11 Eylül 2017 Pazartesi



Ben İyi Biriyim Diyebiliyor musunuz?


nazanss.blogspot.com






Başkalarını eleştirmeden önce mutlaka kendimizi dinlemeliyiz, incelemeliyiz üstelik tarafsız olarak yargılamalıyız.
Nasıl olsa kimse yok.
Kendi kendimizle baş başayız.
İyisiyle kötüsüyle kendimizi biliyoruz ama içimizdekilerle aklımızdakileri su yüzüne çıkartmaya cesaret edebiliyor muyuz?
Bu çok önemli.
Biz iyi birimiyiz?
Nasıl yani?

Bir yazı okudum gerçekten çok duygulandım.
Sizlerde bilin istedim.

On yedinci asır başlarında Dalmaçya’da Nadin Kasabasında Sancak Beyinin ahırında uşak olarak çalışan on üç yaşında bir çocuk varmış.

Herkes tarafından horlanan bu kimsesiz çocuğa bir gün bir dul kadın acımış ve çıplak ayaklarına, kocasından kalmış kocaman bir çift partal kundura giydirmişti.

Nadin'den bir vazife ile bir Kapıcıbaşı geçmiş.

Sancak Beyinin konağında misafir olmuş.
Küçük ahır uşağının zekâ ile parlayan gözleri ve kir tabakaları altında kaybolmuş güzelliği dikkatini çekmiş.
Çocuğu yıkatıp temizlettikten sonra İstanbul’a götürmüş.

Saraya vermiş.
Enderun’u Hümâyun çocukları arasına katılan çocuğa, güzelliğinden ötürü Yusuf adı konulmuş.

Nadin’li Yusuf kısa bir zamanda yükselmiş, Kaptan Paşa olmuş.

Bir gün Nadin’e Kaptan Paşanın bir adamı gelmiş.
Sancak Beyine mühürlü bir meşin torba vermiş.
Bir mektup varmış içinde mektupta şunlar yazılıymış:

“Falan yerde oturan Marya isminde bir dul kadın vardır; bu torba, eğer sağ ise, Sancak Beyinin ve Nadin Kadısının huzurunda o dul kadına verilecektir ve bir senet tanzim edilip bana gönderilecektir.”

Kadın sağmış, ama çok fakirmiş.
Kadının ve sancak beyinin huzurunda Kaptan Paşanın torbası kendisine teslim edilmiş.

Torbanın içinde bir çift kocaman partal kundura varmış.
İçleri altın ile doluymuş.

Yusuf Paşa kısa bir de mektup yazmış:

“Anacığım, bir kış günü donmuş çıplak ayaklarına bu kunduraları giydirdiğin kimsesiz çocuk, ölünceye kadar seni unutmayacaktır.”

Bir Çift Kundura Nelere Kadir.

Hani denilir ya:
“İyilik yap at denize balık bilmezse Halik bilir.”

İyi olmak iyilik yapmak ne güzel duygulardır. Aslında son zamanlarda ağızlarda sakız misali çok sık söylenmesine karşın çok da uygulanan ya da yapılan bir şey değil.
Sanki insanlar biraz daha samimiyetini yitirdi.
Daha çok benci oldu.
Ben – ben – ben her zamankinden daha ziyade görülmeye başlandı.

Bunun en büyük sebebi para oldu.
Para için yapılanlar, yapılmayanlardan daha çok oldu.
Para o kadar önemli oldu ki, en paradan uzak olanların bile yaşamak için farz olan paranın fazlasında gözü kaldı.
Dünya paraya bu kadar tamah ederken, iyilik yapmanın kalitesi düştü.

İyilik muhakkak ki yapılıyor.
Şimdi birine gülmek, selam vermek, canım, tatlım, hayatım gibi her önüne gelene kullanılan kelimeler karşı tarafa aksettiğinde iyilik yapılıyormuş gibi geliyor.

Asla böyle bir şey yok.
Burada yapılan sadece kişinin kendi egosu çünkü rahatlaması.
Kendini daha bir mütevazi göstermek iyilik yapmak anlamına geldi.
İyilik bu kadar kolay değildir ve asla bu kadar basit değildir.
İyilik fedakârlık gerektirir.
İyilik tam hakkıyla yapılıyorsa düşünce gerekir.
Cebinden çıkartıp verdiklerinin hesabını yapmamak gerekir.

İyilik verdiklerinin sana ne zaman geleceğini hesap etmemeyi gerektirir.
İyilik eşittir kalbinizi temiz tutup, dünyanın merkezi olduğunu düşünmemeniz, sizin gibi her kesin aynı olduğunu da hesaba katmanızdan sonra yaptığınız insanlar ve canlılar veya doğa için yaptığınız artılardır.
İyilik yapılırken sadece karşı tarafa değil kendinize de iyilik yapmış olursunuz.




Nazan Şara Şatana
nazanss.blogspot.com


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder