Ben
İyi Biriyim Diyebiliyor musunuz?
nazanss.blogspot.com
Başkalarını
eleştirmeden önce mutlaka kendimizi dinlemeliyiz, incelemeliyiz üstelik
tarafsız olarak yargılamalıyız.
Nasıl
olsa kimse yok.
Kendi
kendimizle baş başayız.
İyisiyle
kötüsüyle kendimizi biliyoruz ama içimizdekilerle aklımızdakileri su yüzüne
çıkartmaya cesaret edebiliyor muyuz?
Bu
çok önemli.
Biz
iyi birimiyiz?
Nasıl
yani?
Bir
yazı okudum gerçekten çok duygulandım.
Sizlerde
bilin istedim.
On yedinci asır başlarında Dalmaçya’da Nadin
Kasabasında Sancak Beyinin ahırında uşak olarak çalışan on üç yaşında bir çocuk
varmış.
Herkes tarafından horlanan bu kimsesiz çocuğa bir
gün bir dul kadın acımış ve çıplak ayaklarına, kocasından kalmış kocaman bir
çift partal kundura giydirmişti.
Nadin'den bir vazife ile bir Kapıcıbaşı geçmiş.
Sancak Beyinin konağında misafir olmuş.
Küçük ahır uşağının zekâ ile parlayan gözleri ve
kir tabakaları altında kaybolmuş güzelliği dikkatini çekmiş.
Çocuğu yıkatıp temizlettikten sonra İstanbul’a götürmüş.
Saraya vermiş.
Enderun’u Hümâyun çocukları arasına katılan
çocuğa, güzelliğinden ötürü Yusuf adı konulmuş.
Nadin’li Yusuf kısa bir zamanda yükselmiş, Kaptan
Paşa olmuş.
Bir gün Nadin’e Kaptan Paşanın bir adamı gelmiş.
Sancak Beyine mühürlü bir meşin torba vermiş.
Bir mektup varmış içinde mektupta şunlar yazılıymış:
“Falan yerde oturan Marya isminde bir
dul kadın vardır; bu torba, eğer sağ ise, Sancak Beyinin ve Nadin Kadısının
huzurunda o dul kadına verilecektir ve bir senet tanzim edilip bana
gönderilecektir.”
Kadın sağmış, ama çok fakirmiş.
Kadının ve sancak beyinin huzurunda Kaptan Paşanın
torbası kendisine teslim edilmiş.
Torbanın içinde bir çift kocaman partal kundura
varmış.
İçleri altın ile doluymuş.
Yusuf Paşa kısa bir de mektup yazmış:
“Anacığım, bir kış günü donmuş çıplak
ayaklarına bu kunduraları giydirdiğin kimsesiz çocuk, ölünceye kadar seni
unutmayacaktır.”
Bir Çift
Kundura Nelere Kadir.
Hani
denilir ya:
“İyilik yap at denize balık bilmezse
Halik bilir.”
İyi
olmak iyilik yapmak ne güzel duygulardır. Aslında son zamanlarda ağızlarda
sakız misali çok sık söylenmesine karşın çok da uygulanan ya da yapılan bir şey
değil.
Sanki
insanlar biraz daha samimiyetini yitirdi.
Daha
çok benci oldu.
Ben
– ben – ben her zamankinden daha ziyade görülmeye başlandı.
Bunun
en büyük sebebi para oldu.
Para
için yapılanlar, yapılmayanlardan daha çok oldu.
Para
o kadar önemli oldu ki, en paradan uzak olanların bile yaşamak için farz olan
paranın fazlasında gözü kaldı.
Dünya
paraya bu kadar tamah ederken, iyilik yapmanın kalitesi düştü.
İyilik
muhakkak ki yapılıyor.
Şimdi
birine gülmek, selam vermek, canım, tatlım, hayatım gibi her önüne gelene kullanılan
kelimeler karşı tarafa aksettiğinde iyilik yapılıyormuş gibi geliyor.
Asla
böyle bir şey yok.
Burada
yapılan sadece kişinin kendi egosu çünkü rahatlaması.
Kendini
daha bir mütevazi göstermek iyilik yapmak anlamına geldi.
İyilik
bu kadar kolay değildir ve asla bu kadar basit değildir.
İyilik
fedakârlık gerektirir.
İyilik
tam hakkıyla yapılıyorsa düşünce gerekir.
Cebinden
çıkartıp verdiklerinin hesabını yapmamak gerekir.
İyilik
verdiklerinin sana ne zaman geleceğini hesap etmemeyi gerektirir.
İyilik
eşittir kalbinizi temiz tutup, dünyanın merkezi olduğunu düşünmemeniz, sizin
gibi her kesin aynı olduğunu da hesaba katmanızdan sonra yaptığınız insanlar ve
canlılar veya doğa için yaptığınız artılardır.
İyilik
yapılırken sadece karşı tarafa değil kendinize de iyilik yapmış olursunuz.
Nazan Şara
Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder