İstanbul Sen Nasıl Dünyanın
En Güzel Şehri Oldun?
nazanss.blogspot.com
İstanbul’u
anlatmak istiyorum sizlere dediğimde;
“Daha neyi
kaldı İstanbul’un”
Diyecekseniz inanın
çok yanılırsınız.
Daha neyi
anlatıldı ki?
İlk defa
İstanbul nasıl olmuş?
Kimler
gelmişler?
Ve sonra neler
olmuş?
Buyurunuz
lütfen…
Defli
tapınağı varmış, orada bir kâhin! Aslında ne olduysa o kâhinin sözlerinden
sonra olmuş.
Kâhin
seçmiş buraları, o gidelim demiş.
Yani
kâhinin öğüdü buralarda olmalarının sebebi!
Neyse
seçmişler.
Sonra
komutanlarının adından da esinlenmişler. Demişler ki biz buranın adını ‘Bizantion’ koyalım.
Öylede
yapmışlar.
Ondan
sonra pek çok istilalara uğramışlar.
Buda
o dönem için oldukça normal bir şeymiş.
İlk
mağlubiyetleri acı olmuş. Bithynialılar tarafından yağmalanmışlar.
Ele
geçirilmişler.
Ortalık
iyice karışmış. Ana baba günü misali.
Makedonyalıların
tehditlerinden korkmuşlar garipler ne yapsınlar.
Bizantion
Roma’dan yardım istemiş.
İşte
olanların ikinci perdesi bu yardım isteğinden sonra olmuş ki ne olmak asırlar
süren kalıcılık baki olmuş diyebiliriz artık.
Kent artık
Roma egemenliğinin altına geçmiş.
Önceleri
idari sonraları Bithnia-Pontus eyaletinin bir parçası oluvermiş.
Peki,
ne olmuş?
700
yıllık kent devleti statüsü sona ermiş.
Surlar
değişen imparatorluklarla yıkılmış. Yeniden yapılmış.
Kent
yıkılıyor yeniden inşa ediliyor. Üstelik bu çeşitli dönemlerde tekrarlanıyor.
Yıllar, asırlar yine ses ya da ışık hızıyla
değişirken kentin de değişimleri durmadan değişiyor.
Kentte
her dönem yeni binalar, sokaklar yapılıyor.
Hipodrom
inşaatı başladığında kent artık bayağı ileri düzeydeki kentlerin arasına
girmiş. 269’da Gotların saldırısı da tam tuz biber olmuş şehrin üstüne…
Zaferlerine
istinaden deniz kıyısına yakın bir yere sütunlarını dikmişler.
Burası
onlara da kalmamış. 313’de Nicomedialılar kenti ele geçirdiklerinde
yaptıklarına az yanmamışlardır düşünüyorum da!
Tabi
garip şeyler de oluyormuş.
Bir
örnek vermek gerektiğinde şöyle diyebiliriz.
I.Constantinus,
Nicomedialılar’la yaptığı savaşı kazanıyor ve kenti geri alıyor.
Bu
hoş bir şey herhalde!
Eski
şehirlerine kavuşuyorlar.
Burayı Roma İmparatorluğunun başkenti ilan
ediyorlar.
Bizantion
Roma’nın Doğusunun yönetim merkezi olunca; Kentin dünya kültürü ve siyaseti
içindeki önemli rolünü de belirlemiş oluyor.
Romanın soyluları geliyor kentin nüfusu artıkça
artıyor.
Şehrin imarı da artık değişiyor. Kolay değil
koskoca başkent üstelik Roma İmparatorluğunun başkenti.
Limanlar
yapılıyor, su tesisleri yeniden düzenleniyor. Kent içi su dağıtım sistemlerinin
temelleri atılıyor.
Savunmada
düşünülüyor ve yeni surlar yapılıyor.
Hipodrom
o dönemlerde çok önemli. Buraya yapılanda çok büyük çok heybetli…
Ses
getirenlerden yani!
Tabi
hipodrom duvarlarının üstleri heykellerle süsleniyor.
Her
yeri at heykelleri sarmaya başlıyor.
Derken - Bir eyvah daha!
Kent
Latinler tarafından istila ediliyor atlar doğruca Venedik’e, San Marco
Meydanına gidiyor.
Sultanahmet
Meydanı yani Hipodromun olduğu yer,
İmparatorluk
sarayı yani Sultanahmet camisinin olduğu yer.
Anıtsal
ibadethaneler ki bunlardan biri çok önemli. Akropolis yani Topkapı Sarayının
olduğu yer.
Buralarda
önceleri yeni Roma adı ile anılıyorken!
Bundan
sonra;
Kent
I.Constantinus’un kendi adıyla özdeşleşmiş ve şehre 330 yılında
Constontinopolis denmiş.
Burası
gittikçe önemli bir yer olmasını sürdürmüş.
Önce Aya İrini, ardında da 360 yılında Ayasofya
kiliselerini yaptıran Constantinus kentin yüzünü her geçen gün değiştirmeye ve
daha iyi daha önemli bir yer haline getirmeye başlamış.
476 ‘da Doğu Roma İmparatorluğu Bizans
İmparatorluğuna dönüşünce burası bu yeni imparatorluğun haliyle başkenti
oluvermiş.
Bu
artık yükseliş devridir.
Eskiler
onarılmış, yenilenmiş. Ayasofya bir daha elden geçirilmiş.
Şehirdeki
daha önceki veba salgınının kökü tamamen kazınmış.
Olanlar
bununla kalmamış ki!
Bu
büyük bu heybetli şehir; Sasaniler, Avarlar, Bulgarlar, Müslüman Araplar sonra
da Ruslar tarafından kuşatılmış.
Neticede
1204’de kent haçlılar tarafından ele geçirilmiş.
Ne
yazık ki yağmalanmış.
Bu
muhteşem şehir Ortaçağın en görkemli şehri yoksul ve harabe bir kent olmuş.
Küçülmüş,
fakirleşmiş.
Fakir
olunca ne olmuş? Zenginler gitmişler buradan.
Onlar İznik’e yerleşmişler.
Çok sıkıntılar yaşanmış.
Muhteşem eserler çoğu zaman bir hiç uğruna yok
olmuş. Saraylar yıkılmış, şehir harabe ve hastalıklı bir yer olmuş çıkmış.
1261’de
Palailogos Hanedanı burayı tekrar ele geçirmiş Latin dönemini bitirmiş.
Bundan
sonra olanlar bizim için çok önemli.
Biz
daha çok bundan sonra olanlarla alakalıyız dersem çok ta haksız sayılmam.
1391’den
başlayarak Osmanlılar tarafından kent kuşatılmaya başlanıyor.
İşler karışıyor diyemeyeceğiz kızışıyor
diyebiliriz.
Bakın sırayla anlatalım olanları.
1396’da I. Beyazıt Karadeniz’den gelerek
yardımları önlemek için kentin Anadolu yakasına hisar yaptırıyor.
II. Mehmet ise; Bizans’a Kuzeyden gelecek
yardımları her iki taraftan Boğaz’ı tutarak önlemek için bu defa kentin Avrupa
yakasına Rumeli Hisarını inşa ettiriyor.
Fetih hazırlıkları başlamış oluyor.
Kuşatma için büyük toplar döktürülüyor.
16. Kadırgadan oluşturulan güçlü bir donanma
hazırlanıyor.
Asker sayısı iki kat artırılıyor.
Bizans’ın yardım yolları kontrol altına alınıyor.
Cenevizlerin elinde olan Galata’nın da savaş
esnasında tarafsız kalması sağlanıyor.
2 Nisan 1453 tarihinde ilk Osmanlı Öncü kuvvetleri
İstanbul önlerinde görülmeye başlıyor. Ne olmuş oluyor. Kuşatma olmuş oluyor.
Ne kadar sürüyor derseniz. İki aya yakın derim
ben.
29 Mayıs 1453 günü sabaha karşı başlayıp, öğleden
sonra kentin ele geçirilmesiyle burası artık Osmanlı şehri olmuş.
Hem
de ne şehir.
Fetihten sonra şehrin kalkındırılması için yeni
iskân bölgeleri oluşturuluyor.
Binalar surlar onarılıyor. Bizansların alt
yapıları sağlam, üzerlerine Osmanlının temel kurumlarının binaları yükselmeye
başlıyor.
Tabi şehir için su önemli su sarnıçları korunma
altına alınıyor. Osmanlı kimliğine yakışan bir şehir olunca da imparatorluğun
başkenti oluyor.
En güzeli ise fethinden elli yıl sonra Avrupa’nın
en büyük şehri oluyor.
Buralar büyülü belki ama o dönemde de büyük
şansızlıkları olmuş.
Kıyamet
kopuyor.
Kıyamet olarak adlandırılan bir olay var ki
yürekler acısı. Bir deprem bir kıyamet…
14 Eylül 1509 depreminde zarar görmüş. 8
şiddetindeki deprem artçı sarsıntılarla 45 gün sürmüş.
Depremde binlerce bina yıkılmış.
Bir o kadar kişi ölmüş.
1510’da Sultan II. Beyazıt şehri yeniden kuruyor.
Birçok eser o günden bu güne, o dönemden gelmiş.
Evet.
İstanbul
işte böyle İstanbul olmuş.
Dünyada
hiçbir şehir bu kadar medeniyet çeşitliliğini görmemiştir.
İstanbul
sanatçılara ilham veren güzelliği ile altın boynuz emsalsiz boğazı ile şehri
alanların gelip hemen gitmelerini engellemiş.
Onda
kalmayı istemişler
Onun
için savaşmaya razı olmuşlar.
Ve
o muhteşem güzellikteki bir kadın gibi gülümsemiş.
Övünmüş
ve demiş ki:
İstanbul
– İstanbul benim.
Ben
eskilerde de çok güzeldim, şimdilerde de çok güzelim.
Nazan Şara Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder