Türk Kozmogonisi
YARADILIŞ DESTANI
nazanss.blogspot.com
Yaratılış destanı, Türklerin
Altay-Yakut zamanında çıkan bir destandır. Ayrıca ilk Türk destanlarından olma
özelliğine de sahiptir. Asya kıtasının çeşitli bölgelerinde yaşayan Türk
boyları ve Altay Türkleri arasında söylenmektedir. Türk destanları arasında en
eskisidir. W. Radloff tarafından saptanıp yazıya geçirilmiştir.
Masal tadında
özetle şöyledir…
Yok, dünya şöyle yaratılmıştır, yok böyle
yaratılmıştır. Tabi bunlar mitoloji. Hayal, masal efsane… Ama anlatılması da
dinlemesi de hoş oluyor.
Hayaller kuruluyor, Hadi canım sende
deniliyor. Olur mu canım da ilave ediliyor. Ardından yine de şaşkınlıkla bir
kıyısından köşesinden bakayım göreyim de ilave ediliyor. Tanrı Ülgen hikâyesini
anlatacağım şimdi sizlere. Benim çok hoşuma giden bir hikâyedir. Masallara
bayılırım. Demiştim hatırlar mısınız. Ben masal anlatmasını da dinlemesine de
çok severim. Şimdi bir masal da Tanrı Ülgen’le ilgili olsun.
Bir varmış bir yokmuş, çok - çok eski
zamanlarda Yer ve gökyüzü, hiç bir şey yokmuş. Dünya uçsuz bucaksız sulardan
ibaretmiş. Bir tanrı Ülgen varmış! O da uçsuz bucaksız dünyada hiç durmadan
uçuyormuş. Ne yapsın yalnız canı sıkılıyormuş, uçuyormuş. Sonra ne olmuş
biliyor musunuz? Bir gün Göklerden bir ses gelmiş. Tanrı Ülgen’in ödü kopmuş.
Ses demiş ki;
“Denizden çıkan taşı tut.”
Tanrı Ülgen çok sevinmiş. Neden mi sevinmiş.
Eeee neden olacak artık oturacak bir yer bulmuşta ondan… O zaman karar vermiş.
“Artık yaratma zamanı geldi…”
Masal ya öyle demiş işte… Sonra da ilave
etmiş:
“Bir dünya istiyorum, bir soyla yaratayım Bu
dünya nasıl olsun, ne boyla yaratayım Bunun çaresi nedir, nasıl yaratayım.”
Şaşırmış kalmış. Ne yapacağını bilememiş.
İşte tam o sırada su içinde yaşayan Ak Ana, su yüzüne çıkmış. Tanrı Ülgen’e
bağırmış.
“Yaratmak istiyorsan Ülgen, Yaratıcı olarak
şu kutsal sözü öğren De ki;
“Yaptım oldu - başka bir şey söyleme. Hele yaratır
iken,’yaptım olmadı’ sakın deme anladın mı?”
Demiş ve yine suların içinde kayboylmuş.
Tanrı Ülgen’in kulağından bu buyruk hiç gitmemiş.
Öylece düşünüyormuş. Durmadan düşünüyormuş. Karar vermiş, İnsanlara da bu öğüdü
verecekmiş. Yine diyorum ki masal bu!
Tanrı Ülgen yere bakmış:
“Yaratılsın yer!”
Göğe bakmış:
“Yaratılsın Gök!”
Buyruklar verilince yer ve gök yaratılmış.
Gülmeyin size bir destandan söz ediyorum.
Üstelik bir masal anlatıyorum. Allah - Allah… Siz gerçekten yaradılış destanını
bilmiyor musunuz? Peki, siz destan ne demektir onu biliyor musunuz?
Destan; kahramanlarının
olağanüstü eylemlerini coşkulu, törensel bir üslupla anlatan ve genellikle birkaç bölümden oluşan
manzum yapıtlardır. Bilinen en eski edebiyat türlerinden biridir. Yunanca
‘espos’ sözcüğünden gelmektedir. Mitoloji, efsane, folklor ve tarihi öğeler
içerir. Destanlar ve destansı öyküler ilkçağlardan beri dünyanın her yerinde
gelenekleri sonraki kuşaklara aktarmak için kolektif olarak yaratılmış edebi
biçimlerdir
Destanların ortak
özellikleri; hepsinde yarı
tanrısal nitelikler taşıyan bir ya da birçok kahramandan söz edilir. Destan bu
kahramanın eylemleri üzerine kurulmuştur. Olaylar çok geniş bir kozmik coğrafya
üzerinde geçer. Bir destanın dünyası ortaya çıktığı zaman içinde düşünebilecek her şeyi
barındıran bütünsel, çok yönlü bir dünyadır. Hemen bütün destanlarda uzun
yolculuklar anlatılır. Çoğu destanda olaylara doğaüstü yaratıklar da katılır.
Türk edebiyatında
destan; Asya kıtasının
çeşitli bölgelerinde yaşayan Türk boyları arasında zengin bir destan geleneği
vardır. Bilinen Türk destanları arasında en eskisi Yaratılış Destanı’dır. Altay
Türkleri arasında söylenmektedir. V. Radlov tarafından saptanıp yazıya
geçirilmiştir. Saka Destanı, İskit Türkeri’ne aittir. Bu destan zinciri içinde
Alp Er Tunga ve Şu parçaları bulunur. Bunlar Kaşgarlı Mahmud’u Divanü
Lugati-t-Türk adlı eserinde yer almıştır.
Bu genel bilgileri tırnak aralarında size
anlattıktan sonra sizde neden böyle hayalle gerçek arası masal la hikâye arası
gidip geldiğimi anlamışsınızdır. Artık devam edebilirim. Sizler masalları
severseniz, hele destanlardan hoşlanırsanız ben sizlere sık – sık destanları da
anlatırım. O kadar çok destanlar var ki.
Anlatmakla bitmez. Hele Türk destanları
muhteşemdir. Ben destanıma pardon masalıma döneyim.
Tanrı Ülgen çok büyük üç balık yaratmış ve
dünya bu balıkların üzerine konmuş. Böylece dünya gezer olmamış bir yerde sabit
olmuş.
Tanrı Ülgen balıkların kımıldadıklarında
dünyaya su kaplamasın diye Mandışire ’ye balıkları denetleme görevi vermiş. Kendi
ne yapmış biliyor musunuz? Ne yapacak;
Dünyayı yarattıktan sonra tepesi aya, güneşe
değen etekleri dünyaya değmeyen büyük bir Altın Dağ varmış gitmiş onun tepesine
oturmuş.
Başlamış dünyayı yaratmaya. Ne olmuş biliyor
musunuz? Dünya altı günde yaratılmış. Buraya kadar iyi yedinci gün gelince çok
uykusu gelmiş, gözlerini açamıyor muş. Uyumuş iyimi? Yedinci gün uyumuş. İşleri
bitirmeden uyuya kalmış. Aradan ne kadar zaman geçti bilinmez uyanmış. Birde
bakmış ki ne görsün?
Ayla güneşten başka fazladan dokuz dünya
birer cehennem ile bir de yer yaratmış.
Artık yapılacak bir şey yokmuş.
Aradan uzun zaman geçmiş…
Günlerden bir gün Tanrı Ülgen denizde yüzen
bir toprak parçacığı üzerinde bir parça kil görmüş. Sevinmiş. Hah demiş.
“İnsanoğlu bu olsun, insana olsun baba.”
Demiş. Ne olmuş biliyor musunuz? Kil birden
insan olmuş.
Tanrı Ülgen bu ilk insana ‘Erlik’ adını vermiş.
Üstelik onu kardeşi yapmış.
Ancak Erlik’in yüreği kıskançlık ve hırsla
doluymuş. Çok kıskançmış çok…
Tanrı Ülgen gibi güçlü ve yaratıcı olmadığı
için öfkeleniyormuş.
Tanrı Ülgen, kemikleri kamıştan, etleri
topraktan olan yedi insan yaratmış. Yaratmış ama Erlik’tende şüphelenmeye
başlamış.
“Bu benim yarattığım dünyaya zarar verir”
İnsanların korunması lazım diye düşünmüş.
Karar vermiş. Mandışire adında bir kahraman yaratmış bu seferde. Ardından ne
yapmış biliyor musunuz? Bu yedi insan yaratmıştı ya; onların kulaklarından
üflemiş, can vermiş, burunlarından üflemiş akıl vermiş. Bununla da yetinmemiş.
Düşünmüş birde idareci lazım. Tamam, o zaman demiş. İnsanları idare edecek
birini yaratayım. May-Tere’yi yaratmış. İnsanoğlunun başına da onu Han yapmış…
Bu masalda burada son bulmuş. Tabi
inanmadınız. Son bulmasına çünkü eğer bu masal dünyayı anlatacaksa çok daha fazla
şeyleri de anlatması lazım.
İyi de masallar böyledir zaten. Peri
padişahının kızı ile Güzeller güzeli prenses evlenir masalda burada biter.
Bu masalın bize nasıl bir faydası olur diye
düşünürsek? Olur olmaz mı biz bu masalla destanların ne olduğunu öğrendik. Türk
boylarının destanlarının çok olduğunu öğrendik.
Yaradılış destanını öğrendik.
Baktık ki çok ilgi gördü o zaman ne yaparız
eğer sıkılmazsanız devamını da anlatırız. Şimdi artık uykumuz geldi.
Hepimize iyi geceler olsun. Gökten üç elma
düştü. Biri sizlere biri bana biride bizleri okumak için sayfalarımızı açıp
okuyanlara gitmiş.
Bu anlatılışın birde size destan halini anlatmak
istiyorum.
Daha hiçbir
şey yokken Tanrı Kayra Han'la uçsuz bucaksız
su vardı. Kayra Han'dan ve gören sudan başka görünen yoktu. Ay, yıldızlar, gök
ve toprak yaratılmamıştı.
Bütün Tanrıların
en büyüğü, varlıkların başlangıcı ve insanoğullarının da ilk atası Tanrı Kayra
Han'ın bu sade sudan âlemde canı sıkılıyordu. O yalnızlık içinde düşünürken
suda bir dalga belirdi, Ak ana (Akine) denilen bir kadın hayali görünerek
Tanrı'ya "Yarat! " dedi,
yine suya gömüldü.
Bunun üzerine
Kayra Han, kendine benzer bir varlık yaratarak ona 'Kişi' adını koydu. Kayra Han'la Kişi sonsuz suyun semasında iki
siyah kaz gibi, rahatça uçmaya koyuldular. Fakat Kişi bundan memnun olmadı.
Hayatında değişiklik aradı. İlk olarak kendisini yaratandan daha yüksekte
uçmaya kalktı. Onun bu duygusunu sezen Tanrı, Kişi'den uçma gücünü aldı.
Kişi suya
yuvarlandı. Boğulmak üzereyken yaptığına pişman olarak Tanrıdan imdat diledi.
Tanrı "Yüksel!" emrini verdi. Kişi
suyun derinliğinden çıktı ve Tanrı'nın yine suyun içinden yükselttiği bir
yıldıza oturarak boğulmaktan kurtuldu.
Kişi, artık uçamaz diye, tanrı Kayra Han dünyayı yaratmayı düşündü. Kişi’ye suyun dibine dalıp bir avuç toprak çıkarmayı emretti.
Fakat o bu
toprağı çıkarırken de kötülükler düşündü: Toprağın bir kısmının ağzına
saklayarak ileride kendisi için gizli bir dünyayı yaratmayı tasarladı.
Avucundaki
toprağı su yüzüne serpince Tanrı Kayra Han, toprağa "Büyü!" emrini verdi. Bu toprak dünya oldu. Fakat "büyü!" emrini alınca
Kişi'nin ağzındaki toprak da büyümeğe başladı. O kadar büyüdü ki Tanrı "Tükür!" buyurmasaydı kişi
boğulacaktı.
Kayra Han'ın
tasarladığı dünya önce dümdüz topraktı. Fakat Kişi'nin ağzından dökülen ıslak
toprak dünyaya fırlayarak yeryüzünü bataklıklar ve tepeciklerle örttü. Buna çok
kızan Tanrı, Kişi'yi kendi ışık âleminden kovdu ve ona şeytan “Erlig” adını verdi.
Sonra yerden dokuz dallı bir ağaç bitirerek her dalın altında ayrı bir insan yarattı. Bunlar dünyadaki dokuz ayrı insan cinsinin ataları oldular.
Toprağın yeni insanları güzel ve iyiydiler.
Erlig onları
kıskandı. Kayra Han'dan onları kendisine vermesini istedi. Tanrı buna razı
olmadı. Fakat şeytan, onları kötülüğe sürükleyerek, kendine çekmeyi biliyordu. Kayra Han, şeytan kapılan insanların
bu akılsızlığına kızarak onları kendi hallerine bıraktı.
Erlig'i yeniden
lanetleyerek toprak altındaki karanlıklar dünyasının üçüncü katına sürdü.
Kendisi içinde göğün on yedinci katında bir nur âlemi yaratarak oraya çekildi.
İnsanları büsbütün başıboş bırakmamak için de onlara doğru yolu gösterecek bir
melek gönderdi.
Erlig Tanrı Kayra
Han'ın semasını görünce o da kendisi için bir gök yaratmak istedi ve (birçok
yalvarışlarla) Tanrıdan bu izni aldı.
Erlig'in tebaası, yani kandırdığı fena ruhlar gökle yer arasındaki yenidünyada Kayra Han'ın dünyasındaki insanlardan daha iyi (daha serbest) yaşıyorlardı. Bu durum Kayra Han'ın canını sıktı.
Erlig'in
dünyasını yıkmak için oraya kahraman Mandişere'yi gönderdi. O kuvvetli
mızrağıyla vurarak, korkunç gök gürültüleri arasında bu dünyayı parça - parça
etti. Parçalanan bu dünya aynı gürültülerle,
Erlig ve insanlar
için yaratılan ilk dünyanın üzerine yıkıldı. İri dünya parçaları yeryüzünün
biçimini bütün - bütün bozdular. Eski dünyaya şimdi yüksek dağlar, derin
boğazlar balta girmez ormanlarla dolmuştu.
Kayra Han Erlig'i dünyanın en alt katına sürdü. O arada ne güneş, ne ay, ne de yıldız ışığı vardı. Tanrı Erlig'e dünyanın sonuna kadar orada oturmayı emretti.
Tanrı Kayra Han, şimdi on yedinci kat gökten kâinatı idare etmektedir.
Diğer gök
katlarından yedinci katta Gün Ana, altıncı katta Ay Ata oturmaktadır.
Güzelliklerle destanlarla kalın…
Nazan Şara Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder