2 Kasım 2017 Perşembe




Antalya

nazanss.blogspot.com



“Hiç şüphe yok en güzel mavi Akdeniz mavisidir”

Demiş Büyük kurtarıcı Mustafa Kemal Atatürk
Antonius’un sevgilisi Kleopatra'ya armağan ettiği şehir
Antalya


Sabah esintisiydi hayalde uyanmışlığım
Deniz, hava, su mavi - mavi kokuyordu.
Belki lacivertti – belki turkuaz belki de su yeşiliydi
Bildiğim, tanıdığım, lezzetini aldığım Antalya kokuyordu
Havası, güzel, nazlı, edalı, cilveli hatta edalıydı
Bakışı alev – alev yakıcı - sıcak kavurucu,
Nefesi kor gibi – alaz gibi ateş gibi yakıcıydı
Yeşili neftiydi, açıktı- koyuydu cennettendi
Gözleri ayın şavkı vurmuş gibi parlıyordu…
Hepsi bir arada bana – bize - Antalya gibi bakıyordu…


Ben Antalya’lı değilim. Çok uzun yıllardır Antalya’lıyım. Yani sonradan Antalya’lı olanlardanım. Gelmeden buraya sıcağını biliyordum. Turistik bir er olduğunu biliyordum. Tatile gelindiğini biliyordum. Altın portakalı biliyordum. Tatil köylerini, otellerini muz bahçelerini biliyordum. Saklıkent’i de duymuştum herhalde.

Daha şu anda hatırlayamadığım birçok güzelliğinden de haberdardım sanıyorum. Ama o zamanlar bu sevdaya yakalanmamıştım.
Ben hep yazarım hep söylerim. Ben İstanbul sevdalısıyım. Bunu herkes bilir. Ama bu demek değildir ki Antalya’yı sevmem, ona da sevdalanmam. Sevgimi parçalara bölmüşlüğüm vardır.

Büyük parçası İstanbul bile olsa ona yakını da Antalya’dır. Elif’le, Fatihcan Antalya sevdasından vazgeçmedikleri sürece de ben gün be gün daha da çok seveceğim Antalya’yı buda bir gerçek.

Antalya, anlattığım gibi turistik bir yer olarak tanıyordum ama her yerinden tarih fışkıran bu muazzam kentin tarihi neydi? Onu araştırmam öğrenmem gerekiyordu. Böyle kulaktan dolma da değil adam akıllı bilmeliydim. Nitekim öylede yaptım.

Birlikte öğrenelim mi ne dersiniz?
Önce şöyle bir toparlamamız lazım. Küçük özetler halinde bakalım sonrada detaylandıralım.

Attalos Yurdu anlamına gelen Antalya, II. Attalos tarafından kurulmuş.

Bergama Krallığı’nın sona ermesiyle (M.Ö. 133) bir süre bağımsız kalan kent, daha sonra korsanların eline geçmiş.

M.Ö. 77’de Komutan Servilius Isauricus tarafından Roma topraklarına katılmış.

M.Ö. 67’de Pompeius’un donanmasına üs olmuş.
M.S. 130’da Hadrianus’un Attaleia’yı ziyaret etmesi şehrin gelişmesini sağlamış.

Bizans egemenliği sırasında piskoposluk merkezi olan ismi görülen Attaleia, Türklerin eline geçtikten sonra büyük bir gelişme göstermiş.

Modern şehir antik yerleşmenin üzerine kurulduğundan, Antalya'da antik çağ kalıntılarına çok az rastlanmaktaymış.
Görülebilen kalıntıların ilki, eski liman olarak nitelenen liman mendireğinin bir kısmı ve limanı çevreleyen surmuş.

Surların park dışındaki kısmında restorasyonu (yenileme)yapılan Hadrian Kapısı Antalya'nın en güzel antik eserlerinden biriymiş.

Attaleia’da, bütün antik şehirlerde tapınak, agora, tiyatro gibi yapılar olduğu biliniyorsa da bugün bunların yerini saptamak imkânsızmış. Şimdi bunlarla da kalmıyoruz. Biraz daha konu başlıklarını öğreniyoruz…

Antalya'nın tarihi Tarihöncesi çağlardan başlarmış.
O zamanlar bölge Pam-filya (Pamphylia) diye anılırmış.

M.Ö. 159–138 yılları arasında Bergama kralı Attalos II kendi adını taşıyacak olan Antalya şehrini kurmuş.

Romalıların egemenliği döneminde burayı alan Antonius şehri sevgilisi Kleopatra'ya armağan etmiş…

Buraları VIII. ve IX. yüzyılda Arapların istilâsına uğramış.

1207'de Selçukluların,
1391'-de Osmanlıların eline geçmiş…
Şehir 1472'de Haçlıların saldırısına uğradıysa da bunlar kaleyi ele geçiremedikleri için çekilip gitmek zorunda kalmışlar.

Birinci Dünya Savaşı sonunda galip devletler Anadolu'yu kendi aralarında paylaşırlarken Antalya’da İtalyanlara verilmiş.
İtalya 28 Mart 1919'da buraya asker çıkarmış. Şehir, 1 Haziran 1921'e kadar İtalyanların işgalinde kaldı.

Antalya nasıl tarih kokuyor değil mi? Bitmedi; devam ediyorum.
Antalya, antik bölgelerden batı Pamfilya'nın güneydoğu ucunu ve doğu Likya'yı içine almaktaymış. Antalya Türkiye'de bugüne kadar bilinen en eski yerleşmelerin bulunduğu en önde gelen illerden biriymiş.

Antalya'ya 20 km uzaklıkta ve Toroslar'ın Akdeniz'e bakan yamaçlarında yer alan Karain Mağarası'nda yapılan kazılarda Antalya ilinde Paleolitik yerleşmenin varlığını ortaya çıkartmış ve bölgenin tarihini M.Ö. 220 bin yılına kadar indirmiş…

Bu muhteşem bir bilgi…
Bölgenin en önemli Prehistorik buluntularını içeren Karain mağarası Paleolitik ve Neolitik, Beldibi Mağarası da Mezolitik çağdan veriler sunarken, Bademağacı Höyüğü'nde son kazılarda Cilalı taş çağı yerleşimlerine ve buluntuları ve yanı sıra insanın yerleşik hayata geçişinin ilk izlerine rastlanmış.

Bunlara Karataş, Semahöyük'te yapılan kazılarla elde edilen Erken Tunç Çağı bulguları da eklenince, bölgede Paleolitik çağdan zamanımıza kadar kesintisiz bir uygarlığın varlığı belirlenmiş.
Çok uzun yazma şansımız olsa, bu ilk andan itibaren araştırsak kim bilir buralarla ilgili ne hazine değerindeki bilgileri ediniriz.

Antalya Bölgesi'nin erken tarihi, son buluntulardan önce karanlıkmış. Hititlerin çivi yazılı belgelerinde, adı geçen Ahhiyava ve Arzava ülkelerinin Pamfilya olduğu bilim çevrelerinde artık daha yüksek sesle ileri sürülmekteymiş.

Son araştırmalar ve buluntuların yorumlanmasıyla karanlık diye bilinen bu dönem de aydınlanmaya başlanmış…
Konya'nın Yalburt'unda bir Hitit Hieroglafinde Patara'nın "Pataf" biçiminde geçmesi bu aydınlanmayı güçlendiren buluntulardır. Buradan anlaşılan, Hititler, "Lukka Ülkesi" diye adlandırdıkları Akdeniz sahiline kadar uzanmıştır.
Birazda sizlere başka bilgiler verelim…

M.Ö. 14. ve 13. yüzyıllar, Miken kolonistlerinin en faal oldukları dönemlerdir. Anadolu'nün batı ve güney bölgelerinde özellikle Mersin, Tarsus'ta bazı yerleşmeler olduğu halde, Antalya' da henüz Miken kalıntılarına rastlanmamıştır.

Antalya sınırları içinde yerleşen Likyalı'ların kökenleri tartışılmakla birlikte, Hitit ve Mısır kaynaklarında (M.Ö. 2000) Lukki veya Lukka adlı bir kavimden bahsedilmekteymiş.

Bu kavim, kendilerini ‘Termili’ olarak adlandıran Akdeniz kıyılarımızdaki güçlü komşuları Luvilere akrabalıkları ile bilinen Likya ulusundan başkası değilmiş.

İlk yerleşme hareketleri M.Ö. 7. ve 8. yüzyıllarda Akdeniz kıyılarında başlamış. Özellikle Batı Anadolu ve Yunanistan'da bazı koloniler bu harekette önderlik ederek, bazı kentleri egemenlikleri altına almışlar veya yeni kentler kurmuşlar.

Antalya'nın ilk surlarının II. Attalos zamanında inşa edildiği bilinmekteymiş. M.S. 130 yılında Roma imparatoru Hadrianus, Antalya seferi sırasında Hadrianus Kapısını yaptırmış, surların doğu bölümünü de onartırmış…

Hitit İmparatorluğunun yıkılmasının sebebi olan Deniz kavimleri göçü sırasında bir kısım Akalıların bu bölgeye göç ettiklerinden Grek efsanelerinde söz edilirmiş. Truva Savaşları'ndan sonra bazı Aka boyları, Amphilokhos, Kalkhas ve Mopsos'un idaresinde Pamfilya'ya geldikleri; Perge, Sillyon, Aspendos ve Selge'yi kurdukları söylenmekle birlikte son bilimsel veriler bu kentleri yörenin yerli halkının kurduğunu göstermekteymiş.

Bu Perge'nin Parha, Aspendos'un Estvedüs, Selge'nin Estlegiis, Silyon'un Selyuüs adlarından da belliymiş.

Hıristiyanlığın Anadolu'da hızla yayıldığı M.S. 5.-7. yüzyıllar boyunca Pamfilya ve Likya, Doğu Roma eyaleti olarak önemlerini korumuş, hatta M.S. 2. yüzyıldaki parlak çağlarına yaklaşır derecede, imar görmüş.

7. yüzyılın ortalarında Arapların sürekli yağma ve saldırıları her iki bölgeyi büyük ölçüde zarara sokmuş, bu duruma engel olmak isteyen Doğu Romalılar, bölgeyi korumak amacıyla özel bir donanma kurmuşlar.

Roma İmparatorluğu'nun bölgeye kesinlikle egemen olmasından sonra, stratejik yerler veya kentlerin bazıları, ufak keşişlikler halinde Doğu Roma Egemenliği sırasında yaşamalarını sürdürmüşler.

Helenistik dönemde Bergama Kralı II. Attalos (M.Ö. 159–138), bölgenin stratejik dönemini dikkate alarak buraya bir Liman - şehir kurdurmuştur.
Kent, kurucusunun adından dolayı Ataleia olarak anılmıştır.

Arap kaynaklarında şehrin adı Antaliye,
Türk kaynaklarında ise Adalya olarak geçmektedir.
Yerleşme, 20. yüzyılın ilk çeyreğinden başlayarak Antalya olarak adlandırılmıştır...

Buranın birde efsanevi anlatımı var ki o kısmı benim daha da çok hoşuma gidiyor.

 İ.Ö.2. yüzyılın ortalarında Bergama Kralı Attalos'un;
Bana bir yeryüzü cenneti bulun…
Bulmuşlar. Antalya’nın olduğu yeri bulmuşlar. Bakmışlar lacivert deniz. Toroslar. Ağaçlar, ormanlar… Cennet. Havası inanılmaz güzel…
Adını da kurucusundan almış.

Attaleia bugünün Antalya'sı Antik Pamfilya Psidya Likya Bölgelerinin kesiştiği Anadolu'nun en bereketli coğrafyasında kurulmuştur.

Antalya tarihi boyunca hep kültürün sanatın mimarinin mitolojinin doruğudur.

Atatürk’te Antalya’ya gelmiş ve burayı çok beğenmiş.
”Antalya hiç şüphesiz ki Dünyanın en güzel yeridirdemiş…

Antalya’nın birde Osmanlı günleri vardır ki bunları da yazmak atlamamak gerekir.

13. yüzyılda Selçuklu sultanı Alâeddin Keykubat tarafından inşa edilmiş olan Yivli Minareli Cami Antalya'nın sembolü haline gelmiştir.

Kaleiçi'nde yer alan aynı döneme ait Karatay Medresesi Selçuk taş işçiliğinin Kent’teki en güzel örneğini sergiler.
Şehrin en önemli iki camisi 16. yüzyıldan kalma Murat Paşa Camisi ve 18. yüzyıldan kalma Tekeli Mehmet Paşa Camisi'dir.

Marinanın yanında 19. yüzyılda kesme taştan doğal bir pınarın üzerine dört sütun üzerinde inşa edilmiş olan İskele Camisi yer alır.

Hıdırlık Kulesi Milat'tan sonra ikinci yüzyılda muhtemelen deniz feneri olarak inşa edilmiştir.
Kesik Minareli Cami Roma Bizans Selçuk ve Osmanlı dönemlerini yaşamış şehrin tarihinin bir özeti konumundadır.

Sadece Antalya’nın tarihini satırla başlıkları halinde anlatabildik.
Antalya’da anlatılacak o kadar çok konular var ki.
Aspendos’u uzun uzadıya anlatmak isterim sizlere ve bütün buralardaki tarihten bu günlere güneşin, rüzgârın Antalya’nın ünlü yağmurlarının altında kalmış tarih hazinelerini…

Antalya’yı anlatıp bitirmek hiçbir aman mümkün olamayacaktır ama deneyeceğim. Elimden geldiği kadarını, araştırdıklarımı öğrendiklerimi sizlere aktaracağım.

Buranın bir cennet olduğunu sizler zaten biliyorsunuz. Bu kadar güzel bir sahilin, bu kadar büyük heybetli dağların eteklerindeki bu muhteşem yerleri şimdi biz görüyoruz biliyoruz da, dünya kurulduğu günden beri yaşayanlar görmemiş ve bilmemiş olabilirler mi? Buna imkân yok.

O zaman burası tarihle dolu. Antalya’nın altında yedi ayrı medeniyet olduğu söyleniyor. Düşünün artık. Tarihte neler var…

En yakın zamanda yine Antalya’da başka bir köşesinde başka bir tarihinde…


Nazan Şara Şatana

nazanss.blogspot.com


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder