KADINLARIN OLMAZSA OLMAZI
Ayakkabıları
nazanss.blogspot.com
Her
kadın için ayakkabı önemlidir.
Her
erkek için de, her çocuk içinde önemlidir ama illa kadınlar, ille kadınlar.
Kadınlar
için ayakkabı, öyle birkaç çift alınıp, yürümek adına kullanılan elzem bir
ihtiyaç, birazda şık düşüncesi içinde kullanılan bir gereksim den öte bir
şeydir.
Ayakkabı,
çok olmalı,
Şık
olmalı, renkli olmalı, dekolte olmalı, yüksek topuklu, düz taban, küçük ökçeli,
ince topuklu, platformlu ve daha böyle bir çok tabirler içinde olanlar…
Her
kadın kıyafetini tamamlayan ayakkabı ister.
Çeşitleri
çok olmalı ki, renkleri de gardolabındaki giysilere uymalı ki şıklık olsun.
Ayakkabının
şöyle de bir rahatsızlığı vardır, tiryakilik yapar.
Nasıl
demeyin. Ciddi – ciddi tiryakilik yapar.
Benim kızım bu konuda bayağı mesafe almış durumda.
Benim kızım bu konuda bayağı mesafe almış durumda.
Onun
ayakkabılarla muhabbeti bayağı koyudur.
Oğluma
gelince; onunda değişiktir. Nasıl değişik derseniz! O biraz markacıdır.
“Anneciğim
ayakkabı alırken parana kıyacaksın, kaliteli ayakkabı alacaksın ki, bütün gün
seni taşıyan ayaklarımıza birde ayakkabıları rahat ettiremezsek büyük sıkıntı
çekerler ve bize de çektirirler.”der.
Ben
bunu bilemedim.
Genç
kızlığı adım atar atmaz dar burunlar, sıkı ayakkabılar, dar kalıplar, ayağımı
tostoparlak eden, sesimi çıkarmadan yara bere içinde giydiğim ayakkabılardan
çektiklerimin devamı hala bu günlere de gelir.
Oğlum
haklı… Ayakkabılar, ayaklarımız önemli…
Peki,
ayakkabı hakkında gidip, beğenim almaktan başka haklarında ne biliyoruz?
Ayakkabı, ayakların yer ile direk temasını keserek yabancı maddelerden ve değişik hava
koşullarından koruyan, bunun yanısıra şıklığı tamamlayan her türlü ayak
giyeceği.
Bot, çizme,
sandalet, topuklu, spor ayakkabı, iskarpin gibi pek çok farklı türü vardır.
Genelde
"taban" adı verilen alt parça ile "saya" denen üst parçadan
oluşur.
Ayakkabının yer ile
temasında dolayı yıprandığı için taban kalın bir parçadan yapılır.
Ayağı saran saya
ise deri, kumaş gibi daha ince bir malzemeden yapılır.
Ayakkabı çağlar
boyunca çok çeşitlilik göstermiştir.
Bunun başlıca
nedeni ayakkabıların tropikal iklimden soğuk iklime kadar değişen çeşitli
coğrafyaya vemodaya uygun yapılmasıdır.
Eski Yunanlıların avlanırken uzun çizme giydikleri görülmüştür, bunun yanında banyoya
bile ayakkabı ile girdikleri bilinmektedir.
Ortaçağda, ayağı
sarması için yumuşak deri ya da kumaştan yapılan ayakkabıların burunları
sivriydi.
Yolculuk sırasında
ise potinler ya da baldırlara kadar çıkan çizmeler giyilirdi.
14. yüzyıl
sonlarına doğru öylesine uzun burunlu ayakkabılar üretildi ki, bunlarla
yürüyebilmek için ayakkabının burnunu bir zincirle diz kemerine bağlamak
gerekiyordu.
Daha sonraki
tarihlerde ayakkabılara yüksek mantar topuklar eklendi.
Ayakkabıyı korumak
amacıyla giyilen mantar topuklu şosonlar 1575'te moda oldu.
Ama kötü havalarda
ya da çok yağışlı bölgelerde tahta tabanlı ayakkabılar da giyiliyordu.
17. yüzyılın başlarında
ayakkabıların yerini alan yüksek topuklu uzun çizmeler, evde bile giyiliyordu.
1660'tan sonra
siyah, üzeri bağcıklı ya da tokalı, kalkık kare burunlu ayakkabılar çizmenin
yerini aldı.
Kadın ayakkabıları
erkek ayakkabılarının modasını izledi.
17. yüzyıldan
başlayarak, sivri burun ve yüksek topuklarıyla özgün bir biçim aldı.
1720'lere kadar kare
burunlu ayakkabılar yaygındı.
Bu tarihten sonra
bunların yerini yuvarlak burunlu ayakkabılar aldı.
1770'lerde üstte
geniş kıvrımları bulunmayan uzun çizmeler moda oldu.
18. yüzyılda kadın
ayakkabıları saten ya da brokardan yapılıyor ve toka, kurdele ya da fiyonklarla
süsleniyordu.
Yüksek topuklu
ayakkabılar 1790'da tümüyle ortadan kalktı.
Sokaklar ve yollar
öylesine kötü ve çamurluydu ki, insanlar evden dışarıya çıkarken şosonlarını
giymek zorunda kalıyorlardı.
19. yüzyılda kadın
ayakkabıları saten ya da kadifedendi ve topuksuzdu.
Erkekler ise
genellikle düğmeli, bağcıklı ya da yanları esnek çizmeler giyiyorlardı.
1860'ların
bağcıksız ve yanları esnek yarım çizmeleri çoğu zaman beyaz ipekten
yapılıyordu.
On yıl sonra yüksek
topuklar yeniden moda oldu, çizmeler de yanları düğmeli olarak yapılmaya
başlandı.
Ayakkabılarda ve
çizmelerde hâlâ bez kullanılıyordu, ama ayakkabıların burunları bazen deriden
yapılıyordu.
19. yüzyılda
kadınlar fabrikalarda ve bürolarda çalışmaya, ayrıca yürüyüş ve bisiklete binmek
gibi sporlar yapmaya başlayınca daha sağlam ayakkabılar kaçınılmaz hale geldi.
Bağcıklı rahat
yürüyüş ayakkabısı Birinci Dünya Savaşı (1914–18) sırasında ortaya çıktı.
Günümüzde de
ayakkabı yapımında moda önemli rol oynamaktadır.
Orta Asya'da Türkler
deriden ve yünden giyim eşyaları yapmakta ustaydılar.
Çizme ve çarık en
yaygın ayakkabı türüydü.
Deri çizmenin yanı
sıra, yaygın olarak yünden keçe çizme de yapılıyordu.
Hükümdarlar kırmızı
renkli çizmeler giyiyorlardı.
Çizme ata binenler
için çok elverişliydi.
Selçuklu ve Osmanlı
dönemlerinde ordunun, yönetici sınıfların ve kentli halkın gereksinimlerini
karşılamak üzere zamanla ayakkabı çeşitleri çoğaldı ve ayakkabıcılık çok gelişti.
Diğer zanaatçıların
olduğu gibi ayakkabıcıların da bir örgütü vardı.
Üretilen
ayakkabıların niteliğini lonca denetlerdi.
Osmanlı toplumunda
ayakkabı, giyenlerin toplumsal konumuna ve mesleğine göre çeşitlilik
gösterirdi.
Ev içinde yüzleri atlas ve kadife gibi kumaşlardan yapılmış, üzerleri sırmayla işlenmiş hafif ayakkabı ve
terlikler giyilirdi.
Dışarıda giyilen
deri ayakkabı ve çizmelere de süslenirdi.
Topkapı Sarayı Müzesi'nde, ince bir
zevkle ve hünerle işlenmiş deri ayakkabı ve çizmeler sergilenmektedir.
Osmanlı dönemindeki
ayakkabılar, yapıldıkları malzemeye, biçimlerine ve kullanıldıkları yere göre
adlar alırdı.
Başmak, cimcime, çapula, çizme, yarım çizme, çedik, çedik pabuç, edik, fotin, galoş,mest, kalçın, kundura, merkub, nalın, sandal,
Genellikle alçak
ökçeli ya da ökçesiz, yumuşak deriden yapılan rahat ayakkabılar tercih
edilirdi.
Dışarıda giyilen
ayakkabılardan bazıları mest-ayakkabı gibi iki parçadan oluşurdu.
Ayağa giyilen
mestin üzerine onu yağmur ve çamurdan korumak amacıyla, önceleri ayakkabı,
sonraları da lastik giyildi.
Şoson ya da galoş denen lastik
ayakkabının içine geçirilerek giyilen mestler, özellikle namazlarını camilerde
kılanlarca kullanılırdı.
16.-18. yüzyıllarda
İstanbul, Edirne ve Bursa'da ayakkabıcılık çok gelişmişti.
19. yüzyıl
sonlarına kadar Türkiye'de ayakkabı yapımı tümüyle el işçiliğine dayanıyordu.
Beykoz'daki deri
fabrikasına 1884'te ayakkabı yapım bölümü eklendi.
1933'te Sümerbank'a
devredilen Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası makineli üretimin yapıldığı önemli
bir yerdi.
Günümüzde ayakkabı
üretimi daha çok özel sektör tarafından gerçekleştirilmektedir.
Neredeyse tamamen
makinelerle yapılmaktadır.
Bir işçi makineyle
günde 40–50 çift üretebilir.
Elle çalışan bir
ayakkabıcı ise günde yaklaşık bir çift ayakkabı yapabilir.
Ayakkabı yapımı
genellikle sekiz aşamada gerçekleşir.
Hayvan derisi,
kumaş ya da yapay deriden, ayakkabının sayası ve astarı uygun biçimde kesilir.
Ayrıca ayakkabının
burnuna sertlik veren parça ile topuğa konulan yumuşak parça da dikilir.
Bağcık delikleri bu
aşamada açılır ve ayakkabının iç yüzeyine numara ve model kabartmaları yapılır.
İç ve dış taban
parçaları ile topuklar hazırlanır.
Topuklar tahta da
olabilir.
Parçaların
eklenmesiyle oluşan saya, kalıbın üzerine gerilir; iç tabana dikilir ya da
çivilerle tutturularak kalıplanır.
Saya ve iç taban,
kalıcı biçimini alıncaya kadar kalıpta tutulur.
Tabanlama
aşamasında dış taban sayayla birleştirilir.
Bu işlem dikerek,
yapıştırarak, çivileyerek ya da bunlardan birkaçı birden uygulanarak
yapılabilir.
1953'te
geliştirilen bir işlemle kauçuk, polivinil klorür (PVC) ve poliüretan tabanlar kalıp-baskı yöntemiyle biçimlendirilir ve ayakkabının üst
bölümüne tek bir işlemde yapıştırılır.
Topuklama aşamasında
topuk ayakkabının tabanıyla birleştirilir ve sonbiçimini alır.
·
Bitirme, cilalama, ayakkabıyı
kalıptan çıkarma, topuk ve taban yastıklarının yerleştirilmesi işlemlerini
içerir.
En son biçimini
verme sırasında bağcıklar, fiyonklar ve tokalar takılır.
Hiçbir
şey zahmetsiz olmuyor.
Ayakkabı
yapmak ne kadar zahmetliymiş.
Karar
verdim hiç ayakkabılarımı hunharca kullanmayacağım, onları daha dikkatli
kullanacağım…
Benim
için mutlaka ayakkabının şık olması önemli, problemli ayaklarım olduğu için en
önemsediğim rahat olmasıdır.
Bir
yerde okumuştum.
Günün
en güzel saati; bütün gün dar bir ayakkabı ile çalıştıktan sonra eve gelip,
ayakkabıları çıkartıp terlikleri giymekmiş.
Haklı,
hele birde nasır varsa ayağınızda, ya da tırnak batması veya büyüyen kemikler…
Rahat
bir ayakkabıdan asla vazgeçmeyin derim ve mutlaka özel ayakkabılar alın.
Rahat
edeceksiniz…
Nazan Şara Şatana
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder