Hazreti Mevlana’ya Olan Aşkım
nazanss.blogspot.com
Benim yol rehberim, ışığım.
Sözleri kılavuzum.
“Kendine gel,
yepyeni bir söz söyle de dünya yenilensin!
Sözün öylesine bir söz olmalı ki dünyanın da sınırını aşmalı.
Sınır nedir, ölçü ne? Bilmemeli!”
Sözün öylesine bir söz olmalı ki dünyanın da sınırını aşmalı.
Sınır nedir, ölçü ne? Bilmemeli!”
Gerek yok her
sözü, laf ile beyana…
Bir bakış bin söz eder, bakıştan anlayana…
Bir bakış bin söz eder, bakıştan anlayana…
Hz. Mevlana
Mevlana
benim yol rehberim, ışığım. Sözleri kılavuzum. Benim ruh hocam, akıl hocam.
Onun sözlerini çok okur ve düşünürüm. O beni düşündürür. Bilgilendirir. Olgunlaştırır.
Zenginleştirir…
Biri
size uzunca bir şeyler anlatır, hiçbir şey anlamazsınız. Bir süre sonra tek
çizgide konuştuğunu, sesinin dalgalanmadığını renkler katmadığını sohbetine
anlarsınız. Siz o zaman onu dinlenememeye başlamış olursunuz. Yani; çoktan
başka yerlere gitmiştir aklınızdaki düşünce etkinliğiniz. Burada siz suçlu
olamazsınız ki. Karşınızdakini dinlemek zorunda değilsiniz. O size kendini
dinletmek istiyorsa mutlaka ortak bir konuyu paylaşmak zorunda…
Sadece size iyi gelmiş, sizin için enteresan olmuş bir olayı tabiî ki birileri ile paylaşacaksınız ama bunu gazetelerin birinci sayfalarındaki haber başlıkları gibi anlatın. Karşı tarafın bakışlarından, size bakan gözlerindeki ferin yerinde durup durmadığına bakın. Sizi dinleyenin gözünde bir canlılık bir ateş ve en azından bir ilgi vardır. Dinlemeyen sadece dinliyor gibi görünür. Eğer; anlatıcı kendi ile ilgili bir konuyu anlatmaya başladığında, bir öğleden sonra yaşadığı bilmem kaç gün veya ay ‘fi’ tarihindeki bir olayı sabah kahvaltıda ne yediği ile anlatmaya başlarsa bu peşinen bilenen bir şeydir dinlenilmeyecektir.
Ya acil bir işiniz çıkmıştır, ya birini tel ile arayacaksınızdır. Ya da ‘bana iki dakika izin’ diyip bir süre lavaboda bekleyeceksiniz. Karşınızdaki anlatmaya kararlı ise yapacağınız bir şey yok dinleyeceksiniz. Çünkü geldiğiniz zaman bıraktığı yerden devam edecektir. Ya da? Evet, dinliyor gibi yapacaksınız. Peki, buna ne gerek var. Ben her zaman söylüyorum en değerli mücevher zamandır. Birinin zamanını harcamak ne kadar büyük savurganlıktır.
O
sizi seviyor ya da sayıyorsa sizi dinlemek gibi bir mecburiyeti; size olan
saygısından dolayı yapıyorsa, lütfen zorlamayın. O ne sizin halanızın oğlunun;
parasını, malını, mülkünü, ya da kaynanası, baldızı veya oğlunu dinlemek
zorunda değildir.
Siz anlatacaklarınızla sıkmamaya özen göstereceksiniz. Sizinle karşılaştığına pişman etmeyeceksiniz. Konuşmak mutlaka çok güzeldir. Önemli olan dinleyen içinde aynı güzellikte olmasıdır.
Benim ailemin de benden rahatsız olduğu bir durum var. Özellikle kız kardeşim Suzan bıkkındır benden. Ben her yeni öğrendiğim şeyi ona anlatmak isterim, onunda bilmesini isterim, onunla paylaşmak ayrıca çok hoşuma gider çok keyif alırım. Ne yazık ki o bundan benim keyif aldığım kadar keyif almaz, hatta çok sıkılır. Biraz önce anlattığım gibi ya bir yere yetişecektir, ya da başka bir mazereti vardır.
Hakkını
yememem gerek bazen de dinler ama sıkıldığını anlarım. Özet olarak; O istemez.
Bunu bilirim. Bazen de anlattıklarımın ancak sonunda onu ne kadar sıktığımı
fark ederim. O zamanda üzülürüm. O nezaket gösterir dinler. Gerçi aradan uzun
zaman geçtiğinde söyler bana.
Hatta
konuşmalarımızda;
“Senin
sevdiğin konuları konuşmaktan hoşlanıyorsun ve konuşuyorsun”
Bunu
bilirim de niye anlatırım. Bilmiyorum. Gerçi son zamanlarda ciddi olarak dikkat
ediyorum. Ne hakkım var, niye sıkılsın? Benim sevdiğim, bilgi ya da herhangi
bir şey adına anlattıklarım onun ilgisini çekmeyebilir. Mecbur değil ki…
Okurların
böyle bir keyfiyetleri var. Bakarlar ilgilerini çekmiyorsa okumazlar. Karşılıklı
sohbetlerde bu zor… Üstelik kız kardeşim devamlı beni uyarır. Ona göre onu
dinlemiyorum. Hâlbuki hep dinlediğimi sanıyorum. Demek ki dikkat etmiyorum.
Dikkat
edeceğim. Az konuşacağım çok dinleyeceğim. Söz…
Bunu anlamak bence çok önemli…
Bunu anlamak bence çok önemli…
Söz
vermeli insan kendine başkasını sıkmaktansa konuşmamak daha doğru. Varsın sizi
sıkıcı bulsunlar. Önemli değil. Öte yandan boşuna, havanda su dövmemek lazım.
Nasıl olsa dinlemiyorlar!
Bu birazda birçok konuda olduğu gibi saygılı olma ile alakalı mıdır diye soruyorum kendime. İnsana saygı ile alakalı. Her iki tarafında birbirine gösterecekleri saygı… Mevlana yol ışığım diyor ki:
“Söz söyleyen kemal sahibi olursa, marifet ve hakikat sofrasını serdi mi, o sofrada her türlü yemek bulunur.
Herkes orada gıdasını bulur.”
Oy – oy – oy…
Neler
anlatmış bu iki cümlede. İnanmak mümkün değil. Ben diyorum ki…
Bunun için anlatmanın edebini bilmeliyiz. Dinlemenin de edebini öğrenmeliyiz. Anlatanın fütursuzluğu kadar, dinleyenin vurdumduymaz tavrı yok mudur?
Anlatan
kendi ile ilgili konuları o kadar anlatır ki, yaptığı işi anlatır – anlatır –
anlatır.
Dinlersiniz.
Bu sizin karşı taraftaki ile yakınlığınızla da dinlemeniz arasında bir bağ
vardır ki dinlersiniz! Nasıl? Şöyle; Sevdiğinizse, yakınınızsa, anlattıkları
sizi sıksa bile o kişi çok emek vermişse, çok uğraşmışsa dinleyin ne olur?
Hiçbir şey olmaz.
Dinliyoruz
zaten ha bir eksik ha bir fazla…
Konuşurken imtina edin.
Konuşurken imtina edin.
Sıkmayın.
Ne
kadar konuşursanız konuşun artık biliyoruz ki o sadece duymak istediklerini
duyuyor.
Nazan Şara
Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder