Abdülkadir
Geylani Hazretleri
nazanss.blogspot.com
Büyük
âlim İzzeddîn bin Abdüsselâm;
“Şüphesiz o,
evliyânın sultanı idi.”
sonradan çıkarılan
şeylere sapmayınız.
İtaat ediniz, muhalefet
etmeyiniz.
Sabrediniz,
sızlanmayınız.
Sabit kalınız, ayrılıp
dağılmayınız.
Bekleyiniz, ümit
kesmeyiniz.
Özünüzü günahtan
temizleyiniz, kirletmeyiniz.
Hele Rabbinizin
kapısından hiç ayrılmayınız.
Bilgi hayat, bilgisizlik
ölümdür.
Abdülkadir
Geylani
&
Dualarımızı
çocukluğumuzda öğrenmiş, geçen yıllarla birlikte daha bilinçlenmiş, bilmediklerimizi
de ilave etmişizdir… Annem, babam, bizlere İslam âlimlerinden çok sez
etmişlerdi. Bizim muhabbet masamız akşam yemekleriydi. Kardeşlerim, annem ve
babam akşam yemeğini birlikte yerdik. Babam âlimlerden, devlet adamlarından,
filozoflardan söz ederdi. Hatta bizleri de keyifle dinlerdi. O gün ne öğrendik
bilmek isterdi… Babam sonuna kadar dinle, bu konuda fikrini yâda bilgilerini
ilave ederdi.
O
dönemlerde öğrenmiştim Abdülkadir Geylani Hazretlerini. Allah rahmet eylesin,
babam anlatmıştı. Ben o zamandan bu zamana dualarımda hep Abdulkadir Geylani
olmuştur. Büyük gönlümde onunda büyük bir yeri vardır.
Aklımda
kalanlara okuduklarımı da ilave ettiğimde, rahmetli babamın bize
öğrettiklerinin, anlattıklarının ne kadar kıymetli olduğunu herzamanki gibi bir
kez daha anladım. Nur içinde yat babam…
Onun
hakkında bilgilerim artıkça dualarımda artıyor.
Şeyh
Abdülkadir Geylani’yi böyle bir yazı ile anmak benim için büyük mutluluk oldu.
Bence herkese kısmet olmaz. Okuduklarımdan mini özet elbette yapacağım,
sonrasında da bu işin âlimlerinin onun için yazdıklarını sizlere aktaracağım.
Ben
her zaman yerin göğün dualarla sarılı olduğuna inanmışımdır. Bize çocukken
böyle öğretmişlerdi. Erenlerden ve evliyalardan söz etmişlerdi. Biz onlar
hakkında bir şeyler bilerek büyüdük. Hep yüreğimizin bir yerinde onlar vardı
hepde olacaklar. Ne zaman bir Peygamber yâda bir evliya hakkında yazı yazsam
huzurlu oluyorum. Onları anlatan kitaplar ve yazılar okuduğumda da mutlu
oluyorum.
Abdülkadir
Geylani Hazretleri’nin belki bir gün türbesini ziyaret etmekte kısmet olur
bana. İnşallah…
Buradaki
yazıyı yazabilmek için yaptığım araştırmalarda anladım ki Evliya olmak
anlatılamaz bir şey. Ben sizlere Abdülkadir Geylani Hazretlerini anlatırken çok
dikkatli olmak, çok dikkatli yazmak durumunda hissediyorum kendimi.
Doğmadan
önce babasının rüyasına; Peygamber Hazretleri girmiş ve ona bir oğlu olacağını
ve onun kendi oğlu olduğunu” söylemiş. Bu nasıl bir şeydir? Akıl erdirmek nasıl
mümkün olsun. Çok güzel.
Bebekliğinden
itibaren başlayan mucizeleri ve sabrı…
Eğitim,
ilim ve irfan için çabaları,
Nefsini
terbiye etme yolları,
Âlimlerine,
hocalarına saygısı ve tevazusu…
Geçenlerde
Kayseri’de muhteşem bir zat tanıdım. Benim gözümde onun yerini anlatmak mümkün
değil, üstelik bunu yapamamda.
Sohbet
sırasında ona bir iki güzel sözler söylemek istedim. İnanınki ona göre oldukça
az, oldukça küçük iltifat bile diyeceğimiz hakikat bir iki kelime. Hemen itiraz
etti.
“Yapmayın
dedi. Nefsimi havalandırmayın. Sizin sözleriniz benim boğazıma bıçak darbesi
gibi olur.”
Hiçbir
şey anlamadım. Nefsin şımartılması? Bir hayli enteresan… Abdülkadir Geylani
Hazretlerini okuyunca değerli insanın ne demek istediğini anladım.
Nefsin
çok önemli olduğunu ve gerçekten onun sakin olması gerektiğine inandım.
Böylelikle Kayseri’deki değerli dostumdan da bir şey daha öğrenmiş oldum.
Abdülkadir
Geylani Hazretlerinin bazı sözlerini aktarıyorum ve sanıyorum bu yazımda birkaç
kez tekraralayacağım.
“Sakın
yaptığın işlerde ve bulduğun manevi halde kendi gücünü görmeyesin. Bu hal
kişiyi azdırır ve YARATAN'ın rahmet nazarından uzak kılar. Sakın sözünü
dinletme ve kabul ettirme hevesine de kapılmayasın. Önce temeli at sonra
üzerine binayı çık. Kalbini derin kaz ki oradan hikmet pınarları fışkırsın,
sonra ihlâs ve iyi işlerle o binayı yükselt. Bu işlerden sonra halkı o köşke
davet et.”
Başkasında
bulunan bir hatayı defetmek istersen nefsinle yapma, imanınla yap. Kötülükleri
ancak İMAN yıkar. Bu durumda RABB'in sana işlerinde yardımcı olur. O kötülüğü
yok etmek için arkadaş olur, O kötülüğü ezer ortadan kaldırır. Eğer bir
kötülüğü nefsin için, halkın seni tanıması için ortadan kaldırmaya niyet
edersen rezil olursun. Her işte HAKK'ın rızası aranmalıdır.(alıntı)
Abdülkadir
Geylani Hazretleri; Peygamber Efendimizin soyundan geliyormuş. Hazreti Hasan’a,
Hazreti Hüseyin’e kadar giden bir soyu varmış.
Tarihçiler;
Seyyid Abdülkadir Geylani'nin medresede verdiği dersleri esnasında kırk kadar
orada hazır bulunduğunu, bu kâtiplerin onun verdiği dersleri kaydettiğini ve
daha sonra bu yazılanların kitap haline getirildiğini kaydederlermiş.
Abdülkadir
Geylani; on üç ilim dalında ders vermekli kalmamış, Hadis, Tefsir, Fıkıh, Kelam
ve Edebiyat gibi ilim dallarında çok mühim âlimler de yetiştirmiştir.(alıntı)
Sorulan zor
sualleri, rahatlıkla, doyurucu bir tarzda cevaplandırırdı. Bütün güzel huylar
sanki onda toplanmıştı. Az konuşur, çok susardı. Kim olursa olsun, kapısını
çalan herkesi kabul eder, geri çevirmezdi. Cuma günü hariç, evinden dışarı
çıkmazdı. Doğruyu söylemekten asla çekinmezdi.
Merhametsiz
bir kimse onu görünce kalbi yumuşar, korku ve heybet hissederdi. Zayıflara
yardım eder, fakirleri doyurur, misafirsiz gece geçirmezdi. Kendisine kötü
davrananları affeder, köleleri satın alarak azad ederdi.
&
Daha
önce yazdığım rüya konusunua bir kez daha değinmek istiyorum.
Babasının
rüyasında Peygamber Efendimiz onun bir oğlunun dünyaya geleceğini söylemiş ve
ilave etmiş:
“Ey
Ebû Sâlih! Allahü teâlâ bu gece sana kâmil, olgun ve derecesi yüksek bir erkek
evlâd ihsân etti. O benim oğlum ve sevdiğimdir. Evliyâ arasında derecesi yüksek
olacak. On iki imâm dışında bütün velîler doğacak olan oğluna itâat edecekler,
onun ayaklarını boyunlarına koyacaklar. O yüksek derecelere kavuşacak, ona
itâat etmeyenler Allahü teâlâya yakınlık devletinden mahrûm kalacaklar” diye müjdelemiş.
Abdülkadir
Geylani Hazretlerinin; bebekliği ve çocukluğunda gelişen olaylara akıl erdirmek
elbetteki mümkün değil. Onun mubarek bir zat olduğu ilk anlardan itibaren
belli…
Abdülkadir
Geylani Hazretleri; bebekken ramazan’da iftar vaktine kadar süt emmezmiş. İftar
olunca emmeye başlarmış. Burada çok önemli bir anlatı var. Bu mubarek bebeğin
oruç tutuğu artık biliniyormuş. O sıralarda havalar bulutlu geçiyormuş. Halk
Ramazan’la alakalı endişe duymaya başlamışlar. Abdülkadir Geylani Hazretlerinin
annesine gitmişler. Bebeğin süt emip emmediğini sormuşlar, emmeğini öğrenince
ramazanın hala sürdüğünü anlamışlar.
On
yaşında okula giderken melekler ona eşlik edermiş.
Çocuklarla
oyun oynamak istediğinde duyduğu seslerden korkar annesine koşarmış.
Gelen
ses:
“Bana
gel ey mubarek, bana gel” dermiş.
Abdülkadir
Geylani Hazretleri, ilim tahsilini bitirdikten sonra vaz ve ders vermeye
başlamış. Hocası Ebu Said Mahsumi’nin medresesinde ders veriyormuş. Gelenler
onu dinlemek, onu görmek isteyenler o kadar çokoluyormuşki, medreseye
sığmıyorlar sokaklara taşıyorlarmış. Dahasında medresinin çevresindeki evler dâhil
edilerek medrese genişletilmiş. Medresenin genişletilmesi, dinleyenlerin
sayısının fazla olması için herkes çaba harcamış, fedakârlıkta bulunmuşlar.
Zenginler para vermişler, fakirler çalışmışlar. Tabi bu emekler asla boşa
gitmemiş. Dolup taşan insanlar çok önemli muhterem ve mubarek bir zattan ders
alıyorlarmış.
Oradan
çok önemli âlimler yetişiyormuş.
Birsüre
böyle devam etmiş.
Dahasında;
Abdülkadir Geylani Hazretleri ders vermekten vazgeçmiş. Yalnızlığı seçmiş.
İnzivaya çekilmiş. Bağdad’ın Kerh harâbelerinde yaşamaya başlamış.
İbâdet,
riyâzet ve mücâhede ile nefsinin arzu ve isteklerini yapmamak, istemediklerini
yapmakla geçirmeye başlamış. 25 sene öyle yaşamış. Kendini devamlı sınamış.
Kendini dünya nimetlerinden arındırmış. Günlerce yemek yememiş, devamlı dua etmiş.
Bu sıkıntılı günlerinde şeytan onu aldatmak için çok uğraşmış, o dualara
sığınmış. Nefsinin terbiyesi için yıllarca mücadele etmiş. Devamlı Kuran-ı
Kerim’i okumuş, elinden indirmemiş. Çöllerde dolaşmış. Bazen bir saatlik yola
gittiğinde geldiği yerlere vardığında en az on iki saatlik yerler olduğunu
görmüş.
Sonrasında
Bağdat’a dönmeye kadar vermiş. Bağdat yakınlarında iken Hazreti Hızır karşısına
çıkmış; yedi sene Bağdat’a giremeyeceksin, emir var” demiş.
Abdülkadi
Geylani Hazretleri yedi yıl beklemiş Bağdat’a girmek için… Sonra bir ses
duymuş:
“Ey
Abdülkâdir! Bağdad’a gir, serbestsin.”
Bağdat’a
girdi ve Şeyh Hammad bin Müslim Debbas’ın zaviyesine gitti. Geceyi orada geçirdi.
Sabah; Şeyh Hammâd Debbâs onu görünce ağlayarak;
“Oğlum
Abdülkâdir! Bu devlet bugün bizim, yarın sizin olacaktır” demiş.
Şeyh
Hammâd Debbâs’la olan muihabbeti uzun yıllar sürmüş.
Birkaç
defa Abdülkadir Geylani Hazretleri yine gitmek kendi ile olmak istemiş fakat
Şeyh Hammâd Debbâs her defasında onu göndermemiş.
Abdülkadir
Geylani Hazretleri onun devamlı dergâhına gidiyormuş. Orada olanlar
şaşırıyorlarmış. Şeyh Hammâd Debbâs’ı dinliyor, onun sözünden çıkmıyormuş.
Bir
sohbette, Abdülkadir Geylanı Hazretleri dışarı çıktığında, Şeyh Hammâd Debbâs
oradakilere;
“Şu
genci görüyor musunuz? Bir zaman gelecek ayağı bütün velîlerin boynunda olacak,
her velî ona itâat edecek” demiş.
Bir
başka zamanda o geldiğinde ayağa kalkmış:
“Hoş
geldin Abdülkâdir! Sen âriflerin, Allahü teâlâyı tanıyanların seyyidi,
efendisisin. Senin sancağın doğudan batıya kadar dalgalanacak. Bütün boyunların
sana eğileceğini ve akranlarının üstünde bir dereceye ulaşacağını müjdelerim” demiş.
Abdülkadir
Geylani Hazretleri; Şeyh Tacül ârifîn Ebü’l-Vefâ hazretlerinin de yanına gidermiş.
Ebü’l-Vefâ hazretleri o gelince ayağa kalkarmış ve yanındakilerinde kalkması
için uyarıda bulunurmuş.
“Ayağa
kalkın, evliyâdan biri geliyor” dermiş.
Talebeleri
şaşırırmış. O zamanda:
“Henüz
zamânı var. Vakti gelince, okumuş, câhil herkes bu gence muhtâc olacak, onun
feyzinden, mânevî ilminden faydalanacaktır. Sanki şu anda onun Bağdad’da
cemâatlere vâz ve nasîhat ettiğini, “Ayağım bütün velîlerin boynundadır.”
dediğini ve bütün velîlerin boyunlarını ona uzattıklarını, görüyorum” dermiş.
Yine bir seferende de:
“Ey
Bağdadlılar! Allahü teâlâya yemîn ederim ki, onun başında bir ucu doğuda bir
ucu da batıda olan sancaklar dalgalanacaktır” demiş ve Abdülkadir Geylani
Hazretlerine:
“Bugün
söz bizim fakat ilerde senin olacak. O zaman bu ihtiyarı hatırlarsın” demiş.
Sonunda,
Abdülkâdir Geylânî hazretleri Bağdad’da insanları irşâda, Allahü teâlânın
beğendiği yolda bulunmaya dâvete ve nasîhat etmeye başlamış.
Abdülkadir
Geylani Hazretleri için:
Başka
hiç bir velî bu makâma ulaşamadı. Bunun için;
“Önceki
velîlerin güneşi battı. Bizim güneşimiz ufuk üzerinde sonsuz kalacak,
batmayacaktır” buyurmuşlar.
Kıyâmete
kadar, her velîye feyzler onun vasıtasıyla gelecektir.
Bunun
için kendisine “Gavs-ül-A’zam; En büyük Gavs” denildi.
Yalnız
İmâm-ı Rabbânî hazretleri bu hususda onun vekîlidir.
Büyük
âlim İzzeddîn bin Abdüsselâm;
“Şüphesiz o, evliyânın sultanı idi.” demişti.
Abdülkâdir
Geylânî hazretlerinin tasavvuftaki yolu Kâdiriyye tarîkatıymış.
Tarîkatının husûsiyeti, dînin emir ve
yasaklarına uymak, devamlı zikir, Allahü teâlâyı anmak, gönlü Allahü teâlâdan
başkasından kurtarmakmış.
Abdülkadir
Geylani Hazretleri; haftada üç gün, cumâ, salı ve pazartesi gecesi halka vâz
edermiş.
Vâzında, âlim
ve evliyâdan zatlar da bulunurmuş.
Hepsi büyük
bir huzûr içerisinde dinlerlermiş.
Kırk sene
böyle devâm etmiş.
Ders ve fetvâ
vermeye yirmi sekiz yaşında başlamış olup, bu hâl altmış yaşına kadar devâm etmiş.
Huzûrunda
Kur’ân-ı Kerîm tegannîsiz gâyet sâde, tecvide riâyetle okunurmuş.
Dört yüz âlim
onun anlattıklarından notlar tutarmış.
İzdiham,
kalabalık sebebiyle birbirlerinin sırtlarında yazarlarmış.
Sorulan
suâllere gâyet açık ve doyurucu cevaplar verirmiş.
Derin ilim
sâhibiymiş.
On üç çeşit
ilimde ders verirmiş.
Başka
güzelliklerden de değinmek istiyorum…
Hizmetçisi,
kapıda ekmek elinde durur ve halka şöyle seslenirmiş:
“Yemek
isteyen, ekmek isteyen, yatmak isteyen kimse yok mu? Gelsin!”
Kendisine
hediye gelse, yanındakilere dağıtır, bir kısmını da, kendisine ayırırdı.
Hediyeye, mutlaka karşılık verirmiş.
Fakîrlerin
ve dervişlerin nafakasını satın almak için, vazîfeli hizmetçilerinin, bir başka
işi olsa yâhut hastalansalar, kendisi çarşıya çıkar, ceddi Resûlullah
efendimize sallallahü aleyhi ve sellem uyarak, ev için lüzûmlu şeyleri satın
alırmış.
Bir
toplulukla yolculukta olsa ve bir yerde konaklasalar, kendi eliyle, el
değirmeninde buğday öğütür, hamur yapar, ekmek pişirir, hepsine taksim edermiş.
Kendini
ziyârete gelenlere saygı gösterir, tevâzu edermiş.
Çok
günler, et ve yağ yemezmiş.(alıntı)
&
Abdülkadir
Geylani pekçok kerametler göstermiş, manevi sahada yüksek makamlara
kavuşmuştur. Zamanın imamı olup, asrının kutbu, o zamanda yetişen evliyanın en
üstünü idi. İlim ve amelde eşi ve benzeri pek az bulunurdu. Kerametleri
günümüze kadar mütevatir olarak nakledilmiştir.
Buyurdu
ki:
"Küçüktüm. Arefe günü çift sürmek için tarlaya gittim. Öküz ile tarlayı
sürüyordum. Bir ara:
"Sen
bunun için yaratılmadın ve bununla emir olunmadın" diye bir ses duydum.
Korktum, hemen eve döndüm ve anneme gidip;
“Beni
Hak tealanın yolunda bulundur ve izin ver Bağdat’a gidip ilim öğreneyim” dedim.
Annem sebebini sorunca, işittiklerimi anlattım. Annem ağladı, babamdan miras
kalan 80 altının 40 tanesini kardeşime ayırıp kalanını da koltuğumun altına
dikip gitmeme izin verdi.
Doğruluktan
ayrılmamam için benden söz aldı; beni Bağdat’a uğurladı.
"Haydi,
Allah sana selamet versin oğlum. Allah için senden ayrıldım. Kıyamete kadar bir
daha yüzünü göremem" dedi.
Küçük
bir kafile ile Bağdat’ın yolunu tuttum. Hemedan yakınlarından eşkiya yolumuzu
kesti. İçlerinden biri;
“Ey
fakir! Senin bir şeyin var mı?” dedi.
Kırk
altınımın olduğunu söyledim. İnanmadı. Alay ettiğimi zannederek bırakıp gitti.
İkincisi gelince ona da aynı cevabı verdim. İki eşkiya, reislerine gidip durumu
anlattılar. Reis beni çağırdı. Yanına gittim. Paran var mıdır? Dedi. Kırk
altınım olduğunu söyleyince, dediğim yeri söküp, altınları çıkardılar.
Reisleri;
"Niçin
doğru söyledin?" deyince;
"Anneme
doğru olmak için söz verdim. Hıyanet edemem." diye cevap verdim.
Eşkiyaların reisleri bunları duyunca çok ağladı.
"Bu
kadar senedir ben, beni yaratıp yetiştirene verdiğim söze hıyanet
ediyorum." dedi. Tövbe etti. Kafilede bulunan diğer eşkiyalar da tövbe
edip aldıkları malları geri verdiler."
Kadiriyye
yolunun kurucusu ve büyük bir mürşid-i kâmil olan Abdülkadir Geylani hazretleri
buyurdu ki:
"İnsan
kendini Kelime-i tevhide, yani "La ilahe illallah" demeye
alıştırmazsa, ölüm döşeğinde iken onu hatırlaması ve söylemesi güç olur."
"Allah
adamlarının huzurunda üç sıfatla bulunulur: Alçak gönüllülük, iyi geçinmek ve
kötülüklerden arınmış bir kalp. Hakiki yaşamak; nefsin arzularını, haram ve
zararlı isteklerini yerine getirmemek demektir."
"Allahü
tealaya en yakın olan, ahlakı güzel, kalbi rahat olandır. En üstün amel, kalbin
Allah’tan başkasına yönelmemesidir."
"Bid’at
yoluna sapmayınız! İtaat ediniz, muhalif olmayınız! Sabrediniz, sızlanmayınız!
Sabit kalınız, ayrılıp dağılmayınız! Bekleyiniz ümit kesmeyiniz! Özünüzü
günahtan temizleyiniz, kirletmeyiniz! Hele Mevlanızın kapısından hiç
ayrılmayınız!"
"Kalbinde,
bir kimseye düşmanlık veya sevgi hali bulursan, onu önce Kur’an-ı Kerim’e,
sonra dinin emir ve yasaklarına arz et! O kimse onlara göre sevimli ise, sen de
sev! Kötü ise, sen de kötü gör! Hiç kimseyi kovma! Hiç kimseye darılma!
Kimsenin aleyhinde konuşma!"(alıntı)
İslam
dünyasında Sultanü’l Evliya, Gavsü’l Azam, Gavs’ı Samedani gibi isimlerle
anılan bu yüce şahsiyetin tam adı, Muhyiddin Ebû Muhammed Abdulkâdir b. Ebî
Sâlih Mûsâ Zengîdost el-Geylânî’dir.(alıntı)
Hz. Abdülkadir
Geylani, çocukluğundan vefatına kadar doğruluk ile Hz. Muhammed Mustafa
(s.a.v)’in yolunu tutmuş ve bu yoldan bir an bile ayrılmamıştır.
18 yaşına
kadar Geylan’da ilim tahsilinin ilk aşamalarını geçiren Gavsül Azam (k.s.), 18
yaşında o devrin en büyük ilim ve kültür merkezi Bağdat’a gitti.
Orada devrin
meşhur hadis, fıkıh ve edebiyat âlimlerinden ilim tahsil etti.
Kısa zamanda
usul ve mezhebler konusunda geniş bilgi sahibi oldu.(alıntı
&
Abdülkadir
Geylani Hazretlerinden bir nebze dahi söz etmiş olmak beni mutlu kıldı. Keşke
imkânımız olsa onun öğütlerinin hepsini yayınlayabilsek. Gerçekten okunması
gerekiyor, onlar önemli öğütler…
Bir
başka yazımda buluşmak üzere, sizlere güzellikler diliyorum…
Nazan Şara
Şatana
nazanss.blogspot.com
Abdülkadir Geylani - 'Abd el-Kadir Gīlānī,
1078
yılında İran'ın Geylan şehrinde doğdu. Künyesi, Ebu Muhammed'dir. Muhyiddin,
Gavs-ül-a'zam, Kutb-i Rabbani, Sultan-ul-evliya, Kutb-i a'zam gibi lâkabları
vardır.
Babası
Ebu Salih bin Musa Cengidost'tur. Peygamber torunu Hasan
bin Ali'nin
oğlu olan Hasan el-Mu'tena'nın oğlu Abdullah el-Kâmil'in soyundandır.
Annesinin
ismi Fatıma, lakabı Ümm-ül-hayr olup seyyidedir. Bunun için Abdülkadir Geylani,
hem seyyid, hem şerifdir.
Abdülkadir
Geylani, 1166'da Bağdatta vefat etti. Türbesi Bağdattadır. Muhyiddîn, Kutb-i
Rabbânî, Kutb-i a'zam, Gavs, Gavs-ül a'zam,
Sultân-ul-evliyâ (evliyaların sultanı)
olarak da anılır.
Künyesi
Ebu Muhammed'dir. Babası Ebu Salih bin Musa Cengidost'tur. Annesinin ismi
Fatıma, lakabı Ümm-ül-hayr olup o da peygamber soyundan gelmektedir. Bundan
dolayı hem Seyyid hem de Şerif'tir.
İran'ın Amol şehrinde 1078 (h.471) yılında
doğdu. 1166 (h.561) yılında Bağdat’ta vefat
etti. Türbesi Bağdat’tadır.
Doğmadan
önce peygamber babasının rüyasına girer ve derki ona iyi bak o benim oğlumdur
der ve ileride büyük bir veli olacağının haberini verir. Doğduğunda babası Musa
Cengidost, oğlunun karşısında namaz kılar vaziyette, elleri bağlı olarak saygı
göstermiştir.
Çok
küçük yaşlardan itibaren farklı bir yapısı olduğu çeşitli kaynaklarda
belirtilmektedir. Bağdat'ta dönemin tanınmış âlimlerinden dersler alarak hadis,
fıkıh ve tasavvuf eğitimini geliştirdi.
Hocalarından
Ebu Said Mahzumi'nin medresesinde haftada üç gün pazartesi, salı ve cuma gecesi
verdiği ders ve vaazları çok yoğun ilgi görmüştür. İslam Tasavvuf'unu herkesin
anlayacağı şekilde sundu. Önceden Şafii mezhebi'nde idi. Hanbelî
mezhebi
unutulmak üzere olduğundan, Hanbelî mezhebine geçti ve bu tercihi mezhebin
yayılmasında etkin bir yeri olmuştur.
Abdülkâdir
Geylânî çok sayıda kız ve erkek çocuk sahibi olmuştur. Onlar vâsıtasıyla Kadirilik Mısır, Kuzey
Afrika,
Endülüs (İspanya), Irak, Suriye ve Anadolu'ya
yayılmıştır. Oğullarından Ebû
Abdurrahmân Şerafeddîn Îsâ Mısır'a yerleşmiş
olup Mısır'daki Kâdirî
şeriflerin dedesidir. Abdülkâdir Geylânî'nin torunları, Kuzey
Afrika'da
daha çok "Şerif", Irak, Suriye ve Anadolu'da ise Seyyid
ve Geylânî diye anılmaktadır. Kadirî tarikatının kurucusudur.(vikipedi)
&
Abdülkadir Geylani hazretlerinin yazmış olduğu pekçok kıymetli
eserlerinden bazıları:
1)
Günyet-üt-Talibin,
2) Fütuh-ul-Gayb,
3) Feth-ur- Rabbani,
4) Füyuzat-ı Rabbaniyye,
5) Hizb-ül-Besair,
6) Cila-ül-Hatır,
7) El-Mevahib-ur-Rahmaniyye,
8) Yevakit-ül- Hikem,
9) Melfuzat-ı Geylani,
10) Divanu Gavsi’l A’zam’dır.(alıntı)
2) Fütuh-ul-Gayb,
3) Feth-ur- Rabbani,
4) Füyuzat-ı Rabbaniyye,
5) Hizb-ül-Besair,
6) Cila-ül-Hatır,
7) El-Mevahib-ur-Rahmaniyye,
8) Yevakit-ül- Hikem,
9) Melfuzat-ı Geylani,
10) Divanu Gavsi’l A’zam’dır.(alıntı)
Abdülkadir
Geylani’nin hayatını ve menkibelerini anlatan pekçok eser yazılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder