Esnediyseniz Yandınız!
O Zaman Cadısınız.
nazanss.blogspot.com
Geçtiğimiz
akşam daha önce izlediğim Tatlı Cadı filmini bir kez daha izledim.
Çok
eğlendim. Yeni cadıyı Nicole Kidman oynuyordu.
İzleyenler
bilirler Tatlı Cadı diye bir dizi vardı yıllar önce…
Samantha cadıydı. Ama öyle anlatıldığı
gibi, huysuz, çirkin kötü kalpli bir cadı değil.
Tam tersi çok iyi kalpli, eşine âşık
ve biraz yaramaz güzel bir kadının ismi; Samantha Stephens, canlandıran Elizabeth Montgomery’di.
Başına gelmedik bir şey kalmayan eşi;
Darrin Stephens, canlandıran Dick York.
O
zamanlar bu isimleri hepimiz ezbere bilirdik. Sabırsızlıkla beklerdik Tatlı
Cadı’nın yayınlanmasını…
Hepimize
hayaller hediye ederdi adeta.
Çoğumuz
tatlı cadı biz olsak neler yaparız derdik.
Samantha
evlenince cadılığı bırakacağını söylediğinde nerede ise tüm kadınlar:
“OLMAZ”
demişlerdi.
Cadılık
bırakılır mı?
Gerçi Samantha’da bırakamamıştı. Eşine söz
vermişti ama bazı problemleri halledemeyince cadılığa başvuruyordu. Annesi
Endora tiplemesi harikaydı. Hala birilerini Endora’ya benzetiriz. Birçok
kaynana ismi Endora olarak tanımlanmıştır.
Tabi
birde meraklı komşuları vardı ki, inanın oda yaşadığımız bu zamanlara bile
ismini komşu tanımında taşımayı başarmıştır.
Meraklı
komşu Giadys ve kocası vurdumduymaz Agnis…
Bunlar
tatlı olan cadılık kısımları birde acı olan cadılar dan söz etmek istiyorum.
Gerçekte
cadılık var mıdır?
Cadı
denilince aklımıza kötü amaçları için sihir yapanlar gelmez mi?
Cadılar
elbette büyücüdürler.
Bizler
cadılardan söz ettiğimizde aklımıza süpürgesinde uçan, sivri burnu olan, siyah
pelerinli, sivri başlıklı yaşlı çirkin hatta korkunç kadınlar gelir ve onlar
çok tiz sesleri ile bağırırlar, ürkütürler.
Mistisizm’de
cadılar için:
“Cadılar; kötüdürler, olumsuz ve yıkıcıdırlar’ deniliyor.
Orta çağda şeytanın uşağı deniliyormuş
cadılara. Cadılar aksiliklerin sorumlusu olarak görülmüşler ve engizisyon
mahkemelerinde öldürülürlermiş.
Zaman
orta çağ…
İnsanlar
birçok şeyden korkuyorlar.
Cadılardan
da korkuyorlar. Peki, kim bu cadılar?
Savaşlar
ve veba salgınlarının, açlığın, sefaletin ağır olduğu bir dönem Orta Çağ.
İnsanlar bu olmazlarda vahşileşmişler. Herkes bir başkasını düşman bildiği
dönemler.
Eski
zamanların büyücüleri ilk başta cadı olarak sıfatlanmışlar.
Oysa büyücüler çok tanrılı dönemlerde
bilgin olarak görülürlermiş.
Birçok
yerde cadıları kilisenin yarattığını yazıyor.
Efsuncuların
da cadı olduğuna inanılıyor. Otacı dediğimiz şifacılarında. Kilise bunu da
şöyle bir kendince yakıştırma yapıyor:
Kitab-ı Mukaddes’te, “Efsuncu kadını
yaşatmayacaksın” (Çıkış 22:18) hükmü yer alıyor. Aziz Augustine göre, ‘havai
güçler’ olan iblisler göklerden aşağı süzülerek kadınlarla cinsel ilişkiye
giriyorlardı. İşte cadılar, bu yasak ilişkinin ürünü…(alıntı)
Zamanla
o kadar ileri gitmişler ki. Kendilerince cadı saptamalarına başlamışlar.
Eğer
vücudunda bir ben yâda doğum lekesi varsa cadısındır.
Cadı
olduğuna göre şeytanla işbirliği içindesin, cezalanmalısın.
Yaşlı
kadınların olduğu yerlerde salgın çocuk hastalıkları oluyorsa o kadınların cadı
olduğu öne sürülüyor ve yakılıyormuş
Daha da
komiklerini okudum.
Kilise
de ayin sırasında kadın esnediyse yandığının resmidir. Nedeni içindeki cin
kutsal sözlerden korktu kaçmak için kadının esnemesini istedi kadın ağzını
açtığında da kaçmaya çalıştı.
Bunun
gibi onlarca sebepte cadılar tespit ediliyor.
En
ağır işkencelere maruz kalıyorlar.
Ağır
işkencelerde itirafları bekleniyor.
Şeytanla
nasıl işbirliği yapıyor, içindeki cinler ona neleri yaptırıyor?
Engizisyon
dini bir kuruluş.
Cadılık
kilisenin en korkunç silahı oluyor.
Bu
işkenceler, ölümler, bu vicdansızlıklar çok uzun zaman sürüyor.
Sonrasında
biranda değişiyor.
Bu
defada böyle düşünenlerin şeytanla iş birliği yaptığına inanılıyor.
1606’da
Shakespeare’n yazdığı, Machbeth’in üç cadısında:
·
Kayna kazanım kayna yan ateşim yan!
Bir kazana kurt dişi,
Bir kazana kurt dişi,
·
Yahudi ciğeri, çocuk parmağı,
keçi safrası, Türk burnu, Tatar dudağı atıp bebek kanıyla soğutan…
O
zamanlarda büyük cadı avı devam ediyormuş.
Burada
birkaç alıntıyı aktarmak istiyorum, gerçekten enteresan geldiler bana…
Linç edilen ilk ”cadı”
İskenderiyeli Hypatia, sadece alımlı değil, bilgin ve bilgeydi. Ve erkekler tarafından cadı ilan edildi.
İskenderiyeli Hypatia, sadece alımlı değil, bilgin ve bilgeydi. Ve erkekler tarafından cadı ilan edildi.
Büyücülere
ve falcılara düşmanlık, insanın doğa ile arasına kültür duvarını çekmesiyle
birlikte başladı.
Eski
Ahit’te Talut’a (Saul) akıl hocalığı eden Endor Cadısı, yazılı kaynaklarda
bahsi geçen ilk cadıdır.
İsrailoğulları
da, Yehova’dan başka Tanrılar adına gelecekten haber verenleri yakmakla ün
kazanmışlardı.
”Cadıları
hayatta bırakmayacaksın!”
Eski
Ahit/Çıkış (Exodus) 22-17’de yer alan emir, bunun dogmatik bahanesi olmuştu.
Ünlü
”Su sınaması”nın ise daha Hammurabi devrinde Babil’de uygulandığı biliniyor.
Temizliğin
simgesi olan suyun pisliğe bulaşmış bir ruhu, içine sindiremeyeceğine inanırdı
insanlar
(Daha
sonra torunları suların da berbat edebileceğini kanıtladılar).
Buna
göre cadı addedilen kişi bağlanarak suya atılır, eğer batmazsa cadı olduğuna
hükmedilerek yakılırdı.
Tabii
cadı olmadığını ”kanıtlayanlar” arasında boğulup cennete gidenler de vardı.
Bu
konuda sayfalar dolusu yazılar var.
Kimden
hoşlanmıyorsanız; hapşurdu cadı, burnunu çekti cadı, beni var, dudağı ince,
kaşı kalın, bakışları garip, şikâyet edin.
Nasıl
olsa onun kendini savunma hakkı yok.
Direk
gittiğinizin hatta yandığınızın resmidir.
Yazık
o zamanda korku içinde yaşanmış hayatlara.
Yazık
onlara bu acımasızlığı yaşatan iblislere…
Bu
dünya yalan dünya.
Bu
dünyanın öbür dünyası var, nasıl hesap verecekler acaba…
Nazan
Şara Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder