28 Ağustos 2017 Pazartesi

Cennet

nazanss.blogspot.com




Taşlar birçok şeyin ortak durağıdır.
Ya da ben öyle hissederim.
Taşlara bakınca toprakları düşünürüm.
Uçsuz bucaksız toprakları…
Sonra toprakların üzerindeki çimler, çiçekler gelir aklıma, daha sonra akan küçük bir dere, kenarında salkım söğütler.
Boyunlarını bükmüş gibi dururlar ya hani sanki eğilmişlerde su içmek istiyorlarmış gibi!

Ya da ince uzun bir dilber, dere kenarında bir köylü kız edası ile çamaşırının yerine saçlarını yıkıyormuşçasına durur.
Çimleri, çiçekler ağaçlar bana tabi böcekleri anımsatır.
Böceklerde ise renkli olanı, bu tabloya yakışını kelebekler…
Üşüşürler etrafıma uçuyorlar, gülüyorlar, şarkı söylüyorlardır.
Kelebekler çok yükselemiyorlar.
Yükseklerde başkaları vardır.
Envai çeşit kuşlar.
Uçarlar mavilerin arasında!
Giderler özgürlüğün tüm tadını çıkartırcasına…
Nefes almazsın onları izlerken!
Ya da almadığını sanırsın.

Tek başına, ya da birçok kanat arkadaşları ile ‘V’ler çizmiş giderken izlersin onları. Kanatlarını çırparlar ama uzaktadırlar duymazsın.
Hoş duymak da istemezsin.

Sen çimenlerin üzerindeki asude sessizliğin bu cömert, zengin, romantik doğanın tadını çıkarmak istersin.

Oysa! Ne tezat şeyler yaparız değil mi biz insanoğlu.

Ne garibizdir. Bu güzellikleri ancak göz duyumuzla seçerken!

Kapatırız. Gözlerimizi yumarız.

Biz başka bir âlemde olmak isteriz.
Kulaklarımızdan yardım almak isteriz.
Bir gürültü, bir seste duymak istemeyiz aslında.
Nedir isteğimiz hiçbir şey duymamak peki niye gözlerimizi kapattık dünya ile iletişimimizi kulaklarımıza aktardık.

Hâlbuki ondanda bir şey yapmasını istemiyoruz.
İsteğimiz gözlerimiz kapalı, kulaklarımızda ses olmasın.

Sonra bir başka yere emir veririz.
Kokla.
İşte bu engellenemeyecek bir duygudur.
Oh deriz Yarabbi bu cennetin kokusu mudur?

Nazan Şara Şatana

nazanss.blogspot.com


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder