İSTANBUL – İSTANBUL KİTABIMDA
ELBETTE İSTANBUL’U ANLATTIM.
nazanss.blogspot.com
Defli
tapınağı varmış, orada bir kâhin! Aslında ne olduysa o kâhinin sözlerinden
sonra olmuş.
Kâhin
seçmiş buraları, o gidelim demiş. Yani kâhinin öğüdü buralarda olmalarının
sebebi! Neyse seçmişler.
Sonra
komutanlarının Adından da esinlenmişler. Demişler ki biz buranın adını ‘Bizantion’ koyalım.
Öylede
yapmışlar.
Ondan
sonra pek çok istilalara uğramışlar. Buda o dönem için oldukça normal bir
şeymiş. İlk mağlubiyetleri acı olmuş.
Bithynialılar
tarafından yağmalanmışlar. Ele geçirilmişler. Ortalık iyice karışmış. Ana baba
günü misali.
Makedonyalıların
tehditlerinden korkmuşlar garipler ne yapsınlar.
Bizantion
Roma’dan yardım istemiş.
İşte
olanların ikinci perdesi bu yardım isteğinden sonra olmuş ki ne olmak asırlar
süren kalıcılık baki olmuş diyebiliriz artık.
Kent artık
Roma egemenliğinin altına geçmiş.
Önceleri
idari sonraları Bithnia-Pontus eyaletinin bir parçası oluvermiş.
Peki,
ne olmuş?
700
yıllık kent devleti statüsü son ermiş.
Surlar
değişen imparatorluklarla yıkılmış. Yeniden yapılmış.
Kent
yıkılıyor yeniden inşa ediliyor. Üstelik bu çeşitli dönemlerde tekrarlanıyor.
Yıllar,
asırlar yine ses ya da ışık hızıyla değişirken kentin de değişimleri durmadan
değişiyor.
Kentte
her dönem yeni binalar, sokaklar yapılıyor.
Hipodrom
inşaatı başladığında kent artık bayağı ileri düzeydeki kentlerin arasına
girmiş. 269’da Gotların saldırısı da tam tuz biber olmuş şehrin üstüne serpmiş.
Kazananmışlar.
Zaferlerine
istinaden deniz kıyısına yakın bir yere sütunlarını dikmişler.
Burası
onlara da kalmamış. 313’de Nicomedialılar kenti ele geçirdiklerinde
yaptıklarına az yanmamışlardır düşünüyorum da!
Tabi garip
şeyler de oluyormuş.
Bir
örnek vermek gerektiğinde şöyle diyebiliriz.
I.Constantinus,
Nicomedialılar’la yaptığı savaşı kazanıyor ve kenti geri alıyor.
Bu
hoş bir şey herhalde!
Eski
şehirlerine kavuşuyorlar. Bence hoş. Sonra burayı Roma İmparatorluğunun
başkenti ilan ediyorlar.
Bizantion
Roma’nın Doğusunun yönetim merkezi olunca; Kentin dünya kültürü ve siyaseti
içindeki önemli rolünü de belirlemiş oluyor.
Romanın
soyluları geliyor kentin nüfusu artıkça artıyor.
Şehrin
imarı da artık değişiyor. Kolay değil koskoca başkent üstelik Roma
İmparatorluğunun başkenti.
Limanlar
yapılıyor, su tesisleri yeniden düzenleniyor. Kent içi su dağıtım sistemlerinin
temelleri atılıyor.
Savunmada
düşünülüyor ve yeni surlar yapılıyor.
Hipodrom
o dönemlerde çok önemli. Buraya yapılanda çok büyük çok heybetli…
Ses
getirenlerden yani!
Tabi
hipodrom duvarlarının üstleri heykellerle süsleniyor.
Her
yeri at heykelleri sarmaya başlıyor. Bir eyvah daha!
Kent
Latinler tarafından istila ediliyor atlılar doğruca Venedik’e, San Marco
Meydanına gidiyor.
Sultanahmet
Meydanı yani Hipodromun olduğu yer, İmparatorluk sarayı yani Sultanahmet
camisinin olduğu yer,
Anıtsal
ibadethaneler ki bunlardan biri çok önemli. Akropolis yani Topkapı sarayının
olduğu yer.
Buralarda
önceleri yeni Roma adı ile anılıyorken! Bundan sonra;
Kent
I.Constantinus’un kendi adıyla özdeşleşmiş ve şehre 330 yılında
Constontinopolis denmiş.
Burası
gittikçe önemli bir yer olmasını sürdürmüş.
Önce
Aya İrini, ardında da 360 yılında Ayasofya kiliselerini yaptıran Constantinus
kentin yüzünü her geçen gün değiştirmeye ve daha iyi daha önemli bir yer haline
getirmeye başlamış.
476
‘da Doğu Roma İmparatorluğu Bizans İmparatorluğuna dönüşünce burası bu yeni
imparatorluğun haliyle başkenti oluvermiş.
Bu artık
yükseliş devridir.
Eskiler
onarılmış, yenilenmiş. Ayasofya bir daha elden geçirilmiş.
Şehirdeki
daha önceki veba salgınının kökü tamamen kazınmış.
Olanlar
bununla kalmamış ki!
Bu
büyük bu heybetli şehir; Sasaniler, Avarlar, Bulgarlar, Müslüman Araplar sonra
da Ruslar tarafından kuşatılmış.
Neticede
1204’de kent haçlılar tarafından ele geçirilmiş.
Ne
yazık ki yağmalanmış. Bu muhteşem şehir Ortaçağın en görkemli şehri yoksul ve
harabe bir kent olmuş. Küçülmüş, fakirleşmiş.
Fakir
olunca ne olmuş? Zenginler gitmişler buradan. Onlar İznik’e yerleşmişler. Çok
sıkıntılar yaşanmış. Muhteşem eserler çoğu zaman bir hiç uğruna yok olmuş.
Saraylar yıkılmış, şehir harabe ve hastalıklı bir yer olmuş çıkmış.
1261’de
Palailogos Hanedanı burayı tekrar ele geçirmiş Latin dönemini bitirmiş.
Bundan
sonra olanlar bizim için çok önemli.
Biz
daha çok bundan sonra olanlarla alakalıyız dersem çok ta haksız sayılmam.
1391’den
başlayarak Osmanlılar tarafından kent kuşatılmaya başlanıyor.
İşler
karışıyor diyemeyeceğiz kızışıyor diyebiliriz.
Bakın
sırayla anlatalım olanları.
—1396’da
I.Beyazid Karadeniz’den gelerek yardımları önlemek için kentin Anadolu yakasına
hisar yaptırıyor.
—II.
Mehmet ise; Bizans’a Kuzeyden gelecek yardımları her iki taraftan Boğaz’ı
tutarak önlemek için bu defa kentin Avrupa yakasına Rumeli Hisarını inşa
ettiriyor.
—Fetih
hazırlıkları başlamış oluyor.
—Kuşatma
için büyük toplar döktürülüyor.
—16.
Kadırgadan oluşturulan güçlü bir donanma hazırlanıyor.
—Asker
sayısı iki kat artırılıyor.
—Bizans’ın
yardım yolları kontrol altına alınıyor.
—Ceneviz’lerin
elinde olan Galata’nın da savaş esnasında tarafsız kalması sağlanıyor.
—2
Nisan 1453 tarihinde ilk Osmanlı Öncü kuvvetleri İstanbul önlerinde görülmeye
başlıyor. Ne olmuş oluyor. Kuşatma olmuş oluyor.
Ne
kadar sürüyor derseniz. İki aya yakın derim ben.
—29
Mayıs 1453 günü sabaha karşı başlayıp, öğleden sonra kentin ele geçirilmesiyle
burası artık Osmanlı şehri oluyor.
Hem de ne
şehir.
Fetihten
sonra şehrin kalkındırılması için yeni iskân bölgeleri oluşturuluyor.
Binalar
surlar onarılıyor.
Bizansların
alt yapıları sağlam, üzerlerine Osmanlının temel kurumlarının binaları
yükselmeye başlıyor.
Tabi
şehir için su önemli su sarnıçları korunma altına alınıyor. Osmanlı kimliğine
yakışan bir şehir olunca da imparatorluğun başkenti oluyor.
En
güzeli ise fethinden elli yıl sonra Avrupa’nın en büyük şehri oluyor.
Buralar
büyülü belki ama o dönemde de büyük şansızlıkları olmuş.
Kıyamet
kopuyor.
Kıyamet
olarak adlandırılan bir olay var ki yürekler acısı.
Bir
deprem bir kıyamet…
14
Eylül 1509 depreminde zarar görmüş. 8 şiddetindeki deprem artçı sarsıntılarla
45 gün sürmüş. Depremde binlerce bina yıkılmış.
Bir
o kadar kişi ölmüş.
Sonra
1510’da Sultan II. Beyazıt şehri yeniden kuruyor. Birçok eser o günden bu güne,
o dönemden gelmiş.
Daha
bitmedi…
Ben İstanbul
& İstanbul
Kitabımdan çok
şeyler aktaracağım sizlere…
Allah izin
verirse birkaç ay sonra Mihrace ile birlikte çıkacak.
Ben
sabırsızım duramam. Arada sizlere bazı yerleri aktarıveririm.
Nazan Şara
Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder