4- Akan bir tek ırmak kocaman denizi kurutmazdı.
Bir vals kralıdır artık.
4- Akan bir tek ırmak kocaman denizi
kurutmazdı.
Deniz bir silkelenmişti ilk başta devamlı akan dağlardan,
Deniz bir silkelenmişti ilk başta devamlı akan dağlardan,
Yükseklerden
kar sularını,
Yağmur
sularını taşıyan ırmak yoktu.
Yokluğu tabi
çok belliydi çok eksikti…
Yeri
unutulamaz değildi,
Vazgeçilemez
hele hiç değildi.
Gitsin.
Nerede nasıl
yaşamak istiyorsa yaşasın.
Güle güle…
Neşe veren, keyif saçan valslar!
O zamanlarda neşe veren keyif saçan valsları Richard Wagner, alkolden bile daha fazla bağımlılık yaratan bir ‘fenomen’ (görüngü) olarak tanımlıyordu.
Neşe veren, keyif saçan valslar!
O zamanlarda neşe veren keyif saçan valsları Richard Wagner, alkolden bile daha fazla bağımlılık yaratan bir ‘fenomen’ (görüngü) olarak tanımlıyordu.
Denize aşk
gibi!
Kimimiz deniz
olmadan yaşayamayız.
Deniz olmalı
hayatımızın bir yerinde deriz. Balkonda çayımızı içerken ona bakmalıyız, sevgilimiz
kolumuzda iken yanında yürümeliyiz,
Canımız sıkkın
iken ona taş atmalı hatta seğirtmeliyiz.
Çok
keyiflendiğimizde kayıkla gezmeliyiz. Bazen de üstünde oturup içinden balıkları
almalıyız.
Ama deniz bu
renksiz ama her zaman mavi ya da yeşil görülen büyük sudan uzak olmamalıyız.
Şimdi zamanıdır.
Şimdi tam zamanıydı.
Şimdi zamanıdır.
Şimdi tam zamanıydı.
Oğul Strauss
devreye girmişti.
Tıpkı büyük
denize yeni gelen ırmaklar gibi, dereler nehirler çaylar gibi.
Deniz yine
doluyordu.
Kurumamıştı
ki.
Anne
Strauss’da artık sahnede bir başka Vals kralını alkışlıyordu ve onun yanında,
arkasında duruyordu.
Bankacılığı
bırakan müzisyenliğe geçen, yıllardır sırf babası istemiyor diye altı yaşından
beri besteler yapan bu dahi müzik adamını artık durdurmak mümkün değildi.
Deniz kabarıyor.
Denizin kabarması gibi,
Deniz kabarıyor.
Denizin kabarması gibi,
Coşması gibi,
Dalgalarının
yeri göğü sarsması gibi…
Oda sarsıyordu,
Oda sarsıyordu,
Dağıtıyordu…
Sesini her
yerden duyuruyordu.
Hatta babasına
olan kinini o kadar çok içinde,
Yüreğinde
hissetmişti ki,
1844’de
kurduğu orkestra ile başarılarının ilkinden başlayarak katlayarak ilerlemeye
başlamıştı.
Bu denizin
dalgalarının yükselmesine benziyordu.
Deniz
kabarıyordu.
Med cezirler
peş peşe geliyordu ama gerileyen o değildi babasıydı o ilerliyordu.
Deniz
genişletiyordu kendini.
İçindeki
kıyametler etrafı sarmasına sebep oluyordu.
Tıpkı oğul
Strauss gibi.
Bir vals kralıdır artık.
Bir vals kralı olarak babasının tek ciddi rakibi haline gelmişti.
Bir vals kralıdır artık.
Bir vals kralı olarak babasının tek ciddi rakibi haline gelmişti.
Hayat buydu.
Irmak yön
değiştirmişte ne olmuştu?
O gitti ise
gitsin ne olmuştu.
Deniz mi kurumuştu.
Başka ırmaklar
mı olmamıştı.
Kader garip
oyunlar hazırlardı insanlara. Oğlunun müzisyen olmasını neden istememişti!
Sadece
uzaklarda yalnız olacaklar diye mi? Kim bilir!
Beklide bir
önsezi vardı hep içinde…
Hep bir garip
korkusu olduğu için mi? Nitekim o bu dünyadan gidince onun orkestrası da Johann
Strauss Jr’un orkestrası ile birleşmişti.
Oğul yapmıştı
bunu ne garip.
Suya ne olmuştu.
Suya ne olmuştu diye sorulduğunda acı bir cevap gelecekti.
Suya ne olmuştu.
Suya ne olmuştu diye sorulduğunda acı bir cevap gelecekti.
Geldi.
Su kurudu.
Nehir kurudu.
Hani bir
başkası ile yan yana gidecekti de denizden kopmuştu.
O başkası
başka yeni nehirler bulunca bu eski nehri çoktan terk etmişti.
Kalmıştı tek
başına hak ettiği cezasıyla.
Artık ailesi
onu besleyen küçük derecikleri yoktu. Beslenme bitmişti.
Dış etkenler
ağırlıktaydı.
Bunlarda
alacaklı,
Ev sahibi ve
bir sürü para bekleyen alacaklılar gibi!
Hiç birini
veremedi.
Verecek bir
şeyi kalmamıştı, giden hepsini tüketmişti.
./…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder