Harem – Sırlar Evi
nazanss.blogspot.com
nazanss.blogspot.com
Osmanlı gizemlerle dolu
Osmanlı çok farklı bir yer.
Topkapı sarayına gidince bunu
anlıyorsunuz. Bazen anlayamadığınız aklınızın almadıkları da var.
Hareme gidince ben ürküyorum diyorum.
Haklıyım.
Bir kere anlaşılıyor ki harem çok
kalabalık bir yer.
Bakın haremin içinde sizlere çalışanların
yaptıkları işleri yazacağım, şaşıracaksınız.
Ben aynı zamanda idareci olduğumdan da
böyle konular haliyle çok dikkatimi çekiyor. Bu nasıl bir hengâmedir, nasıl
altından kalkılıyormuş. O zamanda çok ciddi bir disiplinle ancak idare
ediliyordur ki! Bu da olası zaten…
Ne çok insan, ne çok iş... Yapılan
işlerde çok dikkatli olunmalı. Çok titiz davranılmalı. Biliyorsunuz o
dönemlerdeki hatalar sadece işten çıkarılmayla neticelenmiyormuş.
Onun içinde canla başla çalışmak
gerekli. Birde kime nasip zaten sarayda hizmet vermek!
Eğer saraya kadar gelebilmişsen
önemlisindir zaten…
Harem hakkında bir kitap yazdığımı
çeşitli yazılarımda anlatıyorum. Bu kitaba başlayalı uzun yıllar oldu. Onun
üzerine üç kitabım yayınlandı, Harem kitabımı hala bitiremedim. Bitiremiyorum.
Her gün harem hakkında yeni bir şey öğreniyorum.
Bu tamamdır artık yapabilirim
dediğimde yeni bir ilave bilgi geliyor, olmadı haydi yeni baştan oluyor. Bu
gidişle bu kitabım ne zaman bitecek, bu kitabı bitirip yayınlanıncaya kadar kaç
kitabım yayınlanacak onu tam bilmiyorum.
Haremi direk aktarmak gerek.
Ustalar:
Harem teşkilâtında câriyelerin yükselebileceği en
üstün makamdır. Harem-i hümâyûndaki bütün câriyelerin âmiri ve en nüfuzlusu ise
kâhya kadın idi.
Bunun amirlik alâmeti olarak elinde gümüş kaplı
bir değnek ile hünkâr dairesindeki muhtelif eşyayı mühürlemek için yanında
mühr-i hümâyûn vardı.
Pâdişâhın kadınları bile ona hürmet gösterirlerdi.
Kâhya kadın, kızların terbiyesine ve usûle muhalif
bir harekette bulunmamalarına dikkat eder, kendilerine sarayda nasıl yaşamak
lâzım geldiğini ihtar edip öğretirdi. Kâhya kadının muavinine hazinedar usta
derlerdi. Bu usta, hükümdarın elbiselerine ve harem-i hümâyûn levâzımâtına
bakardı.
Ustalar değişik hizmetler görürlerdi. Pâdişâhın
sofra hizmetini görenlere Çâşnigîr usta, çamaşırlarını yıkayanlara çamaşırcı
usta, pâdişâhın eline su döken iprîkdâr, traş takımlarına bakana berber usta,
kahvesini yapana kahveci usta, pâdişâhın kilerine ve kiler takımlarına bakana
kilerci usta denirdi. Hükümdara şerbet ve meyve sunulacağı zaman, bu görevi,
kilerci usta, yardımcıları olan câriyelerle birlikte yapardı.
Bunlardan başka haremin genel hizmetleri ile
uğraşan ustalar da olup, yaptıkları işlere göre isim alırlardı.
Vekil usta:
Hazinedar usta adına haremdeki bütün câriyeleri o
idare eder, başlarında bulunup, gerekli emirleri verirdi.
Kethüda usta:
Haremin teşrifâtçısıdır. Bayramlarda, düğünlerde,
doğumlarda yapılan bütün merasim ve toplantıları idare ederdi. Bu sebeple
kethüda; câriye ve kalfaların en görgülü ve kabiliyetlileri idiler. Pâdişâh ve
hânedân mensuplarına nasıl muamele edileceğini kethüda usta öğretirdi.
Hastalar ustası:
Haremde hasta câriyelere bakarlardı. Yardımcıları,
hastalar kethüdaları idi.
Kalfalar:
Acemilik derecesini bitiren câriyeler kalfa
olurlardı. Makam bakımından ustalardan sonra gelirler. Kalfalar, kabiliyet ve
gerekli vasıfları hâiz olmalarına göre, vâlide sultan, kadın efendi, şehzâde ve
sultanların dâirelerinde hizmet ederlerdi. Eskiliklerine göre büyük, ortanca ve
küçük kalfa olmak üzere üçe ayrılırlardı. Bunlar, bulundukları dâirelerin
işlerini emrindeki kalfalar ve câriyelerle görürlerdi. Ustalar gibi, haremin
genel hizmetlerinde de bulunan kalfaların hemen hepsi okuryazardı.
Kalfalar beraberlerindeki câriyelerle bir haftalık
harem nöbeti tutarlardı. Haremin hünkâr sofasında yatsıdan sabaha kadar oturup,
ikişer-üçer bütün dâirelerin bahçelerini dolaşırlardı. Bunlara nöbetçi kalfalar
denirdi. Gece bir kaza ve hastalık olursa, hemen baş kâtibeye haber verirlerdi.
Perşembe günü bütün dâireleri temizlerlerdi ki buna Perşembe hizmeti denirdi.
Cuma günü nöbeti diğer kalfaya teslim ederlerdi.
Yine bir hafta süre ile aş nöbeti tutarlardı. Her
dâirenin kalfası yanındaki câriyelerle getirilen yemekleri içeriye alırlar ve
kurulu sofralara dağıtırlardı. Sofraları temizleme ve kapları yıkama işi acemi
câriyelere âiddi.
Sarayda temizliğe çok dikkat edilirdi. Her ay
başında haremde genel temizlik yapılırdı. Ortanca kalfadan gençler, bütün
sofaları, koridorları, merdivenleri, hamamları, bodrum katını hep beraber
temizlerlerdi. Her tarafı ve ince Mısır hasırlarını sabun köpüğü serperek
temizlerlerdi. Sarayın en ağır ve zor
işlerini, güçlü, kuvvetli oldukları için zenci câriyeler yaparlardı. Bunlar;
sarayın duvarlarını temizlemek, sofaları silip süpürmek, sofalardaki yastıkları
onarmak ve korumak, mangalları parlatmak ve bakmak, câmilerdeki halı, kilim ve
hasırları temizlemek, şerbet ve pilavın hazırlanmasına yardım etmek gibi işleri
yaparlardı. Yabancı erkeklerden sakınmak ve gizlilik esas olduğundan, mecbur
kalmadıkça esas görevliler dışında saray haremlerine kimse alınmazdı.
Saray hekîmi, tâmirâtçı gibi kimselerin dışında,
ne sadrâzam, ne vezirler ne diğer saray personeli, ne de büyükelçiler, Osmanlı
sarayı haremine giremezlerdi.
Bunlar ise iş îcâbı girdiklerinde, bina ve
mefruşattan başka bir şey görmezler ve kadınlara asla rastlamazlardı. Türk ve
yabancı devlet adamlarına yemekler, ikrâmlar, toplantı ve huzura kabuller hep
harem dışında olurdu. Topkapı Sarayı’nın üçüncü yerinde inşâ olunan harem-i
hümâyûn kalın duvarları çevresinde harem ağaları ve diğer ocakların daireleriyle
geçilmesi imkânsız bir bütünlük arz eder.
Bu sebeple harem-i hümâyûnda geçen günlük hayat
hakkında bilinenler pek mahdûd ve sınırlı kalmaktadır. Harem hakkında dışa
sızabilecek malûmat harem ağaları veya içerde yaşıyan kadınlardan elde
edilebilir. Fakat târihî hakîkatlerden de anlaşılıyor ki, ne haremden
çıkarılarak evlendirilenler, ne de harem ağaları, haremin mahremiyetine gömülen
haber ve malûmatı dışarıya sızdırmamışlar, görüp işittiklerini içlerine
hapsetmişler ve onlarla birlikte ahirete göçmüşlerdir. Gizli olarak saraya
girebilmek istenirse, Ayasofya tarafından üç, deniz tarafından ise birçok has
bahçeyi geçmek icap ederdi ki, bu da mümkün değildi. Dolayısıyla bazı ecnebi ve
onların hayranı olan bazı yerli yazarların haremi gördüm diyerek kendi şahsî
düşünce ve fikirlerini kaleme alarak yazdıkları eserler tamamiyle hayâl mahsulüdür.
Çünkü Türkiye’yi ziyaret eden yabancıların çoğunun Türkçe bilmemeleri
azınlıklarla görüşüp onlardan edindikleri bilgileri en ufak tenkit süzgecinden
bile geçirmeden kitaplarına yazmaları onları fahiş hatalar yapmaya
sürüklemiştir.
Harem-i hümayuna ait olarak bu belgelere
dayanmayan bütün bilgiler şüphe ile karşılanmalıdır. Harem içerisinde görevli
olan hadım ağaları belli ölçüler içerisinde hareket ederlerdi. Bunlar kadın
efendi ve kızlarıyla konuştuklarında, ya kapı aralığından veya araya perde
asmak suretiyle görüşmek zorundaydılar. Kazara sultanın veya kadınların yüzünü
açık görseler başlarını yere eğmek, hareme girerken “Destur” diye bağırmak ve
orada bulunan cariyeleri uyarmak mecburiyetindeydiler.
Haremde yaşayan kadınların serbest bir şekilde
bahçelerde, mesirelerde eğlenmelerine halvet denirdi. Kapalı havalarda padişah;
kadınları, sultanları ve oğulları ile görüşmek isterse onları dairesine
çağırtır, konuşur ve görüşürdü. Padişahın aile efradının hepsi veya bir bölümü
ile yaptığı bu toplantıya muhtasar halvet adı
verilirdi.
Bu kadar bilgiden sonra yine
çalışanlar ve ne yaptıklarından söz etmek istiyorum.
Daye Hatun:
Sultanın sütannesi…
Sütannelerin harem içindeki konumu
yüksekti.
Padişahın kızlarına veya şehzâdelerine süt
emzirmek için tutulan kadın ve cariyelerden olurdu. Dayenin asil ailelerden
olmasına bilhassa dikkat edilirdi. Cariyelerden olanlar ise, umumiyetle kalfa
derecesinde olurlardı. Padişahlar dayelerine pek hürmet gösterirlerdi.
Kethüda Hatun:
Haremin en üst dereceli yöneticisi
olup bu makama padişah tarafından bilgisi tecrübesi ve terbiyesine bakılarak
getirilirdi.
Haremdeki bütün merasimleri o yönetir,
kadınları padişah ve ailesi karşısında nasıl davranacaklarına dair o eğitirdi.
Haznedar Usta:
Padişah haremde olduğu zaman hizmetini
görmek üzere yanında olurdu. Padişahın giyim kuşamıyla, değerli taşarlıyla,
haremin mali işleriyle ilgilenirlerdi.
Çeşnigir Usta:
Padişahın yeme içmesinden sorumluydu.
Padişaha sunulan yemekleri zehirlenme ihtimaline karşı önce o tadardı.
Çamaşır Ustası:
Padişahın giyim kuşamının
yıkanmasından sorumluydu.
İbriktar Usta:
Ekibiyle padişahın ibriği, leğeni ve
havlularından sorumluydu.
Berber Usta:
Padişahın tıraş takımlarından
sorumluydu.
Kahveci Usta:
Padişaha kahve yapar ve sunardı.
Kilerci Usta:
Kilerden sorumluydu. Padişaha yemek
sırasında da sofra hizmetinde bulunurdu.
Kutucu Usta:
Padişahın, kadınefendilerin ve
ikballerin yıkanma ve üst baş giyinme sırasındaki hizmetini görürlerdi.
Külhane Usta:
Hamamlardaki ocakların yakılmasından
ve padişahın odalıklarının yıkanmasından sorumluydu.
Kâtibe Usta:
Haremdeki disiplinin korunmasından
sorumluydu. Hareme girip çıkanı kontrol eder, haremde bütün olup biteni gözlem
altında tutardı.
Hastalar Ustası:
Haremdeki sağlık görevlilerinin
başıydı.
Ebe:
Saray haremindeki doğum ve düşükler
sırasında hizmet veren bir çok ebe vardı.
Dadı:
Padişah çocuklarından her birine birer
dadı ile kalfa verilirdi.
Bu kalfaların hepsinin şahsi hizmetçileri ve yardımcıları olurdu. Kalfalardan sonra, aynı hizmetleri valide sultanlar, kadınlar ve prensesler için gören kalfalar gelirdi.
Bu kalfaların hepsinin şahsi hizmetçileri ve yardımcıları olurdu. Kalfalardan sonra, aynı hizmetleri valide sultanlar, kadınlar ve prensesler için gören kalfalar gelirdi.
Bu kadınlar derecelerine göre maaş
alırlardı.
Başta
da dediğim gibi ben Harem kitabımı ne zaman bitireceğim Allah bilir…
Bir
başka Osmanlı merakımızda buluşmak üzere…
Nazan Şara Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder