Beklemek
Ne Zalim Bir Görev!
nazanss.blogspot.com
Yatağından
hızla kalktı, dün gece büyükbabası ‘yarın kar yağabilir’ demişti. Yağmış mıydı?
Pencereye gitti, büyük beyazlık onu selamlamıştı.
“Kar
yağmış”
Çok
sevinmişti. Yerinde birkaç kez zıpladı. Tekrarlıyordu.
“Kar
yağmış.”
Sonra
hızla kapıya yöneldi, kapıyı da yine aynı hızla açtı. Merdivenlerden de hızla
indi.
“Büyükbaba
kar yağmış. Büyükbaba gördün mü kar yağmış.”
Büyükbabası
pencereden dışarı bakıyordu. Torununa döndü.
“Sana
demiştim, erkenden yatarsan yarın kar yağabilir.”
“Erken
yattım bende büyükbaba.”
“Evet.
Karda yağdı.”
Çok
sevinçliydi.
Büyükbabasının
dediği olmuştu. O zaman annesi ile babası da gelecekti. Ona sormuştu, büyük
babasına annesi ile babasının ne zaman geleceğini sormuştu.
“Kar
yağınca” demişti.
Kar
yağmıştı.
Hem
kar yağmıştı, hem de annesi ile babası gelecekti.
Büyük
babasının karşısına geçti. Sonra bir şey hatırlamıştı.
“Büyükbaba
hazırlanmalıyım, annemler geldiklerinde onları pijama ile karşılamak
istemiyorum.”
“Tamam
ama önce kahvaltı etmeliyiz.”
“Onlar
kahvaltıdan sonra mı gelirler?”
“Onlar
erken gelemezler, uzaktan gelecekler.”
“Tamam,
o zaman kahvaltımızı yapalım.”
Büyükbabası
kahvaltı masasını hazırlamış, onun sıcak sütüne bal ilave etmişti. Kızarmış
ekmeğine tereyağını sürdüğünde tek düşündüğü biran önce kahvaltı yapmak ve
yukarı çıkıp hazırlanmaktı.
Büyükbabası
da onu kahvaltısını bitirmeden yollamazdı. Annesi ve babası erken gelirlerse ne
olacaktı?
Büyükbabası
ne düşündüğünü bildiğinden, tekrarladı.
“Erken
gelemezler.”
“Ya
gelirlerse?”
“Sen
bana inanmıyor musun? Kar yağacak demiştim, yağmadı mı?”
“Yağdı?”
“O
zaman geç gelecekler değil mi?”
“Evet.”
“Haydi,
karının doyur.”
Büyükbabası
haklıydı, daha akşama çok vardı. Onlar uzun yoldan geleceklerine göre ancak
akşama gelirlerdi. Hem daha iyi olurdu. Akşam veya gece olduğunda kar taneleri
yıldızlar gibi parlardı. Annesinin daha çok hoşuna giderdi, o pırıltılar.
“Tamam,
beklerim” demişti. Birde gülümsemişti.
Büyükbabası
sofrayı toplamaya başladığında o koşarak merdivenlerden çıktı.
Banyoya
gitti.
Duş
yaptı, saçlarını kuruttu.
Dolabını
açtı, yeni olduğunu düşündüğü elbisesini giyindi. Hazırlanmıştı.
Pencerenin
önüne sandalyesini çekti. Dışarı bakmaya başladı.
Ne
kadar zaman sonra büyük babası yanına geldi. Saçlarını okşadı.
“Büyükbaba
hala gelmediler?”
“Daha
erken”
Büyükbabası
aşağı indi. Bir süre sonra kahve kokusunu hissetti.
“Büyükbabam
kahvesini içtiğine göre zaman bayağı geçti. Her an gelebilirler.”
Gözlerini
kırpmaktan dahi kaçınıyordu.
“Kardan
adam yapsaydık daha iyi olmaz mıydı? Annem severdi.”
Düşündü.
“Sever
miydi?”
Annesi
seviyor muydu kardan adamı? Hatırlayamadı.
“Herkes
sever, annemde sever.”
Yine
hiç hareket etmeden bakmaya devam etti…
Biraz
sonra kar hızlanmaya başladı.
Hatta
bir çeşit tipi olmuştu.
Seçilirlik
azalmıştı.
Endişelendi.
Merdivenlere
doğru koştu.
Yukarıdan
büyük babasına seslendi.
“Kar
çok yağıyor annemler yolu bulabilirler değil mi büyükbaba?”
“Bulurlar
merak etme!”
“Tamam.”
Büyükbabası
öyle diyorsa doğrudur.
Koskocaman
büyükbaba bilmeyecek miydi?
Elbette
bilirdi.
Yola
baktı, bahçeye baktı.
Karla
kaplı bahçe kapısına baktı.
Hiç
kimse geçmemişti.
Dışarısı
çok soğuk olmalıydı.
Evden
çıkmak istemiyorlardı komşuları besbelli ki dışarıda kimseler yoktu.
Hoş
onlarda çıkmıyorlardı. Zaten neden çıksınlar ki, annesi gelecekti, babası
gelecekti.
Hava
kararmaya başladığında yine büyükbabasına seslendi.
“Büyükbaba
gelmediler hala?”
“Gelirler.”
Sonra
karanlık oldu.
Çok
karanlık oldu.
Dışarıyı
göremiyordu.
Ay
çıkmamıştı.
Beyazlar
siyahların altında kalmıştı.
Uykusu
gelmişti.
Gözkapakları
ağırlaştı, ağırlaştı, sonra kapandı.
Büyükbabası
kapının önünde ona bakıyordu.
Gözlerinden
yaşlar akıyordu.
“Onlar o
kadar uzağa gittiler ki yavrum, kar bile getiremez onları.”
Sonra
onun yanına geldi, kucağına aldı, yatağına yatırdı. Üstünü örttü.
“Bir gün
gelmeyeceklerini bileceksin ama o zaman büyümüş olacaksın ve acıya daha
dayanıklı hale geleceksin. Ne gariptir ki her sene gittikleri günde onların
gelmelerini bekliyorsun. Biliyorum bir gün unutacaksın, acıya da alışacaksın
ama şimdi değil, küçüksün. O zamana kadar dayan be yavrum dayan…”
Sevdiklerimizin
kıymetini onlar varken bilirsek, kendimize güzellikler armağan etmiş oluruz.
Nazan Şara Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder