Bir
Genç Kızın Hayatını Değiştirmiştim.
nazanss.blogspot.com
Turizmde Çalışanların Anlatacakları Çoktur.
Uzun
yıllar önce bir büyük tesiste çalışıyorum.
Büyük
bir kuruluşun otel zincirlerinden birindeyim. Yoğun zamandayız sanıyorum
haziran ya da temmuz olması gerekiyor.
Ön
büroda çalışan güzel bir kızımız var.
Çok
çalışkan, akıllı ve sorumluluk sahibi biri…
İlk
başlardan beri dikkatimi çeken bir personel...
Birde
zarif hassas bir yapısı var ki sormayın gitsin.
Zaman
içinde bu güzel kızın arkadaşlarına çok kaynaşmadığını müdürü söyledi bana.
Bir
derdinin olduğunu, ne olduğunu bilmediğini söylemişti.
O
kadar hüzünlüydü ki…
Durgunluğu
ve bu hüzünlü hali onun da dikkatini çekmiş, birkaç kez konuşmak istemiş,
başarılı olamamış.
Bir
öğle yemeğinde güzel kızlardan söz ediyorduk.
Ön
bürodaki güzel kıza sıra gelince anlatmıştı.
Öğreniriz
demiştim.
Zaman
geçti öğrenemedik.
Aslında
unutmuştum da işlerin çokluğundan hızlı koşuşturmadan.
Bir
gün onun çok dalgın olduğunu bana bakarken bile gözlerinin beni seçmediğini fark
ettim.
Odama
gelmesini söyledim.
Kızcağız
ürkmüştü.
Ona
ondaki hüznü sordum.
Anlamadı.
Neden
bu kadar durgun ve kederli olduğunu sordum.
O işlerini aksattığını düşündüğünden hemen
yapmadıklarını, neden yapmadığını benim bilmediğim hatalarını anlatmaya başladı
ve daha iyi olacağını daha dikkatli olacağını söyledi.
Ona
olayın iş olmadığını özel olduğunu, bir derdi olduğunu hissettiğimi ve ben bir
şeyler yapabileceksem yapmak istediğimi söylediğimde daha da çok şaşırdı.
Başka
şeylerle kendini savunmaya kalktığında anlaşamayacağımızı anladım.
Tamam
dedim. Ben sadece müdürün değil bir anneyim ve bayanım bu aklında olsun.
İçinden
çıkamayacağın bir şey olursa, yardım edebilecek konumdaysam beni arayabilirsin.
Şimdi
anladın mı?
Bir
süre bana baktı.
Teşekkür
etti ve gitti.
Garip
bir görüşme oluştu.
Ne
o ne de ben dertlerimizi ya da isteklerimizi birbirimize tam aktaramamıştık.
Sonra
günler içinde misafirler, memnuniyetler, sorunlar ve otelcilik adına olan
olaylarla sürüp gitti.
Bir
gece çok geç saatte benim telefonunun sesi ile uyandım.
Arayan
hüzünlü kızımızdı.
Utanıyor,
sıkılıyor ve benimle görüşmek istiyordu.
Üstelik
acildi.
Tamam,
buraya gel dedim.
Tesiste
bize ayrılan yerde kalıyorduk. Geldi.
Gözleri
kan çanağı tabirini haksız çıkarmayacak kadar kızarmıştı.
Rengi
beyaz, teni solgun, yorgun bitkin en önemlisi korkmuştu.
Ne
oldu?
Dediğimde
babam dedi. Baban mı?
Babam
geldi efendim.
Nereye?
Hiçbir
şey anlamamıştım…
Anlatamıyordu
derdini, sesi boğazında düğümlenmişti. Biraz sonra sakinleşti.
Babam
geldi beni işten çıkartıp memlekete götürmek istiyor.
Neden?
Çalışmamı
istemiyor.
Bana
her şeyi anlatır mısın?
Anlattı.
Burada teyzesinin yanında kalıyormuş.
Akdeniz
Üniversitesinde okuyormuş.
Bu
yaz memlekete gitmemiş çalışmak istemiş.
Bir
güzel kızımız daha vardı bizim resepsiyonda o da birkaç yıldır bizimle
çalışıyordu.
O
söylemiş.
Santral
memuru olarak başlamış.
Babası
zaten okumasına karşıymış ama asla benim kızım çalışamaz diyormuş.
Beni
götürecek, ben gitmek istemiyorum. Beni akrabamız olan biriyle evlendirmek istiyor.
Siz bana o gün çok yakın davrandınız size veda etmeden gidemedim.
Yani
babanla dönüyorsun öyle mi dedim.
“Hayır,
efendim ben babamla dönmeyeceğim. Ben İstanbul’da bir arkadaşım var onu benim
ailem tanımıyor onun yanına gideceğim”
Aklım
karışmıştı. İstanbul’a gidecek. İş yok -
eğitim yok. Aileden kopuk kim bilir neler olacak.
Olmaz
dedim hiç olur mu öyle bir şey. İstanbul’daki arkadaşınla yakın mısın? Onu çok
iyi tanıyor musun?
Hayır,
buraya tatile gelmişlerdi burada tanıştık. Sonra ben onu izin günümde
Antalya’da gezdirdim.
Bu
kadar mı?
Bu
kadar.
Bilmediğin,
tanımadığın koskoca İstanbul’da birilerinin yanına mı gideceksin?
Başka
çarem yok ki babam beni zorla da olsa götürecek.
Bir
dakika o zaman babanla konuşayım ben.
Siz
konuşur musunuz?
Tabi
konuşurum. Sen burada kal. Burada uyu. Sabah babanı arayacaksın baban gelecek.
Babanla konuşacağız. Olur mu?
Babam
ikna olmaz ki.
Olmazsa
o zaman konuşuruz. Senin bilmediğin bir yere gitmen istemediğin memleketine
gitmenden daha kötü.
Ertesi
sabah babasının gelmesi bir hayli zor oldu.
Birkaç
kez konuşulduktan sonra nihayetinde ikna oldu… Benim bir bayan idareci olmam
gelen beyi şaşırtmıştı. Onunla uzun bana göre bayağı uzun bir süre sohbet
ettik.
Çok
inatçı ve aksi biriydi. Onu ikna etmek cidden zor olacaktı belki de
başaramayacaktım.
O
kadar çok itiraz etti ki. Ricalar adamın bir kulağından giriyor diğerinden çıkıyordu.
Sonunda
baktım olmayacak zaten çok yoruldum ve sıkıldım. Tonla işim kalmış. Ayağa
kalktım. Elimi masaya vurdum.
Yeter be dedim. Bana ne sen babasısın bu kadar
zalimsin bana ne oluyor. Ben senin kızını tanımam bilmem. Bildiğim çok
çalışkan, çok namuslu, çok dürüst olduğu…
Al götür. Ver birine evlendir.
Ziyan olsun istiyorsan ziyan et. Allah – Allah ya…
Ömrünün sonuna kadar benim kızım okusaydı büyük adam olurdu der vicdan azabı
çekersin. Oteller dışarıdan görüldüğü gibi değildir. Otel kısmı gelip kalanları
enterese eder.
Bizler burada bir aile gibi çalışırız. Bizde düzen
ve disiplin olmazsa bu kadar personel bir arada olmaz. Al sen kızını götür
evlendir. Bir aydın bir Atatürk evladı daha ziyan olsun gitsin. Haydi, benim
çok işim var.
Evet,
bu iyi gelmiş olmalıydı adama. Ben açıkçası bir blöf yaptım ve tuttu. Adam
ayağa kalktı. Utanmıştı. Demek ki düşünmeyi de biliyor muş.
Benden
özür diledi hiçbir şey söylemedi. Tam çıkarken;
Müdüre hanım benim kız nerede?
Ses
tonu değişmişti…
Kızıyla
uzun süre konuştuklarını bana kuşlar söyledi.
Bu
hüzünlü çiçek babası ile gitmedi. Çalışmaya devam etti. Sonra okumaya.
Bu
güzel kızımız şimdi Amerika’da yaşıyor.
Bir
Türk doktoru ile evlendi.
Orada
bir otelde bir kısmın başında aslanlar gibi bir Türk kadının temsil ediyor.
Son
kez MSN’ de yazıştığımızda;
Babasından
selam söyledi bana. Annesi ile torunlarını görmek üzere Amerika’da kızının
yanındaymış.
Eklemiş.
“O gün iyi ki müdüre hanımla konuşmuşum.”
Bence
de iyi ki konuşmuş.
Nazan Şara
Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder