İmam
Şamil – Kafkas kartalı – Büyük Halk Kahramanı
Şeyh
Şamil
nazanss.blogspot.com
*
Ruslara
karşı Kafkasya’yı ayağa kaldıran;
Mücahit
– Âlim – Veli
*
Rus Çarı II.
Aleksndr tarafından sarayın kapısında karşılamış.
İstanbul’a
geldiğinde;
Sultan
Abdülaziz sarayın kapısında karşılamış.
Mekke’de;
Şamil, Mekke Emeri, şehrin ileri gelenleri ve
mahşeri bir kalabalık tarafından törenle karşılanmış.
&
Çar, 1.Nikola’ya yani babasına ve
ihtişamlı ordularına tam otuz beş yıl Kafkasya’yı zindan eden, zamanın en büyük
kahramanını karşısında görünce yüzünden ve sakalından hayranlıkla öpmüş.
*
Bütün hayatını ülkesinin Milli bağımsızlığına
adayan, askeri dehası bütün dünyaya ve bizzat ebedi düşmanı, Rus Yüksek
Makamlarına kabul ettiren, adını dünya tarihine
‘gelmiş geçmiş en büyük gerilla lideri’
Olarak yazdırmış…
*
Dayım Turgut Dağıstan ne kadar övünse
hakkıdır. O Şamilin soyundandır ve bununla iftihar eder. Bizler ancak ondan
sonra gelenleriz…
*
Ben sizlere Şeyh Şamil’i anlatacağım.
Okuduklarımı, duyduklarımı, öğrendiklerimi, hayretimi, şaşkınlığımı, gururumu
anlatmalıyım. Bunu anlatabilmek bildiklerimin ötesindekileride öğrenmeliydim.
Öğrendim. Şaşkınım. Ama çok onurluyum.
&
1797 yer Dağıstan’da
Gimri köyü… Bir erkek çocuk dünyaya geliyor. Köklü bir ailenin çocuğu olarak
hayata gözlerini açıyor. Babası Avar Türklerinden Dengau Muhammed…
·
6. yüzyılın başlarında
batıya doğru göçerek Orta ve Doğu Avrupa'da
görünmeye başlayan ve Mohaç ovası merkezli Avar Kağanlığı'nı kurarak 9. yüzyıla kadar ayakta
kalan Orta Asya kökenli göçebe kabile topluluğudur.
Şamil
farklı bir gençmiş. Gözü pek, atılgan ne yaptığını bilen, üstün bir akla iyi bir zekâya sahipmiş. Küçük
yaşta at binme eğitimlerine başlamış. Onbeş yaşında iken kılıç kuşanmış. Bu o
zamanlar için çok büyük bir mertepe imiş. Şamil yakışıklı bir adam olmuş. Uzun
boyluymuş, iki metreye yaklaşıyormuş boyu. Aslanlar gibi bir cengâvermiş. Her
tür sporu yapan biriymiş. Atlama, ateş etme, güreş, koşu, kılıç dallarında
üstün bir yetenekmiş kimse onu geçemezmiş. Böyle bir babayiğit yetişmiş.
Sporda
başarılı olduğu kadar eğitiminde de çok başarılıymış. İlk eğitimini o
zamanların âlimlerinden; Bilgin Said Hareani’nin yanında başlamış ki her kula
nasip olmayan bir şeymiş bu… Daha sonra kayınpederi Nakşıbendi Şeyhi Cemaleddin
Gazi Kumuki’nin öğrencisi olmuşki buna artık söyleyecek söz yokmuş. Daha sonra
çok önemli iki zatın; Gazi Muhammed ve Hamzat Beg’in müşavirliklerini yapmış.
·
Seyh Samil, otuz yasina kadar tefsir, hadis, fIkIh, edebiyat,
tarih, nahv ve fen bilgilerini ogrenmiş.
Bütün
bunlar o zaman için bir şeyin en üstü varsa Şamil işte oradaymış. Sporu ile
eğitimi ile çalıştığı insanlar ile… Buna mükabil son derece mütavaziymiş. Öyle
bir hayat yaşayırmuş. Birkere çok kanaatkâr biriymiş.
Burada
Şeyh Şamil’in özel hayatı ile ilgili de bilgi vermem gerekiyor. Şamil beş kez
evlenmiş. Eşleri; Fatimat, Cevheret,
Zahidet, Emine, Şovanat… Çocukları; Altı erkek, beş kız çocuğu vardı. Erkek
çocukları; Ahmet Cemaleddin, Muhammed
Gazi, Muhammed Said, Muhammed Şefi,
Cemaleddin ve muhammed Kamil… Kız çocukları; Fatimat, Nafisat, Necaabat, Bahu-Mesedu, Safiyat…
Siyasi hayatı, yaptıkları;
Devlet
Başkanı seçildikten sonra;
·
İçişlerini eline aldı.
·
İdari ve askeri teşkilatları yeniden tanzim etti.
·
Atletik yapisi, metaneti, ilmi kudreti, hitabeti ve sarsilmaz
imaniyla kendisine tabi olanlarin emniyetini kazandi. Boluk porcuk gruplar
halinde olan bolge halkini etrafinda toplamış.
Bir taraftan;
·
Askeri tedbirler aldı, düşmana karşı savunma savaşları verdi.
Diğer taraftan;
·
Muntazam adli ve idari sivil bir devlet mekanizması
geliştirdi.
·
Medreselerde eğitime önem verdirdi.
·
Fikir ve sanat alanında büyük adımlar atılmasını sağladı.
·
Tophaneler, baruthaneler, silahhaneler yaptırdı.
·
Muntazam birlikler halinde askeri teşkilatı kurdurdu.
Şamil farklı biriydi.
·
Hitabet sanatında muhteşemdi. Çok güzlüydü. Kararlıydı bu
tutumu karşısındakilere her zaman güven veriyordu… Askeri bir dehaya sahipti.
·
Kısa zamanda tanınan biri olmuştu. Hatta ünü sadece kendi
yerinde değil hertarafta duyulmaya başlamıştı… Onun otoritesini çevredeki tüm
topluluklarda kabul etmişlerdi…
Şamil yeniliklerin
adamıydı. İdari sistemi yeniden düzenledi.
Naiplik; Naiplik idari, dini ve hukuki konularda yetki sahibi olan
kişilerin yetki ve vazifelerini vekil olarak yürüten kimselere verilen ünvan.
Birinin yerini alan, birinin yerini tutan, vekil manalarına gelen naiplik,
çeşitli devletlerde bir idari ünvan ve makam olarak yetkileri bazan çok
genişleyen, bazan da daralan bir rütbe oldu.
Ülkeyi
vilayetlere ayırarak bunların başına hem askeri hem de sivil yetkilerle
donatılmış naipleri getirmiş. Bu naipler savaş kahramanlarıymış. Yüksek
rütbelilerden seçilirmiş. Üç veya dört naiplik bir vilayetmiş. Vilayetlerin
başındaki naibin yetkisi daha yüksekmiş. Bunlarda büyük kahramanlarmış.
Bunların isimlerini anmadan geçmek olmaz. Ahverdil
Muhammed, Kabet Muhammed, Şuayıp Molla, Taşof Hacı, Danyal Sultan, Nur
Muhammed, Hitinav Musa, Sadullah, Duba Hacı, hacı Murat ve Şamil’in büyük oğlu
Muhammed Gazi, Gazavat…
·
Imam-i Samil,
kendisine tabi olan bölgelerde naiblikler ve beş naiblikten bir vilayet kurdu.
·
Her vilayetin başına
da din ve dünya işlerini idare eden bir kumandan tayin etti.
·
Naibler, vergi ve
asker toplamak, kadılık yapmak ve İslamiyete uyulmasını temin etmekle
vazifeliydiler.
·
Her avulda bir kadı
vazifeliydi.
·
Kadı; asayisi
muhafaza eder, olup-bitenleri naibe bildirir, naibde kumandan ve bilhassa Şeyh
Şamil'den gelen emirleri avulda ilan ederdi.
·
Her naib üç yüz atlı
savasçı hazırlamak, işse ve ibate etmekle mükellefti.
·
Köyde on evden bir
savaşçı alınır ve bunun mensup olduğu aile tüm vergilerden muaf tutulurdu.
·
Bu savaşçıların sayısı
1834'te beş bin kişiyi buldu.
·
Ayrıca on beş-elli
yaş arası erkeklerin hepsi ata binme ve silah kullanmakta usta olmak zorundaydı.
·
Bunlar, basıinlar da
evlerini bizzat muhahafazayla vazifeliydiler.
·
Şeyh Şamil'in
etrafında yaklaşik bin kişiden meydana gelen seçme bir muhafız birliği vardır.
·
Bunlar secatte ileri
ve dinde kuvvetli kimselerdi.
·
Bunlarin bekarlari
evlenemez, evli olanlar, vazifeleri süresince aileleriyle goörüşmezlerdi.
·
Bunlar İslamiyet'e
uymakta ve sıkıntılara katlanmakta herkesöornek olma durumundaydılar.
·
Vazifeleri
Islamiyetin yayılmasıydı.
·
Şeyh Şamil'in
emirlerine kayıtsız şartsız itaat ederlerdi.
·
Ganimetten belirli
bir pay alırlar, gittikleri avullar kendilerine ikram edebilmekle şeref
duyarlardı.
·
Bu insanlarin arasından
Ruslar, mücadelenin başından sonuna kadar bir tek hain bulamadılar.
·
Hepsi ölümü Cennet'e
ulaştıracak bir kapı olarak gördüler.
·
Kuzu postundan yapılmış
kalpaklarının ön tarafına yerleştirilen dört köşe kül rengi bir bez parçası
onlari tanıtmaya yeterdi.
·
Kalpaklarınınüzerlerine
yeşil bir sarık sararlardı.
·
Askerler sâri,
subaylar siyah çerkez kıyafeti giyerlerdi.
Sıra Şamil’in önemli yıllarında;
·
Şeyh Şamil,
silahlarini Osmanlılardan ve kısmen de İran'dan temin ediyordu. Fakat
kendilerinin de, Kubaci'de kayalıklar arasına yerleştirilmiş çok eski ve büyük
bir imalathaneleri vardı. Devletin gelirlerini ise, avullardan alınan osur ve
Ruslardan alınan ganimetler teşkil ediyordu.
Şeyh Şamil, bir taraftan Ruslara karşı silahla mücadele ederken, diğer taraftan Kafkas Gençlerini din bilgilerini oğrenmeleri icin teşvik etti. Din bilgisi olmayan cahillerin Ruslara aldanacağını, vatanını koruyamayacağını, böylece hem dünyada esaret altında kalacağını, hem de ahirette acı azaplara düşeceğini anlattı.
Şeyh Şamil, bir taraftan Ruslara karşı silahla mücadele ederken, diğer taraftan Kafkas Gençlerini din bilgilerini oğrenmeleri icin teşvik etti. Din bilgisi olmayan cahillerin Ruslara aldanacağını, vatanını koruyamayacağını, böylece hem dünyada esaret altında kalacağını, hem de ahirette acı azaplara düşeceğini anlattı.
Şeyh Şamil, 1834 – 1859
yıllarında Rusya’ya karşı durmadan mücadele etti.
·
Kendinden önceki iki imamın dönemlerinde de 10 yıl savaştı.
·
Şamil 35 yıl cihat etti.
·
Ruslara çok büyük kayıplar verdirmiştir.
·
Asker sayısı onlaa oranla az olduğu için de çok büyük sıkıntılar
yaşamıştır.
·
Asker sayısı gün geçtikçe azalmıştır.
Harp tarihine geçen savaşı…
·
1839 yılında Ahulgo tepesinde 3.000 mürid ile Genarel Grabbe komutasındaki
10.000’den fazla tam donanımlı Rus Ordusunun kuşatmasında 80 gün direnmiştir.
Bu dünya harp tarihine yazılmış.
Bu savaşta ağır kayıpları
olmuş.
·
Eşi Cevheret’i, oğlu Said’i ve kızkardeşi Mesedo’yu
kaybetmiş.
·
Sekiz yaşındaki oğlu Cemaleddin’i Ruslara rehin vermiş.
·
Aylar süren bu savaşta, Ruslar sadece insanların canını
almakla kalmamış. Bu savaşta ormanları ateşlere vermiş. İşgal ettikleri tüm
bölgelerde hiçbir canlının aşamasına izin vermemiş.
Bu savaşla ilgili
(Ahulgo)Rus Komutanlardan Milyutin anılarında neler anlatmış.
“Artık muharebenin
sevk ve idaresi kumandanların elinden büsbütün çıkmıştı. Hiddetlerinden
köpürmüş, adeta çıldırmış bi hale gelen dağlılar, ulu orta askerlerimizin
üzerine saldırıyor, süngü ucunda can verinceye kadar savaşıyorlardı. Kadınlar
bile kendilerini kudurmuş gibi müdafaa ettiler ve silahsız oldukları halde sıra
– sıra süngülerimizin üzerine atıldılar. Lakin mavaffakiyet için her türlü fedakârlığı
göze almış olan Rus Kumandanlığı inatla taarruzlara devam etti. Teslim olmayı
katiyyen reddeden dağlılar, hüç bir ümitleri kalmadığı halde kahramanca
dövüştüler. Kadınlar, çocuklar ellerindeki kamalarla Ruslara hücum ediyor,
süngülerin önünde göz kırpmadan can veriyorlardı. Bazıları ise kendilerini ve
çocuklarını korkunç uçurumlara atıyorlardı. Yaralılar bile inanılmaz şekilde
dövüşüyordu.”
Şeyh Şamil’in teslimiyeti…
Şamil’e
hiçbir ülke yardım etmemiş. Buna dost olduğu ülkelerde dâhilmiş. Rus ordusu,
Prens Baryatinsky’in komutusında 70.000 kişiymiş. Şamil’in ordusunda ise yüz kişi
kalmış. 6 Eylül 1859 tarihinde Gunip’te teslim olmuş.
·
Şamil ve ailesi kırk kadar adamı Petersburg’a Çar’ın sarayına
götürülmüş. Rus Çarı II. Aleksndr tarafından sarayın kapısında karşılamış. Bu
olacak iş değilmiş. Aşırı bir nezaket içinde karşılananŞamil ve yanındakilere
inanılmaz derecede zarif davranılıyormuş. Çar şaşkınlık içinde Şeyh Şamil’e bakıyormuş.
Gözlerine inanamıyormuş.
Onu gördüğüne
inanamıyormuş.
·
Çar, 1.Nikola’ya yani babasına ve ihtişamlı ordularına tam
otuz beş yıl Kafkasya’yı zindan eden, zamanın en büyük kahramanını karşısında
görünce; yüzünden ve sakalından hayranlıkla öpmüş.
Esaret günleri; Saygın
tutsak…
·
İmam Şamil bir sarayda misafir olarak ağırlanmış.
·
Esaret yıllarını geçirmek için, Kaluga’ya gönderilmiş.
Şamil’in simsiyah saçları
apak olmuş.
·
Şamil’e de ailesine de bu esaret çokağır gelmiş.
·
Şamil’in saçları ağarmış.
·
Büyük kızı Nafisat ile gelini Muhammed Gazinin eşi Kerimat
üzüntüden verem olmuşlar ve ölmüşler.
·
Bunlar iki yıl içinde olmuş.
Aradan on yıl geçmiş. Şeyh
Şamil Hacca gitmek istemiş.
·
Şamil Hacca gitmek istemiş. Çar izin vermiş. Bir şartla; oğlu
Muhemmed Şefi’yi alıkoymuş. Bir şarttı daha varmış.
“Hac bitince hemen Rusyaya hemen
döneceksin.”
Şamil’in İstanbul’a
geldiğini duyanlar sarayın etrafını çevirmiş.
Şamil, 1870 yılında
adamları ile birlikte İstanbul’a gelmiş. Sultan Abdülaziz karşılamış bu anlı –
şanlı kahramanı… Sarayda ağırlamış. Şamil’in İstanbul’a geldiği haberi kısa
zamanda duyulmuş. Şehirde yer yerinden oynamış. Halk bu büyük kahramanı mutlaka
görmek istiyorlarmış. Sarayın çevresine doluşmuşlar. Kapılarına akın etmişler.
Şamil, Mekke Emeri, şehrin
ileri gelenleri ve mahşeri bir kalabalık tarafından törenle karşılanmış.
Şamil
Mekke’ye gitmek için hazır olduğunda sultan ona bir gemi tahsis etmiş. Gemi ile
yola koyulmuş. Cidde limanında olanlar olmuş. Şamil, Mekke Emeri, şehrin ileri
gelenleri ve mahşeri bir kalabalık tarafından törenle karşılanmış. Mekke’de
Şürefa dairesinde misafir edilmiş.
Mekke’ye yüzbin müslüman
gelmiş.
Mekke’de,
İmam Şamil Hac sırasında onun orada olduğunu duyan dünyanın dört bir yanından
müslümanlar Mekke’ye gelmeye başlamışlar. Yüzbin Müslüman onu görmek istemiş.
Kıyametler kopmuş. Çok büyük izdihamlar olacakken Mekke hükümet makamları İmam
Şamil’i Kâbe’nin üstüne çıkartmışlar. Herkes onu görmüş.
Mekke’den
sonra Medine’ye gitmiş Şeyh Şamil…
Şamil
zaten hastaymış. Medine’de takattan iyice düşmüş. Çektiği ızdıraplarda artık
iyice artmış ve onu yatağa düşürmüş.
1871'de Medine'de Hakk'in
rahmetine kavusan Seyh Samil, Cennetu'l-Baki Kabristanina defnedildi.
Şeyh
Şamil; 1871 tarihinde 74 yaşında iken hayata gözlerini yummuş.
Seyh
Samil'in oglu Mirliva Gazi Muhammed Şamil Paşa, Osmanlı hizmetine girdi. Doksanüç
(1877–78) Harbinde Kafkasya cephesinde süvari tugayına kumanda etti. Şeyh
Şamil'in torunlarindan Said Şamil, Medine'de yaşarken sonradan Istanbul'a
geldi. 1980'lerde Istanbul'da vefat etti... Ben burada dedemin köyünün baskınını da anlatacağım; Şeyh Şamil’in yaralanmasını da…
Cimri Muharebesi ve Şamil'in yaralanması…
·
17 Ekim 1832'de Ruslar Şamil'in
büyüyüp yetiştiği Gimri kasabasını basar. Kasabada göğüs göğüse müthiş bir
muharebe olur. Düşman çok kalabalıktır ve topu tüfeği vardır. Gimri'liler bir
avuçtur, yeterli silahlan yoktur. Fakat şehidliği en yüce makam kabul etmiş bu
mü'min insanlara göre düşmanın maddî üstünlüğünün hiç bir kıymeti yoktur.
Başlarında Şeyleri Gazi Muhammed ve bileği bükülmez yiğit Şamil vardır. İkisi
de ön saflarda savaşıyor ellerinde şimşek çakan kılıçlan müthiş bir hızla
işliyordu. Bu durumu gören Gimrililer taze bir güçle Ruslara kılıç
sallıyorlardı. Fakat ne yazık ki, düşman ateşi ve kılıçları önünde devamlı
şehit veriyorlar, sayılan gittikçe azalıyordu. Muharebenin en kızgın anlannda
İmam Gazi Muhammed de Şamil'in yanı başında şehit düşmüştü.
Düşman baskınından önce gazi Muhammed'in Şamil'e söyledikleri
gibi olmuştu herşey. Gazi Muhammed Şamil'e şöyle demişti:
"Ey Şamil, artık bana yolculuk göründü. Benden sonra Hamzat imamlığı eline alacaktır. Fakat o da ancak, pek az muammer olacak, Kafkasya'nın mukadderatına senelerce sen hükmedeceksin, yıldızın uzun seneler bu dağlarda güneş gibi parlayacak, namın dünyaları tutacak, çarlara boyun eğmeyecek, çar ordularına kan kusturacaksın. Gimri'yi bugün bırakıp gitsen bile yine kurtarır, benim mezarımı düşman ayakları altında bırakmazsın inşaallah."
Şeyhinin şehit düştüğünü gören Şamil, daha bir bilenmiş olarak düşmanın ortasına top güllesi gibi atılmıştı. Büyük bir maharetie işleyen kılıcı her inip kalkışında bir Rus askerini yere seriyordu. Sağ elindeki hançeri de sol elindeki kılıç gibi ustalıkla kullanıyor, iki kolu şimşek gibi işliyordu. Fakat pusuda bekleyen ve fırsat kollayan bir düşman askeri süngüsünü hırsla Şamil'e saplamıştı. Süngü yiğit Şamil'in göğsünden girip sırtından çıkmıştı. O vaziyetteyken bile süngüyü saplayan askeri gebertmiş, ardından süngüyü çekip çıkardıktan sonra vuruşmaya devam etmişti. Gittikçe güçten düştüğünü farkedince vuruşa - vuruşa savaş meydanından çekilmiş ve kayıplara karışmıştı. Durumu gören Gimri müezzini onu baygın halde bulmuş ve sırtına alarak o bölgenin meşhur hekimi Cerrah Abdülaziz Efendiye götürmüştü.
Yirmi beş gün baygın halde yatan Şamil uyandığına başucunda duran annesine ilk olarak; "Anam, namaz vakti geçti mi?" diye sormuştur. Kâinatın Yaratıcısına karşı duyduğu bu mesuliyet hissi onu pişirecek ve kendisini yakından tanıyan Kuzey Kafkasyalılar Rabbine son derece bağlı bu yiğit Şeyhi başlarına imam yapacaklardır.
Gazi Muhammet'ten sonra imam olan Hamzat Bey'in 19 Eylül 1835'te camide şehit edilmesinden sonra Dağistan ve Çeçenistan ileri gelenleri imamlığa en layık olarak Şeyh Şamil'i görerek bunu kendisine teklif etmişlerdi. Fakat son derece mütevazı bir zat olan Şeyh Şamil bu teklifi kabul etmemiş ve yiğit askerlerden birini seçmelerini istemiştir. O seçilecek imamın emrinde bir nefer olarak dini için, vatanı için, milleti için mücadele etmeyi tercih etmekteydi. Fakat istiklâl mücadelesinin zafere ulaşması için kendisinin başa geçmesi uygun görülüyordu. Devamlı ısrarlar neticesinde Şeyh Şamil imamlığı kabul etmiştir.
İmam olan Şeyh Şamil düzenli bir ordu ve idari teşkilat kurmak üzere vakit kaybetmeden kollan sıvamış, kısa zamanda nasıl bir mahir teşkilatçı olduğun ortaya koymuştur.
İmam Şamil'in liderliğinde Kuzey Kafkasyalılar Çarın ordularına kan kusturmaya başlarlar. Kafkas dağları Rus ordulanna mezar olmaktadır. Ahulgol ve Surhay kuşatmasında İmam Şamil'in kumandası altında yapılan mükemmel müdafaa düşmana çok ağır kayıp verdirmiştir.
Çar I.Nikola maddî kuvvetle yenemediği Şamil'i hile ile yenmeyi dener ve bol bol mevki, makam, rahat bir dünyevî hayat vaadinde bulunduğu mektubu vasıtasıyla General Klug von Klugenav ve Miralay Yevdokimof vasıtasıyla Şamil'e gönderir. Çar'ın alçakça teklifine müthiş hiddetlenen Şamil Çar'ın elçilerine dönerek gürler:
"General: Senin yerinde eğer şu anda kendisi karşımda bulunmuş olsa ve bu sefil teklifleri bana bizzat yapmak cesaretinde bulunsaydı, ona ilk ve son cevabımı, şu kırbacım verirdi.
"Söyle ona!
"Ey Şamil, artık bana yolculuk göründü. Benden sonra Hamzat imamlığı eline alacaktır. Fakat o da ancak, pek az muammer olacak, Kafkasya'nın mukadderatına senelerce sen hükmedeceksin, yıldızın uzun seneler bu dağlarda güneş gibi parlayacak, namın dünyaları tutacak, çarlara boyun eğmeyecek, çar ordularına kan kusturacaksın. Gimri'yi bugün bırakıp gitsen bile yine kurtarır, benim mezarımı düşman ayakları altında bırakmazsın inşaallah."
Şeyhinin şehit düştüğünü gören Şamil, daha bir bilenmiş olarak düşmanın ortasına top güllesi gibi atılmıştı. Büyük bir maharetie işleyen kılıcı her inip kalkışında bir Rus askerini yere seriyordu. Sağ elindeki hançeri de sol elindeki kılıç gibi ustalıkla kullanıyor, iki kolu şimşek gibi işliyordu. Fakat pusuda bekleyen ve fırsat kollayan bir düşman askeri süngüsünü hırsla Şamil'e saplamıştı. Süngü yiğit Şamil'in göğsünden girip sırtından çıkmıştı. O vaziyetteyken bile süngüyü saplayan askeri gebertmiş, ardından süngüyü çekip çıkardıktan sonra vuruşmaya devam etmişti. Gittikçe güçten düştüğünü farkedince vuruşa - vuruşa savaş meydanından çekilmiş ve kayıplara karışmıştı. Durumu gören Gimri müezzini onu baygın halde bulmuş ve sırtına alarak o bölgenin meşhur hekimi Cerrah Abdülaziz Efendiye götürmüştü.
Yirmi beş gün baygın halde yatan Şamil uyandığına başucunda duran annesine ilk olarak; "Anam, namaz vakti geçti mi?" diye sormuştur. Kâinatın Yaratıcısına karşı duyduğu bu mesuliyet hissi onu pişirecek ve kendisini yakından tanıyan Kuzey Kafkasyalılar Rabbine son derece bağlı bu yiğit Şeyhi başlarına imam yapacaklardır.
Gazi Muhammet'ten sonra imam olan Hamzat Bey'in 19 Eylül 1835'te camide şehit edilmesinden sonra Dağistan ve Çeçenistan ileri gelenleri imamlığa en layık olarak Şeyh Şamil'i görerek bunu kendisine teklif etmişlerdi. Fakat son derece mütevazı bir zat olan Şeyh Şamil bu teklifi kabul etmemiş ve yiğit askerlerden birini seçmelerini istemiştir. O seçilecek imamın emrinde bir nefer olarak dini için, vatanı için, milleti için mücadele etmeyi tercih etmekteydi. Fakat istiklâl mücadelesinin zafere ulaşması için kendisinin başa geçmesi uygun görülüyordu. Devamlı ısrarlar neticesinde Şeyh Şamil imamlığı kabul etmiştir.
İmam olan Şeyh Şamil düzenli bir ordu ve idari teşkilat kurmak üzere vakit kaybetmeden kollan sıvamış, kısa zamanda nasıl bir mahir teşkilatçı olduğun ortaya koymuştur.
İmam Şamil'in liderliğinde Kuzey Kafkasyalılar Çarın ordularına kan kusturmaya başlarlar. Kafkas dağları Rus ordulanna mezar olmaktadır. Ahulgol ve Surhay kuşatmasında İmam Şamil'in kumandası altında yapılan mükemmel müdafaa düşmana çok ağır kayıp verdirmiştir.
Çar I.Nikola maddî kuvvetle yenemediği Şamil'i hile ile yenmeyi dener ve bol bol mevki, makam, rahat bir dünyevî hayat vaadinde bulunduğu mektubu vasıtasıyla General Klug von Klugenav ve Miralay Yevdokimof vasıtasıyla Şamil'e gönderir. Çar'ın alçakça teklifine müthiş hiddetlenen Şamil Çar'ın elçilerine dönerek gürler:
"General: Senin yerinde eğer şu anda kendisi karşımda bulunmuş olsa ve bu sefil teklifleri bana bizzat yapmak cesaretinde bulunsaydı, ona ilk ve son cevabımı, şu kırbacım verirdi.
"Söyle ona!
· Başında bulunduğum bu
kahramanlar topluluğunun kalblerinde kökleşen bu eşsiz zafer imanı kökünden
kazınmadıkça ve en genç muhariplerimden en ihtiyar naiplerime kadar tek
kurşunları ve tek kollan kalıncaya kadar bu mübarek vatanı son dağına, son
köyüne ve en son kaya parçasına kadar karış - karış müdafaa etmekten beni hiç
bir kuvvet alıkoymayacaktır.
"Bu uğurda bütün evlât ve ayalimi kılıçtan geçirseniz, son zürriyetimi kurutsanız, en son müridimi yok etseniz tek başıma ve son nefesime kadar yine dövüşeceğim. Son cevabım budur General! Ben Nikola'yı tanımıyorum!"
Şamil'in bu cevabı Nikola'ya ulaştırıldığında, Çar, Kafkasyanın bu yiğit kartalını hile ile ele geçireceğine dair ümidimi kaybetmemiş, Kafkas ordulan başkumandanı General Feze vasıtasıyla ve onun ağzından Şamil'e teklifini tekrarlamıştır.
"Bu uğurda bütün evlât ve ayalimi kılıçtan geçirseniz, son zürriyetimi kurutsanız, en son müridimi yok etseniz tek başıma ve son nefesime kadar yine dövüşeceğim. Son cevabım budur General! Ben Nikola'yı tanımıyorum!"
Şamil'in bu cevabı Nikola'ya ulaştırıldığında, Çar, Kafkasyanın bu yiğit kartalını hile ile ele geçireceğine dair ümidimi kaybetmemiş, Kafkas ordulan başkumandanı General Feze vasıtasıyla ve onun ağzından Şamil'e teklifini tekrarlamıştır.
İmam Şamil'in General Feze'ye cevabı şöyle olmuştur:
"Ben, Kafkasya'nın hürriyeti için silaha sarılan muhariplerin en hakiri Şamil, Allah'ın himayesini Çarların efendiliğine feda etmemeğe ahteden, özü, sözü doğru bir müslümanım.
"Çar Birinci nikola'yı tanımadığımı, onun iradesinin bu sarp dağlarda sökmiyeceğini General Klug'a anlıyabileceği bir dilden tekrar - tekrar söylemiştim. Sanki bu sözler taşa söylenmiş gibi, Çar ile görüşmek üzere beni hâlâ Tiflis'e davet edip duruyorsunuz. Bu davete asla icabet etmiyeceğimi şu mektubumla son defa olarak size bildiriyorum. Bu yüzden fâni vücudumun parça - parça kıyılacağını ve sırtımı verdiğim şu vatan topraklarında taş üstünde taş bırakılmayacağını bilsem bu kat'î kararımı asladeğiştirmeyeceğim. Cevabım işte bundan ibarettir. Nikola'ya ve kölelerine böylece malum ola."
"Ben, Kafkasya'nın hürriyeti için silaha sarılan muhariplerin en hakiri Şamil, Allah'ın himayesini Çarların efendiliğine feda etmemeğe ahteden, özü, sözü doğru bir müslümanım.
"Çar Birinci nikola'yı tanımadığımı, onun iradesinin bu sarp dağlarda sökmiyeceğini General Klug'a anlıyabileceği bir dilden tekrar - tekrar söylemiştim. Sanki bu sözler taşa söylenmiş gibi, Çar ile görüşmek üzere beni hâlâ Tiflis'e davet edip duruyorsunuz. Bu davete asla icabet etmiyeceğimi şu mektubumla son defa olarak size bildiriyorum. Bu yüzden fâni vücudumun parça - parça kıyılacağını ve sırtımı verdiğim şu vatan topraklarında taş üstünde taş bırakılmayacağını bilsem bu kat'î kararımı asladeğiştirmeyeceğim. Cevabım işte bundan ibarettir. Nikola'ya ve kölelerine böylece malum ola."
Şamil'in 28 Eylül 1837 tarihini taşıyan bu mektubundan sonra müthiş
muharebeler başlamıştır.
Birçok savaşlarından
biri;
·
28 Ağustos 1839'da kaleye hücum
eden Rus askerleriyle boğaz boğaza mücadele olur. Şamil ve askerleri son bir
gayretle vuruşmaya devam etmektedirler. Kalede bulunan kadınlar düşmanın eline
geçmektense ölmeyi tercih ederek kendilerini uçuruma atmaktadırlar.
·
Kalede taş üstünde taş
kalmamıştır. Ayakta kalan sayıları yüze varmayan yiğitler son güçlerim ortaya
koymaktadırlar. Dayanmanın mümkün olmadığını gören Şamil adamlarına
çekilmelerini söyler. Kendisi de yaralı vaziyette, yine kendisi gibi yaralanmış
sekiz yaşındaki oğlu Gazi Muhammed'i sırtına bağlayıp dik kayalara tırmanarak
düşmanın arasından kaçmaya muvaffak olur.
· Düşman şehitler arasında Şamil'i ararlarken o bir çoban
vasıtasıyla Rus kumandanına şu mektubu gönderir:
"General! Çarına haber ver ki, Kafkasya'nın bağrında daha binlerce Ahulgoh var ve on binlerce surlar ve kuleler başlarını Rablerine kaldırıp ecelini susayanları bekliyor.”
"Silahlarınızın vücudumda açtığı üç yarayı şifalı Dağıstan otlarından kendi ellerimle yaptığım ilaçlarla şimdiden iyi ettim ve harbe hazırlandım. Kalbimde açtığınız evlât, ayal ve hemşireme ait dört yaranın hiç hükmü yoktur. Geri kalan evlât ve ayalimi de şimdiden vatan ve Cenâb-ı Allah'a kurban adadım. “
"Size ve Çarınıza her şeyi bol - bol vereceğiz. Fakat vatanın hürriyet ve şerefini asla!
"Ahulgoh'ta aldığınız kanlı ders kâfi gelmediyse, zengin çarınızın ordularını ve hazinelerini ortaya dökerek tekrar geliniz. Askerlik şerefini lekeleyerek yalan söyleyiniz, vaadlerinizi inkâr ediniz, ormanlarımızı kundaklayınız, ekinlerimizi yakınız, meyve ağaçlarımızı, bahçelerimizi kavurunuz. Bütün bunlar Kafkas'ın ezelî hürriyet ve istiklâl aşkını körüklemekten başka hiç bir şeye yaramıyacaktır.”
"Çarlar ölecektir, Petro'larınız ve Katerina'larmız gibi Nikola da gözleri arkasında gidecektir. Fakat Kafkasya mutlaka kurtulacak hür ve mesut olacaktır. Allah, hak ve vatan uğrunda çarpışanların yardımcısı olsun.”
"General! Çarına haber ver ki, Kafkasya'nın bağrında daha binlerce Ahulgoh var ve on binlerce surlar ve kuleler başlarını Rablerine kaldırıp ecelini susayanları bekliyor.”
"Silahlarınızın vücudumda açtığı üç yarayı şifalı Dağıstan otlarından kendi ellerimle yaptığım ilaçlarla şimdiden iyi ettim ve harbe hazırlandım. Kalbimde açtığınız evlât, ayal ve hemşireme ait dört yaranın hiç hükmü yoktur. Geri kalan evlât ve ayalimi de şimdiden vatan ve Cenâb-ı Allah'a kurban adadım. “
"Size ve Çarınıza her şeyi bol - bol vereceğiz. Fakat vatanın hürriyet ve şerefini asla!
"Ahulgoh'ta aldığınız kanlı ders kâfi gelmediyse, zengin çarınızın ordularını ve hazinelerini ortaya dökerek tekrar geliniz. Askerlik şerefini lekeleyerek yalan söyleyiniz, vaadlerinizi inkâr ediniz, ormanlarımızı kundaklayınız, ekinlerimizi yakınız, meyve ağaçlarımızı, bahçelerimizi kavurunuz. Bütün bunlar Kafkas'ın ezelî hürriyet ve istiklâl aşkını körüklemekten başka hiç bir şeye yaramıyacaktır.”
"Çarlar ölecektir, Petro'larınız ve Katerina'larmız gibi Nikola da gözleri arkasında gidecektir. Fakat Kafkasya mutlaka kurtulacak hür ve mesut olacaktır. Allah, hak ve vatan uğrunda çarpışanların yardımcısı olsun.”
Şamil’in bir başka savaşı;
· Şamille baş edemiyeceğini
anlayan Rus kumandanlarından Prens Vorontsof tüyler ürpertici bir icraata
girişir ve Ağustos 1845'te Çeçenistan ormanlarını yakar.
· Düşmanla anlaşmanın cezası
ölümdür
· Rus ordularının üzerlerine
geldiğini gören Çeçen'ler kadın ve çocukları kurtarmak için Ruslarla anlaşma
yapmak isterler. Fakat bunun için İmam Şamil'in reyini almaları gerekmektedir.
Ne var ki, bu hususta İmam Şamil'in zerre kadar taviz vermediğini ve düşmandan
yüz çevirmeyi idamla cezalandırdığını bilmektedirler. Neticede kura ile iki
kişi tesbit edip Şamil'e gönderirler. Bu elçiler önce İmam Şamil'in anasını
ziyaret ederek, Şamil'in muvafakati için aracı olmasını rica edip yalvarırlar.
Şamil'in anası yalvarmalara dayanamayıp oğluna tavassutta bulunur.
· Bu durumu gören Şamil, derin
üzüntü duyar. Canevinden vurulur. Çünkü düşmanla anlaşmanın cezası ölüm,
anlaşmak için aracı olmanın cezası ise yüz sopadır. Yirmi beş senelik şanlı
mücadele esnasında bu hükümlerden zerre kadar taviz vermemiştir.
Uzun tefekkürden sonra hükmü verir. Anasına yüz sopa
vurulacaktır. Bu hükmü işiten ananın cevabı şudur:
"Oğul, Allah'ın adaletini yerine getirmeden bir lahza geri
durursan sana verdiğim sütü helâl etmem."
· Şamil anasının cezasını çekmeyi
üzerine alır ve kendisine yüz sopa vurulmasını ister. Emir kesindir. Müritleri
kendisinin yerine cezayı yüklenmek isterlerse de şiddetle reddedilirler.
Neticede ceza en ağır şekilde uygulanır ve İmam Şamil'e yüz
kamçı vurulur.
"Mukaddes dâva uğruna, bin ana ve bin Şamil feda olsun!"
diyen İmam Şamil, anasına ait küçük bir vatanî ihmal ve gafletin cezasını
bizzat kendisi tekeffül etmiş ve ödemiştir.”
Şeyh Şamil için söylenmiş güzel bir söz;
Şamil'i getiren gemi Dolmabahçe sarayı önüne
demirlemiştir. Büyük kahramanı bizzat Sultan Abdülaziz karşılamış ve onu büyük
bir muhabbetle bağrına basmıştır. Sultan Abdülaziz sevincini şöyle ifade
etmektedir:
"Babam sultan Mahmut mezarından çıksa idi ancak bu kadar sevinç
ve heyecan duyabilirdim!"
Burayı bir kez daha yazmayı çok istedim;
· Hac esnasında dünyanın dört bir
yanından gelen hacılar nâmını işittikleri bu şanlı mücahidi görmek, elini öpüp,
duasını almak isterler, lâkin ister istemez izdiham meydana gelir. Bu duruma
çare olmak üzere idareciler Şeyh Şamil'i Kâbe’nin damına çıkarırlar. Bir müddet
orada duran İmam Şamil'i hacılar doyasıya seyrederler.
İmam Şamil'in cenazesi Cennetü'1-Baki denilen ve Peygaber
Efendimizin (a.s.m.) zevcelerinin ve pek çok sahabenin de medfun bulundukları
kabristana defnedilir
Ben
bu yazımda önce Şeyh Şamil’i herkesin bildiği tanıdığı iftihar ettiği Şeyh
Şamil’i anlatmak istedim sizlere. Birçok yerlerden okudum ve araştırdım.
Gördümkü benim dedemin onun köyünden olması, bizim soyumuzun onun soyundan
olması bana da benim çocuklarıma da onların çocuklarına da ömürlerinin sonuna
kadar yetecek kadar büyük bir gurur, onur ve şeref…
Dayım
Turgut Dağıstan ne kadar övünse;
“Ben
Şamilin soyundanım”
Dediği
zaman ne kadar onurlansa azdır. Böyle birinin kaç göbek ötesinde olursa olsun
adını bile bilmek, soyumuzun onun soyundan geldiğini öğrenmek dediğim gibi yedi
sülaleme yetecek kadar büyük bir şeref.
Allah
bana dedemin hikâyesini yazmayı nasip etti. Hamdolsun. Araştırmaları yaptığım
zaman anlıyorum Dedemin çektiklerini. Nur içinde yatsınlar. Bizlere nasıl anlı
– şanlı bir isim bırakmışlar…
Nazan Şara Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder