Yıldız Moran
O Bir Fotoğrafçı
nazanss.blogspot.com
24
saat düşünülen, yaşanılan, ikinci plana atılamayacak bir konudur fotoğrafçılık.
İnsana, yaşama özgün, bir aşamanın bir yerini kavramsal olarak dolu, yoğun,
ağırlıklı olarak verebilen kişidir fotoğrafçı
Bir
işe gönül vermek gerekli ve başarılı olmak için çok sevmek. Çok uğraşmak,
zamansızlığı bilmek, uykuna keder koymak, övünlerini geçiştirmek, dinlenmeyi
bilmemek, eğlenceden uzak kalmak, kendine ayırdığın boş zamanında bile işine yönelmektir.
Onunla
yatıp onunla kalkmaktır.
Uykuda
bile bir gün sonraki heyecanı düşünmek ve geçmeyen karanlığın sabırsızlığı
içinde sabahı beklemektir.
Bir
fotoğrafçıyı anlatmak istedim sizlere.
Bir
kadın fotoğrafçı ve Türkiye’nin akademik eğitim almış ilk kadın fotoğrafçısını,
Yıldız Moran’ı…
Başarılı
Türk kadınlarından biri bu muhteşem kadın.
İngiltere’de
eğitim almış, ünlü fotoğrafçı John Vickers’ın öğrencisi olmuş.
Onun
en iyi ustalığının ışıkla dansı olduğu söyleniyormuş.
Işığı
beklermiş.
Sabahın
en güzel ışığının hangi zaman diliminde ve en çok nerede, ne kadar güzel…
Bu
güzelliğe birikimi, sevgisi ve yaptığı işe olan aşkını da ilave edince ortaya
şaheserler çıkmış.
Ne
kadar güzel bir cümle okudum bir yerde ve diyor ki:
Bir anlamda “retrospektif” niteliğindeki kapsamlı
sergi, Moran’ın bu kendine ait iç sesini, Türk ve dünya fotoğraf tarihi
içindeki görünürlüğünün izlerini de derinleştiren yeni bir okumayla ortaya
koyabilmeyi amaçlıyor.
24 Temmuz 1932’de İstanbul’da doğmuş
15 Nisan 1995’te vefat etmiş. Bu yaşam süresinde hayatına o kadar güzellikler
sığdırmış ki…
Dolu dolu yaşamış hayatını, Robert Kolej’inden mezun olduğunda isteği
resim okumakmış.
Orada hayatının akışını değiştirecek biri ona
bir yol haritası önermiş. Öneren dayısı ve oda bir bilirkişi. Sanat Tarihi profesörü Mazhar Şevket
İpşiroğlu…
Fotoğrafa yöneltmiş yeğenini.
İşte o zaman karar vermiş ve fotoğraf eğitimi
almak üzere İngiltere’ye gitmiş.
Aslında bu konuyu iki satırla
geçiştirmeyelim.
Seyit Ali Ak’la yaptığı bir söyleşide:
“Beni
fotoğrafçılığa iten başarısızlığımdı. Kolejde 8. sınıfta hiç beklemeksizin
sınıfta kalınca oldu. Nazım’ın eşi Münevver Hanım geliyordu dersime. Çok iyi
bir hoca idi ama Moda’da oturduğumdan yola dayanamayıp hiç derse girmedim.
Kalmak büyük şok oldu.
Dayım Mazhar Şevket İpşiroğlu,
‘Niçin fotoğraf
yapmıyorsun’ dedi.
Resme olan ilgimi
biliyordu. Kendi olanaklarımla İngiltere’ye gittim, öğrenci oldum. O zaman
İngiliz Ataşesi bile İngiltere’de fotoğraf okulu olduğunu bilmiyordu.
Dekorasyon çalışan bir arkadaşımın okuluna yazarak ve apar topar beş gün içinde
gittim, ucu ucuna yani…”
Serüven bundan sonra hızla başlamış.
1950 – 1951 yılları arasında Bloomsbury Teknik Koleji’nde ve 1951 – 1952
yılları arasında da Ealing Teknik Koleji’nde fotoğrafçılık eğitimi almış.
Tanınmış fotoğrafçı Barron’ın asistanlarıyla sonra da Olde Vie Tiyatrosu’nun
ünlü fotoğrafçısı John Vickers ile çalışmış.
Birikimleri arttıkça çalışmasını da hızlandırmış.
Ardından:
İngiltere’de bulunduğu süre boyunca biri
Londra’da, dördü Kembriç’de, ilgi gören beş sergi açmış.
1952 yazında İtalya’ya giden Moran, orada bir fotoğraf kulübüne üye olmuş.
İspanya’yı ve Portekiz’i dolaşmış.
Bu ülkelerdeki çalışmalarından oluşan bir fotoğraf kitabı hazırlamış ve çeşitli
sergiler açmış.
Sonrasında Türkiye’ye dönmüş.
İstanbul ve Anadolu’yu dolaşmış, fotoğraflar
çekmiş ve tanınmaya başlanmış.
Beyoğlu Kallavi Sokak’ta o yıllarda sanat dünyasının önemli uğrak noktalarından
biri olan Maya Galerisi’nin üstünde açtığı stüdyosunda hem çekim yapıyor hem de
çektiği fotoğrafları sergiliyormuş.
Şubat 1955’ten Mayıs 1957’ye kadar üçü İstanbul’da biri Ankara’da dört sergi açmış.
Sergiler iç ve dış basında çok ses getirmiş.
Sanat uğraş ister,
Sanat zaman ister,
Sanat para kazandırmaz,
Sanat ömrü tüketmeyi ister,
Zaman beklemeyi öğretir,
Zaman sabrı zorlar.
Bütün bunlara rağmen sanat vazgeçilmezdir.
Tutkudur, aşktır, hayattır…
Nitekim Türkiye’deki sergilerden para
kazanamamış.
Tanınma var, beğenilme var, kazanç yok.
Sanata gönül verenlerin ortak hikâyesi…
Her şerde bir hayır var diyen büyükler Yıldız Moran’ın hayatında da yanılmamışlar.
Bu sıkıntılı günlerinde para kazanmak için
yılbaşı kartları bastırıp satmaya karar vermiş.
Kartları bastırmak için gittiği matbaada Özdemir
Asaf’la tanışmış.
Aktardığım yazıda yine onun sözleriyle:
“Yaşamımı
sürdürebilmek için para kazanmam gerekliydi. Yılbaşı kartları yapıp satmak,
para kazanmamı sağlayabilir diye düşündüm. Anlaştığım matbaa çok kötü basmıştı
kartlarımı. Tam umutsuzluğa düşmüşken, bir arkadaşım Özdemir Asaf’ı önerdi.
‘Hem şairdir, hem
de titiz ve güzel baskılar yapar’ dedi.
İş konuşmak için Özdemir Asaf’ın matbaasına gittim. Tarihini de verebilirim
tanışmamızın;
4 Kasım 1954,
saat 11.00. kelimelerle dile getirmek zor. Duygulu, kibar, hiç görülmemiş ve
bir daha göremeyeceğim bir insandı Özdemir Asaf.
Pırıl pırıl bir zekâ,
renkli, yepyeni, bambaşka bir dünyaydı o.
Olağanüstü bir
insandı kısacası…”
Fotoğraflarına can veren yıldız Moran elbette
aşka da yön vermişti.
Bu iki güzel insan 1962 yılında evlenmişler.
Burada bir kayıp var.
Evlendikten sonra fotoğrafçılığı bırakmış.
Sözlük yazarlığı yapmış,
Çevirmenlik yapmış.
Yaptığın işten vazgeçmenin çok zor olduğunu
biliyorum.
O günler hakkında Yıldız Moran demiş ki:
“24 saat düşünülen, yaşanılan, ikinci plana
atılamayacak bir konudur fotoğrafçılık. İnsana, yaşama özgün, bir aşamanın bir
yerini kavramsal olarak dolu, yoğun, ağırlıklı olarak verebilen kişidir
fotoğrafçı
Birden 24 saatimi bu konuya mı vereceğim, yoksa daha önemli konular var mı benim
için diye düşündüm. Daha önemli şeyler olduğuna karar verdim ve 12 yıl sonra
bıraktım bu işi
Dört yıl içinde üç çocuk sahibi oldum ve artık tüm 24 saatlerimi çocuklarıma
adadım.”
O bırakmış olsa bile yaptıkları ona başarı belgeleri olarak geri dönüş
yapacaklardı. Nitekim:
1982 yılında İDGSA Fotoğraf Enstitüsü
tarafından onur üyeliğine layık görülmüş.
Uzun yıllar sonra ismi bir kez daha fotoğrafçı olarak anılmış.
Yıldız Moran’ın sözleri şöyle devam etmiş söyleşide:
“Üç
çocuk dünyaya getirip fotoğraftan uzaklaştım.
10 yıl kadar hep
yine başlamayı umdum.
Ama arayı
açtıktan sonra çok zor, acımasız bir konu.
Çok geniş
olanakları var.
Çok güzel bir
anlatım yolu.
Düzeyini korumak
için büyük çaba gerekli.
Her sanatta
olduğu gibi.
Yarım olacak iş
değil.
Hiç yapmamak daha
iyi.”
Türkiye’nin
eğitim almış ilk kadın fotoğrafçısının hayatı yaşam yıllarındaki başarıları
böyleydi.
Onun
fotoğraflarına:
Zamansız
Fotoğraflar
Denilmiş.
Sergilerine
bu isim konulmuş.
Elbette
zaman olmaz. O fotoğrafların içine ömrünü sığdırmış, yapamayacağı, çekemeyeceği
fotoğraflarının da aşkını ilave etmiş.
Ve
o fotoğraf sanatı için:
“24 saat düşünülen, yaşanılan, ikinci plana
atılamayacak bir konudur fotoğrafçılık. İnsana, yaşama özgün, bir aşamanın bir
yerini kavramsal olarak dolu, yoğun, ağırlıklı olarak verebilen kişidir
fotoğrafçı”
Bunlar
ne kadar güzel başarılı Türk kadınları…
Allah
Rahmet Eylesin.
Nazan Şara Şatana
nazanss.blogspot.com