Yeşil Şemsiye
nazanss.blogspot.com
Şükretmek için aslında ne çok sebeplerimiz var.
Bazen büyüttüğümüz kederlerimizin en azından hüzünden
sade, yalın haline biraz daha sakin şekil haline almasını düşünmek elimizde ve
bilmeliyiz ki hakkımızda hayırlı olanı o.
Güzel düşünmenin neyi kötü olabilir ki?
Karanlıklar içinde kaybolmaktansa aydınlık içinde olmak
daha evla değil midir?
Kıssadan hisse çıkartamaz mıyız?
Düşünüp resmin büyük parçasına yâda tamamına bakamaz
mıyız?
Ve en sonunda da yaşadığımız için, nefes aldığımız için,
sevdiklerimiz için Allaha şükretmez miyiz?
Bir ufak misal dedim bir iki satır karaladım.
Buyurunuz…
Genç adam
yeşil şemsiye tutuyordu ne garip.
Bir erkek ve
elinde çimen yeşili şemsiye.
Umut muydu
şemsiye?
Hayal mi kurmuştu
yeşili düşünerek yarınlarına.
Yeşil murattı
bunu biliyordu.
Rüzgâra karşı
şemsiye tutması bir tezat değil miydi?
Belki rüzgâr sebep
olacaktı dileklerinin uçup yukarılara gökyüzüne gitmesine sebep!
Rüzgar çoktu
bu bir muhafazaydı o zaman.
Şemsiye ve
muhafaza.
Kime karşı?
Rüzgâr zalimse,
estikçe esiyorsa şemsiye elinde aciz kalmaz mıydı?
Şemsiye eşittir
yağmur.
İyi de yağmur
yoktu.
Bu neyin
telaşıydı.
Adamın ifadesi
de garipti.
Korkuyor muydu?
Telaş mıydı
ifadesi?
Kime karşı
korku, neye karşı telaş…
Sonra bir ışık
adamın açıkta kalan yüzünden başka bedenini de aydınlattı.
Bir yokuş
misali yerde hafifçe yukarı koymuş kişi modeli esnetmişti dizini.
Bu giysiyi anlamak
pek o kadar kolay değil.
Kahvenin açık
tonunda ceket vardı üstünde bu iyi de altındaki pantolonla şalvar arası altı
giysi neyin nesiydi.
Üstelik öyle
şık da durmuyordu.
Bir eksik
taraf daha vardı.
Bu adam
boynuna eşarp misali bir bez takmıştı.
Anlatım belki
biraz basit olmuştu çünkü bu adam besbelli uşaktı.
Nasıl yani
uşak olunca mı anlatım basitleşti.
Bu adamın
üstünde şık bir erkek kostümü olsaydı ne anlatılacaktı.
Neyin nesi
denilmeyecekti muhakkak ki.
Neyin nesini
baktığımızda anladığımızdan olacaktı.
İyide bu garibin
anlaşılmazlığı sade bir şalvar misali ile ceket örneği ve bez parçasıyla da
kalmıyordu ki.
Belindeki neydi
öyle.
Kuşak desek
olmaz,
Kemer asla
öyle bir takı adı koyamayız.
Biz buna da
bir bezi dolamış uçkuru yere düşsün istememiş diyerek biraz daha mı alçaltalım
ifade edemediğimiz uşakla, hizmetkâr arası gencin anlatımını.
İyide bu
adamın bir eli de belinde,
Şimdi eli
belindeyse bu alt kattakilerden değildi.
Yoksa küstahlıkla
eşdeğerdi bu duruş şekli.
Yeşil şemsiye,
kahverengi ceket, uçkur tutturucusu eşittir genç bir hizmetli.
Karar verildi
bu hizmetliydi.
Nasıl mı karar
verildi.
Işık büyüdü.
Takke düştü
kel göründü modeli artık ayan beyan ortada.
Bu şemsiye
kendine ait değildi.
Bir gözleri ahu
oturmuştu tepe misali yere birazda esen rüzgâr esintisinden rahatsız olmaması
için genç tutmuştu şemsiyeyi ahunun gözleri yaşarmasın, burnu kızarmasın diye.
Gencin içi
ezik,
Genç hayran,
abdal, bakışları virane.
Eee be genç bu
kadın sana bakar mı?
Baksana güzelliğine,
Baksana üstündekilere,
Ve baksana
sana bakarken seni görmeyen nazarlarına.
O senin gölge
yaptığın yeşil şemsiyenin altında uzaklarda birine bakmakta.
Muhakkak ki
senin sevmediğin birine ve onun âşık kalbinin hasretliğine.
Sen ne
yapacaksın.
Bakacaksın.
Sadece…
Bu da şans
diyeceksin.
Şükredeceksin.
En büyük
aşklar uzaktan olanlarmış,
En büyük aşk
kavuşuncaya kadar sürermiş.
İyi de kendine
bir şans modeli çıkar.
Hani Polyanna
vardı ya,
Biraz onu
düşün biraz da Allah’ına şükret hiç değilse yeşil şemsiyeyi ona tutan, onu rüzgârdan,
güneşten koruyan sensin.
Buda bir şey
değil mi?
Nazan Şara Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder