8 Kasım 2017 Çarşamba




Abdülkadir Geylani Hazretleri

nazanss.blogspot.com


Büyük âlim İzzeddîn bin Abdüsselâm;
Şüphesiz o, evliyânın sultanı idi.”





Büyük âlimlere tâbi olunuz; bidat yoluna, dinde olmayıp,
sonradan çıkarılan şeylere sapmayınız.
İtaat ediniz, muhalefet etmeyiniz.
Sabrediniz, sızlanmayınız.
Sabit kalınız, ayrılıp dağılmayınız.
Bekleyiniz, ümit kesmeyiniz.
Özünüzü günahtan temizleyiniz, kirletmeyiniz.
Hele Rabbinizin kapısından hiç ayrılmayınız.
Bilgi hayat, bilgisizlik ölümdür.

Abdülkadir Geylani


&



Dualarımızı çocukluğumuzda öğrenmiş, geçen yıllarla birlikte daha bilinçlenmiş, bilmediklerimizi de ilave etmişizdir… Annem, babam, bizlere İslam âlimlerinden çok sez etmişlerdi. Bizim muhabbet masamız akşam yemekleriydi. Kardeşlerim, annem ve babam akşam yemeğini birlikte yerdik. Babam âlimlerden, devlet adamlarından, filozoflardan söz ederdi. Hatta bizleri de keyifle dinlerdi. O gün ne öğrendik bilmek isterdi… Babam sonuna kadar dinle, bu konuda fikrini yâda bilgilerini ilave ederdi.

O dönemlerde öğrenmiştim Abdülkadir Geylani Hazretlerini. Allah rahmet eylesin, babam anlatmıştı. Ben o zamandan bu zamana dualarımda hep Abdulkadir Geylani olmuştur. Büyük gönlümde onunda büyük bir yeri vardır.

Aklımda kalanlara okuduklarımı da ilave ettiğimde, rahmetli babamın bize öğrettiklerinin, anlattıklarının ne kadar kıymetli olduğunu herzamanki gibi bir kez daha anladım. Nur içinde yat babam…
Onun hakkında bilgilerim artıkça dualarımda artıyor.
Şeyh Abdülkadir Geylani’yi böyle bir yazı ile anmak benim için büyük mutluluk oldu. Bence herkese kısmet olmaz. Okuduklarımdan mini özet elbette yapacağım, sonrasında da bu işin âlimlerinin onun için yazdıklarını sizlere aktaracağım.

Ben her zaman yerin göğün dualarla sarılı olduğuna inanmışımdır. Bize çocukken böyle öğretmişlerdi. Erenlerden ve evliyalardan söz etmişlerdi. Biz onlar hakkında bir şeyler bilerek büyüdük. Hep yüreğimizin bir yerinde onlar vardı hepde olacaklar. Ne zaman bir Peygamber yâda bir evliya hakkında yazı yazsam huzurlu oluyorum. Onları anlatan kitaplar ve yazılar okuduğumda da mutlu oluyorum.
Abdülkadir Geylani Hazretleri’nin belki bir gün türbesini ziyaret etmekte kısmet olur bana. İnşallah…

Buradaki yazıyı yazabilmek için yaptığım araştırmalarda anladım ki Evliya olmak anlatılamaz bir şey. Ben sizlere Abdülkadir Geylani Hazretlerini anlatırken çok dikkatli olmak, çok dikkatli yazmak durumunda hissediyorum kendimi.

Doğmadan önce babasının rüyasına; Peygamber Hazretleri girmiş ve ona bir oğlu olacağını ve onun kendi oğlu olduğunu” söylemiş. Bu nasıl bir şeydir? Akıl erdirmek nasıl mümkün olsun. Çok güzel.

Bebekliğinden itibaren başlayan mucizeleri ve sabrı…
Eğitim, ilim ve irfan için çabaları,
Nefsini terbiye etme yolları,
Âlimlerine, hocalarına saygısı ve tevazusu…

Geçenlerde Kayseri’de muhteşem bir zat tanıdım. Benim gözümde onun yerini anlatmak mümkün değil, üstelik bunu yapamamda.
Sohbet sırasında ona bir iki güzel sözler söylemek istedim. İnanınki ona göre oldukça az, oldukça küçük iltifat bile diyeceğimiz hakikat bir iki kelime. Hemen itiraz etti.
“Yapmayın dedi. Nefsimi havalandırmayın. Sizin sözleriniz benim boğazıma bıçak darbesi gibi olur.”
Hiçbir şey anlamadım. Nefsin şımartılması? Bir hayli enteresan… Abdülkadir Geylani Hazretlerini okuyunca değerli insanın ne demek istediğini anladım.
Nefsin çok önemli olduğunu ve gerçekten onun sakin olması gerektiğine inandım. Böylelikle Kayseri’deki değerli dostumdan da bir şey daha öğrenmiş oldum.

Abdülkadir Geylani Hazretlerinin bazı sözlerini aktarıyorum ve sanıyorum bu yazımda birkaç kez tekraralayacağım.

“Sakın yaptığın işlerde ve bulduğun manevi halde kendi gücünü görmeyesin. Bu hal kişiyi azdırır ve YARATAN'ın rahmet nazarından uzak kılar. Sakın sözünü dinletme ve kabul ettirme hevesine de kapılmayasın. Önce temeli at sonra üzerine binayı çık. Kalbini derin kaz ki oradan hikmet pınarları fışkırsın, sonra ihlâs ve iyi işlerle o binayı yükselt. Bu işlerden sonra halkı o köşke davet et.”

Başkasında bulunan bir hatayı defetmek istersen nefsinle yapma, imanınla yap. Kötülükleri ancak İMAN yıkar. Bu durumda RABB'in sana işlerinde yardımcı olur. O kötülüğü yok etmek için arkadaş olur, O kötülüğü ezer ortadan kaldırır. Eğer bir kötülüğü nefsin için, halkın seni tanıması için ortadan kaldırmaya niyet edersen rezil olursun. Her işte HAKK'ın rızası aranmalıdır.(alıntı)

Abdülkadir Geylani Hazretleri; Peygamber Efendimizin soyundan geliyormuş. Hazreti Hasan’a, Hazreti Hüseyin’e kadar giden bir soyu varmış. 

Tarihçiler; Seyyid Abdülkadir Geylani'nin medresede verdiği dersleri esnasında kırk kadar orada hazır bulunduğunu, bu kâtiplerin onun verdiği dersleri kaydettiğini ve daha sonra bu yazılanların kitap haline getirildiğini kaydederlermiş.

Abdülkadir Geylani; on üç ilim dalında ders vermekli kalmamış, Hadis, Tefsir, Fıkıh, Kelam ve Edebiyat gibi ilim dallarında çok mühim âlimler de yetiştirmiştir.(alıntı)

Sorulan zor sualleri, rahatlıkla, doyurucu bir tarzda cevaplandırırdı. Bütün güzel huylar sanki onda toplanmıştı. Az konuşur, çok susardı. Kim olursa olsun, kapısını çalan herkesi kabul eder, geri çevirmezdi. Cuma günü hariç, evinden dışarı çıkmazdı. Doğruyu söylemekten asla çekinmezdi.

Merhametsiz bir kimse onu görünce kalbi yumuşar, korku ve heybet hissederdi. Zayıflara yardım eder, fakirleri doyurur, misafirsiz gece geçirmezdi. Kendisine kötü davrananları affeder, köleleri satın alarak azad ederdi.

&

Daha önce yazdığım rüya konusunua bir kez daha değinmek istiyorum.
Babasının rüyasında Peygamber Efendimiz onun bir oğlunun dünyaya geleceğini söylemiş ve ilave etmiş:

“Ey Ebû Sâlih! Allahü teâlâ bu gece sana kâmil, olgun ve derecesi yüksek bir erkek evlâd ihsân etti. O benim oğlum ve sevdiğimdir. Evliyâ arasında derecesi yüksek olacak. On iki imâm dışında bütün velîler doğacak olan oğluna itâat edecekler, onun ayaklarını boyunlarına koyacaklar. O yüksek derecelere kavuşacak, ona itâat etmeyenler Allahü teâlâya yakınlık devletinden mahrûm kalacaklar” diye müjdelemiş.

Abdülkadir Geylani Hazretlerinin; bebekliği ve çocukluğunda gelişen olaylara akıl erdirmek elbetteki mümkün değil. Onun mubarek bir zat olduğu ilk anlardan itibaren belli…

Abdülkadir Geylani Hazretleri; bebekken ramazan’da iftar vaktine kadar süt emmezmiş. İftar olunca emmeye başlarmış. Burada çok önemli bir anlatı var. Bu mubarek bebeğin oruç tutuğu artık biliniyormuş. O sıralarda havalar bulutlu geçiyormuş. Halk Ramazan’la alakalı endişe duymaya başlamışlar. Abdülkadir Geylani Hazretlerinin annesine gitmişler. Bebeğin süt emip emmediğini sormuşlar, emmeğini öğrenince ramazanın hala sürdüğünü anlamışlar.

On yaşında okula giderken melekler ona eşlik edermiş.
Çocuklarla oyun oynamak istediğinde duyduğu seslerden korkar annesine koşarmış.
Gelen ses:
“Bana gel ey mubarek, bana gel” dermiş.

Abdülkadir Geylani Hazretleri, ilim tahsilini bitirdikten sonra vaz ve ders vermeye başlamış. Hocası Ebu Said Mahsumi’nin medresesinde ders veriyormuş. Gelenler onu dinlemek, onu görmek isteyenler o kadar çokoluyormuşki, medreseye sığmıyorlar sokaklara taşıyorlarmış. Dahasında medresinin çevresindeki evler dâhil edilerek medrese genişletilmiş. Medresenin genişletilmesi, dinleyenlerin sayısının fazla olması için herkes çaba harcamış, fedakârlıkta bulunmuşlar. Zenginler para vermişler, fakirler çalışmışlar. Tabi bu emekler asla boşa gitmemiş. Dolup taşan insanlar çok önemli muhterem ve mubarek bir zattan ders alıyorlarmış.
Oradan çok önemli âlimler yetişiyormuş.
Birsüre böyle devam etmiş.

Dahasında; Abdülkadir Geylani Hazretleri ders vermekten vazgeçmiş. Yalnızlığı seçmiş. İnzivaya çekilmiş. Bağdad’ın Kerh harâbelerinde yaşamaya başlamış.
İbâdet, riyâzet ve mücâhede ile nefsinin arzu ve isteklerini yapmamak, istemediklerini yapmakla geçirmeye başlamış. 25 sene öyle yaşamış. Kendini devamlı sınamış. Kendini dünya nimetlerinden arındırmış. Günlerce yemek yememiş, devamlı dua etmiş. Bu sıkıntılı günlerinde şeytan onu aldatmak için çok uğraşmış, o dualara sığınmış. Nefsinin terbiyesi için yıllarca mücadele etmiş. Devamlı Kuran-ı Kerim’i okumuş, elinden indirmemiş. Çöllerde dolaşmış. Bazen bir saatlik yola gittiğinde geldiği yerlere vardığında en az on iki saatlik yerler olduğunu görmüş.

Sonrasında Bağdat’a dönmeye kadar vermiş. Bağdat yakınlarında iken Hazreti Hızır karşısına çıkmış; yedi sene Bağdat’a giremeyeceksin, emir var” demiş.
Abdülkadi Geylani Hazretleri yedi yıl beklemiş Bağdat’a girmek için… Sonra bir ses duymuş:
“Ey Abdülkâdir! Bağdad’a gir, serbestsin.”
Bağdat’a girdi ve Şeyh Hammad bin Müslim Debbas’ın zaviyesine gitti. Geceyi orada geçirdi. Sabah; Şeyh Hammâd Debbâs onu görünce ağlayarak;
“Oğlum Abdülkâdir! Bu devlet bugün bizim, yarın sizin olacaktır” demiş.

Şeyh Hammâd Debbâs’la olan muihabbeti uzun yıllar sürmüş.
Birkaç defa Abdülkadir Geylani Hazretleri yine gitmek kendi ile olmak istemiş fakat Şeyh Hammâd Debbâs her defasında onu göndermemiş.
Abdülkadir Geylani Hazretleri onun devamlı dergâhına gidiyormuş. Orada olanlar şaşırıyorlarmış. Şeyh Hammâd Debbâs’ı dinliyor, onun sözünden çıkmıyormuş. 
Bir sohbette, Abdülkadir Geylanı Hazretleri dışarı çıktığında, Şeyh Hammâd Debbâs oradakilere;
“Şu genci görüyor musunuz? Bir zaman gelecek ayağı bütün velîlerin boynunda olacak, her velî ona itâat edecek” demiş.
Bir başka zamanda o geldiğinde ayağa kalkmış:
“Hoş geldin Abdülkâdir! Sen âriflerin, Allahü teâlâyı tanıyanların seyyidi, efendisisin. Senin sancağın doğudan batıya kadar dalgalanacak. Bütün boyunların sana eğileceğini ve akranlarının üstünde bir dereceye ulaşacağını müjdelerim” demiş.

Abdülkadir Geylani Hazretleri; Şeyh Tacül ârifîn Ebü’l-Vefâ hazretlerinin de yanına gidermiş. Ebü’l-Vefâ hazretleri o gelince ayağa kalkarmış ve yanındakilerinde kalkması için uyarıda bulunurmuş.
“Ayağa kalkın, evliyâdan biri geliyor” dermiş.
Talebeleri şaşırırmış. O zamanda:
“Henüz zamânı var. Vakti gelince, okumuş, câhil herkes bu gence muhtâc olacak, onun feyzinden, mânevî ilminden faydalanacaktır. Sanki şu anda onun Bağdad’da cemâatlere vâz ve nasîhat ettiğini, “Ayağım bütün velîlerin boynundadır.” dediğini ve bütün velîlerin boyunlarını ona uzattıklarını, görüyorum” dermiş. Yine bir seferende de:
“Ey Bağdadlılar! Allahü teâlâya yemîn ederim ki, onun başında bir ucu doğuda bir ucu da batıda olan sancaklar dalgalanacaktır” demiş ve Abdülkadir Geylani Hazretlerine:
“Bugün söz bizim fakat ilerde senin olacak. O zaman bu ihtiyarı hatırlarsın” demiş.
Sonunda, Abdülkâdir Geylânî hazretleri Bağdad’da insanları irşâda, Allahü teâlânın beğendiği yolda bulunmaya dâvete ve nasîhat etmeye başlamış.

Abdülkadir Geylani Hazretleri için:
Başka hiç bir velî bu makâma ulaşamadı. Bunun için;
“Önceki velîlerin güneşi battı. Bizim güneşimiz ufuk üzerinde sonsuz kalacak, batmayacaktır” buyurmuşlar.

Kıyâmete kadar, her velîye feyzler onun vasıtasıyla gelecektir.
Bunun için kendisine “Gavs-ül-A’zam; En büyük Gavs” denildi.

Yalnız İmâm-ı Rabbânî hazretleri bu hususda onun vekîlidir.

Büyük âlim İzzeddîn bin Abdüsselâm;
Şüphesiz o, evliyânın sultanı idi.” demişti.

Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin tasavvuftaki yolu Kâdiriyye tarîkatıymış.

Tarîkatının husûsiyeti, dînin emir ve yasaklarına uymak, devamlı zikir, Allahü teâlâyı anmak, gönlü Allahü teâlâdan başkasından kurtarmakmış.

Abdülkadir Geylani Hazretleri; haftada üç gün, cumâ, salı ve pazartesi gecesi halka vâz edermiş.
Vâzında, âlim ve evliyâdan zatlar da bulunurmuş.
Hepsi büyük bir huzûr içerisinde dinlerlermiş.
Kırk sene böyle devâm etmiş.
Ders ve fetvâ vermeye yirmi sekiz yaşında başlamış olup, bu hâl altmış yaşına kadar devâm etmiş.
Huzûrunda Kur’ân-ı Kerîm tegannîsiz gâyet sâde, tecvide riâyetle okunurmuş.
Dört yüz âlim onun anlattıklarından notlar tutarmış.
İzdiham, kalabalık sebebiyle birbirlerinin sırtlarında yazarlarmış.
Sorulan suâllere gâyet açık ve doyurucu cevaplar verirmiş.
Derin ilim sâhibiymiş.
On üç çeşit ilimde ders verirmiş.

Başka güzelliklerden de değinmek istiyorum…

Hizmetçisi, kapıda ekmek elinde durur ve halka şöyle seslenirmiş:
“Yemek isteyen, ekmek isteyen, yatmak isteyen kimse yok mu? Gelsin!”
Kendisine hediye gelse, yanındakilere dağıtır, bir kısmını da, kendisine ayırırdı. Hediyeye, mutlaka karşılık verirmiş.

Fakîrlerin ve dervişlerin nafakasını satın almak için, vazîfeli hizmetçilerinin, bir başka işi olsa yâhut hastalansalar, kendisi çarşıya çıkar, ceddi Resûlullah efendimize sallallahü aleyhi ve sellem uyarak, ev için lüzûmlu şeyleri satın alırmış.

Bir toplulukla yolculukta olsa ve bir yerde konaklasalar, kendi eliyle, el değirmeninde buğday öğütür, hamur yapar, ekmek pişirir, hepsine taksim edermiş.

Kendini ziyârete gelenlere saygı gösterir, tevâzu edermiş.
Çok günler, et ve yağ yemezmiş.(alıntı)

&

Abdülkadir Geylani pekçok kerametler göstermiş, manevi sahada yüksek makamlara kavuşmuştur. Zamanın imamı olup, asrının kutbu, o zamanda yetişen evliyanın en üstünü idi. İlim ve amelde eşi ve benzeri pek az bulunurdu. Kerametleri günümüze kadar mütevatir olarak nakledilmiştir.

Buyurdu ki: "Küçüktüm. Arefe günü çift sürmek için tarlaya gittim. Öküz ile tarlayı sürüyordum. Bir ara:
"Sen bunun için yaratılmadın ve bununla emir olunmadın" diye bir ses duydum. Korktum, hemen eve döndüm ve anneme gidip;
“Beni Hak tealanın yolunda bulundur ve izin ver Bağdat’a gidip ilim öğreneyim” dedim. Annem sebebini sorunca, işittiklerimi anlattım. Annem ağladı, babamdan miras kalan 80 altının 40 tanesini kardeşime ayırıp kalanını da koltuğumun altına dikip gitmeme izin verdi.

Doğruluktan ayrılmamam için benden söz aldı; beni Bağdat’a uğurladı.
"Haydi, Allah sana selamet versin oğlum. Allah için senden ayrıldım. Kıyamete kadar bir daha yüzünü göremem" dedi.
Küçük bir kafile ile Bağdat’ın yolunu tuttum. Hemedan yakınlarından eşkiya yolumuzu kesti. İçlerinden biri;
“Ey fakir! Senin bir şeyin var mı?” dedi.
Kırk altınımın olduğunu söyledim. İnanmadı. Alay ettiğimi zannederek bırakıp gitti. İkincisi gelince ona da aynı cevabı verdim. İki eşkiya, reislerine gidip durumu anlattılar. Reis beni çağırdı. Yanına gittim. Paran var mıdır? Dedi. Kırk altınım olduğunu söyleyince, dediğim yeri söküp, altınları çıkardılar. Reisleri;
"Niçin doğru söyledin?" deyince;
"Anneme doğru olmak için söz verdim. Hıyanet edemem." diye cevap verdim. Eşkiyaların reisleri bunları duyunca çok ağladı.
"Bu kadar senedir ben, beni yaratıp yetiştirene verdiğim söze hıyanet ediyorum." dedi. Tövbe etti. Kafilede bulunan diğer eşkiyalar da tövbe edip aldıkları malları geri verdiler."
Kadiriyye yolunun kurucusu ve büyük bir mürşid-i kâmil olan Abdülkadir Geylani hazretleri buyurdu ki:

"İnsan kendini Kelime-i tevhide, yani "La ilahe illallah" demeye alıştırmazsa, ölüm döşeğinde iken onu hatırlaması ve söylemesi güç olur."

"Allah adamlarının huzurunda üç sıfatla bulunulur: Alçak gönüllülük, iyi geçinmek ve kötülüklerden arınmış bir kalp. Hakiki yaşamak; nefsin arzularını, haram ve zararlı isteklerini yerine getirmemek demektir."

"Allahü tealaya en yakın olan, ahlakı güzel, kalbi rahat olandır. En üstün amel, kalbin Allah’tan başkasına yönelmemesidir."

"Bid’at yoluna sapmayınız! İtaat ediniz, muhalif olmayınız! Sabrediniz, sızlanmayınız! Sabit kalınız, ayrılıp dağılmayınız! Bekleyiniz ümit kesmeyiniz! Özünüzü günahtan temizleyiniz, kirletmeyiniz! Hele Mevlanızın kapısından hiç ayrılmayınız!"

"Kalbinde, bir kimseye düşmanlık veya sevgi hali bulursan, onu önce Kur’an-ı Kerim’e, sonra dinin emir ve yasaklarına arz et! O kimse onlara göre sevimli ise, sen de sev! Kötü ise, sen de kötü gör! Hiç kimseyi kovma! Hiç kimseye darılma! Kimsenin aleyhinde konuşma!"(alıntı)

İslam dünyasında Sultanü’l Evliya, Gavsü’l Azam, Gavs’ı Samedani gibi isimlerle anılan bu yüce şahsiyetin tam adı, Muhyiddin Ebû Muhammed Abdulkâdir b. Ebî Sâlih Mûsâ Zengîdost el-Geylânî’dir.(alıntı)

Hz. Abdülkadir Geylani, çocukluğundan vefatına kadar doğruluk ile Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)’in yolunu tutmuş ve bu yoldan bir an bile ayrılmamıştır.
18 yaşına kadar Geylan’da ilim tahsilinin ilk aşamalarını geçiren Gavsül Azam (k.s.), 18 yaşında o devrin en büyük ilim ve kültür merkezi Bağdat’a gitti.
Orada devrin meşhur hadis, fıkıh ve edebiyat âlimlerinden ilim tahsil etti.
Kısa zamanda usul ve mezhebler konusunda geniş bilgi sahibi oldu.(alıntı

&

Abdülkadir Geylani Hazretlerinden bir nebze dahi söz etmiş olmak beni mutlu kıldı. Keşke imkânımız olsa onun öğütlerinin hepsini yayınlayabilsek. Gerçekten okunması gerekiyor,  onlar önemli öğütler…
Bir başka yazımda buluşmak üzere, sizlere güzellikler diliyorum…


Nazan Şara Şatana

nazanss.blogspot.com



Abdülkadir Geylani - 'Abd el-Kadir Gīlānī,
(D. 1078 - ö. 1166)
İslam bilgini. Kadiri tarikatının kurucusudur.

1078 yılında İran'ın Geylan şehrinde doğdu. Künyesi, Ebu Muhammed'dir. Muhyiddin, Gavs-ül-a'zam, Kutb-i Rabbani, Sultan-ul-evliya, Kutb-i a'zam gibi lâkabları vardır.
Babası Ebu Salih bin Musa Cengidost'tur. Peygamber torunu Hasan bin Ali'nin oğlu olan Hasan el-Mu'tena'nın oğlu Abdullah el-Kâmil'in soyundandır.
Annesinin ismi Fatıma, lakabı Ümm-ül-hayr olup seyyidedir. Bunun için Abdülkadir Geylani, hem seyyid, hem şerifdir.
Abdülkadir Geylani, 1166'da Bağdatta vefat etti. Türbesi Bağdattadır. Muhyiddîn, Kutb-i Rabbânî, Kutb-i a'zam, Gavs, Gavs-ül a'zam, Sultân-ul-evliyâ (evliyaların sultanı) olarak da anılır.
Künyesi Ebu Muhammed'dir. Babası Ebu Salih bin Musa Cengidost'tur. Annesinin ismi Fatıma, lakabı Ümm-ül-hayr olup o da peygamber soyundan gelmektedir. Bundan dolayı hem Seyyid hem de Şerif'tir.
İran'ın Amol şehrinde 1078 (h.471) yılında doğdu. 1166 (h.561) yılında Bağdat’ta vefat etti. Türbesi Bağdat’tadır.
Doğmadan önce peygamber babasının rüyasına girer ve derki ona iyi bak o benim oğlumdur der ve ileride büyük bir veli olacağının haberini verir. Doğduğunda babası Musa Cengidost, oğlunun karşısında namaz kılar vaziyette, elleri bağlı olarak saygı göstermiştir.
Çok küçük yaşlardan itibaren farklı bir yapısı olduğu çeşitli kaynaklarda belirtilmektedir. Bağdat'ta dönemin tanınmış âlimlerinden dersler alarak hadis, fıkıh ve tasavvuf eğitimini geliştirdi.
Hocalarından Ebu Said Mahzumi'nin medresesinde haftada üç gün pazartesi, salı ve cuma gecesi verdiği ders ve vaazları çok yoğun ilgi görmüştür. İslam Tasavvuf'unu herkesin anlayacağı şekilde sundu. Önceden Şafii mezhebi'nde idi. Hanbelî mezhebi unutulmak üzere olduğundan, Hanbelî mezhebine geçti ve bu tercihi mezhebin yayılmasında etkin bir yeri olmuştur.
Abdülkâdir Geylânî çok sayıda kız ve erkek çocuk sahibi olmuştur. Onlar vâsıtasıyla Kadirilik Mısır, Kuzey Afrika, Endülüs (İspanya), Irak, Suriye ve Anadolu'ya yayılmıştır. Oğullarından Ebû Abdurrahmân Şerafeddîn Îsâ Mısır'a yerleşmiş olup Mısır'daki Kâdirî şeriflerin dedesidir. Abdülkâdir Geylânî'nin torunları, Kuzey Afrika'da daha çok "Şerif", Irak, Suriye ve Anadolu'da ise Seyyid ve Geylânî diye anılmaktadır. Kadirî tarikatının kurucusudur.(vikipedi)

&

Abdülkadir Geylani hazretlerinin yazmış olduğu pekçok kıymetli eserlerinden bazıları: 

1) Günyet-üt-Talibin,
2) Fütuh-ul-Gayb,
3) Feth-ur- Rabbani,
4) Füyuzat-ı Rabbaniyye,
5) Hizb-ül-Besair,
6) Cila-ül-Hatır,
7) El-Mevahib-ur-Rahmaniyye,
8) Yevakit-ül- Hikem,
9) Melfuzat-ı Geylani,
10) Divanu Gavsi’l A’zam’dır.(alıntı)

Abdülkadir Geylani’nin hayatını ve menkibelerini anlatan pekçok eser yazılmıştır.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder