Eğitim Din ve Dünya
nazanss.blogspot.com
Padişah
Abdülmecit 1845’te yayınladığı bir iradesinde, “Eğitim din ve dünya
açısından herkese gerekli”
Anlatmaya şöyle başlatalım.
Fransız kız mektebi yeni açılmış. Saygın, itibarlı ailelerin birazda asri
düşünce yapısında olanların kızları gidebiliyor bu mektebe. Buradakilerin
babaları da okumuş. Kimi devlette görevli, kimi devletlûda… Bir yerlere gelmek
için, çaba yalnız başına yetmediğinden onlarda o zamanlardaki şartlarda nerede
okumaları gerekmişse orada okumuşlar, ya da bu günün deyimiyle eğitimlerini
almışlar. Yani eğitilmişler.
Medreseye mi gitmişler yoksa Darülfünun ’da mı okumuşlar bilemem! Bu
zamanları ile alakalı bir konu! Ama ufukları açılmış ki, kızlarını eğitim
alsınlar diye böyle okullara yani mekteplere göndermişler. Bunlar eğitimin
temelini bilip takdir edenlerin gidebildikleri yol.
Bunun tersini yaşayan ve hisseden hatta düşünenler için öyle değil tabi.
Onlar her zamanki gibi kendi düşüncelerinin başkalarında da olduğunu sanarak
korkmaktalar. Kızlarını okutmaktan, onların bilinçlenmesinden, Bilginin
fazlalığında kendilerindeki azlıkları görmelerinden, isteklerinin artmasından,
akıllıca olmalarından, her denilene eyvallah demeyeceklerinden! Onlar ne bu
okullardan hoşlanmışlar, ne de bu okullara gidenlerden ve onları
gönderenlerden. Bu onların sorunu, bizim ne konumuz, ne de derdimiz. Biz onları
düşündüğümüzde tabi anlayamadığımızdan kaynaklığından bir bilmezdeyiz.
Onlar o kötü düşüncelerdekiler
Bu onların problemi…
Biz aydın dediğimiz kızlarını eğitim alsınlar, bir şeyler öğrensinler
bilinçli olsunlar ki… Yetiştirdikleri çocuklarda adam gibi olsun.
Adam gibi yetişsin.
Analar, babalar bunları düşünmüşler o dönemde de…
Kızlarına tanıdıkları bu hoş görünün, başkalarının hoşgörüsüzlüklerine
takıldığından kaynaklanan değişik bakış ve yorumlara aldırmamışlar. Onlara göre
kız neden okuyacak. Netice çamaşır yıkamayacak mı? Eli ha mürekkepli olmuş ha
da mürekkepsiz ne fark edecek ki! Çocuk bakmayacak mı? Doğurup süt vermeyecek
mi? Emzirme şeklimi okuduğu okul ile değişecek? Tam tersi gözü açılacak. Belki
de olmaz ya haddine de değil! Ya kocaya itiraz ederse! Aman Allah’ım.
Aman Allah’ım. Kıyamet bunu bu asri insanlar neden bilmez neden düşünmez.
Kadın kısmının gözünü açtırıyorlar. Bu nasıl bir günahtır üstelik. Kadın
her şeyi bilse ne olur, olan kendine olur. Eyvah nasıl bir karanlılıktır ki bu.
Oysa Mevlana;
“Ümitsizlik köyüne
gitme, ümitler ver. Karanlığa doğru yürüme, güneşler var.“
O dünya ışığı bunları asırlar önce söylemiş. Ne yazık ki hala bu zamanda
bile böyle düşünmeyenler, ışığı görmeyenler, anlamayanlar var. Heyhat! Bir şey
anlatmak istiyorum. Padişahlar tabii ki büyük insanlardı. Ufukları genişti.
Bilir misiniz? Tanzimat yıllarına kadar Osmanlılarda kız ve erkek çocuklar 5 –
6 yaşlarından itibaren supyan mektebi denilen kurumları beraberce gidermiş.
Gerçi üç dört yıl eğitim görürlermiş ama olsun birlikte okurlarmış.
Ön görü güzel… Ha bu arada bir şey söylemeden geçmeyelim. Bu supyan
mekteplerinin hocaları genellikle cami hocaları olurmuş. Ama bakın burada
kadınlar devreye nasıl girmişler. Bazı bilgili bayanlar çocuklara kız erkek
ayırt etmeden ders vermişler. Kur’an okumayı ve bazı dini bilgileri de
öğretmiyorlarmış. Bu neyi gösteriyor? Çok eskilerde bile kadınların yüzeysel de
olsa öğretmenlik yaptıklarını.
Ondan sonra ne oluyormuş?
Olan şu; erkek çocuklarından bir kısmı medreselere bir kısmı da 1773’lerde
açılan askeri ve sivil okullara gidiyorlarmış. Kızlar mı? Ah – Ah… Kızlar
ihmallerde. Eğitimleri çoktan raflara kaldırılmış durumda. Beklemekte. Bilir
misiniz ki 1859’dan önce supyan mektebinden başka kızların eğitim yapacakları
mektepleri yokmuş. Ama sanmayın ki o dönemlerde batıda kızların eğitimleri çok
iyi. Değil. Gerçi Osmanlıdaki kadar da yok değil ama çok da iyi olduğu
söylenemez.
Bir noktanın üstüne bir nokta daha koymadan geçmeyelim. Belki mektepleri
yoktu ama varlıklı ve kültürlü ailelerdeki kızlardan söz ediyorum ne yazık ki
genel değil anlatacağım! Kendi kendilerini yetiştirmek adı altında edebi
bilgiler ediniyorlarmış. Bunları nasıl sağlıyorlarmış derseniz? Özel hocalar
diyebiliriz. Farasi öğrenirlermiş. Tuhfe-i Vehbi okurlarmış. Gazeller, şiirler
ezberlerlermiş. En önemlisi Mesneviyi okur ve anlamaya çalışırlarmış ki bundan
büyük hazinemi olabilir! Farasi; Divan olmadan yazılan bir şiir türü. Tuhfe-i
Vehbi; Sümbül zade Vehbi’nin İran’daki görevinden dönüşünde yazdığı 58 kıtadan
oluşan manzum bir sözlükmüş.
Tanzimat’tan sonra özel hocalardan ders alarak yazar, şair aydın kadınlar
yetişmiş. 1830’lardan itibaren Osmanlı aydınları ve devlet adamların batıyı
daha iyi tanımaya başlamışlar. Ne olmuş bu sefer? Bakmışlar ki; Çeşitli
alanlarda batılı fikir ve uygulamalar iyi.
Eee… O zaman ne yapılmalı? Aydınlar ve devlet adamları genel eğitim
alanlarında hızla gelişmelere gitmişler. Zamanla bir şey dikkatlerini çekmeye
başlamış. Kadınların eğitimleri! Osmanlı Müslüman toplumunun çok geri kaldığını
daha iyi anlamışlar. Karar vermişler. Tanzimat döneminde, Kızların eğitimine
ilişkin Yeni fikirler ve görüşler Yayınlanıp tartışılmaya ve kızlar için bazı
okullar açılmaya başlamış. Tabi bunu dile getirenlerde büyük aydınlar. Kimler
mi? Kimler yok ki? Namık Kemal, Ziya Paşa, Münif Paşa, Saffet Paşa. Bunlar
demişler ki; Kızlar eğitimden uzak kalırlarsa toplum geri kalır.
Hatta Namık Kemal demiş ki;
“Çocukların eğitimsiz
kalmalarında ya da kütü yetiştirmelerinde cahil annelerin önemli bir
sorumluluğu vardır. Cahil kalmış bir anne, çocuklarını da cahil yetiştirir.”
Nur içinde yatsın. Aklın yolu bir… Nasıl doğru bir tespit! Ve ne kadar uzun
zaman önce… İnsan nasıl şaşırıyor. Vay canına dedirtiyor.
Namık kemal ilave etmiş;
“Kızlar ve kadınlar
uygun bir eğitim görmeliler. Onların eğitimleri Osmanlı toplumunun ilerlemesi
ve mutlu olması demektir.”
Aydın kelimesi böylelerine yakışıyor. Aydınlık düşünüyorlar. Karanlıkta
kalan, gizli, saklı, kirli bir şeyleri yok. Padişah Abdülmecit 1845’te
yayınladığı bir iradesinde,
“Eğitim
din ve dünya açısından herkese gerekli”
Olduğunu söylemiş. Ve ilave etmiş.
“Halkın
cehaletinin giderilmesi gerekir.”
Başka müjdeleri de vermiş.
“Bunun
için supyan ve Rüştiye mekteplerinde; İlk ve orta öğrenim dereceleri yeni
düzenlemeler yapılacağını, Darülfünun yani üniversitenin kurulacağını ifade
etmiş. Harika bir haber… Bu kurumlar Osmanlı vatandaşlarını, dini görevlerini
ve kendiişlerinde kimseye muhtaç olmayacak kadar çeşitli hayat bilgilerini
öğreneceklerdir.”
Ağzınıza, fikrinize, gönlünüze sağlık diyeceğimiz geliyor ki. Allah bin
kere rahmet eylesin diyelim.
‘Darülfünunda
da daha üst düzeyde, Dini müspet bilimlerde derinleştirilecektir’ denmiş.
Bu nasıl muhteşem bir yapılandırma. Bu nasıl ileri bir görüşlülük… Bu nasıl
büyük bir atılım. Bu irade, genel eğitimin düzenleneceğini, belli bir düzeyde
zorunlu olacağını, yeni bir yükseköğretim kurum açılacağını, Bu örgün
eğitiminde herkesin, din ve dünya için yeterli veya derinlemesine bilgi
edinileceğini öngörüyordu.
Böylece kızların eğitimine el atılacaktı. Bunlardan sonra olanlara bakınız.
Bayanlar sevinmeye başlamalıyız.
Yazacağım şeyler çok güzel.
Tüylerimiz diken – diken olacak lezzette
Başlıyorum.
İlk kız Cevri usta inas Rüştiyesi, 1859’da İstanbul’da açılmış.
Diğerleri onu takip etmiş. Ama burada bir detayı da atlamamak gerekir.
Tanzimat döneminden önce, bu dönemde ülkede açılana ve yabancı özel öğretim
yapan birçok kız okulu varmış.
1839’da İstanbul’da Fransızların açtığı 19 kız okulu varmış.
1871’de ise İstanbul’da Arnavutköy’de Amerikan kız kolejli açılmış.
Yabancıların açtığı kız okulları orta öğretim düzeyinde imiş.
Varlıklı Türk ailelerinin de kızları buralara gidiyormuş.
Tabi hepsinin değil. Daha aydın olanların. Kızlarının özellikle yabancı dil
öğrenmelerini isteyenlerin…
Bu okulların çok disiplinli olmaları da ailelerin işine geliyormuş.
Öğrenecekleri kibarlık, görgü kuralları ve bilgi, kızlarını gönderme
isteklerini kabartıyormuş.
Bu okullarda birçok Türk kızı eğitim görmüş. Bunlar yabancı dil bilen,
batıyı tanıyan, aydın bir kadın kitlesinin oluşmasına ve eğitimdeki
yenileşmelere katkıda bulunmuşlar.
Kızların eğitimi için ilköğretimden daha üst düzeyde bulunan Rüştiyelerin
açılmaya başlaması, Türk eğitim tarihinde çok önemli olmuş.
Bu bir gerçek!
Daha sonra erkekler içinde Rüştiye mektepleri açılmış.
Buraya kadar her şey çok güzel gidiyor. Peki, bu kızları kimler eğitecek.
Kimler bunlara hocalık yapacak.
Bu kızlar daha mezun olmadılar
O zamana kadar Osmanlıda öğretmen okulları yok ki. Ne olacak diye
düşünülürken bir iki çözüm bulunmuş.
Yaşlı erkek öğretmenler ders vermeye başlamışlar.
Kızlara el işi, dikiş ya da kadınların yaptığı birçok işleri de, Müslim ya
da gayri Müslim, kadın ustalar tarafından eğitim verilmiş.
Böylece
erkek rüştiyelerine öğretmen sağlamak için,1848’de Darülmuallimin, Kız
Rüştiyelerine kadın öğretmen sağlamak için,1970’te Darülmuallimat Adında
öğretmen okulları açılmış.
Bundan sonraki gelişmeler hızlanmış.
Sultanahmet’te Yerebatan caddesinde ahşap bir konak kiralanarak okul binası
olarak düzenlenmiş.
Gazetelere öğrenci ve öğretmen sağlamak için ilanlar verilmiş.
Açılışta Eğitim bakanı Saffet Paşa Nutkunda şöyle demiş.
Bu çok önemli konuşmanın özetini yazıyorum. Bir hayli özel ve güzel…
“Kadınlar,
yaratılışları gereği her türlü saygıya layık oldukları gibi, eğitim öğrenim
görmelerine de özen göstermek gerekir. Çünkü bir çocuk beşikten okula
başlayıncaya dek yalnızca annesinin eğitiminin altındadır. Bu süre içinde
çocukların, zihnini meşgul edecek bir şey olmadığından, duydukları zihinlerine
yerleşir. Bu nedenle annelerin çocuk eğitiminde büyük payı vardır.”
Ne kadar doğru… Asl olan budur! Devam ediyor nur içinde yatsın Paşamız.
Diyor ki;
“Erkeklerin
bilgi ve beceri kazanmaları gerekli olduğu gibi kadınlarda çeşitli bilgilerle
ve onların ziynetleriyle de kendi güzelliklerini süslemeleri gerekir. İslam
hatunlarından edebiyatın inceliklerini bilen şair kadınlar ortaya çıkmıştır.
Bunların adları edebi eserlerde yazılıdır. Kendileri zekâları, üstün
kavrayışları ve bilgileri ile ünlüdürler.”
Bakan konuşmasını sürdürmüş. Ve benim içimi cız eden bir şey daha söylemiş.
“Bilim
öğrenmek erkek kadın her Müslüman’a farzdır hadisi, kadınların da erkekler gibi
öğrenim görmelerini gerektirir. İyi bir eğitim görmüş ve dünyanın durumunu
tanımış olan kadınların her zaman namus ve saygınlıklarını korumayı
kendilerinin en önce gelen görevi bileceklerine şüphe edilmez. Bu gün, uğurlu
olması dileği ile açılışını yaptığımız bu okuldur.”
Paşa bu sözleri söylediğinde tahtta; Osmanlı Padişahı Abdülaziz varmış.
1846 da Meclis-i Maarif-i Umumiye kurulmuş.
Bu muhteşem bir gelişme. Bu kurum sonraları nazırlığa dönüştürülmüş.
Bu nedir biliyor musunuz?
Bu Türkiye’deki ilk Eğitim bakanlığıdır.
Sonraları hızlanmış. Rüştiyelerin sayısı arttıkça artmış.
Şimdi en önemlisini söylüyorum.
İlk kız Rüştiye’si İstanbul’da kurulmuş.
Tarih kaçmış diyorsunuz? 1858’miş.
Rüştiye’nin üzerinde öğrenim yapan idadilerin ilki ise; 1873’te kurulmuş.
İyi gidiyoruz. Kırk bin kere maşallah. Bu arada özel okullar da peş peşe
açılmaya başlamış.
Bunlar; Robert kolejli, Galatasaray Sultaniyesi ve Darüşşafaka. Öğretmen
okulları da açılmış.
Bir daha özetleyebiliriz ve şöyle deriz ki;
Darülmuallimin-i
Sübyan. Sübyan adı verilen okullara, Darülmuallimin-i de idadilere öğretmen
yetiştirmek için kurulan okullardır.
Hangi tarih. Tekrarlıyoruz. 1868 diyoruz. Darülmuallimat ise kız çocuklara
bayan öğretmen yetiştiriyor.
O ne zaman demiştik. 1870’ti. Tabi bu arada başka şeylerde yapılmaya
başlanmış.
Örneğin; Mesleğe yönelik eğitimler. Sonradan Siyasal Bilgiler Fakültesine dönüşecek olan
Mektep-i Mülkiye kurulmuş. Aman ne güzel… Ne güzel…
Örneğin; Mesleğe yönelik eğitimler. Sonradan Siyasal Bilgiler Fakültesine dönüşecek olan
Mektep-i Mülkiye kurulmuş. Aman ne güzel… Ne güzel…
Şimdi de sıra bir başka dala gelmiş. Bu neymiş derseniz. Önemli! Derim.
1875’te askeri rüştiyeler öğretime katılmışlar.
Hoş gelmişler sefalar getirmişler.
Daha sonra başka meslek okulları da peş peşe birbirini takip etmeye başlamış.
Buraya kadar ne kadar mutluluk içinde okudunuz.
Ben yazarken bir hayli keyif aldım.
Size arada da yükseköğretimin ne durumda olduğunu haber vereyim
atlamayayım.
1846’daki ilk denemeden sonra 1870’te Darülfünun yani üniversitenin
kuruluşunu biliyoruz. Ancak kimi medresecilerin iftiralarına maruz kaldıklarını
biliyor muyuz? Bilmiyoruz. O zaman okuyalım. Bunlar o kadar çok iftira atmışlar
ki,
Bir yıl dayana bilinmiş. Diyeceğim yine ve sizler ‘Olmaz, yok öyle değildir
veya ne kadar yazık’ dedi diyeceksiniz. Ama ne yapayım! Bunları okurken ve
yazarken çok güzellerle, çok yazıklar nerede ise aynı hizada ilerlemektedirler.
Devam ediyorum. Bir yıl sonra tekrar açılmış açılmasına da! Eğitim de bir
yıl, bin yıldır eksikliği bence. Sizce de öyle değil mi?
Öyle olmasa daha minicik uykulara doyamamış çocuklarımızı, sabahların
köründe niye okullara gönderiyoruz. Bekleriz büyüsünler öyle gitsinler. Ama bir
yıl bir yıldır diyoruz.
Eğitim görmeli, ağaç yaş iken eğilmeli.
Her neyse konuyu dağıtmamalıyım. Üniversiteler açıldı açılmasına ya
kitaplar! Sıra onlara geldi şimdide…
1851’de üniversitede okunacak kitapların hazırlanması için kurulan
Encümen-i Daniş ise bilim akademisi niteliğinde önemli bir kurumdur. Ayrıca bu
dönemde azınlık ve yabancı okulları da eğitim dünyasında yerlerini almışlardır.
1880’li yıllardan itibaren Darülmuallimat ve idari kadroda, gerekse öğretim kadrosunda kadın eğitimcilerin sayısı artmaya başlıyor.
1880’li yıllardan itibaren Darülmuallimat ve idari kadroda, gerekse öğretim kadrosunda kadın eğitimcilerin sayısı artmaya başlıyor.
Oh be bu iyi işte…
Sonra da devam ediyor ve gidiyor.
Önemli olanı ilkleriydi, cesur yürekli büyük adamların attığı adımlardı.
Allah hepsinden razı olsun ve nur içinde yatsınlar.
Nazan
Şara Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder