Tasavvuf
Tasavvuf, herkese dost olmak, kimseye yük olmamak,
gül bahçesinin gülü olmak, diken olmamaktır.
Tasavvuf, ilahi ahlakla ahlaklanmak, bencillikten
kurtulup, kendisinden çok başkasını düşünmektir.
nazanss.blogspot.com
Tasavvuf, insana aklıselimin, kalbi selimin ve nefsin kemale
erdirilmesini öğreten en tesirli bir eğitim metodudur.
nazanss.blogspot.com
Tasavvufu öğrenme
çabasındayım…
Benim
için Mevlana denildi mi hani bir tabir vardır ya işte aynen öyle olur.
Akan sular
durur.
Ben ciddi bir Mevlana severim. Ben ciddi
bir Mevlana aşkıyla yanıp tutuşanım.
Ben ciddi bir Hz. Mevlana öğretisini
öğrenmeye çalışanım.
Ben ciddi olarak onun sözlerinden bir
lahzasını almaya,
Onun gösterdiği yolda yürümeye gayret
eden, onun insanlık için söylediklerini yine bir parçacık uygulamaya çalışan
bir öğrencisiyim.
Mevlana
Celalettin Rumi, Tasavvufun önde gelen isimlerinden biri...
700
yıl önceki sözleri, hala bizim yol
göstericimiz ise o gerçek anlamda bir ışıktır.
Mevlana farklı
düşünceleri olan biriydi.
Sevgi ya da
aşk onun için çok önemliydi.
Keşke hepimiz
için, şimdi de çok önemli olsa!
O her şeyde
sevgiyi şart koşmuştu, aşkı şart koşmuştu… Düşünsenize sevginin ve aşkın çok
olduğunu o zaman dünyada kötülük olur mu?
Çok sevdiğiniz
birilerine nasıl kötülük yapabilirsiniz, nasıl kıyarsınız.
Aşk sevginin
büyüğü değil midir?
Anaya aşk
olmaz mı, babaya aşk olmaz mı, evlada, vatana, bayrağa, dünyaya en önemlisi tüm
insanlara aşk olmaz mı, tüm insanları sevemez miyiz, bizimle olsun istemez
miyiz?
Gel, gel, ne olursan
ol yine gel,
ister kâfir, ister mecusi,
ister puta tapan ol yine gel,
bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir,
yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...
Şu toprağa sevgiden
başka bir tohum ekmeliyiz,
Şu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeliyiz biz...
Beri gel, beri! Daha da beri! Niceye şu yol vuruculuk?
Mademki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik...
Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız!
Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir.
Mevlana’nın felsefesine benzer bir felsefede
Sokrates’in felsefesidir. Aşk için o neler söylemiştir.
Aşk insan ruhunun ilahi güzelliğe duyduğu açlıktır.
Aşk, yalnız güzelliği bulmayı değil aynı zamanda
onu yaratmaya ve devama iştahlıdır.
Fani vücutta ebediyetin tohumlarını yetiştirmeye
iştahlıdır.
Bunun için iki cins birbirini sevmektedir.
Kendilerini tekrar yaratmak ve böylece zamanı
ebediyete kadar uzatmak isterler.
İşte bunun için ebeveyn çocuklarını severler.
Sevişen ana babanın ruhları yalnız çocukları vücuda
getirmez.
Bunlar aynı zamanda ebedi güzellik arzusunun
arayıcılarını ve haleflerini de vücuda getirirler.
Okuduğum bir yerde bakın aynen şöyle yazıyor:
Mevlana’nın
insan anlayışına geçmeden önce onun etkilendiği tasavvuf felsefesine kısaca
değinelim. Mevlana’ya anlayabilmek için tasavvuf felsefesinin bilinmesi
gerekir, aksi halde Mevlana’nın düşünceleri askıda kalır.
O zaman Tasavvufu inceleyelim.
Sizlere tabiî ki bu konuda ahkâm
kesemem. Sadece âlimlerin yazdıklarından alıntılar yapabilirim. İnanın bunları
okumak, okuduktan sonra biraz düşünmek bana da sizlere de çok iyi gelecektir…
Tasavvuf insanın yüce yaratıcısına karşı ne kadar aciz
olduğunun farkına varması ve Peygamber efendimizin ( sav) ahlakıyla
ahlaklandırmasıdır.
Bunun için evvela aklın
aklıselim,
Kalbin kalbi selim hale gelmesi,
Nefsin kemale ermesi
gerekmektedir.
Tasavvuf, insana aklıselimin,
kalbi selimin ve nefsin kemale erdirilmesini öğreten en tesirli bir eğitim
metodudur.
Tasavvufa
göre Yaratan ile yaratılan arasında ayrılık yoktur. Allah’tan başka varlık
yoktur ve insan Allah’tan gelmiştir, yine Allah’a dönecektir. Ancak bunun için
ölümü beklemeye gerek yoktur, nefsi terbiye ederek ezeldeki Birliğe
ulaşılabilir.
Tasavvuf, kafanda ne varsa atmak,
elinde ne varsa dağıtmak, önüne ne çıkarsa çıksın ona yüz çevirmemektir. Yani
zihni kötü düşüncelerden arındırmak, cömert olup başkalarına ikramda bulunmak,
karşına hangi çeşit insan çıkarsa çıksın(iyi-kötü, güzel-çirkin, kadın-erkek,
dinli-dinsiz) hepsine iyi gözle bakabilmektir.
Tasavvuf,
herkese dost olmak, kimseye yük olmamak, gül bahçesinin gülü olmak, diken olmamaktır.
Tasavvuf,
ilahi ahlakla ahlaklanmak, bencillikten kurtulup, kendisinden çok başkasını
düşünmektir.
Bir
diğer anlamda tasavvuf sevgi ve aşk felsefesidir. Nitekim Hz. Muhammed bir
hadisinde:
“Allah güzeldir, güzelliği sever, Kibir
ise Hakkı kabul etmemek ve insanları hor görmektir.”
Buyurmuştur.
Allah, mutlak cemal ve kemal sahibi olarak her türlü güzelliğin kaynağıdır.
İnsan, Allah’ı ne kadar tanırsa(marifeti artarsa) O’na karşı olan sevgi ve aşkı
da o oranda artar.
Zamanın
başlangıcından önce Allah Mutlak Güzellik idi. Mutlak Varlık, Mutlak Güzellik
veya mutlak Gerçek olan Tanrı, var olmayan bir dünya, yani yokluk dünyası ile
bilinebilirdi.
Yine
tasavvuf ehli arasında meşhur olan bir kutsi hadis vardır:
”Ben gizli bir hazine idim, bilinmeyi
sevdim, beni bilsinler, tanısınlar diye mahlûkatı yarattım.”
Buna
göre başlangıçta sevgi, Allah’tan çıkmış ve evrenin yaratılmasına sebep
olmuştur. Bunun için tasavvufta esas olan ulvi ve ilahi aşktır. Gerçek aşk, insan
ruhunun Allah’a karşı özlemidir.(alıntı)
Mevlana’da Tanrı, Güzellik ve Aşk
Yine yazanlardan alıntılar yapacağım.
Bu güzellikleri öğrenmek adına…
Mevlana’nın üzerinde durduğu en temel varlık Tanrı’dır. Bu, onun düşüncesinin
merkezini oluşturur. Tasavvuf felsefesinde evrende olan bütün şeyler Tanrı’nın
yansımasıdır.
Mevlana
bir gün sema halinde iken büyük bir vecde kapılıp:
“Hiçbir şey görmedim ki, Tanrı’yı onda görmemiş
olayım”,
Diyerek
bu görüşü dile getirmiştir. Onun bu konudaki diğer düşünceleri şöyledir:
Dünya, insan, yerde ve gökteki her
şey, kendi mahsulü olan bir ressamın eseridir.
Hâşâ dünyada senden güzel bir sevgili yoktur;
Yahut yüzünü görmekten daha güç bir iş olamaz,
İki dünyada da dostum, sevgilim ancak sensin;
Nerede bir güzel varsa, o da senin ışığındır zaten(Rubailer,37).
Mevlana
bu dörtlüğünde dünyadaki bir güzeli, Tanrı’nın bir ışığı olarak kabul eder.
Güneş ışığı dünyayı aydınlatır, karanlığın korkunçluğu yanında aydınlık çok
güzeldir.
Mevlana
esas olarak sevgi ve aşk üzerinde durur ona göre aşk bir bilgi edinme
yöntemidir. İnsan ancak Tanrı’ya aşkla ulaşabilir. Şimdi onun bu konudaki
düşüncelerini görelim:
“Nerede olursan ol, ne halde bulunursan
bulun; sevmeye, âşık olmaya çalış. Sevgi mülkün, ülken oldu mu, boyuna âşık
olursun; mezarda da, mahşerde de, cennette de âşık olursun; sonu gelmez ya;
boyuna âşık olursun.”
Mevlana’ya
göre eğer birisini seviyorsak bunu mutlaka kendisine söylemeliyiz. Bunu şöyle
dile getirir:
“Hz. Muhammed mescitte oturuyordu.
Birisi mescidin kapısının önünden geçti. Dostlardan birisi Ey Allah’ın elçisi,
şu geçen kişiyi seviyorum ben. Hz. Muhammed kalk ve bu sevgiyi ona bildir,” buyurdu.
Sultan
Veled dedi ki: Bir gün babam bana:
“Bahattin, düşmanının seni sevmesini
istersen, 40 gün onun iyiliğini söyle. O senin dostun olur: çünkü gönülden dile
yol olduğu gibi, dilden de gönüle yol vardır.
Sonuç
olarak Mevlana’ya göre aşk, dünyanın yaratılış sebebidir.
Tanrı
evreni sevgi yüzünden yaratmıştır.
Nasıl
ki, çocuğun bedeni sütsüz yaşayıp gelişemezse,
Ruhu
da sevgisiz var olamaz.
Yetişkinler
içinse sevgi, bal gibi çok tatlı bir şeydir.
Aşk
Tanrı’nın vasıflarındandır.
Ondan
başkasına âşık olmak geçici bir hevestir.
Tanrı
aşkı ise ebedi olarak devam eder.
Mevlana’ya
göre, gerçek aşk karşılıksız sevgidir, sevdiğin kişinin seni sevip sevmemesi
önemli değildir. Ayrıca Mevlana’ya göre şehvet aşk değildir. Şehvetle aşka ulaşılmak
istenirse çok uzun mesafelerin kat edilmesi gerekir.
Bu
okuduklarınızdan sonra benim bir şeyler yazmama gerek var mı? Bence yok. Sadece
şunu söyleyebilirim. Ben onun sözlerini ciddi şekilde dikkate alıyorum. Elimden
geldiği kadar…
Nazan Şara
Şatana
nazanss.blogspot.com