Keşkek Yemeğini İlk
Kimler Yapmış?
YEMEKLERİN HİKÂYELERİ
nazanss.blogspot.com
Yemekleri yaparız, tariflerini isteriz, internetten bakarız
ona göre pişiririz.
Bazı yemekler daha bir farklıdır.
Farklı olmasının iki ayrı sebebi vardır.
Ya gerçekten pahalı yiyeceklerden yapılandır,
Yâda eziyetlidir pişirilmesi.
Hani denilir ya:
“Paşalara, beylere, sultanlara layık bir yemek.”
Evet, aynen öyle de yemekler vardır.
Dünya mutfakları farklıdır.
Bırakın dünya mutfaklarının farklı olma halini, bizim
bölgelerimizin de yemek pişirme kültürü ayrı ayrıdır.
O kadar ki aynı şehrin köylerinde bile ayrı şekillerde aynı
yemekler yapılır.
Lehçeler gibidir yemek çeşitlidir.
Özü aynı söyleyişi farklı misali…
Peki, bu yemekleri kim icat etmiş.
Kim böyle yapayım da böyle bir yemek olsun demiş.
Merak iyi bir şey değil ama elden ne gelir.
Meraklıyım.
Kanal 8’de Fatih Ürek’in yaptığı bir programa konuk
olmuştum. Sahrap Soysal mutfaktaki harika aşçıydı ve bir başka konuk aşçı
vardı. Birlikte Keşkek yapmışlardı.
O zaman çok eziyetli olduğunu görmüştüm.
Peki, ilk kim yapmıştı keşkek yemeğini ve hikâyesi neydi.
Araştırınca buldum.
EXC.
CHEF
Ahmet Özdemir yazmış.
Birlikte okuyalım mı?
Tarihte
rahmetli Kara Mustafa Paşa bir süreliğine eşi ve ailesiyle koyu Marınca’ ya
gelmiştir.
Kızı
Fatma Hanım Marınca’da ciddi bir rahatsızlığa yakalanmıştır.
Rahatsızlığının
nedeni ise tamamen iştahının kapalı olması ve hiç bir şey yiyip içememesidir.
Bu
rahatsızlık 10 günlük sureyi aşınca paşayı çok ciddi bir sıkıntı sarmış,
Yakınlardaki doktor ve hekimlere derhal haber edilerek kızının rahatsızlığına
çare aranmaya başlanmıştır.
Bir kaç
günlük bir süreçte sonuç alınamayınca pasa isi daha da sıkı tutarak aradan
şaklabanları çıkarmak amacıyla demiş ki;
“Kim ki kızım Fatma’yı
sıhhatine kavuşturursa ciddi şekilde ödüllendireceğim. Ama kim ki aynı niyetle
gelir de başaramazsa ciddi şekilde cezalandıracağım.”
Tabi bu
fermanla kendisine güvenemeyen ödül peşindeki şaklabanlar aradan çıkmış ve
gerçek doktorlar köşke gelerek çalışmaya başlamışlardır.
Hatta
konunun duyulmasıyla birlikte İstanbul’da yaşayan Uzakdoğulu saray
hekimleri bile Fatma Hanımın sıhhati için buraya gelmişlerdir. Ama sonuç
nafiledir ve paşa hiddetlendikçe hiddetlenmektedir.
En son
Merzifon’un yayla köylerinde yaşayan karı koca çobanlık yapan yaşlı bir çift,
“Biz
Fatma hanıma yemek yediririz”,
Diye köşke gelmişlerdir.
Paşanın
çok fazla bir seçeneği kalmadığı için son çare çoban karı kocaya izin
vermiştir.
Dibekte
dövülerek kabuğu alınmış tane diri buğdayın içine 3 gün aç bırakılan (içinin
temizlenmesi acısından) kesilmiş dişi ördeği koyarak fırına vermişlerdir.
Tabi o
zaman böyle bir yemek var ama aş olarak biliniyor adı keşkek değil.
Pasa ve
ailesi dört gözle yemeğin pişmesini beklerken ikide bir hiddetlenen Paşa,
“Bre bu yemek nasıl yemektir.
Saatler olmuş daha pişmedi mi?”
Diye sorgularken sabaha karşı fırından alınan yemek
sıcaklığı ile tahta kaşıkla bir süre vurularak eritildikten sonra Fatma hanımın
yattığı odanın içinde kömürlü kahve mangalında tereyağı eritilmiş
acı biber salçası ile yemeğin sosu yapılmıştır. Tabi bu esnada odayı tamamen
tereyağı kokusu sarmıştır.
Tereyağı
ve acı biberli sosu yaşlı çoban Fatma hanımın dudaklarına kaşıkla sürdüğü
zaman, Fatma hanım kendine gelerek diliyle dudaklarındaki sosu yalayarak tadına
bakar ve
“Rüyam da bir yemek yedim daha
önce hiç böyle yemek yememiştim, o yemekten yemek istiyorum”.
Deyince
Paşa bir küçük çocuk edasında sevinerek havalara uçmuş.
Yaşlı
çobanda hemen buğdayın üzerine sosu dökerek Fatma hanıma yedirmeye başlamıştır.
Tabi
paşanın kızı yemeğini yiyip iyileşme belirtileri gösterince pasa ve yanındaki
yaverleri sofraya oturmuşlar ve paşa emir buyurmuş;
“Bu yemek nasıl yemektir
getirin hele bizde bir tadalım.”
Deyince hemen hizmetli cariyeler tarafından kalan aş
sofraya konmuştur.
Tabi
dört ya da beş kişiden oluşan gösterince pasa ve yaverleri birer ikişer kaşık
alınca aş biter. Paşa,
“Getirin hele biraz daha getirin nede güzelmiş bu aş”
Deyince üzülerek başka kalmadığını söylerler. Paşa bu
defa “içini çekerek
“KEŞKE biraz daha yapsaydınız.” der.
Bu arada
paşanın yardımcısı,
“Paşam yemeğin adı bundan sonra KEŞKE mi olsun?” diye sorar.
Paşada;
“Evet, bu yemeğin ismi bundan sonra KEŞKEK olsun” der ve bu konuda fermanımdır diyerek;
“Bu yemek bundan sonra KESKEK diye anıla,
isteyen sabah öğlen akşam
yiye,
bayramlarda düğünlerde
nişanlarda nikâhlarda zengin fakir demeden her hanede KEŞKEK yapıla,
Bu günden itibaren kırk gün
konağımda halka KEŞKEK dağıtıla”
Diyerek fermanın o tarihten itibaren uygulanmasını ister.
Yemeği yaparak kızını
iyileştiren çoban çifte de ödül olarak kendi köylerinde iyi bir ev, iki ayrı ahir ve istedikleri kadar küçükbaş büyük baş hayvan verile.
Diyerek
cömertliğini göstermiştir.
Şifa veren bir yemek olduğu da belliydi zaten. Uzun süre pişirilen,
dövülen, ilaveleriyle bir hayli lezzetli olan bu yemeği o gün biz konuklarda
afiyetle yemiştik.
Nazan Şara Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder