gelişlerini ilk ayinlerini de okumuştuk.

Burası Van gölü içinde bir adadaki kiliseydi. Adanın ismi Ahdamar adası, kileye de aynı isim verilmiş. Ahdamar Klisesi…
Buranın ismi ile ilgili bir efsane var. Onu aktaracağım. Kız kulesi efsanesine de benziyor bu aktaracağım efsane…

Adanın, adının nereden geldiğine dair yaygın halk hikâyesine göre, zamanında bu adada yaşayan Ermeni baş keşişin güzelliği dillere destan Tamar adında bir kızı vardır.
Adanın çevresindeki köylerde çobanlık yapan bir genç bu kıza âşık olur.
Bu genç Tamar'la buluşmak için her gece adaya yüzer. Tamar ise ona gece karanlığında yerini belli etmek için onu bir fenerle bekler.
Bundan haberdar olan kızın babası, fırtınalı bir gecede elinde fenerle adanın kıyısına iner ve sürekli yer değiştirerek gencin boşuna yüzüp, gücünü yitirmesine neden olur. Yüzmekten gücünü yitirip, yorulan genç çoban boğulur ve boğulmadan önce son nefesiyle "Ah Tamar!" diye haykırır.
Bunu duyan kız da hemen ardından kendini gölün sularına bırakir

gunden sonra ada Ah Tamar! İsmi ile anlatılır. Bu hikâye Ermeni sair Hovhannes Tumanyan anlatimiyla efsanelesmistir.(alıntı)

Van benim sevdiğim arkadaşım Nurhan’ımın şehridir. Nurhan memleketine aşıktır. Onu tanıdım tanıyalı Van’ı anlatır. Van gölünden tutundra, Van Gölü canavarına kadar her şeyi konuşuruz onunla.
Van şehrinin çok özel bir yer olduğunu hep söyler.
Haklı Van gerçekten çok farklı bir yer.
Nasıl olmasın ki.
Deniz gibi gölü var, baktığında deniz, ucu bucağı yok. Suyun olduğu yerde hayat vardır. Van’da su çok…
Van’lıları tanıdım. Çok sıcak insanlar.
Ben çok istediğim halde gidip göremedim. Kısmet olmadı.

Değişik yerleri, olayları anlatmak istiyorum yazılarımda sizlere.
Ahdamar Adası ve Ahdamar kilisesi bana değerli geldi. Sizlere bildiklerimi aktarmak istedim. Bazılarını birebir aktarmak istedim.
Resimlere bakınca, kilesinin sanat şaheseri olduğunu görüyoruz zaten…

Akdamar Kilisesi.
Akdamar Adasındaki Surp Haç kilisesi, Kudüs'ten İran'a kaçırıldıktan sonra 7. yüzyılda Van yöresine getirildiği rivayet edilen Hakiki Haç'ın bir parçasını barındırmak maksadıyla Kral I. Gagik'in emriyle 915–921 yıllarında Mimar Manuel tarafından inşa edilmiştir.

Adanın güney doğusuna kurulmuş olan kilise, mimari açıdan Ortaçağ Ermeni sanatının en parlak eserleri arasında sayılır.

Kızıl andezit taşından inşa edilmiş olan kilisenin dış cephesi, alçak rölyef şeklinde işlenmiş zengin bitki ve hayvan motifleriyle ve Kutsal Kitap'tan alınma sahnelerle bezenmiştir.

Kilise bu özelliğiyle de Ermeni mimari tarihi içinde eşsiz bir konuma sahiptir.

Kilisenin kuzeydoğusundaki şapel 1296–1336 tarihlerinde, batısındaki jamadun (cemaat evi) 1793 tarihinde, güneyindeki çan kulesi 18. yüzyıl sonlarında ilave edilmiştir.

Kuzeyindeki şapelin ise tarihi bilinmemektedir.

Doğudaki birçok başka Ermeni anıtı ile birlikte Ahtamar Kilisesinin de 1951'de hükümet emriyle yıkımı kararlaştırılmış, 25 Haziran 1951'de başlatılan yıkım çalışması o dönemde genç bir gazeteci olan ve tesadüfen olaydan haberdar olan Yaşar Kemal'in müdahalesiyle durdurulmuştur...

Onyıllar boyunca bakımsız olarak kalan kilise 2005–2007 döneminde Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı öncülüğünde, Türkiye Ermenileri ve komşu Ermenistan ile ilişkilerin geliştirilmesine yönelik bir adım olarak, 1.5 milyon dolar harcanarak restore edilmiştir.

Kilise 29 Mart2007 tarihinde TC Kültür Bakanı ve Ermenistan Kültür Bakan Yardımcısının katılımıyla müze olarak tekrar açılmıştır.(alıntı)
&
Türkiye'nin Van ve Bitlis illeri arasında bulunan Van Gölü'nün içinde yer alan en büyük adadır.

Van'ın Gevaş ilçesi sınırları içerisinde yer alan adada Ermeniler´den kalma bir kilise bulunur.

Yüzölçümü 70,000 metrekare olan adanın toplam kıyı uzunluğu 3 kilometreyi bulmaktadır. En yüksek noktası deniz seviyesinden 1912 metre yüksekte bulunan adanın batı uçlarında yüksekliği 80 metreye ulaşan dik kayalıklar vardır.


9. yüzyıldan itibaren kaydedilmiş olan Ağtamar adının Arapça ĞMR kökünden "kabartı, tümsek" anlamına gelen bir türev olması daha kuvvetli bir olasılık olarak değerlendirilebilir.

Adın Türkçeleştirilmiş biçimi olarak Akdamar kullanılmaktadır.

En eski kaynaklarda adanın adı, Gevaş bölgesinde hüküm süren Ermeni Rştuni sülalesine atfen Rştunik Adası olarak geçmektedir.

705 yılında Vard Rştuni'nin adada öldürülerek Rştuni beyliğine son verilmesinden sonra ada ve yöresi, daha önce Başkale'de (Ağbak) hüküm süren Ardzruni sülalesinin eline geçmiştir.

908'de I. Gagik Ardzruni bazı Ermeni ve Müslüman beyleriyle anlaşarak Gevaş'ta (Vostan) kendini Vaspuragan Kralı ilan etmiş ve bilahare başkentini adaya taşımaya karar vermiştir.

1.Gagik adada halen mevcut olan kiliseden başka müstahkem bir kasaba, saray, çarşı ve liman inşa ettirmiştir.

Ada üzerindeki sivil yerleşimin 16. yüzyıl başlarına kadar canlı olarak varlığını sürdürdüğü ve 1535 Osmanlı-İran harbi'nde tahrip edildiği anlaşılmaktadır.

16. yüzyıldan sonra sivil yerleşimin bulunmadığı adada Kutsal Haç'a (Surp Khaç) adanmış bir Ermeni manastırı hayatiyetini sürdürmüştür.

19. yüzyıl sonlarında 300 civarında keşişin ikamet ettiği manastır, 1895 ve 1915 olaylarından sonra terkedilmiştir.

Ermeni Kilisesinin ruhani başkanlığı olan Gatoğigosluk makamı 10. yüzyıl ortalarından 1101 yılına kadar Ahtamar Adasında bulunmuştur.

Makamın 12. yüzyılda Kilikya'ya taşınmasından sonra da Ahtamar Kilisesi 19. yüzyıla dek önderlik iddiasını devam ettirmiştir…

Akdamar Adasındaki Surp Haç kilisesi, Kudüs'ten İran'a kaçırıldıktan sonra 7. yüzyılda Van yöresine getirildiği rivayet edilen Hakiki Haç'ın bir parçasını barındırmak maksadıyla Kral I. Gagik'in emriyle 915–921 yıllarında Mimar Manuel tarafından inşa edilmiştir.

Adanın güney doğusuna kurulmuş olan kilise, mimari açıdan Ortaçağ Ermeni sanatının en parlak eserleri arasında sayılır.

Kızıl andezit taşından inşa edilmiş olan kilisenin dış cephesi, alçak rölyef şeklinde işlenmiş zengin bitki ve hayvan motifleriyle ve Kutsal Kitap'tan alınma sahnelerle bezenmiştir.

Kilise bu özelliğiyle de Ermeni mimari tarihi içinde eşsiz bir konuma sahiptir.

Akdamar Adası, Gevaş ilçesinin karşısında kıyıdan 4 km. açıktadır.

Adanın güney doğusuna kurulmuş olan kilise, Kutsal Haç adına Vaspurakan Kralı I. Gagik tarafından 915- 921 yıları arasında Keşiş Manuel'e yaptırılmıştır.

İlk yapıldığında saray kilisesi olan yapı, sonradan 1113 tarihinde manastır kilisesine dönüştürülmüştür.

1895 yılına kadar yöredeki Ermeni Patrikliğinin merkezi durumunda olmuştur. 

Kilise, mimarisi yanında dış cephelerindeki figürlü taş plastiği ile dikkat çekmektedir.  

Plan bakımından merkezi kubbeli, dört yapraklı yonca biçimli haç plana sahiptir.

Kilise doğu batı doğrultusu dikdörtgen bir alana oturmaktadır.

Orta mekân yüksek kasnaklı, içten kubbe, dıştan külahla örtülüdür. 

Kilisenin figürlü dış cephesi oldukça zengindir.

Bunun yanında İncil ve Tevrat’tan alınmış çeşitli sahneler yer almaktadır.

Yunus peygamberin denize atılması Hazreti Meryem ve kucağında İsa, Âdem ile Hava’nın cennetten kovulması, Hazreti Davut ile Kral Goliat’ın mücadelesi, Samson Filistinli ikilisi, ateşte üç İbrani genci, Aslan ininde Daniel sahneleri bulunmaktadır.

2006 yılında aslında uygun olarak restore edilen Kilise, Van’da en çok ilgi gören yerlerin başında geliyor.(alıntı)

Güzelliklerle kalın…

Nazan Şara Şatana



ŞOVALYE UNVANLI BÜYÜK KOMEDYEN

Charlie Chaplin

“DÜNYA AMERİKA’DAN İBARET DEĞİLDİR.”

nazanss.blogspot.com



Şövalye unvanı alan bir komedyen!
İki kez Oskar alan bir komedyen!
Sessiz sinema ile dünyayı kendine hayran bırakan bir komedyen!
“Konuşursam beni sadece İngilizce bilenler anlayacak ama sessiz bir filmi herkes anlayabilir ve Dünya Amerika’dan ibaret değildir.”
Demiş, sessiz filmlere ağırlık vermiş.

Biz çocukken kardeşimle Şarlo gibi yürürdük. Daha ziyade o yürürdü ben gülerdim.
Onun şapkası, bastonu, kıyafeti ve göz makyajı! Ondan sonra gelen oyuncuların kullandığı malzemeleri olmuştur.
Onu taklit ederek üne kavuşan çok olmuştur.
Bizler animasyonda Şarlo tiplemesini de çok kullanırdık.
Bizim konuşmalarımızda da Şarlo kelimesi vardır.
Birinin onu gibi yürüdüğünü görsek, ya da hareketlerini, ona benzeyen şapkasını aklımıza hemen Şarlo gelir…

Dünyaya iz bırakanlar diyoruz ya Charlie Chaplin’de onlardan…

Sıra onu tanımaya geldi…

Londra'nın fakir bölgelerinden birinde doğup büyüyen Chaplin, 1913' te gittiği ABD'de sinemaya başlamıştı.

1914'teki ilk filmi Making A Living 'in ardından çekilen Kid Auto Races in Venice filminde bol pantolonlu, melon şapkalı, büyük ayakkabılı, sürekli bastonunu çeviren ve sakar hareketleri ile gülünç mizansenler oluşturan ‘Şarlo’ tiplemesini yarattı.

Takip eden yıllar içinde aralarında The Immigrant (1917),
The Adventurer (1917) gibi ünlü filmlerinin de bulunduğu altmıştan fazla kısa filmde oynayarak yeni gelişmekte olan sinemanın da etkisiyle dünya çapında görülmemiş bir üne kavuştu.

1918 yılında çektiği A Dog's Life filmi ile uzun metrajlı filmlere de başlayan Chaplin, Mary Pickford, Douglas Fairbanks ve D. W. Griffith ile birlikte kurdukları United Artists film şirketinin ortağı olduktan sonra
Sirk ve Sahne Işıkları gibi başyapıtlara imza attı.

Filmlerinde dönem koşulları için imkânsız görülebilen mizansenlere, koreografilere ve akrobatik hareketlere yer veren Chaplin, komedi sinemasının bütün örneklerini sonuna kadar korumakla birlikte, heyecanın ve hareketin asgari düzeye çekildiği sahnelerinde ise dramatik yapısını sergileyebilmiştir.

Popülist yaklaşımlara, hiçbir zaman benimsemediği bazı yönetim biçimlerine ve teknolojiye yönelik ağır eleştirilerini ise yine bu komedi tarzının içinde eritmiş ve sessizce seyirciye ulaştırmayı bilmiştir.

Yarattığı 'modern palyaço' Şarlo ile dünya üzerinde filmlerinin gösterildiği her ülkede insanların hayranlığını toplamasına rağmen,
Amerika Birleşik Devletleri vatandaşlığını reddetmesi sebebiyle bu ülkede kendisine yönelik olarak başlatılan karalama kampanyası;
Kendisinden bir hayli genç olan kadınlarla yaptığı dört ayrı evlilik,
Bir dönem kendisine açılan babalık davası,
The Immigrant filminde bir ABD memurunu tekmelediği sahne,
Altına Hücum filmindeki bazı sahnelerin komünizm propagandası olarak yorumlanması gibi olayların etkisiyle Chaplin'in ABD'ye girmesi yasaklandı.

Bunun üzerine karısı ve çocuklarıyla birlikte hayatının sonuna kadar yaşayacağı İsviçre'ye yerleşen Chaplin, ancak 1972 yılında Oskar Özel Ödülü'nü almak için yıllar sonra ABD'ye geri döndü.

Takip eden yılda City Lights adlı filme bir kez daha Oscar ödülünü kazanmıştır.

1975 yılında 86 yaşında iken İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth tarafından şövalye unvanına layık görülmüştür.



Nazan Şara Şatana







ŞOVALYE UNVANLI BÜYÜK KOMEDYEN

Charlie Chaplin

“DÜNYA AMERİKA’DAN İBARET DEĞİLDİR.”

nazanss.blogspot.com



Şövalye unvanı alan bir komedyen!
İki kez Oskar alan bir komedyen!
Sessiz sinema ile dünyayı kendine hayran bırakan bir komedyen!
“Konuşursam beni sadece İngilizce bilenler anlayacak ama sessiz bir filmi herkes anlayabilir ve Dünya Amerika’dan ibaret değildir.”
Demiş, sessiz filmlere ağırlık vermiş.

Biz çocukken kardeşimle Şarlo gibi yürürdük. Daha ziyade o yürürdü ben gülerdim.
Onun şapkası, bastonu, kıyafeti ve göz makyajı! Ondan sonra gelen oyuncuların kullandığı malzemeleri olmuştur.
Onu taklit ederek üne kavuşan çok olmuştur.
Bizler animasyonda Şarlo tiplemesini de çok kullanırdık.
Bizim konuşmalarımızda da Şarlo kelimesi vardır.
Birinin onu gibi yürüdüğünü görsek, ya da hareketlerini, ona benzeyen şapkasını aklımıza hemen Şarlo gelir…

Dünyaya iz bırakanlar diyoruz ya Charlie Chaplin’de onlardan…

Sıra onu tanımaya geldi…

Londra'nın fakir bölgelerinden birinde doğup büyüyen Chaplin, 1913' te gittiği ABD'de sinemaya başlamıştı.

1914'teki ilk filmi Making A Living 'in ardından çekilen Kid Auto Races in Venice filminde bol pantolonlu, melon şapkalı, büyük ayakkabılı, sürekli bastonunu çeviren ve sakar hareketleri ile gülünç mizansenler oluşturan ‘Şarlo’ tiplemesini yarattı.

Takip eden yıllar içinde aralarında The Immigrant (1917),
The Adventurer (1917) gibi ünlü filmlerinin de bulunduğu altmıştan fazla kısa filmde oynayarak yeni gelişmekte olan sinemanın da etkisiyle dünya çapında görülmemiş bir üne kavuştu.

1918 yılında çektiği A Dog's Life filmi ile uzun metrajlı filmlere de başlayan Chaplin, Mary Pickford, Douglas Fairbanks ve D. W. Griffith ile birlikte kurdukları United Artists film şirketinin ortağı olduktan sonra
Sirk ve Sahne Işıkları gibi başyapıtlara imza attı.

Filmlerinde dönem koşulları için imkânsız görülebilen mizansenlere, koreografilere ve akrobatik hareketlere yer veren Chaplin, komedi sinemasının bütün örneklerini sonuna kadar korumakla birlikte, heyecanın ve hareketin asgari düzeye çekildiği sahnelerinde ise dramatik yapısını sergileyebilmiştir.

Popülist yaklaşımlara, hiçbir zaman benimsemediği bazı yönetim biçimlerine ve teknolojiye yönelik ağır eleştirilerini ise yine bu komedi tarzının içinde eritmiş ve sessizce seyirciye ulaştırmayı bilmiştir.

Yarattığı 'modern palyaço' Şarlo ile dünya üzerinde filmlerinin gösterildiği her ülkede insanların hayranlığını toplamasına rağmen,
Amerika Birleşik Devletleri vatandaşlığını reddetmesi sebebiyle bu ülkede kendisine yönelik olarak başlatılan karalama kampanyası;
Kendisinden bir hayli genç olan kadınlarla yaptığı dört ayrı evlilik,
Bir dönem kendisine açılan babalık davası,
The Immigrant filminde bir ABD memurunu tekmelediği sahne,
Altına Hücum filmindeki bazı sahnelerin komünizm propagandası olarak yorumlanması gibi olayların etkisiyle Chaplin'in ABD'ye girmesi yasaklandı.

Bunun üzerine karısı ve çocuklarıyla birlikte hayatının sonuna kadar yaşayacağı İsviçre'ye yerleşen Chaplin, ancak 1972 yılında Oskar Özel Ödülü'nü almak için yıllar sonra ABD'ye geri döndü.

Takip eden yılda City Lights adlı filme bir kez daha Oscar ödülünü kazanmıştır.

1975 yılında 86 yaşında iken İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth tarafından şövalye unvanına layık görülmüştür.



Nazan Şara Şatana