Cellatlar İdam Edilenlerin Cesetlerini Satarlarmış.
nazanss.blogspot.com
Uğursuzluklara
inanır mısınız?
Kendime
ısrarla sorduğum bir sorudur bu!
Nedir
uğursuzluk, kimlerdir uğursuz olan.
Denemişliğim
var mı diye de sorarım kendime.
Kimle karşılaştığımda
işim gücüm ters gider, yâda ne olduğunda işler allak bullak olur?
Merdiven
altından geçmek mi iyi değil, siyah kedi ile karşılaşmak mı?
Düğmeyi
yanlış iliklemişsem, eyvah mı demeli, yoksa hadi canım sende ile mi bırakmalı?
Bir
yerde ters dönmüş bir terlik yâda ayakkabı gördüğümüzde, oradan aldırmadan
geçebiliyor muyuz, yoksa ’kimseler görmeden şunu çevirsem’ diye kendimizi yiyor
muyuz?
Bunun
gibi saymakla bitiremeyeceğimiz bir sürü uğursuzluk olacak şeyler var.
Bazen de
sebepli sebepsiz şöyle demez miyiz?
“Bu bana
uğurlu gelmedi, hatta uğursuzluk getirdi”
Okuduğum
bir yazı beni düşündürdü, üzdü inanmayacaksınız ama güldürdü.
Nasıl bu
kadar duyguları bir arada yaşadığıma gelince yazdıklarımı okuduğunuzda
sanıyorum sizlerde de aynı tepkiler olacak.
Yine
Osmanlı dönemine ait bir olayı yâda birkaç olayı anlatacağım.
Daha önce cellâtlarla ilgili
yazılar yazmıştım, aslında bir süre sonra cellâtlarla ilgili yeni bilgilerimi
içeren yazılar yazacağım. Değişik ve benim bilmediklerimden!
Cellâtlar,
idam edilen şahsın cesedinden ne çıkarsa onu alırlarmış.
O bir
çeşit onların hakkıymış.
Yine
bilmediğim bir bilgi daha edindim.
Ceset,
cellâdın malı sayılıyormuş.
Cellât
isterse cesedi denize atarmış, isterse ölünün sahiplerine para ile satarmış.
Tabi
sarayda olan ölümler genellikle üst düzey insanlardan oluştuğundan ailelerde
cesetleri almak için cellâtlara yüklüce para öderlermiş.
Yani
cesedi satarlarmış.
Gelelim
idam edilenlerin üzerinde çıkanlara.
Tabi ne
zaman idam edileceklerini bilmediklerinden üzerlerinde kıymetli eşyalar
olabiliyormuş.
Çıkan
kıymetli malzemeler cellât pazarı denilen bir yer olurmuş, orada satılırmış.
Bu mezat öyle her zaman da
olmazmış, sene de bir iki kez yapılırmış. Toplanan parayı da bir kişi almazmış,
cellâtlar arasında paylaşılırmış.
Gerçi
ederinin çok altında satılırmış, bir çeşit uğursuz olarak görülürmüş bu
kıymetli eşyalar.
Bazen
bir yüzük, bazen bir bilezik veya başka değerli eşyalar olurmuş bunlar.
Şimdi sıra geldi sizlere
anlatacağım olaya.
Sultan
III. Murat’ın Kapı Ağası Gazanfer Ağa, zamanın iyi sanatkârlarından Rüstem
Ağa’ya elmaslarla süslü bir saat yaptırmış.
Saat
muhteşem bir şeymiş.
Görenlerin
gözlerini kamaştıracak kadar iyi yapılmış.
Gazanfer Ağa idam edilmiş.
Koynundan bu kıymetli saat çıkmış.
Cellâtlar
bu saatin çok değerli olduğunu anladıklarından özel bir mezat yapmışlar.
Tırnakçı
Hasan Paşa, saati görünce adeta vurulmuş.
Çok
beğenmiş ve hemen satın almış.
Aradan
bir süre geçmiş.
Tırnakçı Hasan Paşa idam edilmiş.
Cellâtlar
saati görünce sevinmişler, hemen yeniden bir cellât mezadı düzenlenmiş.
Tabi
fiyatı eskiye göre düşmüş.
Saati bu
defada Kasım Paşa almış.
Görünce
dayanamamış.
Aradan
ya bir ay yâda iki ay geçmiş.
Kasım Paşa idam edilmiş.
Elmas
saat üçüncü kez cellât mezadına düşmüş.
Saat
güzel, saat çekici, gören almak istiyor ki, bu defa da Sadrazam Derviş Paşa
satın almış.
Sadrazam
Derviş Paşa, saati kardeşi Civan Bey’e hediye etmiş.
Civan
Beyde Eğriboz Sancak Beyliğine tayin edilmiş.
Bir süre
geçmiş. Peçevi İbrahim Efendi, Civan Beye misafir olmuş.
Bir ara
Civan Bey, saati koynundan çıkartmış, göstermiş. İbrahim Efendi saate hayran
olmuş. Gözlerini alamıyormuş.
“Ömrümde böyle bir güzel bir
saat görmedim” demiş.
İşte o
zaman Civan Bey, saatin hikâyesini anlatmış.
Saat
Peçevi’nin elindeymiş. Hikâyeyi dinleyince saati hemen bırakmış.
“Suphanallah! Böyle uğursuz
saati insan düşmanına vermez, Paşa nasıl olmuşta size vermiş” demiş.
Bu
konuşma Civan Beyi etkilemiş, belki de ilk defa korkmuş.
Hançerini
almış, saatin elmaslarını çıkartmış, çarklarını da çekiçle kırmış ve denize
atmış.
Bir süre
ya geçmiş, ya geçmemiş. Bir atlı gelmiş. Civan Beye bir haber getirmiş.
‘Görevden
azledildiği tebliğ ediliyormuş!’
Civan
Bey, çok şaşırmış.
“Hayrola! Azlimi mucip ne
ola!” Demiş.
Habercinin
söylediklerini dinlediğinde şaşkınlıktan bayılacak hale gelmiş. Haberci:
“Beyim, biraderiniz Derviş Paşa idam edildi.
Sizin dahi idamınız için
ferman çıkıp Bostancı başılara gönderildiydi. Lakin araya şefaatçiler girip
himmet eylediler. İkinci bir ferman ile kulunuz gönderildim ve idamınıza memur
olanlara yarım saat önce yetişebildim”
Civan
Bey’in dili tutulmuş adeta!
Yarım
saat önce saati parçalamış ve denize atmış.
Kim bilir
belki de elmasları almasaymış, işinden de olmayabilirmiş!
Buyurunuz.
Şimdi siz – siz olun da bazı olayların, nesnelerin belki kişilerin uğursuz
geldiğine inanmayın.
Tarih
boyunca uğursuz sayılan elmaslar olmamış mı?
Sizlerde
benim gibi duygu karmaşası yaşamadınız mı, bu okuduklarınızdan sonra!
Nazan
Şara Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder