İNSANLIK NEDİR?
Sizleri Kimler Yetiştirmiş ki İçinize İnsanlık Denilen Fazileti
Fazlası ile Yerleştirmiş.
nazanss.blogspot.com
Yüreği
olanlar, bu yazacaklarım sizin için, hepimiz için.
Bu
nasıl bir şeydir?
Hay
maşallah…
Bir
yaşanmışlık!
Şimdilerde
böyle bir şey olabilir mi diye düşüneceğimiz ve inşallah böyle yürekliler
aramaz da yaşıyordur diye umut ettiğimiz!
Bazen
araştırdıklarım beni kahrediyor.
Seviniyor
muyum, üzülüyor muyum? Bilmez halde dolaşıyorum.
Bu
tarih nedir?
Bu
nasıl bir hastalıktır?
Bu
nasıl bir güzelliktir.
Babayiğitler,
kahramanlar, yürekliler, kalpleri altın olanlar, analarımız, bacılarımız,
babalarımız ve yavrularımız.
Sizler
nasıl yürekliydiniz, sizler nasıl kutsalsınız, sizler hangi boyuttaydınız da bu
kadar güzellikler sizde mevcuttu?
Şimdi
nerelere gitti bu kıymetler?
Sizleri
kimler yetiştirmiş?
İçinize
insanlık denilen fazileti fazlası ile yerleştirmiş.
Sizin
analarınıza da maşallah…
Nurlar
içinde yatın.
Bir
yazı, bir olay!
Size
anlatacağım yaşanmışlık inanın beni benden aldı. İçimde fırtınalar kopuyor.
Yer
cephe.
Savaşın
en kızışmış hali.
Göz
gözü görmüyor, tüfek seslerine acılar içinde kıvranan, bağıran insan sesleri
karışıyor. Top güllelerinin korkunç patlamaları kulakları sağır eder halde!
“Allah
– Allah” sesleri yeri göğü inletiyor!
Savaş
tam kızılca kıyamet.
Bir
babayiğit asker, ön safhalarda olan arkadaşının düştüğünü görmüş.
Nasıl
düşmüştür, elbette vurularak!
Hemen
komutanına gitmiş. Yalvar yakar:
“Komutanım,
izin verin, gidip arkadaşımı alayım.”
“Nasıl
gideceksin, senide vururlar, ölürsün. Üstelik o çoktan ölmüştür.”
“Komutanım
izin verin, Komutanım Allah – Billâh aşkına izin verin.”
Komutan
çaresiz izin vermiş.
O
kadar duygusal anlar yaşanıyormuş ki orada. Askerler, bir bir vuruluyor, şehit
oluyor, hakkın rahmetine kavuşuyormuş. Komutan her Mehmetçikten sonra
kahroluyormuş. Bu savaş, bu kan, bu kurtuluş!
Düşmanı
topraklarına sokmayacaklar, gerekirse bir tek kişi kalmayana kadar
savaşacaklarmış.
Asker
daha da ısrar edince komutan çaresiz kabul etmiş.
Asker
koşmuş. Ne koşmak, ne gitmek ama!
Silahlar,
toplar tüfekler arasında, koşmuşta, koşmuş. Arkadaşını omuzuna atmış,
sırtlanmış, geri koşmaya başlamış. Komutanın yüreği ağzında askeri düştü
düşecek! Hiçbir kurşun isabet etmemiş. Arkadaşını sipere getirmiş. Komutan ikisine
de bakmış. Giden askere:
“Demiştim,
gittiğine değmedi, arkadaşın çoktan ölmüş.”
Askerin
gözlerinden yaşlar akıyormuş. Ağlayarak konuşmaya başlamış.
“Komutanım
ben oraya gittiğimde hala yaşıyordu. Bana ne dedi biliyor musunuz?”
Komutan
sabırsızlıkla sormuş.
“Ne
dedi.”
“Geleceğini
biliyordum dostum’ dedi. Onun son sözlerini duydum, oda benim ona koştuğumu
gördü. İşte komutanım bu dünyaya bedel…”
Asker
birkaç kez daha tekrarlamış.
“Geleceğini
biliyordum dostum– Geleceğini biliyordum dostum.”
Arkadaşı
için, yoldaşı için, bu vatan için canlarını ortaya koyanlardan biri için hiç
düşünmeden, düşman askerlerinin kurşunlarına hedef olurum diye bir an bile
tereddüt etmeden gitmiş.
Boşuna
kahraman olunmuyor, kahramanların yüreklerine boşuna değer biçilmiyor. Ruhları
şad olsun.
Nazan
Şara Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder