5 Şubat 2018 Pazartesi




Beklemek Ne Zalim Bir Görev!


nazanss.blogspot.com




Yatağından hızla kalktı, dün gece büyükbabası ‘yarın kar yağabilir’ demişti. Yağmış mıydı? Pencereye gitti, büyük beyazlık onu selamlamıştı.
“Kar yağmış”
Çok sevinmişti. Yerinde birkaç kez zıpladı. Tekrarlıyordu.
“Kar yağmış.”
Sonra hızla kapıya yöneldi, kapıyı da yine aynı hızla açtı. Merdivenlerden de hızla indi.
“Büyükbaba kar yağmış. Büyükbaba gördün mü kar yağmış.”
Büyükbabası pencereden dışarı bakıyordu. Torununa döndü.
“Sana demiştim, erkenden yatarsan yarın kar yağabilir.”
“Erken yattım bende büyükbaba.”
“Evet. Karda yağdı.”
Çok sevinçliydi.
Büyükbabasının dediği olmuştu. O zaman annesi ile babası da gelecekti. Ona sormuştu, büyük babasına annesi ile babasının ne zaman geleceğini sormuştu.
“Kar yağınca” demişti.
Kar yağmıştı.
Hem kar yağmıştı, hem de annesi ile babası gelecekti.
Büyük babasının karşısına geçti. Sonra bir şey hatırlamıştı.
“Büyükbaba hazırlanmalıyım, annemler geldiklerinde onları pijama ile karşılamak istemiyorum.”
“Tamam ama önce kahvaltı etmeliyiz.”
“Onlar kahvaltıdan sonra mı gelirler?”
“Onlar erken gelemezler, uzaktan gelecekler.”
“Tamam, o zaman kahvaltımızı yapalım.”
Büyükbabası kahvaltı masasını hazırlamış, onun sıcak sütüne bal ilave etmişti. Kızarmış ekmeğine tereyağını sürdüğünde tek düşündüğü biran önce kahvaltı yapmak ve yukarı çıkıp hazırlanmaktı.
Büyükbabası da onu kahvaltısını bitirmeden yollamazdı. Annesi ve babası erken gelirlerse ne olacaktı?

Büyükbabası ne düşündüğünü bildiğinden, tekrarladı.
“Erken gelemezler.”
“Ya gelirlerse?”
“Sen bana inanmıyor musun? Kar yağacak demiştim, yağmadı mı?”
“Yağdı?”
“O zaman geç gelecekler değil mi?”
“Evet.”
“Haydi, karının doyur.”

Büyükbabası haklıydı, daha akşama çok vardı. Onlar uzun yoldan geleceklerine göre ancak akşama gelirlerdi. Hem daha iyi olurdu. Akşam veya gece olduğunda kar taneleri yıldızlar gibi parlardı. Annesinin daha çok hoşuna giderdi, o pırıltılar.
“Tamam, beklerim” demişti. Birde gülümsemişti.

Büyükbabası sofrayı toplamaya başladığında o koşarak merdivenlerden çıktı.
Banyoya gitti.
Duş yaptı, saçlarını kuruttu.
Dolabını açtı, yeni olduğunu düşündüğü elbisesini giyindi. Hazırlanmıştı.

Pencerenin önüne sandalyesini çekti. Dışarı bakmaya başladı.
Ne kadar zaman sonra büyük babası yanına geldi. Saçlarını okşadı.
“Büyükbaba hala gelmediler?”
“Daha erken”
Büyükbabası aşağı indi. Bir süre sonra kahve kokusunu hissetti.
“Büyükbabam kahvesini içtiğine göre zaman bayağı geçti. Her an gelebilirler.”
Gözlerini kırpmaktan dahi kaçınıyordu.
“Kardan adam yapsaydık daha iyi olmaz mıydı? Annem severdi.”
Düşündü.
“Sever miydi?”
Annesi seviyor muydu kardan adamı? Hatırlayamadı.
“Herkes sever, annemde sever.”

Yine hiç hareket etmeden bakmaya devam etti…
Biraz sonra kar hızlanmaya başladı.
Hatta bir çeşit tipi olmuştu.
Seçilirlik azalmıştı.
Endişelendi.
Merdivenlere doğru koştu.
Yukarıdan büyük babasına seslendi.
“Kar çok yağıyor annemler yolu bulabilirler değil mi büyükbaba?”
“Bulurlar merak etme!”
“Tamam.”

Büyükbabası öyle diyorsa doğrudur.
Koskocaman büyükbaba bilmeyecek miydi?
Elbette bilirdi.

Yola baktı, bahçeye baktı.
Karla kaplı bahçe kapısına baktı.
Hiç kimse geçmemişti.
Dışarısı çok soğuk olmalıydı.
Evden çıkmak istemiyorlardı komşuları besbelli ki dışarıda kimseler yoktu.
Hoş onlarda çıkmıyorlardı. Zaten neden çıksınlar ki, annesi gelecekti, babası gelecekti.
Hava kararmaya başladığında yine büyükbabasına seslendi.
“Büyükbaba gelmediler hala?”
“Gelirler.”

Sonra karanlık oldu.
Çok karanlık oldu.
Dışarıyı göremiyordu.
Ay çıkmamıştı.
Beyazlar siyahların altında kalmıştı.
Uykusu gelmişti.
Gözkapakları ağırlaştı, ağırlaştı, sonra kapandı.

Büyükbabası kapının önünde ona bakıyordu.
Gözlerinden yaşlar akıyordu.
“Onlar o kadar uzağa gittiler ki yavrum, kar bile getiremez onları.”

Sonra onun yanına geldi, kucağına aldı, yatağına yatırdı. Üstünü örttü.
“Bir gün gelmeyeceklerini bileceksin ama o zaman büyümüş olacaksın ve acıya daha dayanıklı hale geleceksin. Ne gariptir ki her sene gittikleri günde onların gelmelerini bekliyorsun. Biliyorum bir gün unutacaksın, acıya da alışacaksın ama şimdi değil, küçüksün. O zamana kadar dayan be yavrum dayan…”



Sevdiklerimizin kıymetini onlar varken bilirsek, kendimize güzellikler armağan etmiş oluruz.


Nazan Şara Şatana

nazanss.blogspot.com



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder