RUMELİ
HİSARI TAM BİR MUCİZE
nazanss.blogspot.com
Fatih Sultan Mehmet
tarafından İstanbul'un fethinden önce
boğazın
kuzeyinden gelebilecek saldırıları engellemek için Anadolu yakasındaki Anadolu Hisarı'nın tam karşısına inşa ettirilmiştir.
Burası boğazın en
dar noktasıdır.
Mekânda uzun
yıllardır Rumeli Hisarı Konserleri
düzenlenmektedir.
Anadolu Hisarı'nın karşısında İstanbul Boğazı'nın
600 metrelik en dar ve akıntılı kısmında inşa edilmiş bir hisardır.
90 gün gibi kısa
bir sürede tamamlanan hisarın üç büyük kulesi, dünyanın en büyük kale
burçlarına sahiptir.
Rumeli Hisarı'nın
adı Fatih vakfiyelerinde Kulle-i Cedide; Neşri tarihinde Yenice Hisar;
Kemalpaşazade, Aşıkpaşazade ve Nişancı tarihlerinde Boğazkesen Hisarı olarak
geçmektedir.
BUNLARI OKUDUKTAN SONRA, BİRDE
DEFALARCA GİDİP HİSARI GEZDİKTEN DAHASI BOĞAZ KÖPRÜSÜNDEN GEÇERKEN HAYRANLIKLA
UZAKTAN ONA SElAM VERDİKTEN SONRA GELİNDE BU MUHTEŞEM YERDEN VE BU ŞAHASERİ
YAPTIRAN HATTA İNŞAASINDA BİZZAT ÇALIŞAN GENÇ, YAKIŞIKLI, AKILLI, BİLGİLİ ÇAĞ
ATLATAN SULTANI ANMADAN GEÇİN.
OLUR MU HİÇ ÖYLE BİR ŞEY.
Fatih sultan Mehmet.
Nur içinde yatsın.
&
Uçak İstanbul’a inmek üzere
alçaldığında Rumeli hisarına gecede olsa gündüzde olsa bakmaya kıyamazsınız.
Ben boğaz köprüsünden geçerken en çok onu izlemeyi severim…
Topkapı Şifresi adlı kitabımı
yazarken Fatih Sultan Mehmet ile ilgili birçok şey yazmıştım. Bunlardan biride
Rumeli hisarıydı. Yapımı 90 günde tamamlanmış, muhteşem bir eser…
Birkaç defa Rumeli Hisarını
gezmiştim. Bence herkesin gezip görmesi gereken bir eser… Fatih sultan
Mehmet’in yaptıkları arasında o kadar inanılmazlar var ki, inanın bu da
onlardan biri…
Fatih Sultan Mehmet’in bu kaleyi
yapmadan önce neleri hesapladığını nasıl yaptırdığını, Bizans İmparatorunun
kaleyi yapmaması için teklifini okuyunca şaşıracaksınız…
Okuduklarımı, Topkapı Şifresi
kitabımda yazdıklarımı sizlere aktarmalıyım ki, Fatih Sultan Mehmet’in ne kadar
büyük bir Padişah olduğunu sadece İstanbul’u aldı – tamam’la bitmediğini net
anlayalım.
Gerçi bu yazı uzun oldu diyorsanız
inanın onu anlatmanın binde biri…
Osmanlı Sultanı İkinci Mehmed, gerek dedelerinin ve gerekse
babasının girişmiş oldukları büyük ve cür'etli teşebbüsü gerçekleştirmek
istiyordu.
Tabiat ve coğrafya, İstanbul'u, doğu ve batıdaki Osmanlı
ülkelerine merkez yapmıştı. Konstantiniyye, başka bir devletin elinde kaldıkça
Osmanlı ülkesi, Hristiyan istilasına açık bulunacağı gibi, Avrupa ile Asya
arasında ki bağ ve alaka da emniyete alınamazdı.
Böylece devlet, tam ve sağlam bir vücut olacak yerde,
gövdesi ortasından ikiye bölünmüş olarak parçalanmak tehlikesine maruz kalırdı.
Gerçekten şu ana kadar, Osmanlılar tarafından İstanbul'un
fethi için yapılan teşebbüslerin her birinde bir engel çıkarak veya çıkarılarak
muvaffakiyet önlenmişti.
Fakat burası, imparatorun elinde bulundukça Osmanlıların
Rumeli'ye tamamen hâkim olmaları mümkün değildi.
Nitekim Varna muharebesine gidilirken, Çanakkale'nin ve
hatta Sarayburnu ile Boğaza doğru olan yerlerin düşman tarafından tutulmuş
olması, bu arada İstanbul'un da, düşmanı teşvik eden imparatorun elinde
bulunması yüzünden büyük tehlikeler altında Ceneviz gemilerine 40 bin duka
altın verilerek Rumeli sahiline geçilebilmişti.
Su halde, iki kıtadaki Osmanlı hâkimiyetinin, devamlı olarak
sinsi bir siyasetle, Osmanlılar aleyhinde çalışan Bizanslılar yüzünden, ne
kadar korkunç tehlikeler arz ettiğini hadiseler göstermektedir.
İkinci Mehmed, Karaman seferinden dönerken Çanakkale Boğazı'nın
Frenk gemilerince tutulduğu haberini alınca, İstanbul Boğazı'na gelip babasının
geçtiği yerden Rumeli sahiline geçer.
Bu geçiş esnasında, Anadolu Hisarı'nın karşısına bir kale
yapılmasını emreder.
İstanbul'un fethinden başka bir şey düşünmeyen Sultan
Mehmed, bütün planlarını onun üzerine koruyordu.
Bunun için atılan ilk adım, Boğazkesen Hisarı'nın inşası
oldu.
Askerî ehemmiyeti kadar abidevi değeri de yüksek olan bu
muazzam kalenin inşası, Türk tarihinin varmış olduğu seviyeyi göstermesi bakımından
önemlidir.
Dört buçuk ay gibi akıl almaz derecede kısa bir zamana
sığdırılan bu inşaat, gerek tuttuğunu koparan bir teşebbüs, teşkilât, idare ve
ikmal dehası olarak hükümdarın; gerek yardımcı ve tatbikatçı olarak fikri,
madde planında gerçekleştiren kütlenin yüksek bir teknik seviyesine şehadet
etmektedir.
Osmanlıların, iki kıta arasındaki gidip gelmeleri esnasında,
tehlikelerle karşı karşıya gelmelerinin kazandığı tecrübeleri, henüz kuvvetli
bir donanmaya sahip olamayan bu devlet için, İstanbul'a sahip olmaktan başka
çare olmadığını ortaya koymuştu.
Tehlikeli durumlar, ancak bu sayede atlatılabilirdi.
Böylece, padişahın emri üzerine, Karadeniz'den gelecek her
türlü yardıma mani olmak ve iki sahil arasında karşıdan karşıya geçmeyi
sağlayabilmek için, Boğazkesen Hisarı denilen Rumeli Hisarı'nın yapılmasıyla
ise başlandı.
Sultan Mehmed, Karaman seferinden Edirne'ye döner dönmez,
Anadolu ve Rumeli'ye fermanlar göndererek bin kişilik bir inşaat ustası kadrosu
ile o miktarda amele ve kireçci istediği gibi inşaata ait malzemenin ilkbahara
kadar hazırlanmasını emir ile boğazda bir hisar yaptırılacağını bildirir.
Bizans tarihçisi Dukas, bu haber üzerine gerek İstanbul,
gerekse diğer yerlerdeki Hristiyanların nasıl büyük bir telaşa kapıldıklarını
şu cümlelerle belirtir:
"İstanbul'da, bütün Asya ve Trakya ile adalarda bulunan
Hristiyanlar, bu haberi duyunca çok üzüldüler. Aralarındaki konuşmalarda bundan
başka bir şeyden bahsetmiyorlardı.
Ancak "artık İstanbul'un son günü geldi, milletimizin
yok olma çanları çalmaya başladı.
Deccal in günleri geldi, ne olacağız?
Ne yapalım? Ey Allah'ımız! Canımızı al ki, bu kulların,
şehrin yok oluşunu kendi gözleri ile görmesinler. Senin düşmanların, bu şehri
muhafaza eden azizler nerededirler demesinler."
Bu münacatı yalnız İstanbul halkı değil, Anadolu'da dağınık
surette ikamet eden, adalarda ve garp vilayetlerinde bulunan Hristiyanlar ağlayarak
bağırıyorlardı.
"Kulle-i cedide"
Diye de isimlendirilen günümüzdeki Rumeli Hisari'nda,
Fâtih'in vakfiyesinden anlaşıldığına göre bir de cami vardı.
Bu camide vazife gören imam (hitabet vazifesi dâhil), bu
hizmete karşılık her gün 6 akça, müezzin (temizlik işleri dâhil) 4 akça ücret
alıyordu.
Adı geçen hisarın yeri tespite çalışılırken boğazın en dar
yerindeki (660 m.) bu noktanın seçimi, askerî sevk ve idare bakımından önemli
idi.
Bu yeni hisarın, karşısındaki hisar ile birlikte boğaz
geçişini kapatabilmesi tasarlanmıştı.
Geçişi, makaslama ateş ile önlemek ve akıntılar yüzünden
gemilerin burada, yani hisarın bulunduğu kıyıya yaklaşmak zorunda
kalacaklarından istifade ediliyordu. Hisar, yaklaşan hedefleri toplarının en
uzak mesafesinden karşılayarak, güneyde en uzun mesafeye kadar takip edebiliyordu.
Sultan Mehmet’in kale yaptırmak istediği mevki,
Bizanslıların Hermaneum Promontarium dedikleri, boğazın en dar yeri olup,
milattan beş asır önce İran Şahı Dârâ, muazzam ordusu ile buradan Avrupa
kıtasına geçmişti.
Hisarın yapılması ile ilgili hazırlıklar üzerine telaşa
düşen imparator, Edirne'ye elçiler gönderdi.
Bunlar, aldıkları talimat gereği, Padişahla anlaşabilmek
için her fedakârlığa katlanacaklardı.
İmparator, elçiler vâsitasiyle I. Murad'dan itibaren gelip
geçmiş bütün pâdişahların, İstanbul'un hariminde bir kale yapmak ve hatta bir
kulübe bile yapmak istemediklerini, Yıldırım Bâyezid'in, Manuel'in muvafakati
üzere Türklerle meskûn olan Anadolu sahilinde ki kaleyi (Anadolu Hisarı)
yaptırdığını bildirdikten sonra, kale yaptırmak suretiyle Frenklerin gidip
gelmelerine mani olmak ve gümrük resimlerini (vergi) hiçe indirip İstanbul'u aç
bırakmak istediğini beyanla bunu yapmaması için ne istiyorsa onu vereceklerini
bildirmişti…
Sultan Mehmed, imparatorun gönderdiği elçiler vâsıtasiyle
söylenilen şeyleri dinledikten sonra:
"Ben, şehirden bir şey almıyorum.
İmparator, şehrin hendeğinden dışarı hiç bir şeye malik
değildir.
Şayet Mukaddes Ağız'da (Boğaz'da) bir kale inşa etmek istersem,
beni men etmeye hakkınız yoktur.
Her yer benim mülküm altında bulunuyor.
Anadolu yakasında bulunan kaleler benimdir ve bunların içinde
oturanlar da Türk’türler.
Garpta meskûn olmayan yerler de benimdir.
Bizans'ın orada oturmaya hakları yoktur.
Macar Kralı üzerimize yürüdüğü zaman o karadan gelirken,
Frenklerin kadırgaları Ege Denizi Boğazına gelerek Gelibolu Boğazını kapatarak,
babamın Trakya'ya geçmesine mani oldular.
O zaman babam, Mukaddes Ağız'ın yukarısına çıkarak babasının
inşa eylediği kaleye yakın bir yerden Allah'ın inayeti sayesinde kayıklar ile
boğazı geçti. Binaenaleyh, babamın boğazı geçmek için ne zorluklara
katlandığını ve ne sıkıntılara girdiğini pekâlâ bilirsiniz.
Babamın, İstanbul Boğazını geçmemesi için imparatorun
kadırgaları keşiflerde bulunuyorlardı.
Ben, daha çocuktum. Edirne'de oturuyor, Macarların gelmelerini
bekliyordum. Macarlar, Varna civarındaki yerleri yağma ediyorlardı.
Bunları gören imparatorunuz seviniyordu.
Müslümanlar ise ıstırap çekiyorlardı.
Kâfirler de sevinç ve meserret içinde idiler.
Çok büyük tehlikeler ile boğazı geçen babam, karşı tarafa geçer
geçmez, Anadolu kıyısında bulunan kalenin karşısına, garp tarafında diğer bir
kale yaptıracağına yemin etti.
O, bu yemini yerine getirmeye muvaffak olamadı.
Allah'ın inayeti ile bunu ben yapmak istiyorum.
Neden buna mani olmak istiyorsunuz?
Memleketimde istediğimi yapmaya gücüm yetmeyecek mi?
Gidiniz ve imparatora deyiniz ki, şimdiki Padişah eski padişahlara
benzemiyor. Onların yapamadıkları şeyleri bu kolayca yapabilecektir.
Onların istemedikleri şeyleri, bu isteyecek ve yapacaktır.
Şimdiden sonra bu husus için gelenlerin derisi
yüzülecektir."
Dukas'ın, bu ifadelerinden
anlaşıldığına göre Sultan Mehmed, Rumeli Hisarı'nın inşasına mani olmak isteyen
Bizans İmparatoru'na, tarihî hadiseleri hatırlatmak suretiyle bu teşebbüsündeki
haklılığını ispat etmeye çalışır.
Onun için bu işten vaz geçmesinin mümkün
olamayacağını tehdit yollu bir tarzda ona bildirir.
Rumeli Hisarı'nın yapılması hazırlıklarına 1451–52
kışında başlanmıştır.
İlkbaharın başlangıcında Mart ayının sonlarına
doğru, Rumeli tarafına Anadolu Hisarının karşısına bol miktarda inşaat
malzemesi, usta, amele ve kireççi gelmişti. Kereste İzmit ile Karadeniz
Ereğlisi'nden, taşlar ise Anadolu tarafından getirilmişti.
Çalışmak üzere külliyetli miktarda insan
gelmişti.
Sultan Mehmed, bu sırada kara yolu ile boğaza
gelerek bilirkişilerle (teknik eleman, mühendis) o havaliyi gezdi.
Denizin akıntısı hakkında malumat aldı.
İki sahil arasındaki mesafeyi ölçtürdü.
Kalenin yapılacağı sahayı kendisi tayin ile
hududunu tespit ettirdi.
Bundan sonra bir rivayete göre önce kıyıda,
hisarın güney-doğu köşesindeki kule inşa edilerek malzeme ve çalışmaların
selameti emniyete alınmıştır.
Fâtih Sultan Mehmed, hisarın duvarlarının
"Muhammed" kelimesi seklinde olmasını istediğinden planını da ona
göre tasarlamıştı.
Buna göre her "Mim" (M) harfinin
yerinde bir kule bulunmasını arzuluyordu. Kulelerden ikisi, birbirinin yanında
ve burunun eteğinde idi...
Üçüncüsü denize daha yakındı. "H" ve
"D" harflerinin bulundukları yerlerde istihkâmlar yapıldı.
Padişah, bunların yapılmasına özen gösteriyor
ve bizzat nezaret ediyordu.
Gerçekten üç köşeli olarak düşünülen hisarın
projesi, bizzat Sultan Mehmed tarafından tasarlanmıştı.
Eski an'ane ye uyularak, hisarın yapılmasında
devletin ileri gelenlerinden de faydalanıldığı ve bunların, masraflara
katıldıkları görülür.
Bu insanların, kule ve surların bir kısmının
yapılmasına nezaret ettikleri anlaşılmaktadır.
Nitekim hükümdar, kale inşasını üç vezir arasında
taksim eder.
Üç köşenin doğuda, yani deniz sahilinde olan
bir köşesine akropol olarak gayet metin bir burç yaptırma vazifesini Halil
Paşa'ya verdi.
Yamaçta, yani güneyde bulunan diğer köşeye
büyük bir burç yapılmasını Zağanos Paşa’ya ve üçüncü köşeye, yani kuzeye düşen
tarafa yapılacak burcu da Saruca Paşa'ya verdi.
Vezir Şehabettin Paşa da bütün inşaata nezaret
etti.
21 Mart 1452'de inşaatına başlanan Boğazkesen
(Rumeli) Hisarı, Temmuz ayının sonlarında tamamlandı.
Topkapı Şifresi kitabım onu anlatmaya
yetmedi.
Benim acilen onunla ilgili bir kitap daha
yazmam gerekiyor.
Allah’a emanet olun…
Nazan Şara
Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder