İstanbul Konakları
nazanss.blokspot.com
Benim
yazdığım romanım bitti bitiyor artık.
İstanbul
– İstanbul
İstanbul hastası olan ben!
Eski konaklara hasta olan yine ben!
Benim yazdığım romanım bitti bitiyor artık.
İstanbul – İstanbul
İki ayrı İstanbul’dan söz ediyorum bu
kitabımda.
Biri şimdiki zaman – Biri eski zaman.
Dün deniz kenarındaki, denize bakan; eski
ahşap ihtişamlı konakları izledim yine uzun, uzadıya…
Bir ben mi böyle düşünürüm dedim kendime!
Yoksa böyle konakları, ya da yalıları, ya da adı her ne oluyorsa; eskilerden
kalma bu değerli yapıları görenler mi?
Benim gibi çok eskilere giderler mi?
Biz biraz hayal dünyamızı çalıştıralım:
Mesela konağın önündeki büyük cadde yoktur.
Cadde olmayınca gürültülü arabalar yoktur.
Sokaklar küçük taşlardan yapılmıştır.
Faytoncular geçer, taşların üzerine; atların
nallarının birlikte çıkardığı ritmik sesler duyulur. Belki yoğurt satan omuz
terazisi taşıyan yoğurtçunun sesi gelir uzaklardan.
Cumbalı pencereden Arap bacı bakar, süte –
yoğurdu ihtiyacı vardır alt kattaki mutfağın.
O sırada bir süslü fayton bu konağın önünde
durur.
İçinden Hüseyin Emre Bey iner. Setre
giymiştir, başında fesi, elinde bastonu vardır.
İri siyah gözleri, burulmuş bıyıkları ile
önünde durduğu evin camlarına bir göz atar.
Güzeller güzeli Afitap onun yolunu
gözlemektedir.
Kapıyı siyahî kalfa Dilifat açar, bey içeri
girer…
Yine dalmışım…
Yine eskilere, güzelliklere, gürültü
kirliliği olmayan dönemlere gitmişim!
Hey gidi günler hey!
Nazan Şara Şatana
nazanss.blokspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder