13 Eylül 2017 Çarşamba


Türk Edebiyatı'nda Şair'i Azam kimdir?

Makber’i Kim Yazdı?




nazanss.blogspot.com




Abdülhak Hamit Tarhan;
1883’te Bombay konsolosluğuna atandı.
Hasta olan karısına havasının yarayacağını düşünerek bu görevi kabul etti.
3 yıl kaldığı Bombay’da doğanın güzellikleri coşkun şiirler için ilham verdi.
Ancak Fatma Hanım’ın durumu iyileşmeyip verem teşhisi konulunca ailesi ile İstanbul’a doğru dönüş yoluna çıktı. Fatma Hanım, İstanbul’a varamadan Beyrut’ta vali olan Nasuhi Bey’in konağında hayatını kaybetti (1885).

Şair, Beyrut’ta kaldığı kırk gün boyunca her gün Fatma Hanım’ın mezarını ziyaret etti ve ünlü şiiri Makberiyazdı.

Muhteşem bir aileden gelmiş,
Muhteşem eğitimler,
Muhteşem görevler,
Muhteşem arkadaşlar,
Muhteşem eşler,
Muhteşem kitaplar,
Muhteşem şiirler,
Muhteşem oyunlar,
Muhteşem olan her şey!

“Aman Yarabbi…”
Onu sizlere nasıl anlatabilirim-i inanın çok düşündüm. Önce okuduklarımdan aklımda kalanları sizlere aktarmak istedim.
O inanılmaz biri. O yaşamı boyunca rüzgârlara tutunmuş, savrulmuş -  savrulmuş…
Savrulurken hiç boş durmamış, olağan üstü eserler yaratmış.
Yaşamının her döneminde neden etkilenmişse onunla ilgili şaheserler yaratmış.

Benim çocukluğumda Allah Rahmet Eylesin babamın taş plaklarında dinlediğim Hamiyet Yüceses’in söylediği ünlü Makber’i yazmış. Buna bile: daha ne olsun demek gerekir.
Eserleri ile yaptığı başarılı meslek hayatı birbirini takip etmiş.
Büyükelçi olarak birçok ülkede görev yapmış.
Cumhuriyet döneminde milletvekili yani mebus olmuş.

O farklı biri…
O Abdülhak Hamit Tarhan…

O çok önemli bir zatı muhterem.
Köklü bir aileden geliyor.
Yüksek mevkilerde bulunmuş.
Dünyayı gezmiş ve görmüş.
Zamanın en güçlü sanatçılarından biri olmuş.

Çağının büyük ve güçlü bir sanatçısı sayılmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde,
Cumhuriyet Türkiye’sinin ilk yıllarında eserler vermiş,
Modern edebiyatın doğuşunda etkin bir isimdir.

Uzun seneler diplomat olarak hem doğu hem de batı ülkelerinde bulunması nedeniyle iki edebiyatı da tanımış.

Türk şiirine batıdan yeni konular, serbest düşünce ve şekiller getirirken;
Batı yazarlarından etkilenerek yazdığı oyunlarla Türk tiyatrosuna felsefi düşünceyi sokmuştur.

Tanzimat’ı, Birinci ve İkinci Meşrutiyetleri ve Cumhuriyeti gören;
Bu devirlerdeki Tanzimat, Edebiyat-ı Cedide,
Milli Edebiyat ve Cumhuriyet devri edebiyatlarını yakından tanıyan sanatçı,

Böyle hayat olmaz,
Olsa – olsa filmlerde olur demeyin.
Gerçeklerde böyle muhteşem insanlar var.
Nurlar içinde yatsın.



Nazan Şara Şatana
nazanss.blogspot.com





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder