Herakles ve İphikles
BÜYÜK BEBEK YILANLARA BAKIYOR!
nazanss.blogspot.com
Zeus’un Aşkları kitabımdan, dayanamadım alıntı yaptım.
Çünkü
enteresan,
Çünkü çok
güzel,
Çünkü çok
gizemli…
Bir hayli
yükselmişlerdi. Kulenin açık olan yerinden gördükleri onları şaşırtmış
heyecanlandırmıştı… Büyük bir sepet vardı ve içinde iki bebek uyuyordu.
Bebeklerden biri diğerinden farklı görülmekteydi. Daha iri ve güzeldi… Adeta
ışık saçmaktaydı. Ayrıca garip bir şeyde vardı. Bebeğin olduğu yere bir ışık
gelmekteydi sanki! Bebek uykudan uyandı. Ağlamadı, bağırmadı. Sadece yukarılara
bakıyordu. Rüya heyecanlanmıştı.
“Ben bir şeyler hatırlıyorum… Bunları? Evet. Evet… Ben bu olayı
biliyorum. Bu bebekleri tahmin ediyorum.” Elif şaşırmıştı.
“Rüya iyi misin? Neler sayıklıyorsun? Nereden bileceksin?”
“Bu küçük bebekler Herakles ve İphikles…” Elif güldü.
“Tabii… Tabii… Şaşırdın mı kızım sen ne diyorsun?”
Didar teyzesinin elini tuttu… Heyecandan titriyordu. Elif’i duymamış
gibi teyzesine sordu.
“Teyze ciddi misin? Ne olur doğru olduğunu söyle. İnanamıyorum.
Senin anlattıkların benim incelemelerim!”
“Evet. Yanılıyor olamam.” Elif sıkılmıştı.
“Size neler oluyor?” Rüya oldukça sakin…
“Sanıyorum bir hikâyenin içine giriyoruz.”
“Nasıl giriyoruz. Ne gördün. İkiniz niye böyle şaşkınsınız?”
Rüya Elif’e baktı.
“Sana anlatmak biraz zor. Sen mantığınla hareket eden gerçekçi
birisin. Senin böyle bir şeyi anlaman çok zor! Şimdi ben sana desem ki biz
yunan Tanrılarının hayatlarının bilmiyorum ama bir bölümündeyiz ya da onları
görüyoruz ne dersin?”
“Oha yani oha derim herhalde. Rüya kafayı mı yedin sen? Ne
dediğinin farkında değilsin.”
“İyide o zaman Tanrıça Artemis’i görünce çok şaşırmadın. O
tanrıçaydı ve Yunan Tanrıçalarından biriydi. Şimdi ben sana sadece gördüğümü
anlatıyorum.”
“Ben korkuyorum ve kabullenmek istemiyorum. Artemis’miydi, o değil miydi ne
biliyim ! Hayal meyal bir şeydi. Beklide sen öyle sandın. Hem hatırlamaya
çalışıyorum da öyle net bir şey de görmedim. Siz gördünüz mü çocuklar?”
Çocuklar bebeklere bakıyor gülüyor kendi aralarında
konuşuyorlardı. Elifin söylediklerini duymamışlardı… Elif çaresiz Rüya’ya
baktı.
“Sen ne anlatmak istiyordun?”
“Benim anlatacaklarımı çok iyi anlamanızı beklemiyorum. Biranda sindirilecek
şeyler değil tabi bunlar. Sizlerin şaşkınlığını anlıyorum. Ben o kadar uzun
zamandır bunların içinde gibiyim ki beklide ben hayal ediyorum diye düşünüyorum
ama bakıyorum benim gördüklerimi sizde görüyorsunuz. O zaman bu sadece hayal
değil.”
“Ne yazık ki hayal değil. Rüya o kadar çok istedin ki o dönemlerde
olmayı. Allah dualarını mı kabul etti herhalde... Öyle olsa bile bize haksızlık
yapmış olmaz mı? Ben hiçbir zaman istemedim.”
“İyide hani anlat diyordun gazetedekilere hava atıyorum diyordun ve
her şeyi öğrenmek istiyordun.”
“Evet. Bak kendin söyledin. Hava atmak için dinliyordum. Şu başıma
gelenlere bak. Bileydim ben de dersimi çalışırdım.”
“Ah Elifim. Sakin ol. Lütfen sakin ol. Panik yapma. Ne kadar sakin
olursak hepimiz için o kadar iyi olur. Ben anlatırım her şeyi evde konuştuğumuz
gibi yapalım sıralayalım ki aklımızda kalsın. Çocuklar sizlerde dinliyor
musunuz?”
“Evet.”
Çocukların bir ikisi ‘evet’ demişti ama onların akılları çok
karıştı. Onlar bebekleri izliyorlardı. Oyun gibi geliyordu bir kısmına ki hiç
şikâyet etmiyorlardı.
“Bu bebekleri anlatmam için yine Zeus’tan söz etmem gerekecek.”
Elif yüksek sesle konuştu.
“Ona ne şüphe. Yunan mitolojisinde onun olmadığı bir şey var mı?”
“Canım sinirlenme. Ben evde demiştim hatırlıyor musunuz? Durmadan
da ben evde demiştim demekte istemiyorum. Komik mi oluyor saçma mı oluyor.”
Elif hemen cevap verdi.
“Nasıl komik olabilir bu durumda Allah aşkına Rüya…”
“Haklısın canım. Saçma oluyor. Neyse ben anlatayım o zaman.
Zeus Thebai kraliçesi Alkmene’ye ilgi duyuyordu.”
“Zeus’un ilgi duymadığı kadın var mı acaba?”
“Elifim sakin ol canım. Bölmede bir nefeste anlatayım.”
“Tamam. Anlat lütfen.”
Kraliçenin kocası Kral Amphitryon savaşa gidince Zeus, kocasının
kılığına girmiş kadının yanına gitmiş.”
Elif hala çok sinirliydi. Bağırarak konuşuyordu.
“Adamda sınır yok ki. Bir kere kime, neye benzemek isterse
benziyor… Şekil değiştirmesi gerekirse değiştiriyor.”
Elif bir anda bir şey hatırlamış gibi durdu Rüya’nın yüzüne baktı.
“Rüya sen sakın Zeus olmayasın. Ya da Zeus şu anda burada da senin
görüntünde mi bize görünüyor.”
Rüya gülümsedi.
“Saçmalama Allah Aşkına. Yok, daha neler?”
“Öyle adam boğa oluyor, kuş oluyor yağmur oluyor ne var Rüya’da
olur.”
“İyide gülüm bizim ne alakamız var Zeus’la?”
“Sence yokta burada ne işimiz var?”
Rüya kızmıştı. Sabrı taşmıştı. Sesini yükseltti.
“Of Elif gerçekten sıkıldım. Yemin ediyorum ki çok bunaldım ve
sıkıldım. Ben ne yapabilirim. Tamam, ben de şu andan itibaren susuyorum. Ne
gelirse hakkımızda hayırlısı gelsin diyorum. Yetti ama ya…”
İkisinin arasındaki gerginlik çocukları ürkütmüştü. Çiçek’le Nidar
ağlamaya başladıklarında Rüya bir anda ne yaptıklarının farkına vardı. Diğer
çocuklarda kızlar ağlayınca ağlamaya başladılar. Elif Muhtar’la göz göze
gelince Muhtar’ın gözlerindeki kızgınlığı gördü ve ürktü… Bütün bunlara sebep
olduğunu bir kez daha anlamak iyi gelmemişti ona. Gözlerini kapattı. Derin -
derin nefes aldı.
“Hepinizden özür diliyorum. Rüya ilk başta senden özür diliyorum.
Benim sinir sistemim sizlerin kadar sağlam değil. Bakın halimize çocuklar!
Sizler Elif ablanızdan daha güçlüsünüz. Bu bana hiç iyi gelmedi açıkçası…”
“Hafifçe gülümsedi. Çocuklara baktı.
“Ben bu kadar korkak mıyım? Özür dilerim. Özür dilerim. Şu andan
itibaren bende sizler kadar cesur olacağım. Rüya ablanızdan bir kez daha özür
diliyorum. O beni affeder. Çocukluktan beri biz didişiriz siz merak etmeyin.
Burada kavga eder burada sarılır barışırız. Öyle değil mi Rüya?”
Rüya Elif’e bir süre baktı. Gülümsedi.
“Çocuklar bu Elif ablanız böyledir işte. Konuşur. Sizi kızdırır.
Sonrada hiçbir şey yokmuş gibi konuşur ve güldürür. Onun için ona hiç kin
duyamazsınız. Biliyorsunuz değil mi? Erdemli, iyi kalpli güzel insanlar özür
dilemesini bilen insanlardır. Bizde böyle insanları severiz. Gel Elifim
öpüşelim de barışalım.”
“Biz küs değiliz. Biz hiç küsmeyiz. Tabi ki tartışacağız ama
dozunu ben ayarlayamadım bu sefer.”
Sesini alçalttı çocuklara gülümseyerek bakarak konuştu.
“Ben suçluyum değil mi? Rüya ablanızı kızdırdım.”
Çocuklar başları ile ‘evet’ dediler. Sonra hepsi Elifin yaptığı
komik yüz hareketlerine güldüler. Elif kahkaha attıktan sonra;
“Evet, Rüya nerede kalmıştık. Hatırladım sen Zeus’tan söz
ediyordun.”
“Evet. Ben Zeus’tan söz ediyordum. Alkmene’nin kocasının şekline
girmişti. Hatırladınız…”
Başları ile onayladıklarından sonra Rüya kaldığı yerden devam
etti.
“Alkmene, kocası zannettiği Zeus’la birlikte olmuş. Ne bilsin eşi
olmadığını. Zeus sabah gitmiş. Biraz sonra kadının gerçek kocası gelmiş.
Kadının yanına girmiş. eşi ile birlikte olmak istemiş. Olmuşlar. Buraya kadar
gelişen olaylar böyle. Kadıncağız iki ayrı kişi ile birlikte olduğunu bilmiyor
tabi. Bir süre geçmiş aradan kadın eşine o gece neden o kadar istekli olduğunu
sorduğunda eşi çok şaşırmış. Hele karısının bütün gece diye söze başlaması
kralın kafasını karıştırmış.
Amphitryon önce anlamamış. Sonra karısının kendisini aldatmış
olduğuna ikna olmuş. Karısına eziyet etmeye başlamış. Bir sürede eziyet etmiş.
Zavallı kadın ne olduğunu bilmiyor eşinin bu yaptıklarına bir anlam
veremiyormuş. Çok üzülüyormuş.”
Elif dayanamamıştı. Konuşmak için parmağını kaldırdı.
“Şimdi bir şey desem Rüya bana kızacaksın ama bu Zeus’un yaptığı
iş mi? Zavallı kadının suçu ne?”
“Haklısın suçu yok. Zaten eşini çok sevdiği onu Zeus tanrıların
tanrısı olsa bile aldatmayacağı için Zeus eşinin kılığına girerek kadına
yaklaşmış.”
“Yazık kadın her zamanda acı çeken taraf…”
“Olympos’tan durumu izleyen Zeus, daha fazla dayanamamış. Aşağı
inmiş ve Amphitryon’a gerçeği anlatmış.”
“Hayda adam ne yapsın şimdi? Kızamaz bir şey söyleyemez. Üstelik
eşine de bir şey söyleyemez. Zeus yukarıda aşağıda ne var ne yok gözetliyor.
Zor bir durum…”
“Öyle… Tanrıların
Tanrısının karşısında bir şey söyleyemeyeceğinden kral durumu kabullenmek
zorunda kalmış.”
Elif güldü.
“Koskoca Zeus nasıl itiraz etsin. Kabullenecek tabi…”
“Öyle yapmış oda… İşler bundan sonra biraz değişmiş. O gece iki
ayrı ilişkiden dolayı Alkmene
iki ayrı bebeğe hamile kalmış. Bu bebeklerden biri Herakles diğeri ise İphikles.”
“Olaya bak Muhtar ne kadar şaşırtıcı şeyler bunlar. Aynı gece iki
ayrı erkekten hamile kalıyorsun üstelik biride Tanrıların Tanrısı Zeus.”
“Evet, Elif abla...” Rüya;
“Bundan sonra olanlar asıl akıl almaz olanlar… Zeus Perseus soyundan doğacak ilk
çocuğun Argos üzerinde hüküm süreceğini
söylüyor. Olympos’ta oğlunun ileride büyük bir kahraman olacağından da söz
edince olanlar oluyor. Hera bütün olayları anlıyor ve inanılmaz bir kin sarıyor
her tarafını. Kin her geçen gün büyüyor - büyüyor. Hera doğumlardan sorumlu
kızı tanrıça Eileithyia ve kader tanrıçası Moira’lara Alkmene’nin bebeklerinin
doğumlarını geciktirmelerini istiyor. Onlarda yapıyorlar.”
“Bu Hera’da kocasından kalır yanı yok yani.”
“Hatırladınız mı? Zamanla kocası gibi olmuş demiştim. Bu da bir
örneği tabi…”
“Evet. Ne kadar zalimmiş?”
“Evet. Herakles’in kuzeni Eurystheus ise doğumun olması için
uğraşıyor.”
“Vah zavallı kadına bak çektiği cezaya suçsuz ama suçlu gibi
cezalandırılıyor.”
“Öyle oluyor. Bu doğumun olmaması için büyüler yapılıyor. Hera
etkili, kızları etkili… Sonra bir oyun oynuyorlar ve büyü bozuluyor doğum
oluyor. Hera’nın kinini düşünün artık. Bu kinle neler yapabilir. Bakın işte
Hera’nın yapacaklarından birini görüyorsunuz. Bu iki bebekten diğerinden farklı
olan Herakles öbürü de kardeşi İphikles hepimiz bunu anladık değil mi?”
“Evet anladık.”
“Bakın ikisi birbirinden ne kadar farlı.”
Muhtar çığlık atar gibi konuştu.
“Benim gördüğümü görüyor musunuz?”
İçeri iki
büyük yılan süzülerek giriyorlardı. İri değişik olan bebek onları gördü.
Çocuklardan
biri bağırdı.
“Büyük bebek
yılanlara bakıyor.”
Herakles
bebeğin gözlerinden ateş fışkırmaktadır adeta. İki yılan iki yan tarafından
süzülerek ona doğru gelirken;
Çiçek çığlık
attı.
“Yılanlar
bebekleri öldürecekler. Yılanlar bebekleri sokacaklar.”
Rüya
çocuklardan elini çekip Çiçeği sakinleştirmek ister ama ellerini birbirinden
ayıramadıklarından ellerini çekemez. Sadece sakinleştirici bir sesle;
“Çiçek
göreceksin yılanlar bir şey yapamayacaklar. Geldiklerine pişman olacaklar.
Üstelik sadece o değil Tanrıça Hera’da pişman olacak.”
Elif
şaşkınlıkla arkadaşına baktı.
“Hera’mı ne
alaka!”
“O yılanları
Hera gönderdi.”
Elif güldü.
“Tabi... Tabi
sen yanındaydın sanki!”
“Bekle gör
yılanların başına gelecekleri.”
Yılanlar
iyice yaklaşmıştı. Sepetin iki yanından başlarını bebeklere doğru
yaklaştırıyorlardı. İphikles uyanmıştı. O yılanları görmüş olmalı ki korkmuştu.
Bağırarak ağlamaya başladı. Herakles yılanların ikisini de boyunlarından
kavradı.
Aynı anda içeri babaları elinde kılıçla girdi. Gördüklerinden adım
atamadı orada öylece kaldı. Herakles yılanların boyunlarından tuttu ve sıktı
ikisini de boğdu. Sonra onları duvarla fırlattı o kadar sert fırlatmıştı ki
yılanlar parçalandı. Babaları korku ve şaşkınlıkla olanları izliyordu.
Çocuklar, Rüya Elif gibi… Hepsi donmuş kalmışlardı.
Bir süre zaman durmuş gibi oldu. Nefeslerini tutmuşlar gözlerini
açmışlar şaşkınlık içinde bakıyorlardı. Sonra şaşkınlıkları yerini sevince
bıraktı. Kızlardan biri sessizce;
“Bebekler kurtuldu. Küçük bebek çok güçlü, canavarları öldürdü.
Aferin ona.” Dediğinde Rüya Çiçeğe baktı gülümsedi.
“Evet. O çok güçlü.”
Hepsi gülüyorlardı. Kral kılıç elinde öylece kalakaldı.
Şaşırmıştı. Bir süre çocukları izledi. Şaşkındı. Rüya sessizce;
“Kral Kâhinle konuşacak ve Kâhin ona Herakles’in hayat akışından
biraz anlatınca Amphitryon bu çocuğun bir tanrı
çocuğu olduğunu anlayacak.”
Muhtar heyecanlanıştı.
“Öylemi… Bakar mısın çocuğa bakarak nasıl düşünüyor.”
Kral bir süre daha baktı sonra hızla oradan ayrıldı…
Rüya heyecanla anlatıyordu.
“Yıllardır bu konuda o kadar çok şey okumuş öğrenmiştim ki ama kimse
ilgi duymuyordu, kimseye bir şey anlatamıyordum. Elif sen bile beni hiç
dinlemedin. Bakar mısın benim şansıma şimdi isteseniz de istemeseniz de beni
dinlemek zorundasınız. Bu beni keyiflendiriyor ne garip ama gerçek bu.”
Elif yüzünü buruşturdu.
“Pes diyorum başkada bir şey demiyorum. Ben mi seni dinlemedim. El
insaf yahu… Yunan tanrıları ile yatıyoruz, Yunan tanrıları ile kalkıyoruz. Daha
ne yapalım.”
“Peki, o zaman madem o kadar anlatmışım neden bu olaydan haberin
yok. Çünkü bu bebek çok önemli biri… Nasıl bilmiyorsun. Bak dinlememişsin.”
“Beklide sen anlatmamışsındır. Niye öyle düşünmüyorsun?”
“Beklide… Haklısın.”
Çocuklar iki büyüğün konuşmasını dinliyorlardı. Rüya çocuklara
baktı hafifçe gülümsedi.
“Hiç korkmuyoruz değil mi? Film izliyor gibiyiz. Beklide hepimiz
rüya görüyoruz. Biraz sonra uyanacağız. Hazır rüya görüyor iken iyi görelim.
Hiç korkmayalım, üzülmeyelim uyanınca birbirimize anlatırız.”
Gülümsedi. Bebeğin olduğu yere dikkatlice baktı. Sonra şaşkın
heyecanlı sordu.
“Ne oluyor bebeğe bakın.”
O anda çirkin
bir kadın sesi aslan gibi kükreyerek duyuldu. Bu ses kulakları tırmalayacak
kadar tiz bir sesti. Durmadan konuşuyordu ama hangi dilde konuştuğu belli
değildi. Ne dediğini anlamadılar. Kızgın çok kızgın olduğu sesinin sertliğinden
anlaşılmaktaydı… Kadının sesi o kadar yüksek tiz ve iticiydi ki bebekler
rahatsız oldular. Daha ufak olan ağlamaya başladı ama daha büyük olan yattığı
beşiğin içinde yavaşça oturmaya çalıştı ve oturdu. Elif çığlık attı.
“Bebeğe bakın
diyorum size. Lütfen benim gördüklerimi görmüyor musunuz? Size de acayip
gelmiyor mu?”
Muhtar
şaşkınlıkla bağırdı. Oysa oldukça sakindi. Şimdi telaşlı ve yüksek sesle
konuşuyordu…
“Bebek
büyüyor Elif abla bebek büyüyor.”
Elif
konuşamayacak kadar şaşkındı. Başını ‘inanamıyorum’ dercesine sallıyordu.
Rüya’nın
yüksek sesi hepsine tokat gibi indi. Rüya bu kadar bağırıyorsa bu işte bir iş
vardı.
“O Herakles. O en büyük tanrı. O kuvvet
tanrısı…”
Nazan Şara
Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder