1 Eylül 2017 Cuma

Cellatlar İdam Edilenlerin Cesetlerini Satarlarmış.

nazanss.blogspot.com





Uğursuzluklara inanır mısınız?
Kendime ısrarla sorduğum bir sorudur bu!
Nedir uğursuzluk, kimlerdir uğursuz olan.
Denemişliğim var mı diye de sorarım kendime.
Kimle karşılaştığımda işim gücüm ters gider, yâda ne olduğunda işler allak bullak olur?

Merdiven altından geçmek mi iyi değil, siyah kedi ile karşılaşmak mı?

Düğmeyi yanlış iliklemişsem, eyvah mı demeli, yoksa hadi canım sende ile mi bırakmalı?

Bir yerde ters dönmüş bir terlik yâda ayakkabı gördüğümüzde, oradan aldırmadan geçebiliyor muyuz, yoksa ’kimseler görmeden şunu çevirsem’ diye kendimizi yiyor muyuz?
Bunun gibi saymakla bitiremeyeceğimiz bir sürü uğursuzluk olacak şeyler var.
Bazen de sebepli sebepsiz şöyle demez miyiz?
“Bu bana uğurlu gelmedi, hatta uğursuzluk getirdi”

Okuduğum bir yazı beni düşündürdü, üzdü inanmayacaksınız ama güldürdü.
Nasıl bu kadar duyguları bir arada yaşadığıma gelince yazdıklarımı okuduğunuzda sanıyorum sizlerde de aynı tepkiler olacak.

Yine Osmanlı dönemine ait bir olayı yâda birkaç olayı anlatacağım.
Daha önce cellâtlarla ilgili yazılar yazmıştım, aslında bir süre sonra cellâtlarla ilgili yeni bilgilerimi içeren yazılar yazacağım. Değişik ve benim bilmediklerimden!

Cellâtlar, idam edilen şahsın cesedinden ne çıkarsa onu alırlarmış.
O bir çeşit onların hakkıymış.
Yine bilmediğim bir bilgi daha edindim.
Ceset, cellâdın malı sayılıyormuş.
Cellât isterse cesedi denize atarmış, isterse ölünün sahiplerine para ile satarmış.
Tabi sarayda olan ölümler genellikle üst düzey insanlardan oluştuğundan ailelerde cesetleri almak için cellâtlara yüklüce para öderlermiş.
Yani cesedi satarlarmış.

Gelelim idam edilenlerin üzerinde çıkanlara.
Tabi ne zaman idam edileceklerini bilmediklerinden üzerlerinde kıymetli eşyalar olabiliyormuş.
Çıkan kıymetli malzemeler cellât pazarı denilen bir yer olurmuş, orada satılırmış.

Bu mezat öyle her zaman da olmazmış, sene de bir iki kez yapılırmış. Toplanan parayı da bir kişi almazmış, cellâtlar arasında paylaşılırmış.

Gerçi ederinin çok altında satılırmış, bir çeşit uğursuz olarak görülürmüş bu kıymetli eşyalar.
Bazen bir yüzük, bazen bir bilezik veya başka değerli eşyalar olurmuş bunlar.

Şimdi sıra geldi sizlere anlatacağım olaya.
Sultan III. Murat’ın Kapı Ağası Gazanfer Ağa, zamanın iyi sanatkârlarından Rüstem Ağa’ya elmaslarla süslü bir saat yaptırmış.
Saat muhteşem bir şeymiş.
Görenlerin gözlerini kamaştıracak kadar iyi yapılmış.
Gazanfer Ağa idam edilmiş.

Koynundan bu kıymetli saat çıkmış.
Cellâtlar bu saatin çok değerli olduğunu anladıklarından özel bir mezat yapmışlar.
Tırnakçı Hasan Paşa, saati görünce adeta vurulmuş.
Çok beğenmiş ve hemen satın almış.
Aradan bir süre geçmiş.
Tırnakçı Hasan Paşa idam edilmiş.

Cellâtlar saati görünce sevinmişler, hemen yeniden bir cellât mezadı düzenlenmiş.
Tabi fiyatı eskiye göre düşmüş.
Saati bu defada Kasım Paşa almış.
Görünce dayanamamış.
Aradan ya bir ay yâda iki ay geçmiş.
Kasım Paşa idam edilmiş.

Elmas saat üçüncü kez cellât mezadına düşmüş. 
Saat güzel, saat çekici, gören almak istiyor ki, bu defa da Sadrazam Derviş Paşa satın almış. 
Sadrazam Derviş Paşa, saati kardeşi Civan Bey’e hediye etmiş.
Civan Beyde Eğriboz Sancak Beyliğine tayin edilmiş.
Bir süre geçmiş. Peçevi İbrahim Efendi, Civan Beye misafir olmuş.
Bir ara Civan Bey, saati koynundan çıkartmış, göstermiş. İbrahim Efendi saate hayran olmuş. Gözlerini alamıyormuş.
“Ömrümde böyle bir güzel bir saat görmedim” demiş.
İşte o zaman Civan Bey, saatin hikâyesini anlatmış.
Saat Peçevi’nin elindeymiş. Hikâyeyi dinleyince saati hemen bırakmış.
“Suphanallah! Böyle uğursuz saati insan düşmanına vermez, Paşa nasıl olmuşta size vermiş” demiş.

Bu konuşma Civan Beyi etkilemiş, belki de ilk defa korkmuş.
Hançerini almış, saatin elmaslarını çıkartmış, çarklarını da çekiçle kırmış ve denize atmış.

Bir süre ya geçmiş, ya geçmemiş. Bir atlı gelmiş. Civan Beye bir haber getirmiş.
‘Görevden azledildiği tebliğ ediliyormuş!’
Civan Bey, çok şaşırmış.
“Hayrola! Azlimi mucip ne ola!” Demiş.

Habercinin söylediklerini dinlediğinde şaşkınlıktan bayılacak hale gelmiş. Haberci:
“Beyim, biraderiniz Derviş Paşa idam edildi.
Sizin dahi idamınız için ferman çıkıp Bostancı başılara gönderildiydi. Lakin araya şefaatçiler girip himmet eylediler. İkinci bir ferman ile kulunuz gönderildim ve idamınıza memur olanlara yarım saat önce yetişebildim”

Civan Bey’in dili tutulmuş adeta!
Yarım saat önce saati parçalamış ve denize atmış.
Kim bilir belki de elmasları almasaymış, işinden de olmayabilirmiş!

Buyurunuz. Şimdi siz – siz olun da bazı olayların, nesnelerin belki kişilerin uğursuz geldiğine inanmayın.
Tarih boyunca uğursuz sayılan elmaslar olmamış mı?
Sizlerde benim gibi duygu karmaşası yaşamadınız mı, bu okuduklarınızdan sonra!


Nazan Şara Şatana
nazanss.blogspot.com





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder