Seyyah Gördüklerine
İnanamamış!
nazanss.blogspot.com
Kanuni Sultan Süleyman döneminde;
hekim ve seyyah olan bir İspanyol Kaptan-ı Derya Sinan Paşa’nın hekimlerinin
arasına girmiş.
O dönemde İstanbul’da dört yıl
yaşamış.
Seyahatname yazmış.
Seyahatnamesinde gördüklerinin
bazılarını şaşkınlıktan madde madde yazmayı uygun görmüş.
İstanbul dünyanın göz bebeği şehir.
O zamanda yine merak edilen, görülmek istenen bir yer.
İstanbul için:
“İstanbul öyle işlek bir şehir ki, buraya günde İspanya’nın Valladolid şehrinin nüfusu kadar yabancı girip çıkar.”
İstanbul dünyada en çok turist çeken
büyük kentlerden biri, o dönemlerde İstanbul’a tüccarlarda sık gelirlermiş.
Yazarlar, ressamlar, bilim adamları da...
Osmanlı’yı merak edenlerde elbette
gelmişler. Düşünün yedi cihana hükmeden bir imparatorluğu kim merak etmez?
“Türklerin bıraktığı hayır eserleri, bizde bırakılandan çoktur. Türk zenginleri, bizimkilerden daha cömert davranırlar.”
Biz merhametliyizdir. Hayır yapmayı
çok seven bir milletiz. Tabi son zamanlarda insanlar daha bencil ve daha ben –
ben derdine düştük…
Hayır yapmanın aslında lütuf olmayıp
mecbur olunduğunu unuttuk. Nasıl mecbur denildiğinde;
İnsan olduğumuzu anlamamız için,
yüreğimiz olduğunu bilmemiz için, özellikle de İslam olmanın üstünlüğünün
farkına varmamız için.
Peygamberimiz
(s.a.v)in:
“Komşusu aç
iken tok yatan bizden değildir”
Çocukken
evimizde pişen yemeğimizden birer tabak enyakın komşumuza götürürdük. Hele özel
bir şey yapmışsa rahmetli annem bütün komşulara dağıtılırdı. Ne çok bereketli
olurdu. Bir tencere yapılan yiyecek kaç eve gider bize de fazlası ile kalırdı.
“Türkler sadece insanlara değil, hayvanlara bile iyilik
yapmayı sevap sayarlar. Bir-iki düzine ciğer satın alıp, kedi ve köpekleri
doyuranlara çok rastlanır.”
Türkler elbette hayvanları çok
severler. Hayvanlar sevilmez mi? Yol
ışığım hazreti Mevlana ile ilgili bir anlatıyı aktarmak istiyorum.
Mevlana, Allahü teâlânın
yarattığı bütün mahlûkâta merhamet sâhibi idi. Bir gün Nefîsüddîn Sivâsî’ye bir
kuruş verip ekmek aldırdı.
Ekmeği eline alıp bir
virâneye gitti.
Nefîsüddîn de gizlice onu
tâkibe başladı. Sonunda, Mevlana’nın o ekmeği yeni yavrulamış bir köpeğe kendi
elleriyle yedirdiğini gördü.
Mevlânâ dönüşünde,
Nefîsüddîn’in kendisini tâkib ettiğini anlayıp;
“Bu hayvan yedi gündür açtır
ve yavrularına şefkatle bakmış ve hiç yanlarından ayrılmamıştır. Resûlullah
efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde;
“Merhametlilerin en büyüğü
olan Allahü teâlâ, kullarından merhametli olanlara merhamet eder. Ey ümmet ve
Eshâbım! Siz de O’nun yarattıklarına merhamet ediniz ki, size de semâ ehli
merhamet etsin” buyurdu.
Nefîsüddîn bu sözler üzerine
ağlayarak Mevlânâ’nın ellerini öptü:
“Hayvanlara bile bu kadar
merhametli olan siz, tabiatiyle ahbâb ve dostlarınıza da merhamet edersiniz.”
dedi.
Bunun üzerine Mevlana;
“Evliyâullahın merhameti pek
çoktur; bütün mahlûkâta ve ahbâblarına da şüphesiz merhamet eder.” buyurdu.
Yazın bu en sıcak olduğu günlerde,
susuz kalan sokak hayvanları için kapımızın önüne kaplarda su koymuyor muyuz?
Kuşlar için, kışın karlı günlerinde,
pencere önlerine buğday, bulgur koymuyor muyuz?“
Sitelerdeki hayvanlar için belirli
yerlere onların yemesi için yiyecekler koymuyor muyuz?
Evimizde bizimle dost olan, can olan
yoldaş hayvanlarımızı sevmiyor muyuz?
Seviyoruz ve sevmeliyiz.
Bunları görev edinmeliyiz. Yaradan
bu dünyayı sadece bizler için yaratmış olsaydı onlar olmazlardı. Hayvanları ne
kadar seversek o kadar iç huzurumuz artar.
Lütfen burayı dikkatlice okuyunuz…
“ALLAH (c.c) der ki; Hayvanlar benim sessiz kullarımdır. Onlar şimdi zulme susuyorlar ama hesap günü konuşacaklardır!"
Peygamber efendimizin bir kediye
gösterdiği şefkati hepimiz biliriz. Bu kedi kendi kedisi Müezzaymış. Peygamber
efendimiz bu kedisini çok severmiş. Bir gün Hazreti Muhammed’in giysisinin
ucunda uyuya kalan kediye Peygamberimiz kıyamamış, giysisini kesmiş.
Bazen sokaklarda hayvanlara eziyet edenleri gördüğümde, ya müdahale ediyorum yâda Allah acısın size diyorum…
İspanyol
gezgin ve hekimin seyahatnamesinden birkaç ayrıntıyı daha yazmak istiyorum.
Bundan
sonrakileri okuyanların yorumlamasına bırakıyorum.
Her
madde bir ders!
Her
madde şimdi yapılmayanların anlatıldığı önemli hususlar.
Üstelik
çok eski zamanlarda olanlar.
Bizler
çağ atlarken, ne kadar özel ve güzelliklerimizi eskilerde unutmuşuz…
Türk mahkemelerinde, bizde olduğu gibi iltimas mektupları
geçmez. Adaletlerinin en iyi tarafı, davaların kısa sürmesidir. İspanya’da
olduğu gibi ‘nasıl olsa bu dava bitmez’ diye haklı taraf, haksız tarafla
uzlaşma yoluna gitmez.
Türkler adaleti Hristiyan, Yahudi, Müslüman herkese eşit
olarak tatbik ederler. Kadıların rahleleri üzerinde Kur’an’dan başka Haç ve
Tevrat’ta vardır. Hıristiyan ve Yahudileri bunların üzerine yemin ettirirler.”
“Silah çeken bir kabadayıyı, kimseyi yaralamamış olsa bile, ibret olsun diye soyup halka teşhir ederler. Bu utanca düşmemek için, bazıları bellerindeki kılıca davranmaktan çekinip, kavgayı sille tokatla bitirirler.”
“Yalancı şahitlerin suratını boyar, eşeğe ters bindirip kuyruğunu eline verir, ibret olsun diye gezdirirler.”
“Herkes kapısının önünü temiz tutmaya mecburdur. Sinan Paşa, kapısının önü kirli bir ev buldu mu, evin hizmetçisini, yoksa hanımını kapının önüne çağırtır, bazen bunlara dayak attırırdı.
“Silah çeken bir kabadayıyı, kimseyi yaralamamış olsa bile, ibret olsun diye soyup halka teşhir ederler. Bu utanca düşmemek için, bazıları bellerindeki kılıca davranmaktan çekinip, kavgayı sille tokatla bitirirler.”
“Yalancı şahitlerin suratını boyar, eşeğe ters bindirip kuyruğunu eline verir, ibret olsun diye gezdirirler.”
“Herkes kapısının önünü temiz tutmaya mecburdur. Sinan Paşa, kapısının önü kirli bir ev buldu mu, evin hizmetçisini, yoksa hanımını kapının önüne çağırtır, bazen bunlara dayak attırırdı.
Hatta bir gün üstü başı pis bir Yahudi’yi yoldan çevirdi.
Neden böyle pis gezdiğini, evli olup olmadığını sordu. Yahudi karısının
kendisine bakmadığını söyledi. Paşa, Yahudi’nin evine gidip karısına, ‘kocan
senin ihtiyaçlarını karşılıyor mu?’ diye sordu. Kadın, ‘evet, bizden hiçbir
şeyi esirgemez’ deyince, kadına yüz değnek attırdı.”
“Biz bu kimselere barbar diyoruz. Onlara barbar demekle, asıl biz barbarlığımızı ortaya çıkarmış oluyoruz.”
“Biz bu kimselere barbar diyoruz. Onlara barbar demekle, asıl biz barbarlığımızı ortaya çıkarmış oluyoruz.”
Not:
Vehbi Tülek’in yazısından yararlandım…
Nazan Şara
Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder