Kıskanç Yunan Tanrıçaları
nazanss.blogspot.com
Dünya
sadece bu günlerde mi kötü sanıyorsunuz, dünya kuruldu kurulalı insanlar
birbirine kötülük yapmışlar. Aşağılamışlar.
Antik
dönemde tanrı bile olsalar bu kuralları bozmamışlar. Kötülükler yapmışlar. Hem de
öyle böyle kötülükler değil. İçleri kıskançlıkla dolu olan bu tanrıların en
büyük dertleri; kendilerinin ilk olma halleriymiş. En iyi, en doğru, en
güzelinin kendilerinin yaptıkları olduğuna inanmışlar. Başkalarının kendileri
gibi yâda kendilerine yakın becerilere sahip olabileceklerine inanmamışlar.
Şimdi
anlatacağım bu hikâyenin birçok başlığı var.
İçinde
birçok hikâyeyi saklıyor.
M.Ö.4000
yıllarında geçiyor konumuz. Tanrıça Athena Menderes Çayı kaynağında yetişen
uzun sazlardan birine delikler açmış, ilk flütü yapmış. Her zaman tanrılar
arasında bir yarışma olurmuş.
Ben
daha iyisini yaparım, en iyisi benim!
Athena
zamanla çok iyi de çalmayı başardığından kendini göstermek istemiş. Tanrıların
katıldığı bir ziyafete gitmiş.
Orada
da flütü çalmış.
Çok
güzel çalıyormuş fakat çalarken yüzü garip bir hal alıyormuş.
Komik
bir şekle dönüştüğünden Aphrodite ve Hera gülmüşler hatta bununla da kalmamış
alay etmişler. Athena çok sinirlenmiş.
Toplantıyı
terk etmiş. Nasıl görüldüğünü de merak ettiğinden İda dağlarının eteğinden akan
bir suda aksini görmek istemiş. Flütünü çalarken yüzünün aldığı şekilden kendi de
hiç hoşlanmamış. Flütü lanetlemiş ve fırlatmış atmış. Flütü kim kullanırsa
büyük cezalara çarptırılmasını dilemiş.
Marsias
diye bir çoban varmış.
Haliyle
kırlarda bayırlarda dolaşıyormuş.
Bir
gün bu flütü bulmuş. Üfleyip ses çıktığını da fark edince çok hoşuna gitmiş.
Bir şeyler çalmaya başlamış.
Flüt
sihirli olduğundan hem güzel sesler çıkartıyormuş, hem de çalan çok çabuk çalmasını
öğreniyormuş.
Garip
çoban o günden sonra devamlı dolaştığı yerlerde flütü çalıyormuş. Her geçen gün
daha iyi çalmayı da başarmış. Onu dinleyenler hayran oluyorlar, daha çok
çalmasını daha uzun süreler onu dinlemek istediklerini söylüyorlarmış.
Çobanın
şöhreti kulaktan kulağa dolaşarak güzel sanatların ve müziğin tanrısı Apollon’a
kadar gitmiş. Apollon lir çalmakta ünlü, müzik onun için çok önemli! Apollon
onu duyulan hayranlığı kıskanmaya başlamış.
Marsias’ı
her kesin önü de yarışmaya davet etmiş. Yenen yenilene istediği cezayı
verebilecekmiş. Yarışma, Tanrı Timolos’un dağı olan Bozdağ’ın eteklerinde
yapılacakmış. Frigya Kralı Midas başkanlığında üç kişilik birde jüri olacakmış.
Yarışma
başlamış. İlk çalan Apollon ’muş ve inanılmaz güzel çalıyormuş. Ona su perileri
koro halinde eşlik ediyorlarmış.
Sıra
Marsias’a gelmiş. O da ne? Genç çoban fevkalade güzel çalıyormuş!
Periler
ona da eşlik ediyorlarmış. Halk Marsias’ı alkışlayıp tempo tutunca Apollon çok
kızmış. Sıra değerlendirmeye geldiğinde; jüri Apollon’dan korktuğu için onun
daha iyi olduğunu söylemiş… Kral Midas’ın iki puan hakkı varmış, o puanlarını
daha iyi çaldığını düşündüğü Midias’a vermiş.
Yazımın
başında demiştim ya; bu anlatının içinde detay çok, gerçekten öyle. Hatta
neticesi için bir değil birçok sonuç var. Sırayla değinirsek:
Değerlendirmelerin
sonunda eşit puan aldıklarından berabere kalmış olmaları çobanı hiç rahatsız
etmemiş, tam tersi çok mutlu olmuş.
Apollon
hiç hoşlanmamış hatta çok hiddetlenmiş.
Bunun
üzerine ortaya yeni bir fikir atmış.
Beraberlik
olmaz demiş, başka şeyleri deneyeceğiz. Bunlardan biri herkes aletini ters
çevirip çalacak. Tabi kendi liri ters çevirip çalabilmiş, çoban başaramamış.
Marsias yenilmiş.
Bir
başkasında:
Apollon
çalarken şarkı söyleyen kazansın demiş, haliyle Marsia bunu da yapamamış.
Yenilmiş.
Apollon kinci bir tanrı olduğu için Midas’ın oyunu Marsias’tan yana kullandığı
için onu da cezalandırmış.
Midas’ın
kulaklarını uzatıp eşekkulakları yapmış.
Zavallı
çobana çok büyük bir ceza vermiş. Kayalıkta bir zeytin ağacına astırıp diri
diri derisini yüzdürmüş. Yani işkence yaptırarak öldürtmüş.
Efsane
burada da bitmiyor, bu olaya kayalar o kadar üzülmüşler ki ağlamaya
başlamışlar. Onun içindir ki o kayalara Su çıkan kayalıkları denilmiş.
Efsane
hale devam ediyor. Bazı söylenceye göre de; su perileri yani müzalar bu olaya
çok üzülmüşler ve çok ağlamışlar. Gözyaşlarından bir ırmak oluşmuş, o ırmağa da
Marsias ırmağı denilmiş.
Efsane hala da bitmedi. Bir başka anlatıda derki:
Apollon
yaptığına pişman oldu. Lirini bir daha çalmamaya karar verdi ve onu kırdı.
Marsias’ı da bir ırmak haline getirdi.
Demiştim
ya acıklı bir hikâye!
İnsanlar
gibi antik dönem tanrıları da egoları yüzünden hem kendilerine hem de
çevrelerine büyük zararlar vermişler.
Nazan Şara
Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder