YOSMA
Osmanlı’da Kaldırım Serçesi
Nazan Şara Şatana
nazanss.blogspot.com
Efruze hazırlanmış ve aşağıya inmişti. Geç saatlere kadar kalmıştı
ama gelecekler gelmemişlerdi. Belki de yanlış anlaşılmıştır yarın geleceklerdir
düşüncesi içinde merdivenlere doğru yöneldiğinde kapı açılmış ve onu görmüştü.
Yağmurda onu evine götüren beyzadeyi, tabip çağırtıp baktıran, tertemiz evinde,
yatağında yatırtan beyefendiyi görmüştü. Karar vermesini sağlayan, gerekirse
öleceğim ama böyle bir hayat yaşamayacağım demesine sebep olan asilzadeyi
görmüştü. Öylece kalakaldı. Genç adam onu tanımamıştı. Başı ile selam verdi.
Efruze onu ve yanındaki en az onun kadar yakışıklı diğer beyzadeyi karşıladı ve
özel odaya buyur etti. Efruze titriyordu. Heyecandan bayılacak haldeydi. Elleri
titriyordu. Sesi kısılmış gibi olmuştu. Zorlukla,
“Hoşgeldiniz beyzadeler” diyebilmişti.
Genç adam gözlerini kısarak ona bakmış, dudak bükmüştü. Dahasında
hafifçe başı ile ‘Hoşbulduk’ dercesine işaret vermişti. Ne içmek
isteyeceklerinden neler yiyeceklerine kadar sorması gerekirken Efruze hiçbir
şey sormamıştı. Mişa, ne olduğunu anlamamıştı ama soruları kendinin soracağını
anlamıştı. Rakı istemişlerdi, mezelerin getirilmesini de talep etmişlerdi.
Çalışan kızlar büyük bir edep ve bir o kadarda kibarlık içinde sofraları
kurmuşlar, ikramlarda bulunmuşlardı. Gencin yanındaki beyzade Efruze’den
gözlerini bir an olsun ayırmıyordu.
“Hanımefendi sizde bize eşlik etmez misiniz? Size içki ikram
etsek!”
“Sağ olun beyzadem, ben içki kullanmıyorum.”
“Nasıl hem böyle bir yer işletiyorsunuz, hem de içki kullanmıyor
musunuz?”
“Evet, beyzadem.”
“Şaşırttınız beni. Bu dillere destan dans edende siz değilsiniz o
zaman.”
“Haklısınız, ben değilim. Hemen söyleyelim sizin için Arap Gül
dans etsin.”
“Ne dersiniz Şükrü Ziya Efendi, güzel olur değil mi?”
“Elbette Cemal Ali kardeşim, elbette…”
Efruze’nin bir şey söylemesine gerek yoktu. Oradakiler
duymuşlardı. Müzisyenler çağrılacak, Arap Gül’e hazırlanması için haber
verilecekti. Zaten Efruze’nin aklı oralarda değildi ki, Mişa, ona bir şeyler
olduğunun farkındaydı. Bir çeşit onun yapacağı veya yaptıracağı işleri üstüne
almıştı. Efruze içinden tekrarlıyordu. “Ne çok isim bulmuştum ona. Meğerse ismi
Şükrü Ziya’ymış.”
Efruze nerede ise ağlayacaktı. Nedense onun böyle bir yere geleceğini
hiç düşünmemişti. Evser Hatun, ‘beyzadem iyi bir ailedendir’ demişti ya iyi bir
aileden olan buraya gelmez sanmıştı. Aslında burayı açmaya karar verdiğinde
buranın bu kadar iyi olacağını, bu kadar önemli zatı muhteremlerin
geleceklerini ummamıştı. Sadece eskilerden değil de daha iyilerden gelenler
olsun istemişti. Bunda Mösyö Fabel’in büyük rolü vardı. O üst seviyelerde
olanların bir kaçına söylemişti, onlarda kendi yakınlarına. Sonra buraya
gelmişler, etrafa burayı anlata anlata bitirememişlerdi. O zamanda burası
çarçabuk duyulmuş ve neticesinde de gelmez dediği gelmiş, olmaz dediği olmuştu.
Her geçen gün burası duyuluyor meraklılar buraya geliyorlardı.
Gelenler buraya girmenin şartını şurtunu da bildiklerinden ona göre seçiliyor,
ona göre de hareket ediliyordu. Sanki ecnebi yerlerdeki bir eğlence yeri gibi
olmuştu. Burası yakında parmakla gösterilen tek yer olacaktı. Mişa gelen
paralardan o kadar hoşnuttu ki, daha geçen akşam, yakında bu evin yanındaki evi
de alırız ikisini birleştirir daha büyük bir yer yaparız, daha da çok kişi
gelir demişti. İyi kazanıyorlardı. Çok para geliyordu. Parayı en çok beyler,
beyzadeler bırakıyordu. Zaten buranın fiyatlarına parası olmayan yâda az olanın
gücü yetmezdi. Bu dünya ne kadar tuhaftı. Fiyatı artırdıkça daha çok alakadar
oluyordu gelenler. Daha çok para daha iyi ikram!
Soğuk
dışarılar neden içeride gücünü gösteremiyordu?
Burası
hangi ara bu kadar sıcak olmuştu?
Efruze onun yanı başında ayakta duruyordu. Cemal Ali Efendi,
“Hanımefendi istirham ediyorum, lütfen buyurunuz.”
Efruze onu duyduğu halde tepki vermiyor gibi öylece bakıyordu.
Cemal Ali Efendi’nin sözlerine karşılık olarak gülümsemeyi bile çok görmüştü.
Cemal Ali Efendi, arkadaşına dönmüş.
“Azizim birde sen ricada bulun, belki hanımefendi seni kırmaz da
masamızı şereflendirir.”
Şükrü Ziya, başını kaldırdı, Efruze’nin gözlerinin içine baktı.
Eliyle oturacağı yeri işaret ettikten sonra,
“Buyurmaz mısınız?” dedi.
Efruze ikiletmemiş hemen oturmuştu. Tam yanına oturduğundan mı
kendi kendine kuruntu yaptığından mıdır? Sanki onun kokusunu duyar gibi
olmuştu. Sanki mis gibi lavanta kokan bu adamı çok uzun zamandır tanıyordu.
Gözlerini bir an kapattı ve onun odaya girişini yatağının hemen yanında
duruşunu ve bu kokuyu kokladığını hatırladı. Gözlerini Cemal Ali Efendi’nin
sözleri ile açtı.
“Hanımefendi kendimi ecnebi bir ülkede sandım bir an içeri
girdiğimde. Kamelyalının Evi şöyle böyle iyi diyorlardı ama az söylemişler.”
Döndü Şükrü Ziya’ya döndü,
“Azizim hatırlıyor musun, Paris’te de böyle bir yere gitmiştik.”
Şükrü Ziya’nın cevabını beklemeden Efruze’ye döndü.
“Size haksızlık yaparım eğer orası buradan iyi dersem.”
Efruze yine bir şey söylemedi hatta adamın bu güzel sözlerine
karşılık ufacık bir gülümsemeyi bile çok gördü. Aklı karışıktı. Aklı eskileri
tarıyordu. Aklı üşüdüğü, ağrılarının çok olduğu, içinin de en az dışı kadar
ağrıdığı o anları hatırlatıyordu. Efruze utanmıştı. Belki de uzun yıllardır
böyle bir hissinin olduğunu ya da hala kaldığını bilmiyordu. Şimdi bu adamın
karşısında erimiş ve utanmıştı. Utanmak ve bir fahişe! Bu nasıl bir şeydi. O
utanmayı yıllar önce terk etmişti oysa!
Arap Gül’ün şaklattı zillerini ve her yeri saran o şarki göbek
havası konuşmaları bitirmişti. Karşılarındaki bu muhteşem kadın, bu inanılmaz
prenses ortalığı yine yakıp yıkmıştı. İşte o zaman burası daha da ısınmıştı.
Dayanılmaz bir hal almıştı. Efruze’nin nefesi kesildi. Eğer hemen nefeslenmezse
öleceğini sandı ve hızla neredeyse koşarak oradan çıktı. Merdivenleri hızla
ikişer, üçer atlayarak yukarı odasına çıktı ve pencereyi açtı. Ter içindeydi.
Dışarıdan gelen temiz İstanbul kokusunu ciğerlerine uzun soluklarla çekti.
Derin derin ve uzunca alınan soluklar onu biraz rahatlatmıştı. Sonra pencereyi
kapattı, yatağının hemen ayakucuna koydurduğu İtalyan kanepesine oturdu ve
gözlerini kapattı.
Nazan Şara Şatana
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder