AMERİKA’NIN
OSMANLI’YA HARAÇ VERDİĞİNİ BİLİYOR MUSUNUZ?
nazanss.blogspot.com
Amerika’ya gidenler bilirler. Pek
heybetlidir, büyüktür, insanlar çoktur ve çeşitlidir. Birleşmiş Milletler
deniliyor ya aynen öyle caddelerdeki insanların hiç biri bir diğerine benzemez.
Zencisi, Japon’u, Türkü, Arap’ı, Asyalısı, Çinlisi ve aklınıza gelen dünyanın
her tarafındaki insanlarla karşılaşmanız mümkündür. Hatta bazılarını da merak
edersiniz, ‘bu hangi millettendi?’ dersiniz. Avrupalılar sayarken ülkelerinin
tek tek anılmasına gerek yok çünkü hepsinin vatandaşlarına rastlamanız mümkün.
Çoğunluğu ülkelerinden buraya göç
etmişlerdir.
Hani zamanında İstanbul’un taşı
toprağı altın denmiş göçler olmuş ya!
Aynen öyle Amerika fırsatlar
ülkesi olarak kabul edilmiş, altına hücum denilmiş akın akın gelinmiş.
Özgürlük var denilmiş! Özgürlük
kısmına pek akıl erdiremiyorum çünkü en büyük esaretlerde orada yaşanmış.
Dünyanın nerede ise hâkimi olarak
da anılan bu koskocaman Amerika’nın bir zamanlar Osmanlı’ya haraç ödediğini
biliyor musunuz?
Evet… Amerika’ya ilk gidenler
onun heybetinden etkilenirler ama birkaç gittiğinizde daha bir sakinleşir,
üstünüze üstünüze gelen kalabalığa alışırsınız. Dersiniz ki:
“İyide siz şimdi böyle güçlüsünüz
oysa zamanında biz neredeydik siz neredeydiniz?
Şimdi sizlere bir sır vereceğim.
Elbette sır değil, daha cazip
gelsin diye öyle söylemek istedim.
Anlatacağım bilinen bir şey ama
benim bir hayli hoşuma gittiğinden yazmak istedim. Nedenlerinden biride
Amerika’ya gitmek isteyenlere; hani bin dereden bin su getirtiyorlar ya,
kendilerine ulaşılmasını mı istemediklerinden yoksa bir fren olsun diye mi! Biz
bulunmadık Bursa kumaşıyız demek için mi onu da bilmiyorum.
Elbette benim Amerika
seyahatlerimde zorluk olmadı.
Turizmci ve gazeteci kimliğim
engelleri kaldırdı ve kaldırıyor.
Fakat başkaları için çok zor.
Amerika’yı bizler ne kadar
abartıyoruz. Son zamanlarda parası olan doğum yapmak için Amerika’ya koşuyor.
Sanatçılar orada, zengin adamların eşleri orada. Niye? Amerika vatandaşı olsun
diyeymiş. Yapmayın yahu Amerika vatandaşı olsa ne olur olmasa ne olur? Yine
ifrit olduğum bir konu.
“Ooo Amerika’da eğitimini yaptı!
Yapsın ne olmuş. Yahu bizim üniversitelerimiz onlardan aşağı mı, onların
edinimleri bizlerde yok mu?
Hele birde orada eviniz varsa!
Vay vay vay etrafınızdakilere hava atmanız artık şart!
“Benim L.A’daki evim yâda
evimizde…” devam eden içinde böbürlenmeden, hava atmadan, burun bükmeden dolu
bir sürü duygu bozukluğu içinde karşı tarafa aktarma şekilleri var ki inanın ki
anlayamıyorum.
Biraz tarihe bakın, biraz
ilgilenin ve o kadar abartmayın.
Anlatacağım demiştim ya
buyurunuz.
Bizim onların ilk gemilerini ele
geçirmemizin üstünden 225 yıl geçmiş.
Maria adlı gemilerinin kaptanı
Isaak Stevans’mış.
Öyle kolay mı hemen geçmek.
Biz ki o zamanlar denizlerin
hâkimiyiz!
Cezayir açıklarında dur bir
dakika demişiz. Deyiş o deyiş. Amerika hemen daha iyisini, daha güçlüsünü
yapmış.
Kaptan O'Brien'ın gemisi
Dauphin'i Osmanlı yine karşılamış, dur demiş, yani akıbet yine aynı! Bununla
kalsa iyi ondan sonra peş peşe on bir gemi yani 11 ABD gemisi Osmanlı’nın eline
geçmiş.
Amerika’yı bir telaştır almış.
Daha iyisi yapıyorlar fark etmiyor, daha güçlendiriyorlar olmuyor.
Sonunda büyük kongre yani ABD
Kongresi toplanmış. Tarih 27 Mart 1794’te demişler ki siz görürsünüz biz öyle
gemiler yapacağız ki değil el koymak sizleri alt edeceğiz! Bunun için 700’ bin
altını Başkan George Washington'a gemiler için harcama yetkisi vermişler.
Korkuları Osmanlı tehdidi…
Başarıları; güçlü Amerika
donanmasını yapmak!
Eee gene olmamış, bu kadar para
bu kadar çalışmışlık neticede bir şey yok!
Sonunda mecburen karar vermişler.
Osmanlı ile anlaşma yapmaya!
Tarih 5 Eylül 1795’miş.
Anlaşma içeriği bayağı iyiymiş.
Cezayir’deki esirlerin iadesi,
Atlantik ve Akdeniz’de ABD sancağı olan gemilere Osmanlı’nın dokunmaması…
Anlaşmada; Osmanlı’ya 642 bin
altın ve yılda 12 bin Osmanlı altını (216 bin dolar) para ödeyecekleri
yazılıymış.
Bayağı keyifli bir durum...
Burada çok önemli bir ayrıntı
var.
Hani dünya genelinde yapılan
anlaşmalar hep İngilizcedir ya. Bu anlaşma öyle değil. Koskoca Osmanlı’ya karşı
böylesine bir anlaşmaya evet diyeceksin birde kendi dilinde mi anlaşma
hükümlerini yazacaksın! Olur mu?
Osmanlı bunu kabul eder mi?
Etmez. Türkçe yazılıyor ve 22 maddeden
oluşuyor.
Böylelikle, Amerika, yabancı dille imzalanan ilk anlaşmayı yapmış oluyor.
Bir ilk daha:
Yabancı bir devlete vergi ödemeyi kabul ettiğinin belgesini imzalıyor.
Yine böylelikle; Amerika vergiye bağlanmış olmuş.
Gelelim bu önemli belgeyi
imzalayanlara!
ABD Başkanı George Washington,
Cezayir Beylerbeyi Hasan Dayı…
Dönemin Padişahı Üçüncü Selim
tarafından muhatap görülmemiş!
Belge, Yale Üniversitesi'nin
Hukuk Fakültesi arşivindeymiş.
Belge, ABD'nin iki asrı aşkın
tarihinde yabancı dille imzalanan tek belge olma özelliği taşıyormuş.
Osmanlı ile ilgili olayları belki
sıkça dile getiriyorum ama sebebim var, övünüyorum.
Şöyle bir zaman makinesine girsek
de o dönemlere gitsek, acaba koşa koşa gider miydik?
Bebeğimiz Amerikan vatandaşı
olsun!
Şanımız yürüsün der miydik?
Yarı zamanlı da olsa orada
oturuyorum diye hava atabilir miydik?
Koşturur muyduk, oralardan ev
almaya veya yaşamaya!
Ne olursa olsun, nasıl para
bulursak bulalım tek çocuklarımız oralarda okusun diye kendimizi helak eder
miydik?
Gerçi ben hala neden böyle
davranıldığına akıl erdiremiyorum ama bu onların bileceği iş diyorum ve
aldırmıyorum.
Ah bizdeki yabancı sevdalılığı
hiç bitmez ki. Biz kendimizin yerini hiçbir zaman bilmiyoruz ki…
Biz önemliyiz, bırakalım bu
Amerika özentisini, aslımıza dönelim. Atalarımız neler yapmış bir bakalım.
Geçmişimizi iyice öğrenirsek kendimizi daha güçlü daha bilinçli hissederiz…
Ben öyle yapıyorum.
Tarihimizle övünüyorum.
Bizler çok önemliyiz. Bizlerden
koca sultanlar, büyük devlet adamları yetişmiş.
Bir Fatih Sultan Mehmet, bir
Mustafa Kemal Atatürk yetişmiş daha ne olsun ki…
Nazan
Şara Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder