11 Şubat 2018 Pazar








SULTAN ABDÜLHAMİT HAN
“Ha Kendi Evlatlarım, Ha Millet, Farkı Yoktur.”


nazanss.blogspot.com




Payitaht Abdülhamit’i izlemek bazen sinir sistemimi alt üst ediyor.
İnsanlar ne kadar vicdansız,
Ne kadar adi.
Kendi insanlarına yap0tıklarını anlamak mümkün değil.
Bir paşa kendi askerlerine ateş ettiriyor, yok ettiriyor, talan hesabı ve asla vicdanı sızlamadığı gibi mutlu oluyor. Neymiş efendim kardeşi sürgüne gidiyormuş.
Bu nasıl bir düşüncedir anlayabilene aşk olsun.
Sen Abdülhamit’e cephe açıyorsun, onu istemiyorsun buna karşılık vatan haniliği yapıyorsun.
İnanmak ne mümkün.
Vicdansızlar.

Sultan Abdülhamit Han’la ilgili yazmaya çalıştığım; bu yazı dizimde ancak onun hayatından minik özetleri dile getirebildim.

O farklı bir sultan.
O farklı ve çok akıllı bir devlet adamı.
O sabırlı, bilinçli hareket eden biri.
Birilerinin dediği gibi o ilerlemekte olan, büyük bir imparatorluğun başına geçmedi, o yıkılmakta olan kaoslarla dolu, kargaşanın had safhada olduğu, insanların birbirine güvenmediği, hünkârlarını beğenmeyip yerlerinden ettiği, yabancıların etkisi altında kalınarak yaşandığı, savaşların var olduğu yâda hemen olacağı ani ve iyi kararların alınması gerektiği, hazinenin tüketilmiş halinde israftan kaçınarak hatta cimrilikle idare edilmesi gereken bir dönemde Padişah oldu.

 Etrafındaki yakınlarının düşmanlığını ile sarsıldı.
Onun hayatında rakamlı günlerin önemi büyük oldu.
İlki 93 harbiydi sonrasında 31 Mart olaylarını yaşadı ve bunun gibi birçok olaylara şahit oldu…

Suikasttan kurtuldu. Yanındakilerin onu arkasından bıçaklamaya kalkmalarını fark etti. Hak etmediği halde sürgüne gönderildi. Yine hak etmediği halde soğukta bir mangal başında ısınmaya çalışırken zatürreeden vefat etti.

Bir gerçek var ki, onu anlamak gerekirmiş? O anlaşılmamış.
Onu anlamak için çok araştırmak gerekiyor. Ben onu anlamaya devam edeceğim. Onunla ilgili yine bulacağım enteresan bilgiler içeren yazılar olursa köşelerimde sizlerle paylaşacağım…  

Yazımı sonlandırmadan onunla ilgi Titanik ve mavi elmas üçgeninde geçen bir olayı, bir sırrı anlatmak istiyorum…

Birçok yerlerden alıntılar yapacağım.

Nazan Şara Şatana

nazanss.blogspot.com



II. Abdülhamit Hanın eşi Seniha Zılli Sultan pek çok Kâçâr Prensesi gibi at sporunu seviyor, üstelikte ata Amazon kadınları gibi yan oturarak biniyordu.
1912 yılında talihsiz bir kaza sonucu attan düşünce saray ve aile doktoru olan Besim Ömer Paşa acilen saraya çağırıldı.

O sırada Besim Ömer Paşa New York da Uluslararası bir Tıp Kongresine katılmak için yola çıkmak üzereydi. Kaza haberini faytonda yola çıktığı sırada almış, oldukça da keyfi kaçmıştı. Az sonra Cherbourga’a giden Doğu ekspresine binecek sonrada New York’a giden Titanik gemisine yetişecekti. Gemide oldukça lüks bir kamara ayırtmış üstelikte bavulları çoktan trene yüklenmişti.
Bu Dr. Besim Ömer Paşanın dört gözle beklediği bir seyahatti.

Acele bir şekilde Sultanın yaralarını sardı, gerekli tedaviyi yapıp yapılacakları yanındaki görevlilere anlatarak hızla saraydan ayrılıp paytonuna bindi. Nedense kader bir anlamda onun trene binmesini engelliyordu. Gara girmesine az bir yol kalmıştı ki köprüye ulaştığında köprü bir geminin geçmesi için yavaş yavaş açılmaya başladı. Artık trene yetişmesi imkânsızdı.

Günlerdir hayalini kurduğu bu seyahat saniyeler farkı ile elinden uçup gitmişti. Ama asıl sorun bavullarının kendi olmadan yolculuğa çıkmasıydı.
Bavullarından birinde Sultan II. Abdülhamit Hana ait olan değerine paha biçilemeyen mavi bir elmas vardı ki bu elmasın lanetli olduğu söyleniyordu.

II. Abdülhamit Han bir bakıma hem bu elmastan kurtulmak istiyor hem de bu kadar değerli bir elmasın Amerika’da daha güvende olacağını düşünüyordu.
Bu elmas hakkında pek çok rivayetler vardı.
Özetle bu güne kadar kim bu elmasa sahip olmuşsa mutlaka ona uğursuzluk getirmişti.
Onun için Sultan bu elması kendisinden uzakta tutmak istiyordu.

Doktor Besim Ömer Paşa çok kızgındı. Elinden çok büyük bir fırsat kaçıp gitmişti.
Bu seyahat onun hayatının dönüm noktası olacaktı.
Titanik gemisinin ilk yolcusu olma şerefine nail olacaktı. Ta ki Titanik Gemisinin battığı haberi İstanbul’a ulaşıncaya kadar kızgınlığı geçmedi. Ondan sonraki günlerde bu aileye olan sadakati sonsuz bir şekilde devam etti ve her an Sultanın yanında oldu.



Abdülhamid Han
Döşetti Hicaz'a demiryolları
Kuruldu Hamidiye alayları
Hudutlara Koştu on binlerce can
Serdar-ı Hakan Abdülhamid Han
Cennet Mekân Sultan Abdülhamid Han
Haliçte yeni bir dersane kurdu
Denizaltıları deryaya vurdu
Darul Aceze ve Guraba kurdu
İlim, fende, teknikte kalmadı geri
Nice mektepler, yollar onun eseri
Devrinde olmuştuk cihan devleti
Ezmedi, ezdirmedi hiçbir kimseyi
Vermedi, verdirmedi bir karış yeri
Halkın hizmetinde Hakk'ın bir eri
İsterdi milleti hep yüce olsun
Osmanlı'nın şanı dünyaya dolsun
Huzurunda cihan selama dursun.
Mehteran


Nazan Şara Şatana

nazanss.blogspot.com


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder