14 Eylül 2017 Perşembe

Harem – Sırlar Evi

nazanss.blogspot.com





Osmanlı gizemlerle dolu
Osmanlı çok farklı bir yer.

Topkapı sarayına gidince bunu anlıyorsunuz. Bazen anlayamadığınız aklınızın almadıkları da var.
Hareme gidince ben ürküyorum diyorum. Haklıyım.
Bir kere anlaşılıyor ki harem çok kalabalık bir yer.
Bakın haremin içinde sizlere çalışanların yaptıkları işleri yazacağım, şaşıracaksınız.

Ben aynı zamanda idareci olduğumdan da böyle konular haliyle çok dikkatimi çekiyor. Bu nasıl bir hengâmedir, nasıl altından kalkılıyormuş. O zamanda çok ciddi bir disiplinle ancak idare ediliyordur ki! Bu da olası zaten…
Ne çok insan, ne çok iş... Yapılan işlerde çok dikkatli olunmalı. Çok titiz davranılmalı. Biliyorsunuz o dönemlerdeki hatalar sadece işten çıkarılmayla neticelenmiyormuş.
Onun içinde canla başla çalışmak gerekli. Birde kime nasip zaten sarayda hizmet vermek!
Eğer saraya kadar gelebilmişsen önemlisindir zaten…

Harem hakkında bir kitap yazdığımı çeşitli yazılarımda anlatıyorum. Bu kitaba başlayalı uzun yıllar oldu. Onun üzerine üç kitabım yayınlandı, Harem kitabımı hala bitiremedim. Bitiremiyorum. Her gün harem hakkında yeni bir şey öğreniyorum.

Bu tamamdır artık yapabilirim dediğimde yeni bir ilave bilgi geliyor, olmadı haydi yeni baştan oluyor. Bu gidişle bu kitabım ne zaman bitecek, bu kitabı bitirip yayınlanıncaya kadar kaç kitabım yayınlanacak onu tam bilmiyorum.

Haremi direk aktarmak gerek.


Ustalar:
Harem teşkilâtında câriyelerin yükselebileceği en üstün makamdır. Harem-i hümâyûndaki bütün câriyelerin âmiri ve en nüfuzlusu ise kâhya kadın idi.
Bunun amirlik alâmeti olarak elinde gümüş kaplı bir değnek ile hünkâr dairesindeki muhtelif eşyayı mühürlemek için yanında mühr-i hümâyûn vardı.
Pâdişâhın kadınları bile ona hürmet gösterirlerdi.
Kâhya kadın, kızların terbiyesine ve usûle muhalif bir harekette bulunmamalarına dikkat eder, kendilerine sarayda nasıl yaşamak lâzım geldiğini ihtar edip öğretirdi. Kâhya kadının muavinine hazinedar usta derlerdi. Bu usta, hükümdarın elbiselerine ve harem-i hümâyûn levâzımâtına bakardı.

Ustalar değişik hizmetler görürlerdi. Pâdişâhın sofra hizmetini görenlere Çâşnigîr usta, çamaşırlarını yıkayanlara çamaşırcı usta, pâdişâhın eline su döken iprîkdâr, traş takımlarına bakana berber usta, kahvesini yapana kahveci usta, pâdişâhın kilerine ve kiler takımlarına bakana kilerci usta denirdi. Hükümdara şerbet ve meyve sunulacağı zaman, bu görevi, kilerci usta, yardımcıları olan câriyelerle birlikte yapardı.
Bunlardan başka haremin genel hizmetleri ile uğraşan ustalar da olup, yaptıkları işlere göre isim alırlardı.

Vekil usta:
Hazinedar usta adına haremdeki bütün câriyeleri o idare eder, başlarında bulunup, gerekli emirleri verirdi.

Kethüda usta:
Haremin teşrifâtçısıdır. Bayramlarda, düğünlerde, doğumlarda yapılan bütün merasim ve toplantıları idare ederdi. Bu sebeple kethüda; câriye ve kalfaların en görgülü ve kabiliyetlileri idiler. Pâdişâh ve hânedân mensuplarına nasıl muamele edileceğini kethüda usta öğretirdi.

Hastalar ustası:
Haremde hasta câriyelere bakarlardı. Yardımcıları, hastalar kethüdaları idi.

Kalfalar:
Acemilik derecesini bitiren câriyeler kalfa olurlardı. Makam bakımından ustalardan sonra gelirler. Kalfalar, kabiliyet ve gerekli vasıfları hâiz olmalarına göre, vâlide sultan, kadın efendi, şehzâde ve sultanların dâirelerinde hizmet ederlerdi. Eskiliklerine göre büyük, ortanca ve küçük kalfa olmak üzere üçe ayrılırlardı. Bunlar, bulundukları dâirelerin işlerini emrindeki kalfalar ve câriyelerle görürlerdi. Ustalar gibi, haremin genel hizmetlerinde de bulunan kalfaların hemen hepsi okuryazardı.

Kalfalar beraberlerindeki câriyelerle bir haftalık harem nöbeti tutarlardı. Haremin hünkâr sofasında yatsıdan sabaha kadar oturup, ikişer-üçer bütün dâirelerin bahçelerini dolaşırlardı. Bunlara nöbetçi kalfalar denirdi. Gece bir kaza ve hastalık olursa, hemen baş kâtibeye haber verirlerdi. Perşembe günü bütün dâireleri temizlerlerdi ki buna Perşembe hizmeti denirdi. Cuma günü nöbeti diğer kalfaya teslim ederlerdi.
Yine bir hafta süre ile aş nöbeti tutarlardı. Her dâirenin kalfası yanındaki câriyelerle getirilen yemekleri içeriye alırlar ve kurulu sofralara dağıtırlardı. Sofraları temizleme ve kapları yıkama işi acemi câriyelere âiddi.

Sarayda temizliğe çok dikkat edilirdi. Her ay başında haremde genel temizlik yapılırdı. Ortanca kalfadan gençler, bütün sofaları, koridorları, merdivenleri, hamamları, bodrum katını hep beraber temizlerlerdi. Her tarafı ve ince Mısır hasırlarını sabun köpüğü serperek temizlerlerdi.  Sarayın en ağır ve zor işlerini, güçlü, kuvvetli oldukları için zenci câriyeler yaparlardı. Bunlar; sarayın duvarlarını temizlemek, sofaları silip süpürmek, sofalardaki yastıkları onarmak ve korumak, mangalları parlatmak ve bakmak, câmilerdeki halı, kilim ve hasırları temizlemek, şerbet ve pilavın hazırlanmasına yardım etmek gibi işleri yaparlardı. Yabancı erkeklerden sakınmak ve gizlilik esas olduğundan, mecbur kalmadıkça esas görevliler dışında saray haremlerine kimse alınmazdı.

Saray hekîmi, tâmirâtçı gibi kimselerin dışında, ne sadrâzam, ne vezirler ne diğer saray personeli, ne de büyükelçiler, Osmanlı sarayı haremine giremezlerdi.
Bunlar ise iş îcâbı girdiklerinde, bina ve mefruşattan başka bir şey görmezler ve kadınlara asla rastlamazlardı. Türk ve yabancı devlet adamlarına yemekler, ikrâmlar, toplantı ve huzura kabuller hep harem dışında olurdu. Topkapı Sarayı’nın üçüncü yerinde inşâ olunan harem-i hümâyûn kalın duvarları çevresinde harem ağaları ve diğer ocakların daireleriyle geçilmesi imkânsız bir bütünlük arz eder.

Bu sebeple harem-i hümâyûnda geçen günlük hayat hakkında bilinenler pek mahdûd ve sınırlı kalmaktadır. Harem hakkında dışa sızabilecek malûmat harem ağaları veya içerde yaşıyan kadınlardan elde edilebilir. Fakat târihî hakîkatlerden de anlaşılıyor ki, ne haremden çıkarılarak evlendirilenler, ne de harem ağaları, haremin mahremiyetine gömülen haber ve malûmatı dışarıya sızdırmamışlar, görüp işittiklerini içlerine hapsetmişler ve onlarla birlikte ahirete göçmüşlerdir. Gizli olarak saraya girebilmek istenirse, Ayasofya tarafından üç, deniz tarafından ise birçok has bahçeyi geçmek icap ederdi ki, bu da mümkün değildi. Dolayısıyla bazı ecnebi ve onların hayranı olan bazı yerli yazarların haremi gördüm diyerek kendi şahsî düşünce ve fikirlerini kaleme alarak yazdıkları eserler tamamiyle hayâl mahsulüdür. Çünkü Türkiye’yi ziyaret eden yabancıların çoğunun Türkçe bilmemeleri azınlıklarla görüşüp onlardan edindikleri bilgileri en ufak tenkit süzgecinden bile geçirmeden kitaplarına yazmaları onları fahiş hatalar yapmaya sürüklemiştir.

Harem-i hümayuna ait olarak bu belgelere dayanmayan bütün bilgiler şüphe ile karşılanmalıdır. Harem içerisinde görevli olan hadım ağaları belli ölçüler içerisinde hareket ederlerdi. Bunlar kadın efendi ve kızlarıyla konuştuklarında, ya kapı aralığından veya araya perde asmak suretiyle görüşmek zorundaydılar. Kazara sultanın veya kadınların yüzünü açık görseler başlarını yere eğmek, hareme girerken “Destur” diye bağırmak ve orada bulunan cariyeleri uyarmak mecburiyetindeydiler.

Haremde yaşayan kadınların serbest bir şekilde bahçelerde, mesirelerde eğlenmelerine halvet denirdi. Kapalı havalarda padişah; kadınları, sultanları ve oğulları ile görüşmek isterse onları dairesine çağırtır, konuşur ve görüşürdü. Padişahın aile efradının hepsi veya bir bölümü ile yaptığı bu toplantıya muhtasar halvet adı verilirdi.

Bu kadar bilgiden sonra yine çalışanlar ve ne yaptıklarından söz etmek istiyorum.

Daye Hatun:
Sultanın sütannesi…
Sütannelerin harem içindeki konumu yüksekti.  
Padişahın kızlarına veya şehzâdelerine süt emzirmek için tutulan kadın ve cariyelerden olurdu. Dayenin asil ailelerden olmasına bilhassa dikkat edilirdi. Cariyelerden olanlar ise, umumiyetle kalfa derecesinde olurlardı. Padişahlar dayelerine pek hürmet gösterirlerdi.

Kethüda Hatun:
Haremin en üst dereceli yöneticisi olup bu makama padişah tarafından bilgisi tecrübesi ve terbiyesine bakılarak getirilirdi.
Haremdeki bütün merasimleri o yönetir, kadınları padişah ve ailesi karşısında nasıl davranacaklarına dair o eğitirdi.

Haznedar Usta:
Padişah haremde olduğu zaman hizmetini görmek üzere yanında olurdu. Padişahın giyim kuşamıyla, değerli taşarlıyla, haremin mali işleriyle ilgilenirlerdi.

Çeşnigir Usta:
Padişahın yeme içmesinden sorumluydu. Padişaha sunulan yemekleri zehirlenme ihtimaline karşı önce o tadardı.

Çamaşır Ustası:
Padişahın giyim kuşamının yıkanmasından sorumluydu.

İbriktar Usta:
Ekibiyle padişahın ibriği, leğeni ve havlularından sorumluydu.

Berber Usta:
Padişahın tıraş takımlarından sorumluydu.

Kahveci Usta:
Padişaha kahve yapar ve sunardı.

Kilerci Usta:
Kilerden sorumluydu. Padişaha yemek sırasında da sofra hizmetinde bulunurdu.

Kutucu Usta:
Padişahın, kadınefendilerin ve ikballerin yıkanma ve üst baş giyinme sırasındaki hizmetini görürlerdi.

Külhane Usta:
Hamamlardaki ocakların yakılmasından ve padişahın odalıklarının yıkanmasından sorumluydu.

Kâtibe Usta:
Haremdeki disiplinin korunmasından sorumluydu. Hareme girip çıkanı kontrol eder, haremde bütün olup biteni gözlem altında tutardı.

Hastalar Ustası:
Haremdeki sağlık görevlilerinin başıydı.

Ebe:
Saray haremindeki doğum ve düşükler sırasında hizmet veren bir çok ebe vardı.

Dadı:
Padişah çocuklarından her birine birer dadı ile kalfa verilirdi.

Bu kalfaların hepsinin şahsi hizmetçileri ve yardımcıları olurdu. Kalfalardan sonra, aynı hizmetleri valide sultanlar, kadınlar ve prensesler için gören kalfalar gelirdi.

Bu kadınlar derecelerine göre maaş alırlardı.


Başta da dediğim gibi ben Harem kitabımı ne zaman bitireceğim Allah bilir…
Bir başka Osmanlı merakımızda buluşmak üzere…




Nazan Şara Şatana
nazanss.blogspot.com


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder