Güzel
Kadınların İşi Zor.
nazanss.blogspot.com
Güzellik
başa beladır çoğu zaman.
Sanılır
ki ‘o
şanslı yaradan onu güzel yaratmış’
Yok,
her zaman böyle değildir.
Erkekler
sinek gibi başa üşüşür,
Kadınlar
kıskançlıktan acı vermek isterler.
Aileler
güzel kızlarının başına geleceklerden korktukları için onu hep gözaltında ve
kapalı tutmaya çalışırlar.
Korku,
güzel kadınlara daha sık gelen bir duygudur.
O
bilir çünkü beğenildiğini,
Bilir
ki çok kimse ona göz koyar.
Bilir
ki onu rahat bırakmazlar.
O
zaman kendini korumak zorunda kalmak iki kez daha da zor olur.
Etraftan
korumak, kendi nefsinden korumak!
Kendi
nefsinden korumak ne demektir?
Oda
şöyle, çok ilgi, abartılı iltifat, beğeni bakışları ruhumuza iyi gelir, okşar
ve ardından şımartır.
Burada
önemli olan onu hazmedebilmek.
Salt
güzelliğin bezenmedikten sonra çok da önemli olmadığını idrak edebilmek.
Dürüst
olmak, yalan söylememek, insanları hakir görmemek, yardım etmek ve ne olursan
ol Allah’ın yanında güzelin çirkinin farklı olmadığını bilmek.
Mesele
budur.
Esir Türk Kızları
Kitabımı
yazarken çok güzel ama öyle böyle değil, gerçekten gözlerin kendini başka yere
kaydıramayacağı kadar güzel ikiz kızları yazdım.
Güzellikleri
tek başına olsaydı başlarına gelecek olanlar Viyana’nın arka sokaklarında
batakhanelerde biterdi.
Eğitimli,
bilgili ve özenilerek yetiştirilmiş olmaları onların verecekleri yanlış kararları
elbette engelleyecekti.
Bütün
acılara göğüs germenin ne olduğunu bilmeleri onları belki de ileride
olacakların engellenmesini sağladı.
Dikkatli
olmak, dikkatli bakmak ve dikkatli düşünmek gerek.
Ben
Esir Türk Kızları’nda buna
ziyadesiyle dikkat ettim.
Okumayanlar
için kitabımdan kısa bir bölüm aktarmak istedim.
&
Karşılıklı
kahvelerini içerken Luise Maria genç kız hakkında bilgi edinmek için durmadan
sorular sormuştu.
Mahpeyker
kendine hazırladığı hayat hikâyesini ona da aynı şekilde anlattı.
Onun
sorularının cevaplarını da hep kısaltılmış olarak verdi.
O kadar az konuştu ki sonunda Luise Maria onun
çok konuşkan olmadığına karar verdi…
Bu
sessiz kızın iyi bir hikâyesinin olduğunu tahmin ediyordu Luise Maria ama kızı
konuşturamıyordu.
Bir
de kızın bu kadar güzel olmasından da rahatsız olmuştu.
Fabrikada
erkeklerin kıza bakışı onun pabucunu dama attırmıştı.
Şimdiye
kadar fabrikanın en güzel, en şuh kadını oydu.
Şimdi
bu kızdan sonra ne olacaktı?
Fabrikaya
gittiklerinde düşüncelerinde yanılmadığını anladı.
Daha
içeri girmeden fabrika bahçesinde beklenen biri gibi karşılanmıştı Mahpeyker.
Onun
iş başı yaptığını ustabaşı ya da onun yanında çalışanlar diğerlerine
söylemişlerdi.
Güzelliği
de dillerde dolaştığından özellikle erkekler bu afatı devran-ı mutlaka görmek
istemişlerdi.
Mahpeyker,
fabrikadan içeri girene kadar utanmış ve terlemişti.
Maria
Luise Allah var kızı korumuştu.
Bazılarına
ne var diyerek işaret etmişti.
Bununla
da kalmamış, Mahpeyker ’in evde yaptıklarını anlatmaya başlamıştı.
İlk
akşamdan Mahpeyker’i eve bıraktıktan sonra dışarı çıkışını, gelişini ve evde
yapılanları anlata – anlata bitiremiyordu.
Genç
kız hiç oralı bile değildi.
O
çoktan çalışmaya başlamıştı.
Onun aklında olanlar Luise Maria’nın evinde
olanlar değildi ki!
O
her an kardeşlerini, annesini, babasını düşünüyordu.
Ya
onlara bir şey olduysa düşüncesi aklını başından alıyordu.
Aklı
hep karışıktı.
Bazı
şeyleri sanki hemen anlayamıyordu.
Durmadan ne yapacağım?
Ya
da ne yapabilirim’i düşündüğünden her daim başı
ağrıyordu.
Rahat
uyku uyuyamıyordu.
Rüyaları
çok ağır ve eziyetliydi.
Hep
koşuyor askerler onu kovalıyordu.
Kâbuslar
birbiri ardına geliyor onu çok yoruyorlardı.
Çalıştıkları
fabrika dantel fabrikasıydı.
Mahpeyker
çeşitli dantelleri gördükçe evleri aklına geliyordu.
Fransız
danteli dendi mi terzi Hikmet geldiğinde yanında da bazen Madam Passori’yi
getirdiğinde kız kardeşi ile hangisini seçeceklerini bilemezlerdi.
İkiz
oldukları için aynı renkleri severler, aynı modellerden hoşlanırlardı.
Anneleri
çeşitli defalar kızlarına sitem ederdi.
Nazan Şara
Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder