31 Ekim 2017 Salı





Güven mi?



nazanss.blogspot.com



Çaresizliğin ne olduğunu bilir misiniz diyeceğim ama inanıyorum ki tüm insanlar hayatları boyunca çaresiz kaldıkları zamanları olmuştur. Ve biliyorlardır. Hani ne yapacağınızı bilemezsiniz. Dünya çok büyüktür siz içinde çok küçüksünüzdür ama dertleriniz çok büyüktür. Sizi dertleriniz ezmektedir.

O kadar büyüktürler ki, içinizi sıkmaktadırlar. Ağırdır kaldıramıyorsunuzdur. Ne yapacağınız bilemiyorsunuzdur.
Şaşkın aptal ve en önemlisi çaresizsinizdir. Çaresizliklerin önemli olanlarından biri de gönül çaresizliğidir. Tercihlerin farklı olmasıdır.

Bir gün yaşamınızdaki değişikliği siz bile anlayamıyorsunuz. Ne oldu?
Bu iki kelime çok önemlidir. Ne oldu?

Olanlar olmuştur aslında. Siz neyi soruyorsunuz kime soruyorsunuz. Sorduğunuz kimse tercihini yaptığına göre o bunu anlayacak durumda değildir ki. Onun isteği tek dileği biran an önce istediğine kavuşmak. Bu istek ne ise o…

Ne gariptir bu dünya. Anlayabilene aşk olsun. Ben hala anlamadım. Bir anlayan bana anlatsa mutlaka yine anlamam. Çünkü anlayanda bu dünyadan gidene kadar anlamayacaktır. Dünya her gün yeniden doğar ne kadar doğru.

Dünü unutur muyuz bilemem ama yarını asla tahmin edemeyiz. Değil yarını beş dakika sonrasını bilemeyiz.
Birilerine güveniyorsunuz. Güven bana göre en önemli duygu. Ben güven duygusunun önemini hayatımda yediğim çok büyük tokattan sonra anladım.

Sevgiden önemliymiş güven. Birine güvenmek. Bu çok güzel bir duygu… Ben herkese bir şey sormak istiyorum. Sizler birilerine güveniyor musunuz?

Mesela eşinize, kardeşinize hatta arkadaşlarınıza… Evet diyorsanız gerçekten ben sizleri kutlarım. Ben güvenin güvenilmeyeceğini anladığımda çok şaşırmıştım.
Bir gün önce çok yakınınız bir gün sonra nasıl bu kadar yabancınız olmuş şaşkınsınız.

Bunu nasıl başarıyor tebrik etmek lazım kimi diyeceksiniz. Ben hayatı diyorum. Bir gün önce ilerisi için aklınızla, ruhunuzla asla karşınızdakinin sizden vazgeçebileceğini bilmediğinizden hatta düşünmediğinizden hatta asla!

Düşünmeyeceğinizden birçok anlamda rahatsınız! Heyhat asla rahat olmamak gerekir. Bunu bilmek gerek.

Asla kimseye güvenmemek ve güven duygusunun verdiği her ne hal ise ona inanarak kendinizi emanet etmemek gerekirmiş. Sizi vuran kendinizi emanet ettiğiniz oluyor. Biran da bırakıyor.

Kucak ve yer arası yarım metreyi almazken siz uçuruma yuvarlanıyorsunuz. Çünkü düşüş bitmiyor. İniyor da iniyorsunuz.

Bu aşağısı ne kadar uzaktaymış. Bilmiyorsunuz. Çünkü haberiniz yok. Nasıl olsun ki.
Sonra birkaç model örnek daha var. İki insan ellerini birleştirdiklerinde kalpleri bile aynı ritmik ahenkle atıyor ki ruhunuz aynı lezzeti sizlere heyecanlanarak geri veriyor.

Birlikte bir süre sonra aynı şeylerden lezzet alıyorsunuz. Hatta lezzetleri paylaşırken ona daha fazlasını veriyorsunuz. Çünkü kıyamıyorsunuz.

Oysa kıymak ne demek sizin başınıza gelen doğrama makinesinin en sert dişlisi oluyor ki kalın ve ağır parçaladıkça parçalanıyor. Kalkabiliyorsanız kalkın altından göreyim sizi.

Hani demiştim ya birlikte keyif aldığınız, hüzünlerinizi hatta gözyaşlarınızı paylaştığınızla bir anda ne oldu da olduğunun neticesinde siz hüzün ve içinizin acısıyla kalırken onun eğlendiğini, yeni uçuşlarda yeni kır çiçeklerini kokladığını biliyorsunuz.

Ne demek lazım burada Heyhat mı uygun düşer sizce? Yazık mı?
Kime yazık bu sonradan tartışılacak bir konu. Onu zaman gösteriyor ama şimdi eskilerdensiniz.

Ama bir bildiğiniz var. Siz küçüldünüz. Dünya büyüdü, sorunlar büyüdü, eziyet büyüdü. Bazı insanların size bakışlarını fark ediyorsunuz.

İçinde acıma olan bakışlar. Vahlar ve sana da ha! Denilenin anlamının ne olduğu? Hala anlayamadığınız iç çekişler. Yakın sandığınız dostların sonra sizinle değil de onlarla olduğunu anlamak da cabası.

Bir süre sonra onun yakınlarının bile onunla olduğunu bilmekte milli piyangodan çıkan amorti gibi. Amorti size kalanı onlar büyük parayı götürmüşler. Ya da öyle sanıyorlar. Amorti ise karşı tarafın yakınlarının sizi hala adam yerine koymaları. Yine ne demek gerekiyor burada. Yazık mı? Heyhat mı? Buna da siz yine karar verin lütfen nereye yakıştırırsanız.

Sonra bölümlerin kaçıncısına giriyorsunuz ki, burada akıl öğretmeler başlıyor. İyide nasıl anlamadın, iyide öyle yapmasaydın, iyide böyle olmasaydı.

İyide sende kardeşim kör müydün, iyide sende kardeşim niye güvendin. Bu kadar cümle içinde tek doğru olan niye güvendin kısmı.

Niye güvendim. Aslına niye sürprizdi ki? Az çok onu anlamıştın. Onu sıkman da onun ahlak damarlarının ne kadar ince olduğundan kaynaklanmıyor muydu?

Onu takibe alman üzerinde durman hep bu sonun bir gün geleceğini düşündüğünden olmuyor muydu? Senin yanında başkaları göz hapsinde ise zaten sana saygısı yoktur.

Bunu hep görüyorsan saygıyla alaka kalmamıştır. Senin yokluğunda zaman dilimleri değerlendiriliyorsa sevgisi de yoktur. Sen neyin derdinde, takibinde en komiği de sevgisindesin.

Kayık küreksiz ve kayıkçısız gider mi. Akıntıya gider. Oda senin içini acıtır. Hani âşık olunca içinde kelebekler olur ya. Kanatlarını rengârenk açarlarda sanki birbirlerine işve yaparlar. Sen onu hissedersin. Oysa son zamanlarda karnında kelebekler yoktur. Binlerce arı hatta bir arı kovanı vardır. Seni sokarlar. Nasıl yanar için nasıl? Ve nasıl anlatılır ki. Zor…

Ben bunları nereden hatırladım da yazdım inanın bilmiyorum. Belki bir güzel arkadaşımın biten güzel evliliği beni etkilemiştir, belki de bir dostun eskiyi hatırlatan sesi. Kim bilir. Belki de artık güven duygusunun olmadığını bilerek yaşadığımdan böyle bir duygunun bir zamanlar bende olduğuna şaşkınlığımdır beni bunlara yazmaya iten. Kim bilir.
Bildiğim bir şey var tabi.

Dünya yeniden doğduğunda inanın bir günde size aydınlık getiriyor.

Bir günde size rahatlık ve ferahlık getiriyor.
Bir bakıyorsunuz sade bir hayatınız oluyor. Bir bakıyor huzurlusunuz.

Bir bakıyorsunuz. Mutlusunuz. Belki içinde artık beslediğiniz insanlara güven, inanç duyguları olmuyor. Belki artık yarını düşünmeden, hatta planlar yapmadan, hatta yokmuş gibi yaşamayı öğreniyorsunuz. Böyle daha rahatmış. Tabi gençlikte gitmiş olduğundan daha aklı başında kararlar verebiliyorsunuz.

Ben sizlere şunları da söylemek istiyorum. Gözlerinizi açın, kimseye hak ettiğinden fazla önem vermeyin, güvenmeyin hiçbir şekilde kendinizi emanet etmeyin.

Siz bir bireysiniz. Siz birinin yanında olan ve onun yakını ismi ne sıfatla anılırsa anılsın. Onun bir şeyi olarak yaşamayın. Sizin bir adınız var.

Sizin verecek bir hesabınız var. Bir gün o birinin hiçbir şeyi olmadığınız zaman ne yapacağınızı da bilmiyorsunuz.

Oysa siz kendiniz olun her zaman ne yapacağınızı da bilin.

Doğru olanı bu çünkü…



Nazan Şara Şatana

nazanss.blogspot.com


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder