2 Kasım 2017 Perşembe



Amerika

Elif’le Ben ve Amerika

nazanss.blogspot.com

Karar verdim. Turizmci olarak hep gelenleri nasıl ağırladığımızı yazmayacağım. Birazda biz turist olarak gittiğimiz yerlerde nasıl ağırlandık, neler yaptık, neler gördük? Onları anlatacağım. Biraz seri gibi olacak, bakacağım sıkılmazsanız devam edeceğim. Sıkılırsanız başka konuya geçeceğim.
*
Bu gün uçak maceramı anlatacağım
Göynükte bir tatil köyünde görevliyim. Senelik iznimde Elif’le Amerika’ya gitmeye karar verdik. Fatihcan bizimle gelemeyecek çünkü okulu var. Ameika benim çocukluğumdan beri görmek istediğim bir ülke. Nasıl anlatılması zor… Çocukken kardeşim Ömer’le Teksas - Tom Miks okuyarak büyümüştük. Amerika’yı o zamanlar o çizgi roman kahramanlarından ve sinemadaki Amerikan flimlerinden çok iyi biliyordum. Gitsem sokaklarını bile tanıyacağımdan emindim. Orası bir rüya gibi geliyordu. Nasıl olacak. Ay Allah’ım ben Ameraka’ya gideceğim. Müthiş bir duygu… Turizmci olduğumdan ve Elif’inde turizmci olmasından dolayı bizim vize almamız zaten problem olmadı.
Üstelik bir turizm firması ile gidiyorduk. Uzunda kalacaktık. Yirmirgünlük bir tur. Daha ne olsun. Ne olsunda! Burada üstünde durmam gereken bir konu var.
Benim uçak korkum. Ben türkiye içindeki uçak seyahatlerimi kırk dualarla, telkinlerle hatta sakinleştirici bir hap eşliğinde yaparken bu kadar uzun bu seyahati nasıl yapacaktım? İnanılmaz bir şey. Amerika sevdamdan hiç aklıma gelmiyor. Ya da o gelsi bile benim tarafımdan hemen uzaklaştırılıyor.
Hazırlıklar tamam. Fatihcan’ı babaannesi ve büyükbabası ve teyzesi bizim eve gelecekler onunla kalacaklar. Tamam, onu da hallettikten sonra bir sabah erken vakti Antalya Hava limanına geldik. Bende çeşitli heyecanlar var. Elif benim tam tersi karaktere sahiptir. Sanırsınız komşunun kızı.
Ben heyecandan ölmekle arası hisler içinde olduğum çoğu zamanlarda o oldukça soğukkanlı ve mantıklı çözümcüdür. Onun için onun yanında çok korkudan filan söz etmemek lazım. Çünkü uzun süre uçakların dünyadaki en emin seyahat araçları olduğunu bilmem kaçıncı kez anlatacaktır.
Ben daha önce sizlere yazdığım Kıbrıs maceramda olduğu gibi, Elif’e fark ettirmeden bir sakinleştirici aldım. Uçağa bindik. Daha uçak pistte hareket bile etmemiş ama benim halim perişan. Sanırsınız kırk saattir uçaktayım, hatasızım, soluksuzum, korku içindeyim. Ama Amerika’ya gidiyorum. Katlanırım.
İstanbul’a geldiğimiz ana kadar hiç ama hiç hissettirmedim Elif’e içimdeki fırtınaları. Gayet sakinim sadece onuşamıyorum. Konuşsam çenemin titrediğini görecek.
Elimde ön koltuğun arkasındaki dergi ama görmüyorum sayfalarını çeviriyorum. Elif bilmece çözmesini sever. O bir bilmece ile haşır neşir. Ne ikram ne hostes ne kahve… Ben her şeye konuşmadan gülümseyerek red halindeyim. Neticede suların içinde İstanbul’dayız. Oh be. Tamam, bu kadar… Geriye ne kaldı ki… Haklıyım Hiçbir şey kalmadı. New York için onbir saat kaldı…
Bir saatlik bir İstanbul dinlenmesi var. Ardından büyük uçakta olacağız. Hemen birilaç daha almam lazım. Yoksa nerede ise vazgeçeceğim. Hatta zaman – zaman kaçmayı filan planlıyorum da. Kızı zar zor ikna ettim zaten olmaz…
Alanda bizim rehberle tanıştık, hatta gurubumuzdakilerle tanıştık. Vay be çok güzel insanlar. Mis çok güzel geçecek günler… Ve uçaktayız. Ne kadar büyük uçak! Bu nasıl havalanır? Derken havalandıkta bende resmen havalandım. Uçak kalktıktan beş dakika sonra saatime baktım. Bir saat filan geçmiştir düşüncesi içinde. Yok – yok.
Benim yanımda bir bey oturuyor. Sanıyorum iki aydır uyumamıştı. Başınıön koltuğa yasladı, birde geldiğimizde kaldırdı. Demekki böyleleri de var. Neyse uçak ta bir süre sonra rehberin bu işin uzmanı olmasının verdiği bilgiyle bizleri birbirimizle anıştırmaya başladı. Kalabalık çok hoş...
Bir sürü de güzellikler getirmişler yanlarında. Küçük tavlalar, küçük okeyler, iskambil kâğıtları… Elif insan ilişkileri anlamında muhteşemdir. Kısa bir süre sonra o uçağın içinde dolaşıyor, ben gözlerimi kapatmış uyuyor hali içinde kimsenin bana bulaşmaması için roldeyim. Seslerini duyuyorum. İnsanlar nasıl rahat, nasıl keyifli, nasıl mutlu. Ben niye böyleyim ya. Benim en iyisi bir sakinleştirici daha içmem lazım diyorum. Evet, bir sakinleştirici daha içtim.
Ben tıpta mucizeyim. Benim üzerimden araştırma yapmaları lazım. Ne ilaçlar ne milletin rahatlığı ne rehberimizin ayda iki kere gidip geldiğini anlatması beni rahatlatmıyor. Ben düşünüyorum. Aman Allah’ım altımızda okyanus var. Nedense bilmiyorum.
Neredeyse aya yaklaşmışız ben altımızda okyanusu düşünüyorum. Klinik bir vaka durumundayım. Anlayacağınız. Elif arada benim yanımda. Bana iyice yaklaşıyor bakıyor ben anlıyorum, benim uyuduğumu sanıyor. Oh içi rahat gidiyor. Oysa ne uykusu! Horlayan biri var doğru ama o yanımdaki adam. Başı hala önkoltuğun arka kısmında yaslı duruyor. Bir ara gözlerimi açtım, Elif hemen bana Gaziantepli Ayşe Hanım ve Fikret Bey onlardan fıstık getirdi. Bu değerli çift sonradan bizim yakın arkadaşlarımız oldular.
Yiyebilene aşk olsun. Yok istemem. Hostesler getiriyor yiyecek içecek yok demeye fırsat kalmadan Elif iktidarı eline almış vaziyette… Yiyeceksin lütfen. Kelimelerinin içinde bir tehdit var ama çok belli etmemeye çalışıyor. Ben bir iki yiyecek ve bir iki haptan sonra uyumuşum. Bir ara uyandığımda gözüm yukarıda uçağın gidişatını gösteren harika da ve uçağın nerede olduğuna değdi.

Bayağı gitmişiz diye düşündüm. Baktım benim güzel kızım yanımda uyuyor. Saatime baktım. Oh Allah’a şükürler olsun. Altı saat uyumuşum. Üstelik kendimi iyi hissediyorum. Alışmışım herhalde. Bir süre sağa sola baktıktan sonra kızıma sarıldım. Uyudum.  Elif beni uyandırdığında çok ama çok şaşırdım.

“Annem aşağıda New York bakar mısın?”
Olamaz böyle bir şey. Olamaz bu kadar ışıklar. Olamaz bu kadar güzellikler.
Sabah uçağa binmiştik. Yine ışıkların sönüp güneşin çıkmaya çalıştığı bir sabah New york’a geldik. Uçak şağı indiğinde, biz gümrük kontrolünde iken;  Ten –Ten, Teksas, Tom Miks, Kaptan Swing, Mister No, Batman, Süperman hepsi burada diye düşündüm. Sonra; birçok ünlü oyuncunun adını saydığımı hatırlıyorum.  Richard Gere, Julia Roberts, Mel Gibson, Whoopi Goldberg, Elizabeth Taylor, Spencer Tracy, John Travolta, Emma Roberts, George Clooney... İnanamamış gibi. Etrafa bakıyordum. Burası gerçekten Amerika’mı?
Amerika’ya gelmiştik…



Nazan Şara Şatana
nazanss.blogspot.com



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder