28 Ağustos 2017 Pazartesi

Şeyh Edebali’nin nasihatleri


nazanss.blogspot.com




Osmanlı İmparatorluğunun kurulmasının fikir babası…

Ona Şeyh Adabalı – Şeyh Atası deniliyormuş.
Büyük bir İslam İlahiyatçısı ve Din Bilgini… Ahi Şeyhi… Osmanlı İmparatorluğunun kurucusu Osman Gazi’nin kayınpederi, Orhan Gazi’nin büyük babası… Ayrıca Osmanlı Devletinin kurulmasının da fikir babasıymış.

Hayatını incelediğinizde onun ne kadar büyük bir âlim, büyük bir din adamı, çok önemli bir tasavvufçu olduğunu görüyorsunuz. Uzun yaşamış, çok önemli öğrenciler yetiştirmiş. Onun nasihatlarının her cümlesi altın harflerle yazılması gerekecek kadar önemli…

İstanbul’dan, Antalya’ya bu defa araba ile gittik.
Bilecik’ten direk geçmek mümkün değildi. Öylede yaptık. Bilecik’te durduk, Şeyh Edebali’nin türbesini ziyaret ettik.
Onarım varmış.
Ben çok uzun yıllar önce ziyaret etmiştim.
Çok bir şey değişmemiş. Benim gönlüm böyle dünya cevherlerinin yattıkları yerlerin daha farklı olmasından yana… O bir din adamı, o bir fikir babası, o bir tasavvuf erbabı o çok ama çok önemli bir zat…

Osmanlı dünyaya nam salmış, asırlar boyu birçok ülkede hâkimiyetini sürdürmüş, yoktan var olmuş bir imparatorluk ve bunun fikir babası…
Bir eksiklik hissettim. İlk ziyaretimde de şimdikinde de…
Oraların tarihini anlatan yazılar temsili resimler olsa, daha bir bilgilense gidenler, ziyaret edenler etraflarına gördüklerini daha detaylı anlatma imkânına kavuşsa, türbe ziyareti sırasında mutlak her anlamda daha güçlü oradan ayrılacaktır…

Türbe ziyaretlerinde dileklerden ziyade yatan zatların ruhlarına Fatiha okumak benim için bir hayli önemli. Dualarımı ettikten sonra huzurlu hissederim kendimi.

Şeyh Edebali

Aslen Karamanlıdır. Karaman'da başladığı tahsilini Şam'da tamamlamıştır. Tefsir, hadis ve özellikle İslam hukukunda uzmanlaşmıştır. Mevlânâ Celaleddin-i Rumi ve Hacı Bektaş-ı Veli gibi, zamanının büyüklerinin sohbetinde bulunmuştur. Tasavvuf yoluna girdiği, Baba İlyas halifelerinin ileri gelenlerinden olduğu belirtilmektedir. Doğum tarihi kesin olmamakla beraber, 1206 yıllarında doğduğu tahmin edilmektedir.

Âlim, faal, varlıklı, çevresi için örnek teşkil eden bir kişi olan Şeyh Edebali, Eskişehir yakınlarında İtburnu denilen köyde yaşar, yaptırmış olduğu zaviyede öğrenci yetiştirir ve halkı aydınlatırdı. Bilecik'te bir dergâh yaptırmış, Osman Gazi'yi de birçok defa burada misafir etmiştir.

Rivayete göre, Osman Gazi'nin dergâhta bulunduğu bir gece, rüyasında: Şeyh Edebali'nin göğsünden bir ayın çıkıp kendi göğsüne girdiğini ve göğsünden bir büyük ağaç bitip dallarının âlemi kapladığını, altından birçok nehirlerin çıkıp insanların bu sulardan geçtiklerini görmüştü… Sabah olup rüyayı anlatınca, Şeyh Edebali rüyayı şöyle tabir etmiştir:

"Sen, Ertuğrul Gazi oğlu Osman, babandan sonra bey olacaksın. Kızım Malhun Hatun ile evleneceksin. Benden çıkıp sana gelen nur budur. Sizin soyunuzdan nice padişahlar gelecek ve nice devletleri bir çatı altında toplayacaklar, Allah nice insanın İslam'a kavuşmasına senin soyunu vesile edecektir."

Gerçekten de öyle olur, altı asırdan fazla devam edecek olan bir imparatorluğun temelleri Osman Gazi ile atılır ve bunun ilk müjdecisi Şeyh Edebali olur.

1326'da 120 yaşlarında Bilecik'te vefat etmiş, dergâhının zikir odasına gömülmüştür. Eskişehir'de de adına bir türbe yapılmıştır.
Vefatından bir ay sonra kızı, dört ay sonra da damadı Osman Gazi vefat etmiştir.

Şeyh Edebali’nin nasihatleri:

Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana...
Güceniklik bize; gönül almak sana.
Suçlamak bize; katlanmak sana.
Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.
Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.
Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana...
Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.
Ey Oğul!

Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teâlâ yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize vaat edilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.
Oğul!

Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgârlarında savrulur gidersin.
Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkâr ve iradene sahip olasın!
Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir.

Vaktinden önce çiçek açmaz.
Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır.
Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir.
Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme.
Her zaman duy varlığını.
Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.

İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler.
Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir.
Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır.
Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir.

Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin.
Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma!

Gördün, söyleme; bildin deme!
Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir...

Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki âlime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.

Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözü pek) derler.

En büyük zafer nefsini tanımaktır.
Düşman, insanın kendisidir.
Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir.
Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir.
Ülke sadece idare edene aittir.
Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur.
Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler.
Bunun içindir ki, yaşayamadılar.
(Bu nasihat Osmanlıyı 600 sene yaşatmıştır.)

İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay - kolay kalkmaz.
Kişi kıpırdamayınca uyuşur.
Uyuşunca laflamaya başlar.
Laf dedikoduya dönüşür.
Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez.
Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!

Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar.
Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur.
Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır.
Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı...

Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli.
Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir.

Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü zaman yok, süre az!

Yalnızlık korkanadır.
Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz.
Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin.

Sevgi davanın esası olmalıdır.
Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!
Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez.
Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın.
Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın.

Bunlar muhteşem sözler.
Birkaç kez üst üstte okunmalı derim ben…

Nazan Şara Şatana
nazanss.blogspot.com


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder