6 Eylül 2017 Çarşamba


Bir Genç Kızın Hayatını Değiştirmiştim.


nazanss.blogspot.com


Turizmde Çalışanların Anlatacakları Çoktur.


Uzun yıllar önce bir büyük tesiste çalışıyorum.
Büyük bir kuruluşun otel zincirlerinden birindeyim. Yoğun zamandayız sanıyorum haziran ya da temmuz olması gerekiyor.

Ön büroda çalışan güzel bir kızımız var.
Çok çalışkan, akıllı ve sorumluluk sahibi biri…
İlk başlardan beri dikkatimi çeken bir personel...
Birde zarif hassas bir yapısı var ki sormayın gitsin.

Zaman içinde bu güzel kızın arkadaşlarına çok kaynaşmadığını müdürü söyledi bana.
Bir derdinin olduğunu, ne olduğunu bilmediğini söylemişti.

O kadar hüzünlüydü ki… 
Durgunluğu ve bu hüzünlü hali onun da dikkatini çekmiş, birkaç kez konuşmak istemiş, başarılı olamamış.

Bir öğle yemeğinde güzel kızlardan söz ediyorduk.
Ön bürodaki güzel kıza sıra gelince anlatmıştı.
Öğreniriz demiştim.
Zaman geçti öğrenemedik.
Aslında unutmuştum da işlerin çokluğundan hızlı koşuşturmadan.
Bir gün onun çok dalgın olduğunu bana bakarken bile gözlerinin beni seçmediğini fark ettim.
Odama gelmesini söyledim.
Kızcağız ürkmüştü.
Ona ondaki hüznü sordum.
Anlamadı.
Neden bu kadar durgun ve kederli olduğunu sordum.

O işlerini aksattığını düşündüğünden hemen yapmadıklarını, neden yapmadığını benim bilmediğim hatalarını anlatmaya başladı ve daha iyi olacağını daha dikkatli olacağını söyledi.

Ona olayın iş olmadığını özel olduğunu, bir derdi olduğunu hissettiğimi ve ben bir şeyler yapabileceksem yapmak istediğimi söylediğimde daha da çok şaşırdı.

Başka şeylerle kendini savunmaya kalktığında anlaşamayacağımızı anladım.

Tamam dedim. Ben sadece müdürün değil bir anneyim ve bayanım bu aklında olsun.
İçinden çıkamayacağın bir şey olursa, yardım edebilecek konumdaysam beni arayabilirsin.
Şimdi anladın mı?
Bir süre bana baktı.
Teşekkür etti ve gitti.

Garip bir görüşme oluştu.
Ne o ne de ben dertlerimizi ya da isteklerimizi birbirimize tam aktaramamıştık.

Sonra günler içinde misafirler, memnuniyetler, sorunlar ve otelcilik adına olan olaylarla sürüp gitti.

Bir gece çok geç saatte benim telefonunun sesi ile uyandım.
Arayan hüzünlü kızımızdı.
Utanıyor, sıkılıyor ve benimle görüşmek istiyordu.
Üstelik acildi.
Tamam, buraya gel dedim.
Tesiste bize ayrılan yerde kalıyorduk. Geldi.

Gözleri kan çanağı tabirini haksız çıkarmayacak kadar kızarmıştı.
Rengi beyaz, teni solgun, yorgun bitkin en önemlisi korkmuştu.
Ne oldu?
Dediğimde babam dedi. Baban mı?
Babam geldi efendim.
Nereye?
Hiçbir şey anlamamıştım…
Anlatamıyordu derdini, sesi boğazında düğümlenmişti. Biraz sonra sakinleşti.
Babam geldi beni işten çıkartıp memlekete götürmek istiyor.
Neden?
Çalışmamı istemiyor.
Bana her şeyi anlatır mısın?

Anlattı. Burada teyzesinin yanında kalıyormuş.
Akdeniz Üniversitesinde okuyormuş.
Bu yaz memlekete gitmemiş çalışmak istemiş.
Bir güzel kızımız daha vardı bizim resepsiyonda o da birkaç yıldır bizimle çalışıyordu.
O söylemiş.
Santral memuru olarak başlamış.

Babası zaten okumasına karşıymış ama asla benim kızım çalışamaz diyormuş.

Beni götürecek, ben gitmek istemiyorum. Beni akrabamız olan biriyle evlendirmek istiyor. Siz bana o gün çok yakın davrandınız size veda etmeden gidemedim.
Yani babanla dönüyorsun öyle mi dedim.

“Hayır, efendim ben babamla dönmeyeceğim. Ben İstanbul’da bir arkadaşım var onu benim ailem tanımıyor onun yanına gideceğim”

Aklım karışmıştı. İstanbul’a gidecek. İş yok -  eğitim yok. Aileden kopuk kim bilir neler olacak.

Olmaz dedim hiç olur mu öyle bir şey. İstanbul’daki arkadaşınla yakın mısın? Onu çok iyi tanıyor musun?
Hayır, buraya tatile gelmişlerdi burada tanıştık. Sonra ben onu izin günümde Antalya’da gezdirdim.
Bu kadar mı?
Bu kadar.
Bilmediğin, tanımadığın koskoca İstanbul’da birilerinin yanına mı gideceksin?
Başka çarem yok ki babam beni zorla da olsa götürecek.
Bir dakika o zaman babanla konuşayım ben.
Siz konuşur musunuz?
Tabi konuşurum. Sen burada kal. Burada uyu. Sabah babanı arayacaksın baban gelecek. Babanla konuşacağız. Olur mu?
Babam ikna olmaz ki.
Olmazsa o zaman konuşuruz. Senin bilmediğin bir yere gitmen istemediğin memleketine gitmenden daha kötü.

Ertesi sabah babasının gelmesi bir hayli zor oldu.
Birkaç kez konuşulduktan sonra nihayetinde ikna oldu… Benim bir bayan idareci olmam gelen beyi şaşırtmıştı. Onunla uzun bana göre bayağı uzun bir süre sohbet ettik.
Çok inatçı ve aksi biriydi. Onu ikna etmek cidden zor olacaktı belki de başaramayacaktım.
O kadar çok itiraz etti ki. Ricalar adamın bir kulağından giriyor diğerinden çıkıyordu.
Sonunda baktım olmayacak zaten çok yoruldum ve sıkıldım. Tonla işim kalmış. Ayağa kalktım. Elimi masaya vurdum.

Yeter be dedim. Bana ne sen babasısın bu kadar zalimsin bana ne oluyor. Ben senin kızını tanımam bilmem. Bildiğim çok çalışkan, çok namuslu, çok dürüst olduğu…
Al götür. Ver birine evlendir.
Ziyan olsun istiyorsan ziyan et. Allah – Allah ya… Ömrünün sonuna kadar benim kızım okusaydı büyük adam olurdu der vicdan azabı çekersin. Oteller dışarıdan görüldüğü gibi değildir. Otel kısmı gelip kalanları enterese eder.
Bizler burada bir aile gibi çalışırız. Bizde düzen ve disiplin olmazsa bu kadar personel bir arada olmaz. Al sen kızını götür evlendir. Bir aydın bir Atatürk evladı daha ziyan olsun gitsin. Haydi, benim çok işim var.

Evet, bu iyi gelmiş olmalıydı adama. Ben açıkçası bir blöf yaptım ve tuttu. Adam ayağa kalktı. Utanmıştı. Demek ki düşünmeyi de biliyor muş.
Benden özür diledi hiçbir şey söylemedi. Tam çıkarken;
Müdüre hanım benim kız nerede?

Ses tonu değişmişti…
Kızıyla uzun süre konuştuklarını bana kuşlar söyledi.
Bu hüzünlü çiçek babası ile gitmedi. Çalışmaya devam etti. Sonra okumaya.
Bu güzel kızımız şimdi Amerika’da yaşıyor.
Bir Türk doktoru ile evlendi.
Orada bir otelde bir kısmın başında aslanlar gibi bir Türk kadının temsil ediyor.
Son kez MSN’ de yazıştığımızda;
Babasından selam söyledi bana. Annesi ile torunlarını görmek üzere Amerika’da kızının yanındaymış.
Eklemiş.
“O gün iyi ki müdüre hanımla konuşmuşum.”

Bence de iyi ki konuşmuş.



Nazan Şara Şatana

nazanss.blogspot.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder