11 Şubat 2018 Pazar









ULU HAKAN
SULTAN ABDÜLHAMİT HAN


nazanss.blogspot.com


Tarihe sevdalı olan benim bu sene tarih dizileri ile gönlüm bayağı bir ferahlıyor.
Abdülhamit adlı diziyisoluksuz izliyorum.
Yıllar önce onunla ilgili bir gazeteye seri yazılar yazmıştım.
Videosu bile hazırlanmıştı.
Türbesini ziyaret etmiştim.



Osmanlı padişahları arasında
''siyaseti ve icraatları''
ile hâlâ gündemdeki yerini koruyan Sultan
2. Abdülhamid'in 21 Eylül 1842'de başlayan hayatı,
10 Şubat 1918'de sona erdi.
Devlet erkânı ve İstanbul halkının iştirakiyle toprağa verildi.

·          


Sultan Abdülhamit Han’la ilgili yazıma başlamadan onun hakkında tarih adamları, tarihçiler neler demişler.
Onu bizlere nasıl anlatıyorlar.
Onunla ilgili çelişkili anlatımların asılları nelerdir?
Önce bunları aktarmak gerekir diye düşünüyorum…

Birçok yerlerden konuyla ilgili söylenenleri alıntı yaptım.
Sultan Abdülhamit Han’ı tanımadan önce onun hakkında söylenenleri bilmek gerek diye düşünüyorum.

Nazan Şara Şatana

·         

Mustafa Kemal
Tecrübe göstermiştir ki, toprakları üstünde yaşayan insanların çoğunun ahvali meşkûk ve hudutları yalnız düşmanlarla çevrili bir büyük devlette Abdülhamid'in idare tarzı, azami müsamahadır. Hele bu idare, on dokuzuncu yüzyılın sonlarında tatbik edilmiş olursa...

·          

Mehmet Akif Ersoy
Giden semerciyi, derler, bulur muyuz şimdi?
Ya böyle kalfa değil, basbayağı muallimdi.
Nasıl da kadrini vaktiyle bilmedik, tuhaf iş:
Semer değilmiş o rahmetlinin ki devletmiş!
(Safahat)

·          

Nihal Atsız
Cemiyetin en büyük haksızlığına uğramış tarihi şahsiyetlerinden biri, İkinci Abdülhamid'dir. Kendisinden önceki devirlerin ağır yükünü omuzlarında taşıyan, en güvenebileceği adamların ihanetine uğrayan ve dağılmak üzere olan içi dışı düşman dolu bir imparatorluğu otuz üç yıl zekâ ve hamiyeti ile ayakta tutan bu büyük padişah, katil, kanlı, müstebid, kızıl sultan, cahil ve korkak olarak tanıtılmış, daima aleyhinde işleyen propagandanın tesiriyle de böyle tanınmış talihsiz bir insandır.
(Türk Ülküsü)

·          

“Padişah Abdülhamid sayesinde Batı âlemi, bilhassa Dışişleri teşkilatları; Halifeye, İslâm âleminin Papası gözüyle bakıyorlardı. Onun bu sıfatla kullanabileceği nüfuzdan çekiniyorlar, hattâ korkuyorlardı.”
(Wanbery)

·          

19. yyın sonlarında İngilterede yapılan seçimlerde Osmanlı Devletinin toprak bütünlülüğünün korunmasından yana olan Muhafazakâr Parti iktidardan düşmüş, Osmanlı Devletinin parçalanmasını arzulayan, Gladstoneun başkanlığını yürüttüğü Liberal Parti başa geçmiştir.
İngilizlerin genel politikası olan Hindistan yollarını koruma maksadıyla, başta Mısır olmak üzere, bütün Ortadoğuyu hâkimiyetine almak isteyen Gladstone; 
“Türkler Avrupa’yı bütün silâh ve ağırlıkları ile birlikte terketmeden Şark Meselesi halledilemez.”
Osmanlı Devletine karşı Ermeniler'i alabildiğine kışkırtan Gladstone’un İngiliz Müstemleke Nazırı iken Lordlar Kamarasında söyledikleri ise, İngilizlerin üzerimizdeki ince hesaplarını açıkca ortaya koymaktadır. O gün Gladstone eline Kuran-ı Kerim'i alarak kabinedekilere göstermiş:
“Eğer bu kitabı Türklerin elinden alamazsak onları asla yenemeyiz.”

·          

Sultan II. Abdülhamid yüz yıl önce; hazırlattığı tespit haritasında Güneydoğu Anadolu’nun neredeyse tamamında yüksek ölçekte petrol rezervinin olduğu saptanıyor.

·          

Sultan 2.Abdülhamid Han ileri görüşlü farklı bir lider.
Döneminde fotoğraf makinesinin yaygınlaşması üzerine hemen bir çalışma başlatıyor ve Osmanlı coğrafyasının neredeyse tamamını fotoğraflatıyor.

·          

Talha Uğurluel;
2. Abdülhamit’in dindarlığı yanında ilk defa tiyatro oynatacak kadar sanatla ilgili olduğunu söyledi.
Uğurluel,
“Dünyanın dört bir yanında başta saat kuleleri olmak üzere yaptırmış olduğu tüm sanat eserleri, onun ne kadar ilerici bir insan olduğunu gösteriyor” dedi.

·          

2. Abdülhamit’in, 1876 ile 1909 yılları arasında 33 yıl tahtta kaldığını hatırlatan Uğurluel,
“Eyüp Sultan’da Peygamber Efendimizin kılıcını kuşanarak tahta oturmuştur. Yatağının yanında bir tuğla var ve teyemmüm abdesti almadan yatağından kalkıp yere basmayan bir insandı. Çocukluk döneminde içine çok kapanıktı ama oldukça zekiydi. Bitkilere ve hayvanlara çok düşkün, enteresan hobileri olan bir sultandı. Marangozluk sanatıyla ilgilenirdi. Onun marangoz atölyesinden günümüze kalan çok az eser bugün Yıldız Sarayı’nın bir köşesinde saklanıyor. ” diye konuştu.

·          

Uğurluel,
2. Abdülhamit’in devrinin en büyük müzesi olan Arkeoloji Müzesi’ni yaptırdığını, tiyatro kurdurduğunu ve Osman Hamdi Bey gibi pek çok ressamı teşvik ettiğini ifade ederek,
“Ona çamur atanlar, gidip eserlerini incelesinler. Hakkında Kızıl Sultan diye konuşulan Abdülhamid, İngiltere’de cami yaptırmış, Yemen’de Milli İstihbarat Teşkilatı binalarını yaptırmış bir şahsiyetti. Daha birçok yerde eserlerine rastlamak mümkündür” diye konuştu.

·          

2. Abdülhamit’in kendi döneminde Fatih Sultan Mehmet’in mezarını açtırdığını ifade eden Talha Uğurluel, bu olayı şöyle anlattı:
“O dönemde su baskınları yaşanıyordu. Avrupalılar içimize ajan sokmuşlardı. Abdülhamid, hususi bir teşkilat kurdurdu. Her şeyden haberi olurdu. Bir gün Abdülhamid’in adamlarından biri, iki kişi arasında geçen sohbeti dinler. Biri diğerine rüyasını anlatırken, ‘Rüyamda Fatih Sultan Mehmet’i gördüm. Türbemi su basıyor. Yardım edin.’ sözlerini duyar ve hemen Abdülhamid’e ulaşır. Bunun üzerine Abdülhamid’in emriyle dönemin Hasan Paşa’sı, Fatih Sultan Mehmet’in mezarını açar. Paşa, o vakit; gerçekten mezarı su bastığını ve Mehmet Han’ın naaşının hiç bozulmadığını tarihe dipnot düşer.”

·          

Talha Uğurluel,
2. Abdülhamit Han’ın ileri görüşlü bir insan olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:
“Çin’den Amerika’ya kadar birçok ülkede eserler yaptırmıştır.
Japonya, Londra, Paris’te camiler yaptırmış.
Tiyatrolar, porselen fabrikaları kurdurmuştur.
İstanbul’da birçok tarihi eser onun restorasyonundan geçmiştir.
Bugün dünyanın dört bir yanında gördüğünüz saat kulelerinin hepsi 2. Abdülhamit Han’ın eseridir.
Kudüs’ün bugün kimsenin malı olmamasının en önemli sebebi 2. Abdülhamit’tir. Yoksa bugün Kudüs elden giderdi. ‘Kanla alınan kanla verilir’ onun sözüdür.
Arap dünyası iki önemli ismi çok sever. Biri Selahaddin Eyyubi, diğeri ise 2. Abdülhamit Han’dır.
Çünkü biri Kudüs’ü aldı, diğeri ise vermedi. O yüzden çok seviyorlar.”

·          

2. Abdulhamit'in dışarıyla ilişkilerinin çok iyi olduğunu dile getiren Uğurluel, Almanlarla ilişkilerin onun zamanında iyi olduğunu, fakat Almanlar'a hiçbir zaman fırsat vermediğini belirtti. Uğurluel;
“Alman komutanlardan bazılarının 2. Abdulhamit zamanında bir takım hedefleri oluyor. Bunlar 'Kudüs'e at sırtında gireceğiz' diyorlar.
Fakat Abdulhamit Almanlarla arayı iyi tutarken aynı zamanları onları müthiş dehasıyla parmağıyla oynatıyor.
Ve onlar hiçbir emelini gerçekleştiremiyor.
Onun dehası dillere destan zaten.
Bismark Sultan 2. Abdulhamit'i tanımlarken,
'dünya siyaset zekâsının yüzde 90'ı Abdulhamit'te, yüzde 5'i bende, yüzde 5'i de diğer siyasetçilerde' diyor” dedi.

·          

Prof. Dr. İlber Ortaylı;,
 II. Abdülhamit Han’ın; Osmanlı Devleti’nin borçlarının ödenmesi konusunda başarılı çalışmalar yaptığını, bu dönemde azınlık milletleriyle de çok iyi bir iletişim kurulduğunu, Anadolu’ya ve Arabistan’a okul, hastane ve demiryolu yaptırdığını hatırlatan Ortaylı;
“Rahmetle anıyoruz. Yaptığı eserlerin bilincindeyiz. Suriye, Filistin ve Irak’taki vatandaşlar da O’nu rahmetle anarlar” diye konuştu.
“O’nu anlamak için hayatını, davranışlarını, politikasını tetkik etmek gerekir” diyen Ortaylı, Abdülhamit Han’ın çok disiplinli ve sıhhatli bir padişah olduğunu kaydetti.

·          

Fatih Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Doç. Dr. Erdoğan Keskinkılıç;
“Tanzimat döneminin en büyük imparatorunu anıyoruz burada” diyerek başladı.
Abdülhamit Han’ın tasavvuf ehli ve çok büyük bir insan olduğunu belirten Keskinkılıç,
“O, kamu diplomasisinin en önemli insanıdır” dedi.

·          

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız,
Abdülhamit Han’ın 100 yıl önce yaptırdığı bir çalışması var. Bu bir petrol haritası. Bu harita gerçek olabilir. Bu harita ile bugünkü bilimsel çalışmalar örtüşüyor. İlginç olan bu. Hatta bir zamanlar sınırların yer altı kaynaklarına göre çizildiği iddiası bile var.

·          

Talha Uğurluel:
II. Abdülhamid'in devrinin en büyük müzesi olan Arkeoloji Müzesi'ni yaptırdığını, tiyatro kurdurduğunu ve
Osman Hamdi Bey gibi pek çok ressamı teşvik ettiğini ifade ederek,
"Ona çamur atanlar, gidip müze görsünler. Abdülhamid, Avrupa'daki gelişmeleri yakından takip ederdi. Hakkında Kızıl Sultan diye konuşulan Abdülhamid, İngiltere'de cami yaptırmış,
Yemen'de Milli İstihbarat Teşkilatı binalarını yaptırmıştır.
Birçok yerde eserlerine rastlamak mümkündür" diye konuştu.

·          

Murat Bardakçı;
Abdülhamid, Osmanlı Devleti'nin son ve gerçek "imparatoru"dur. Tam bir Tanzimat hükümdarıdır, yenilikçidir, mâlî imkânlarının elverdiği ölçüde eğitim ve kalkınma hamleleri yapmış, müşfik bir "baba" olmaya yahut öyle görünmeye çaba göstermiştir.

·          

Murat Bardakçı;
“Sultan İkinci Abdülhamid, Osmanlı Tarihi'nin son gerçek hükümdarıdır ve Abdülhamid pazarlamacıları ile ideoloji tacirlerinin elinden âcilen kurtarılması, üzerinde artık bilimsel ve ciddî çalışmalar yapılması gereken çok önemli bir devlet adamıdır.”

·         

Nahid Sırrı Örik
Bu padişahın meziyetlerini, sade meziyetlerini değil, hem de hizmetlerini, bilhassa çok sonraki senelerin ışığı içinde anlayıp takdir ettim. Ve iddia edilmiş, haykırılıp bağrışılmış olduğu gibi kanlı bir zalim ve gölgesinden korkan bir mecnun değil; bilakis rahim, herkesin ırzına ve malına mutlak surette hürmetkâr ve en büyük tehlikelere göz kırpmadan bakacak derecede cesur olduğu hakkındaki kanaatim kat'i ve değişmez mahiyetini nisbeten yakın zamanlarda aldı.

Her sahadaki muvaffakiyetleri büyüktür ve bunların en büyüğü, sayısız ihtiras ortasında kocaman bir imparatorluğu otuz üç yılı aşkın bir müddet dağıtmadan, parçalamadan tutabilmiş olması ve en zalim hükümdarlar karşısında olduğu gibi, en büyük tehlikeler önünde de sükûn ve itidalini muhafaza edebilişidir.
(Büyük Doğu, Kasım-1951)

·         

Dünya Bülteni/ Tarih Servisi
Tarihte yaşadığı dönemde değeri anlaşılamayan liderlerin başında gelir Sultan Abdülhamid. İktidarı döneminde kendisine muhalefet eden bir çok isim, vefatından sonra pişmanlıklarını anlatan yazılar yazmış, konuşmalar yapmışlardır. Sultan Abdülhamid'in ölümünden sonra birçok kişi kendisini öven yazılar yazmıştır.

·         

İbrahim Alaaddin Gövsa
Uzun saltanat yıllarını muhakeme ederken, şahsi kusurlarıyla birlikte zamanın şartlarını ve imkânlarını da göz önünde bulundurmak haklı olur.
(Türk Meşhurları Ansiklopedisi)

·         

Reşad Ekrem Koçu
Bugün tarihi bir hakikattir ki, İkinci Sultan Hamid küçük adam değildi ve asla kanlı bir hükümdar olmamıştı. Uzun saltanatının memleket ve millet üzerinde açtığı yaralar, İkinci Abdülhamid'in şahsi seyyiatı değil, herhangi bir istibdat idaresinin kaçınamayacağı kötülüklerdir.

·         

Ahmed Reşid Bey
Hakikaten halim, sabur ve rahim idi. Vehm ile maluliyetine rağmen birçok ahvalde göstermiş olduğu sükûn ve temkin ve haslet-i mahsusası olan tevazu, sade tanınmamış değil, inkâr edilmiş faziletlerindendir.
Kelimenin bütün manasıyla afif idi, yani kimsenin ırzına ve kesesine göz diktiği görülmemiştir. Hayat-ı resmiyyesinde yorulmaz denilecek kadar çalışkan, hayat-ı ruhiyyesinde numune-i imtisal olacak derecede perhizkârdı.
(Canlı Tarihler, Cild: 3)

·         

Sir Henry F. Woods
Abdülhamid, şimdiye kadar gelmiş geçmiş Osmanlı padişahları arasında en müstesna yeri işgal edenlerden biridir. Çok sakin ve gösterişten uzak bir hayat tarzı vardı. Herhangi bir meseleye çözüm yolu ararken etrafındakileri dinler, ancak onların esiri olmazdı. Tahta çıkmadan önce bile akıllı ve nazik bir kişiliği olması nedeniyle İstanbul'a gelen bazı Avrupalılar onu ziyaret ederlerdi.
Abdülhamid rejimi hakkında doğru bir yargıya varabilmek için, olanlara akılcı bir açıdan bakmak gerekir. Bu açıdan bakıldığında, idaresinin ne kadar iyi olduğu görülecektir. Çünkü Abdülhamid, zalim idare tarzına rağmen parçalanan imparatorluğun yeni baştan organize edilmesi için çalışıyordu.
Abdülhamid tahttan düşürülmemiş olsaydı, Avrupa devletlerinin halen yaralarını sarmaya çalıştığı o büyük afet (Birinci Dünya Savaşı) meydana gelmiş olmayacaktı. Aksini farz etsek bile Abdülhamid, büyük bir ihtimalle Türkiye'nin tarafsız kalmasını sağlayarak memleketine bir zafer hediye etmiş olacaktı. Bunu iddia etmekle kâhin sayılmamalıyım.
(Osmanlı Bahriyesinde 40 Yıl)

·         

Haluk Y. Şehsuvaroğlu
İkinci Abdülhamid'in son devir Osmanlı hükümdarları arasında en zekisi, en fazla ileriyi göreni olduğunda şüphe yoktur. Eğer kendisi normal şartlar altında tahta geçseydi, esasen mevcut olan vehmi bu kadar tahrik edilmemiş bulunacak, etrafına toplananların telkinleriyle bu kadar vesveseli bir saltanat sürmemiş bulunacaktı.
(Resimli Tarih Mecmuası, Mart–1955)

·         

Otto Von Bismarck
Sultan Abdülhamid Avrupa'da bir hasta olarak ele alınmaktadır. Fakat bana göre o, Haliç kıyılarında bulunanların hepsinden daha yüksek bir diplomattır. Ona karşı adilane hüküm verilmediği kanaatindeyim.
(Pensees et Sauvenirs de l'x Sultan Abdul-Hamid)

·         

İsmet Bozdağ
İkinci Abdühamid'in hayat ve icraatının akisleri, kendisine karşı açılan bir mücadele devrinin sarsıntılarının hatıraları, o devirde beliren fikir ve siyaset hareketlerinin bugünlere kadar ulaşan alıntıları, bu padişahı, yalnız dünden değil, bugünün bile en aktüel siması haline getirmiş, adı üzerinde en çok konuşulan ve yazılan bir tarihi şahsiyet olmuş, bir insan olarak şahsiyeti kadar, bir idareci ve siyaset adamı olarak yaptıkları da daha yumuşak veya insaflı çizgilerle tasvir edilmeye, birçoklarımızın çocuklarının kâbusu haline getirilen bir "Kızıl Sultan" portresi arkasından yavaş yavaş mazlum ve vatanperver bir başka İkinci Abdülhamid'in birçoklarını yadırgatan, birçoklarının da merakını tahrik eden yeni bir kişiliği ve portresi belirmeye başlamıştır.
(Selek Yayınevi'nce yayınlanan "Abdülhamid'in Hatıra Defteri'nin önsözünden

·         

Prof. Dr. Bedi N. Şehsuvaroğlu
Sultan İkinci Abdülhamid ölümünden yarım asır sonra dahi söz konusu oluyorsa, bu, onun kişiliğinin kuvvetine delildir ve bu kişinin yapıcı ve yıkıcı tarafları hakkında belki daha çok şeyler söylenecektir. Ancak bu gibi yazarlara şurasını hatırlatmak yerinde olur ki, bir ihtiras denizinde yüzen köhne imparatorluk teknesini idare edecek ellerden en yoksun kaldığımız bir devirde bir Sultan İkinci Abdülhamid geldi. Öğretimindeki ve yetişmesindeki başıboşluğa rağmen, bu genç insan doğuştan getirdiği bir takım değerlerle tarihte iz bırakan bir hükümdar olabildi. Devlet idaresini en kritik bir devirde ele almasına rağmen ufak tefek zararlarla imparatorluğun ömrünü otuz iki buçuk yıl uzattı.
(Tercüman, 7 Nisan 1968)

·         

Ali Vehbi
Zaafları ne kadar olursa olsun, Osmanlı padişahları içinde en zeki ve en diplomat şahsiyet olduğunda şüphe yoktur. Felaketle neticelenen Rus harbinden (93 Harbi) sonra Türkiye'yi zelilane vaziyetinden kurtarıp şerefli bir hale getiren odur. Devletine eskisinden daha büyük şa'şaa vermeye muvaffak olan da odur. Abdülhamid, bir çeyrek asır boyunca bir taraftan Avrupa devletlerinin hücumlarına karşı misli görülmemiş bir maharetle kendini müdafaaya bir taraftan da imparatorluğun dâhili çöküntüsüne karşı mütemadi bir mücadeleye muvaffak olmuştur.
(Sultan Hamid'in Düşünce ve Hatıraları mukaddimesinden)

·         


İsmail Hami Danişmed
Eğer Fatih, Yavuz ve Kanuni on beşinci ve on altıncı asırlarda gelmeyip de, Sultan Hamid'in zamanında gelmiş olsalardı ne yapabilirlerdi? Bu büyük padişahın şahsiyetini tesbit etmek isteyenler için böyle bir sualin cevabını çok iyi düşünmek gerektir. Herhalde tarih, can çekişme devrinde gelmiş olan Osmanlı İmparatorluğunu otuz üç sene yaşatmış olan Sultan İkinci Hamid'i daima hürmet ve rahmetle yâd edecektir. 
(31 Mart Vakası)

·         

Mufassal Osmanlı Tarihi
Pek nazik ve terbiyeli idi. Hoşlanmadığı kimselere bile güler yüz gösterir, hoşlanmadığını belli etmezdi. Hafızası kuvvetli olup bir kere gördüğünü veya sesini duyduğunu bir daha unutmazdı. Karşısındakinin duygu ve düşüncelerini anlamakta ve bunları ona söylemekte mahirdi. Herkesin gönlünü alıp, kendisine bağlamayı bilir, dindar, hayratı sever, içki kullanmaz, her türlü sefahatten uzak durur, basit ve sade bir hayat yaşardı. Memleket idaresinde iyi niyetle çalışmak ve faydalı olmak isterdi. Dış işlerine ve Avrupa politikasına gereği kadar vakıftı. Avrupa'nın kuvvet ve siyaset dengesinden istifadeyi bilirdi.
(Cild: 6)

·        

Rıza Tevfik Bölükbaşı
Tarihler ismini andığı zaman,
Sana hak verecek hey koca Sultan;
Bizdik utanmadan iftira atan,
Asrın en siyasi padişahına!
Padişah hem zalim hem deli dedik,
İhtilale kıyam etmeli dedik;
Şeytan ne dediyse, biz beli dedik;
Çalıştık fitnenin intihabına!
Divane sen değil, meğer bizmişiz;
Bir çürük ipliğe hülya dizmişiz;
Sade deli değil, edepsizmişiz;
Tükürdük atalar kıblegahına!

·         

Sir Henry F. Woods
Kendisiyle tanışmak imkânı bulan herkesin itiraf ettiği gibi Abdülhamid büyüleyici bir karaktere sahipti. Bir defasında Abdülhamid'i ikna yoluyla Babıâli'ye eski yetkilerini tekrar iade etmesini sağlamak isteyen Sir Philip Currie(İngiliz elçisi) bile bu emelinde hüsrana uğramıştı. Abdülhamid'le sadece iki kez görüşme imkânı bulan Mr. Joseph Chamberlain'in bana sonradan itiraf ettiğine göre, Türkiye'deki ziyareti esnasında tanıdığı devlet adamı niteliğine sahip bir tek adam vardı. O da, Abdülhamid idi.
(Osmanlı Bahriyesinde 40 Yıl)

·         

Prof. Dr. Osman Turan
Sultan Hamid ve devri, Türk tarihinin çok mühim ve karışık bir safhasını teşkil eder. Bu devirde emperyalizm doymaz ihtiraslarla Osmanlı İmparatorluğu'na karşı şahlanmış veya kışkırtılmıştır. Bu duruma rağmen imparatorluk, Adriyatik denizinden Basra Körfezi'ne kadar muhafaza edilmiştir ki bunda başlıca amil, saltanatı otuz üç yıl süren, bu padişahın siyasi kudreti olmuştur. Abdülhamid Han'ın nasıl buhranlı bir devirde teslim aldığı ve kendisinden sonra devletin dokuz yılda ne derece dağıldığı ve hatta anavatan Anadolu'nun bile istila edildiği göz önüne getirilirse, tarih ilminin bu padişah hakkında vereceği şaşamaz hüküm onun lehinde olacak ve tenkitler teferruata inhisar edecektir.
(Türkiye'de Siyasi Buhranın Kaynakları)

·         

Enver Behnan Şapolyo
Sultan Abdülhamid'in siyaseti, imparatorluğu muhafaza emek, Türk milletini inkırazdan ve esaretten kurtarmaktı. Jön Türkler Abdülhamid'e ağır ithamlarda bulundular. Ona cahil, zalim, müstebid, korkak, inkilab düşmanı, evhamlı dediler. Hatta daha ileri giderek ona "Kızıl Sultan" adını taktılar. Annesinin Ermeni olduğunu söylediler. Fakat bütün bunlara rağmen, bulunduğu şartlar içinde ehliyetsiz bir devlet adamı olmadığını zaman bize ispat etti.
(Osmanlı Sultanları Tarihi)

·         

İbnülemin Mahmud Kemal İnal
Pek nazik, pek mütevazı idi. Mültefitane sözlerle muhatabını teshir ederdi. Ecnebi küberasına ziyafet verildikte dilfiribane bir tarzda ve suhuletle uzun sözler söyler, hatırlarını tatyib ederdi. Kuvve-i hafızası son derece metin idi. Çok sigara, kahve ve çay içerdi. Iyş ü işrete ve fahş ü rezilete rağbet etmezdi. Az yer, az uyurdu.
(Son Sadrazamlar)

·         

Reşad Ekrem Koçu
Bugün aydın bir hakikattir ki, İkinci Sultan Abdülhamid, tahttan indirildikten sonra 1908–1913 arasında kaleme sarılanların tasvir ettikleri adam değildir. O devrin ciddi ve mizahi gazetelerinde cehil bütün gılleti ile sırıtır. Tam inkâr ile Abdülhamid'i Yıldız Sarayı'na kapanmış, taht ve can kaygusundan başka bir şey düşünmeyen bir padişah olarak gösteririler, "memleket bir harabezar, o bu harabede tünemiş bir kuş"... Bu bedbaht yazarlar, Abdülhamid'in çok mazbut ve afif olan hususi hayatına bile tecavüzden en küçük bir vicdan ürpermesi duymamışlardır.
(Osmanlı Padişahları)

·         

Prof. Dr. Bayram Kodaman
Otuz üç yıllık İkinci Abdülhamid devri, sadece Genç Osmanlılar ve Genç Türkler gözüyle, onlarla Padişahın münasebetleri açısından değil, fakat bütün yönleriyle ele alınıp müsbet ve menfi taraflarıyla değerlendirildiğinde, yakın tarihimizin aydınlığa kavuşacağı ve nesillerin ön yargılardan kurtulacağı muhakkaktır. (Sultan İkinci Abdülhamid'in Doğu Anadolu Politikası)

·         

Son Vakanüvis Abdurrahman Şeref Efendi
Saltanatı günlerinde: "Ne kendi eyledi rahat ne halka verdi huzur" mısraını okuyanlardan birçoğunun cenaze namazında Baki'nin: "Kadrini seng-i musallada bilüp ey Baki/Durup el bağlayalar karşına yaran saf saf" beyitini hatıra getirmeleri Abdülhamid'in hayatının hayırla kapandığını gösteren garaib-i mukaddeattandır. İbret alın ey akıl sahipleri! 
(Sultan Abdülhamid-i Sani, Suret-i Hal'i)

·         

M. Raif Ogan
Bir kısım muharrirlerin "Sultan Abdülhamid'in pençesinden koparılan demokrasi" şeklindeki beyanları ciddi mevzuları karikatürize etmek şeklinde mugalâtadır. Abdülhamid'den demokrasi koparılmamıştır. Hürriyeti almak iddiasıyla hürriyetin ırzına geçilmiş ve böylece Türkiye'de hakiki demokrasi ancak son devirde İttihat ve Terakki'nin başka bir ad taşıyan halefinin şeflik sultasından milletin müşterek iradesiyle zorla koparılmıştır. 
(Sultan İkinci Abdülhamid ve Bugünkü Muarızları)

·         

Ahmed Rıza Bey
Abdülhamid devrinden şikâyet edenler, Abdülhamid'in bazı kimselere verdiği fazla para ve hediyelere hased ettiklerindendir.
(Meclis-i Mebusan Reisi)

·         

Fethi Okyar
Çok haysiyetli, vakur, azametli idi. Bu vasıfları yapmacık değildi. Mağrurdu diyemeyeceğim, hatta aşırı terbiyesi içinde samimi, şefkatli olduğu kanaatindeyim. Hiç şüphesiz şahsen merhametli idi.
(Üç Devirde Bir Adam)

·         

Semih Mümtaz
İkinci Sultan Hamid herkesin okumasını isterdi. Okumamanın insana zararlı olduğunu bilirdi. Temizdi. Fakat titiz değildi. Hastaların yanına gider, kendine göre hekimlik eder, aman elim sürünmesin, bana bulaşmasın gibi korkuları yoktu. Çok da cesurdu. Beş vakit namaz kılardı. Birçok kere kendisi imamlık etmiş, amcama müezzinlik ettirmiştir. Boğazına düşkün olmayan bir padişahtı, ne zaman karnı acıkırsa o zaman yemek yerdi ve herhangi bir odada bir dairede bulunuyorsa oracıkta yerdi. Mekteb-i Mülkiyeyi çok severdi ve korurdu. (Tarihimizde Hayal Olmuş Hakikatler)

·        

Ord. Prof. Enver Ziya Karal
Bilindiği gibi meşrutiyet idaresi her şeyden önce, onu destekleyen taazzuv etmiş siyasi bir partiye veya partilere ihtiyaç gösterir. Hâlbuki meşrutiyet böyle organik partiler kurulmadan ilan edilmiş ve devam etmiştir. Başta Midhat Paşa olmak üzere, sayısı az olan meşrutiyet taraftarları arasında hiçbir fikir birliği yoktu. Namık Kemal, Ziya Paşa, Ali Suavi gibi ünlü meşrutiyetçiler siyaset adamları vasıflarına sahip olmaktan çok edebi şahsiyetler idiler. Edebiyat konuları üzerinde bile aralarında derin anlaşmazlıklar vardı.
İkinci Abdülhamid'i meşrutiyet aleyhine cephe almaya eğilten amillere yabancı devletlerin baskılarını ve tehditlerini de eklemek gerekir.
Bütün menfi sonuçların sorumluluğunu yalnız İkinci Abdülhamid'e yüklemek mümkün müdür? İkinci Abdülhamid, Yavuz Sultan Selim'den sonra tahta çıkan Kanun Sultan Süleyman durumunda değildir. Hangi şartlar içinde padişah olduğu, ne gibi müşküllerle karşılaştığı ve kendileriyle çalışmak mecburiyetinde olduğu inanların yetişme tarzı ve ruh haletleri dikkate alınırsa, bu sorumluluktan ancak bir hisse sahibi olduğuna hükmetmek gerekir. 
(Osmanlı Tarihi-Cild: 8)

·         

Sadi Borak
10 Şubat 1918'de vefat eden Sultan Abdülhamid'in hakkında sadece küfür kampanyasına girenler, onun olumlu taraflarını sükûtla geçirmişlerdir. Oysa İkinci Abdülhamid, İstanbul'da birçok kültür yuvalarının kurucusudur. Bu tesislerden bazılarının inşa masraflarına şahsi parasıyla katılmıştır.
Abdülhamid, millet eğitilmedikçe hürriyet verilmesinin zararlı olacağı kanısındaydı. Kültür müesseselerine bu yüzden hız verdiğini daima savunmuştur. 
(Son Havadis–12.2.1966)

·         

Samiha Ayverdi
İkinci Sultan Abdülhamid devri tarihine temas edenlerin büyük ekseriyeti, dünya Siyonist ve Masonlarının el ve işbirliği ile hazırlayıp fikir kampanyasına sürdükleri menfi havanın baskısı altında kalmışlardır. Onun için de, muhitinin tesirlerini tartıp ölçecek ve doğru bulmazsa reddedip püskürtecek bir fikri olgunluk beklenemeyecek umumi efkâr, daima bu ortalığı saran menfi tesirlerin altında kalmıştır. Şayet kütle, kendi haline bırakılmış olsa idi, hükümdarın takdire layık siyasi portresini göreceğine şüphe yoktu. Halbuki aleyhte işleyen propaganda, demagoji ve müptezel iftiralarla bir hücum kampanyası açarak, onu halkın gözünden düşürmek yoluna gitmiştir. 
(Türk Tarihinde Osmanlı Asırları)

·         

Ali Rıza Alp
Abdülhamid'i kötülemek cehalettir. 
(Tercüman, 19 Aralık 1965)

·         
Midhat Sertoğlu
Bir milletin kaderinde rol oynamış kimselerden bahseden tarihçinin ilk görevi objektif kriterler kullanmak ve hakikatten asla ayrılmamaktır. Ne yazık ki, çok zaman siyasi durumun yarattığı zemin ve meydana getirdiği " o günün havası" buna engel olmuştur. Ancak olaylar geride kaldığı ve gerçeklerin açıklanmasında artık mahzur kalmadığı halde bazı olaylar ve şahıslar hakkında, hala subjektif kriterlerle hareket edilmekte ve tarihimizin bazı devirleri, ağır şekilde itham olunmaktadır. Bu talihsiz kimselerden biri de, şüphesiz ki, İkinci Abdülhamid'dir.
(Hayat Tarih Mecmuası Eylül 1974)

·         

Prof. Dr. Osman Turan
Sultan Hamid ve Osmanlı İmparatorluğu tarihe karıştığı ve büyük ihtiraslar sona ermiş gözüktüğü halde onun tesirleri henüz devam etmektedir. Bu sebeple Sultan Hamid ve İttihatçılar devri bugün tarihçi kadar Türk siyaset ve mefkûre adamlarını alakalandırır. Hatta bu devir üzerinde rol oynamış görünmez amilleri kavrayamayan siyasilerin bugünkü Türkiye'yi anlamaları ve ona doğru bir istikamet vermeleri de zorlaşır.
(Türkiye'de Siyasi Buhranın Kaynakları)

·         

Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma
O, kendi tabiriyle bir dervişti. Bir Şazeli Şeyhine intisab etmiş, bir Sultan-Mürid'di. Fakat pısırık bir derviş değil! Oturduğu Yıldız Sarayı'ndan, Afrika içlerine, Hind'lere, Çin'lere kadar elini uzatıyor, siyasetini oralara götürüp, Batı Emperyalizmine savaş açıyordu. Onun dervişliği inzivada değil, aksiyondaydı. Hiç mi hatası yoktu? Vardı elbette! Ama hiç olmazsa ve tarih ilminden hayâ ederek diyelim ki, o "Kızıl Sultan" değildi. 
(İkinci Abdülhamid'in İslam Birliği Siyaseti)

·         

Necip Fazıl Kısakürek
Abdülhamid aleyhinde yalan tarih uydurulmuş sahte ilim imal edilmiş ve Galata kulesinin bostan kuyusu diye gösterilmesi tarzında tam zıddıyla teşhir edilmiş ve bütün bunlar onun Müslüman-Türk şahsiyeti ve şahsiyetçiliği yüzünden, bu iki oluşa düşman hiziplerce yapılmış dasitani bir kurbandır. 
(Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar)

·         
Prof. Dr. Bayram Kodaman
İkinci Abdülhamid Şark Meselesi adı altında imparatorluk sınırları içinde tahrik edilen her buhranın veya krizin ve arkasından Düvel-i Muazzama tarafından tavsiye ve telkin edilen ve desteklenen reformların Hıristiyan tebaa için önce muhtariyet, sonra istiklal, Osmanlı Devleti için de zayıflama ve parçalanma anlamına geldiğini, yaşanan tarihi tecrübeler vasıtasıyla gayet iyi biliyordu.
Bu yüzdendir ki, İkinci Abdülhamid, bütün gücüyle ve maharetiyle Doğu Anadolu'yu kurtarmak, orada bir Ermenistan Devleti'nin kuruluşunu engellemek, Rus ve İngiliz emperyalizminin hareket kabiliyetini azaltmak için çalışmıştır. 
(Sultan İkinci Abdülhamid'in Doğu Anadolu Politikası)

·         

Nizameddin Nazif Tepedelenlioğlu
Abdülhamid durumu dehşetle gördükten sonra şu iki şıktan birini seçmeğe mecbur oldu: Kanun-u Esasi'yi (Anayasa) mi korumalı, devleti mi?
Ortada devlet denilebilecek bir varlık kalmamıştı ki, rejim şeklinden bahsedilsin! Bunun için daha berbat tecrübeler geçirilmesine meydan vermeksizin dizginleri eline aldı. Kanun-u Esasi'yi yok etmedi. Hayır! Sadece yürürlükten kaldırdı. Bundaki incelik meydandadır.
Ve lisan-ı hal ile şöyle dedi: "Asıl olan devlettir. Önce onu kuralım. Bunu da ancak ben yapabilirim."
Asrımızda bu kararı veren az politikacı mı görüldü? Ve hiç şüphe edilmesin, iki dünya harbi arasındaki kızıl, kara, boz her renkten diktatörlerle mukayese edilince Abdülhamid'in idaresi solda sıfır kalır. 
(İlan-ı Hürriyet)

·         

TDV İslam Ansiklopedisi
Sultan Abdülhamid, fevkalade bir zekâya ve hafızaya sahipti. Bir kere gördüğü veya sesini işittiği kimseyi asla unutmazdı. İradesi kuvvetli, fikir ve kararlarında istiklal sahibi, tehlike karşısında metanetli idi. Anne ve babasının veremden ölmüş olmaları, onu genç yaşından itibaren temkinli yaşamaya sevk etmişti. İçki içmez, her türlü sefahatten uzak durur, sade bir hayat yaşardı.
Çalışmayı sever ve düzenli bir program uygulardı. Devlet işlerini her şeyin üstünde tutar ve önemli haberler alındığında uykusundan dahi uyandırılmasını isterdi. Devlet işlerinde değişik karakterdeki kimselerden faydalanmayı iyi bilir ve onlara mizaçlarına uygun hizmetler verirdi.
Önemli devlet meselelerinde karar vermeden önce değişik fikirdeki devlet adamlarının görüşlerini alır, hatta bazen zıt görüşlü kimseleri huzurunda münakaşa ettirir, daha sonra kesin kararını verirdi.
Sultan Abdülhamid halifelik makamına yakışır iffet, haysiyet, vakar ve namus timsali bir kimse idi. Dindardı, hayır yapmasını severdi. Kimsenin rızkına mani olmak istemez, yurt dışına kaçan veya sürgüne gönderilen siyasi muhaliflerine dahi maaş bağlatırdı.
(Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi - Fasikül: 5)

·         

Talha Uğurluel,
Teşkilat-ı Mahsusa gibi önemli bir teşkilatı Sultan Abdulhamit'in kurduğunu ifade eden Uğurluel, “Kurduğu bu istihbarat teşkilatında profosyonel elemanlar yetiştirildi. Bu elemanlar 9 tane dili ana dili konuşan, çok iyi kamufile olan kişilerdi. Böyle uzman kişiler sayesinde Sultan Abdulhamit, İngilizler'in Arap coğrafyasında ve Anadolu'daki tüm dolaplarını biliyordu. O yüzden kimse onun zamanda hiçbir şey yapmaya fırsat bulamadı. O dehasıyla Osmanlı'ya 30 yılın üzerinde rahat bir nefes aldırdı” ifadelerini kullandı.


Nazan Şara Şatana

nazanss.blogspot.com



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder