18 Ekim 2017 Çarşamba





Ferhat ile Şirin

Ölümsüz Âşıklar

nazanss.blogspot.com




Sizlere büyük aşklardan söz etmek istiyorum. Arada bir buradan aşkları anlatacağım. Önce efsane aşkları, sonra tarihteki büyük aşkları, sonra bizdeki aşkları, günümüzdeki aşkları…
Aşk.
Bu sihirli üç harfin nelere kadir olduğuna şahit olacağız.

Bir nakkaşçıdan söz edeceğim.
Yiğit bir delikanlı...
Çok da becerikli…
Saraylarda nakkaşçılık yapan bir zanaatkâr düşünün.
Bu delikanlının adı Ferhat…
Ferhat olmayacak birine sevdalanmıştır. Ne sevda ama! Amasya beyinin güzel kızı Şirin’e…
Şirin çok güzelmiş, Ferhat’ın aklını başından almış. Hoş Şirin’de olmayacak bir şey yapmış, oda Ferhat’a sevdalanmış.

Amasya Beyi; kızını isteyenlere bir şartı sunarmış. Dermiş ki:
“Dağın ötesindeki suyu, şehre akıtacak yiğide vereceğim kızımı.”

Bu öyle olacak bir iş değilmiş. Koca dağ, yarılacak ta su getirilecek.
Kimse bu işe kalkışmamış ama Ferhat öyle bir sevdalı ki,
Şirin’e! Dağı gözü görmez olmuş.
“Ben yararım dağları, suyu getiririm.”

Almış külüngüyü eline, Şahinkaya’ya gitmiş.
Başlamış dağı değmek için vurmaya…

Yer gök onun külüngüsünün sesi ile inler olmuş. Onun aklında sadece Şirin’i varmış. Bu aşk onu öyle güçlendirmiş ki! Vurdukça kayaları parçalar hale gelmiş.
Zaman geçiyormuş, Ferhat hiç durmadan, vuruyormuş, vuruyormuş…
Aradan bayağı bir zaman geçmiş.

Suyun sesi uzaklardan da duyulmaya başlamış.
Şirin’in bir de ablası varmış. Mehmene Banu, bakmış ki, Ferhat ne yapacak, edecek bu suyu Amasya’ya getirecek, bacısı ile de evlenecek.
“Bu olacak iş değil.” demiş.

Hemen bir cadı bulmuş, onu Ferhat’ın yanına yollamış.
Ferhat bakmış yaşlı bir kadın geliyor.

Azıcık soluklanayım.” demiş.
Yaşlı kadınla sohbet etmeye başlamış. Yaşlı kadın onun suyu niye getireceğini sormuş. Oda;

“Beyin kızı Şirin’i alacağım, Amasya’ya su getirirsem” demiş.
Cadı, çok üzgün gibi yapmış yüzünü.

“Eee be, oğlum senin haberin yok öyleyse, sen aylardır buradasın. Şirin öldü, bende sana helvasını getirdim.” Demiş.

Ferhat yaşlı kadının dediklerini duyunca kahrolmuş. Delirmiş. Ne yapacağını bilemez olmuş.

“Şirin… Şirin.”
Bağırıyormuş.
“Şirin yoksa bu dünyada yaşamak bana haramdır.” demiş.
Elindeki külüngüyü havaya fırlatmış, külüngü havadan onun başının üstüne düşmüş. Oracıkta delikanlı Ferhat can vermiş.

Tez zamanda; suyu getiren Ferhat’ın öldüğü duyulmuş.
Şirin’de duymuş.

Koşmuş Ferhat’ın öldüğü yere, kayalıklardan aşağı kendini atmış.

Su gelmesine gelmiş ama seven iki âşık artık yokmuş.
İkisini yan yana gömmüşler.
Efsane bu ya her mevsim bu iki mezarda birer gül bitermiş.
İki mezarın arasında da bir karaçalı olurmuş.

Nedense hep efsanelerde böyle olur.
Bütün okuduğum büyük aşklar böyle olmuş. Hep imkânsız aşklar!
Büyük aşklar, kavuşulmamış aşklardır derler ya! Gerçekten öyle midir. Bilmiyorum.

Ben burada sizlere büyük aşkları anlatacağım. Birlikte bakacağız. En büyük aşkların kavuşulan mı, kavuşulmayan mı aşklar olduğuna!

Aşk o kadar büyülüdür ki. Ferhat âşık olmasaydı, o gücü bulup, dağları delip suyu getirebilir miydi? Bence getiremezdi. Asırlardır, Ferhat ile Şirin’in aşkı anlatılıyorsa!
Vardır bununda bir sebebi…

Aşk kutsal bir duygudur.
Ne mutlu âşık olanlara…


Nazan Şara Şatana

nazanss.blogspot.com


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder