Amerika
Elif’le Ben ve Amerika
nazanss.blogspot.com
Karar verdim. Turizmci
olarak hep gelenleri nasıl ağırladığımızı yazmayacağım. Birazda biz turist
olarak gittiğimiz yerlerde nasıl ağırlandık, neler yaptık, neler gördük? Onları
anlatacağım. Biraz seri gibi olacak, bakacağım sıkılmazsanız devam edeceğim.
Sıkılırsanız başka konuya geçeceğim.
*
Bu gün uçak maceramı anlatacağım
Göynükte bir
tatil köyünde görevliyim. Senelik iznimde Elif’le Amerika’ya gitmeye karar
verdik. Fatihcan bizimle gelemeyecek çünkü okulu var. Ameika benim
çocukluğumdan beri görmek istediğim bir ülke. Nasıl anlatılması zor… Çocukken
kardeşim Ömer’le Teksas - Tom Miks okuyarak büyümüştük. Amerika’yı o zamanlar o
çizgi roman kahramanlarından ve sinemadaki Amerikan flimlerinden çok iyi
biliyordum. Gitsem sokaklarını bile tanıyacağımdan emindim. Orası bir rüya gibi
geliyordu. Nasıl olacak. Ay Allah’ım ben Ameraka’ya gideceğim. Müthiş bir
duygu… Turizmci olduğumdan ve Elif’inde turizmci olmasından dolayı bizim vize
almamız zaten problem olmadı.
Üstelik bir
turizm firması ile gidiyorduk. Uzunda kalacaktık. Yirmirgünlük bir tur. Daha ne
olsun. Ne olsunda! Burada üstünde durmam gereken bir konu var.
Benim uçak
korkum. Ben türkiye içindeki uçak seyahatlerimi kırk dualarla, telkinlerle hatta
sakinleştirici bir hap eşliğinde yaparken bu kadar uzun bu seyahati nasıl
yapacaktım? İnanılmaz bir şey. Amerika sevdamdan hiç aklıma gelmiyor. Ya da o
gelsi bile benim tarafımdan hemen uzaklaştırılıyor.
Hazırlıklar
tamam. Fatihcan’ı babaannesi ve büyükbabası ve teyzesi bizim eve gelecekler
onunla kalacaklar. Tamam, onu da hallettikten sonra bir sabah erken vakti
Antalya Hava limanına geldik. Bende çeşitli heyecanlar var. Elif benim tam
tersi karaktere sahiptir. Sanırsınız komşunun kızı.
Ben
heyecandan ölmekle arası hisler içinde olduğum çoğu zamanlarda o oldukça
soğukkanlı ve mantıklı çözümcüdür. Onun için onun yanında çok korkudan filan
söz etmemek lazım. Çünkü uzun süre uçakların dünyadaki en emin seyahat araçları
olduğunu bilmem kaçıncı kez anlatacaktır.
Ben daha
önce sizlere yazdığım Kıbrıs maceramda olduğu gibi, Elif’e fark ettirmeden bir
sakinleştirici aldım. Uçağa bindik. Daha uçak pistte hareket bile etmemiş ama
benim halim perişan. Sanırsınız kırk saattir uçaktayım, hatasızım, soluksuzum,
korku içindeyim. Ama Amerika’ya gidiyorum. Katlanırım.
İstanbul’a
geldiğimiz ana kadar hiç ama hiç hissettirmedim Elif’e içimdeki fırtınaları.
Gayet sakinim sadece onuşamıyorum. Konuşsam çenemin titrediğini görecek.
Elimde ön
koltuğun arkasındaki dergi ama görmüyorum sayfalarını çeviriyorum. Elif bilmece
çözmesini sever. O bir bilmece ile haşır neşir. Ne ikram ne hostes ne kahve…
Ben her şeye konuşmadan gülümseyerek red halindeyim. Neticede suların içinde
İstanbul’dayız. Oh be. Tamam, bu kadar… Geriye ne kaldı ki… Haklıyım Hiçbir şey
kalmadı. New York için onbir saat kaldı…
Bir saatlik
bir İstanbul dinlenmesi var. Ardından büyük uçakta olacağız. Hemen birilaç daha
almam lazım. Yoksa nerede ise vazgeçeceğim. Hatta zaman – zaman kaçmayı filan
planlıyorum da. Kızı zar zor ikna ettim zaten olmaz…
Alanda bizim
rehberle tanıştık, hatta gurubumuzdakilerle tanıştık. Vay be çok güzel
insanlar. Mis çok güzel geçecek günler… Ve uçaktayız. Ne kadar büyük uçak! Bu
nasıl havalanır? Derken havalandıkta bende resmen havalandım. Uçak kalktıktan
beş dakika sonra saatime baktım. Bir saat filan geçmiştir düşüncesi içinde. Yok
– yok.
Benim
yanımda bir bey oturuyor. Sanıyorum iki aydır uyumamıştı. Başınıön koltuğa
yasladı, birde geldiğimizde kaldırdı. Demekki böyleleri de var. Neyse uçak ta
bir süre sonra rehberin bu işin uzmanı olmasının verdiği bilgiyle bizleri
birbirimizle anıştırmaya başladı. Kalabalık çok hoş...
Bir sürü de
güzellikler getirmişler yanlarında. Küçük tavlalar, küçük okeyler, iskambil
kâğıtları… Elif insan ilişkileri anlamında muhteşemdir. Kısa bir süre sonra o
uçağın içinde dolaşıyor, ben gözlerimi kapatmış uyuyor hali içinde kimsenin
bana bulaşmaması için roldeyim. Seslerini duyuyorum. İnsanlar nasıl rahat,
nasıl keyifli, nasıl mutlu. Ben niye böyleyim ya. Benim en iyisi bir
sakinleştirici daha içmem lazım diyorum. Evet, bir sakinleştirici daha içtim.
Ben tıpta
mucizeyim. Benim üzerimden araştırma yapmaları lazım. Ne ilaçlar ne milletin
rahatlığı ne rehberimizin ayda iki kere gidip geldiğini anlatması beni rahatlatmıyor.
Ben düşünüyorum. Aman Allah’ım altımızda okyanus var. Nedense bilmiyorum.
Neredeyse
aya yaklaşmışız ben altımızda okyanusu düşünüyorum. Klinik bir vaka durumundayım.
Anlayacağınız. Elif arada benim yanımda. Bana iyice yaklaşıyor bakıyor ben anlıyorum,
benim uyuduğumu sanıyor. Oh içi rahat gidiyor. Oysa ne uykusu! Horlayan biri
var doğru ama o yanımdaki adam. Başı hala önkoltuğun arka kısmında yaslı duruyor.
Bir ara gözlerimi açtım, Elif hemen bana Gaziantepli Ayşe Hanım ve Fikret Bey
onlardan fıstık getirdi. Bu değerli çift sonradan bizim yakın arkadaşlarımız
oldular.
Yiyebilene
aşk olsun. Yok istemem. Hostesler getiriyor yiyecek içecek yok demeye fırsat
kalmadan Elif iktidarı eline almış vaziyette… Yiyeceksin lütfen. Kelimelerinin
içinde bir tehdit var ama çok belli etmemeye çalışıyor. Ben bir iki yiyecek
ve bir iki haptan sonra uyumuşum. Bir ara uyandığımda gözüm yukarıda uçağın
gidişatını gösteren harika da ve uçağın nerede olduğuna değdi.
Bayağı
gitmişiz diye düşündüm. Baktım benim güzel kızım yanımda uyuyor. Saatime
baktım. Oh Allah’a şükürler olsun. Altı saat uyumuşum. Üstelik kendimi iyi
hissediyorum. Alışmışım herhalde. Bir süre sağa sola baktıktan sonra kızıma
sarıldım. Uyudum. Elif beni
uyandırdığında çok ama çok şaşırdım.
“Annem aşağıda New York bakar mısın?”
Olamaz böyle
bir şey. Olamaz bu kadar ışıklar. Olamaz bu kadar güzellikler.
Sabah uçağa
binmiştik. Yine ışıkların sönüp güneşin çıkmaya çalıştığı bir sabah New york’a
geldik. Uçak şağı indiğinde, biz gümrük kontrolünde iken; Ten –Ten, Teksas, Tom Miks, Kaptan Swing,
Mister No, Batman, Süperman hepsi burada diye düşündüm. Sonra; birçok
ünlü oyuncunun adını saydığımı hatırlıyorum. Richard Gere, Julia Roberts, Mel Gibson, Whoopi Goldberg, Elizabeth Taylor, Spencer
Tracy, John Travolta, Emma Roberts, George Clooney... İnanamamış
gibi. Etrafa bakıyordum. Burası gerçekten Amerika’mı?
Amerika’ya
gelmiştik…
Nazan Şara Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder