Kim
Apollon’a âşık olabilir ki?
ÖLÜMSÜZ
AŞKLAR
YUNAN MİTOLOJİSİNDEN BİR ESİNTİ
nazanss.blogspot.com
Bir aşk daha
anlatacağım size.
Aşk yazar oldum
son günlerde nedense.
Neyi okusam altından
aşk çıkıyor, neyi incelesem yine aşkla karşılaşıyorum.
Marcel Proust demiş ki:
"Sevdiğimiz
zaman, aşk o kadar büyüktür ki içimize sığmaz; sevdiğimiz insana doğru yayılır,
onda kendisini durduran bir yüzey bulur; bizi gidişten daha fazla büyülemesinin
sebebiyse, kendimizden çıktığını fark etmeyişimizdir."
Aşk böyle bir şey,
Aşkı
için ömrünü harcayanlar yok mu? Var elbette.
Tarihe
adı geçmiş nice âşıklar var.
Bazı
aşklar mucizelerin olmasına sebep olmuş.
En
büyük aşk kavuşulmayan olanı demiş bir bilirkişi.
Demek
ki kavuşunca aşk acısı azalıyor. Bitmiyor elbette sadece sakinlik, dinginlik
geliyor hayata.
Bazı
aşkları doğa kutsuyor,
Bazılarına
aşklarını ölümsüzleştiriyor.
İster
masal deyin, isterseniz;
“Hadi
canım sende safsata bunlar inanmayın” deyin.
Bu
zaten inanmak değil,
Bu
bir çeşit düşünme,
Yine
tekrarlıyorum;
“Bilgi
arsızlığı – öğrenme isteği”
Benim
bu gün anlatmak istediğim biz Türklerin tutku halinde vazgeçemediğimiz bir
eğlence şekli.
Hayır
– hayır!
Bu
eğlence dedimse, vur patlasın-çal oynasın misali değil.
Tam
tersi;
Bir
yere oturuyorsunuz, bazen sohbet ettiğinizde, kimi zaman televizyon
izlediğinizde, canınız sıkkınken de yapabiliyorsunuz, neşeniz yerindeyken de.
Bu
ne mi?
Durun
canım önce ben hikâyesini anlatayım,
Siz
sonra yorumunuzu yapın.
Bu
hikâyenin çeşitli versiyonları var.
Ben
bana iyi gelini yazmalıyım diye düşündüm.
Hani
masal anlatırken bir varmış, bir yokmuş denir ya! Müsaadenizle ben de öyle
başlayacağım sözlerime.
Tabi
bu masal değil.
Bu
mitoloji ve seri kitaplarını yazdığım ve bu konuda mütevazı olmayacağımı
kendime söz verdiğim Yunan mitolojisinde geçen bir olayı aktaracağım sizlere.
Belki
biliyorsunuz, ben bilmeyenlere seslenirim o zaman.
Aşkların
karşılıksız olanlarını biliriz.
Biliriz
bilmesine de bir ömrü o aşka sadece bakmak, onu görmek için harcayanları bilir
miyiz?
Belki
vardır ama ben şahit olmadım.
Âşık
olduğunuz kişi öyle eften püften biri de değil.
Âşık
olduğunuz kişi;
Aşkın
kahramanı,
Müziğin,
Şiirin,
Sanatın
ve özellikle güneşin tanrısı Apollon.
Buyurunuz.
Tabi
ki zor diyeceksiniz.
Peki,
kim âşık olmuş.
Oda
sıradan biri değil ama o kadar!
Bir
Apollon değil. Değil derken ona emsal değil demek istedim.
O
bir peri kızı…
Çok
güzel bir peri kızı.
Altın
renginde saçları,
Deniz
mavisi gözleri,
Dünyalar
güzeli bir peri…
İsmi;
Clytie
Âşık
olduğu; Güneş tanrısı Apollon
Onun
tek düşüncesi, aşkıdır.
Denir
ya deli divaneye dönmüş aynen öyle olmuş bu peri kızı.
Kır
bayır demez dolaşırmış.
Öyle
gökyüzüne bakarmış.
Tek
dileği aşkının yüzünü görmekmiş.
Sabahları
umutla uyanır, onun ilk ışıkları ile başını ona çevirir, o ne tarafta ise o
tarafa bakar, gözlerini kırpmaz, bir an görülürse ve ben görmezsem diye
telaşlanırmış.
Sonunda
dayanamamış.
Dile
gelmiş, Güneş tanrısı Apollon’a seslenmiş.
“Sana aşığım ben, senden
vazgeçmem, hep seni gözlerim. İstersen sen beni görme, istersen beni yak kavur,
ben aşkımdan vazgeçmem”
Güneş tanrısının
çok mu umurundaydı.
Güldü geçti. Hatta
alay etti.
Clytie vazgeçmedi.
Dağları
gezerken de başını gökyüzünden bir an çevirmedi, bayırları gezerken de…
O
sadece sevdiğinin yüzünü görmeye razıydı.
Zaman
geçti.
Çok
zaman geçti.
Sesini
duyuramadı.
Sonunda
yaşama küstü.
Derler
ki;
“O hayattan elini
eteğini çekti.
Aç kaldı, susuz kaldı.
Dokuz gün yemedi içmedi. Gözyaşları dinmedi. Onu çiğ taneleri besledi.”
Zayıflamaya
başladı.
Bitkinlikten
duramaz hale geldi.
Yine
de gücü yettiği kadar güneşe bakmaya devam etti ama artık güneşin kavurucu
ışıklarına dayanamaz hale gelmişti.
Ve
öyle de oldu.
Dayanamadı.
Öldü.
İşte
o zaman o peri kızını, o dünyalar güzeli
Clytie’yi
Apollon gördü.
Onun
cansız bedeni onu üzdü.
Zeus’a
yalvardı.
“Onu tekrar hayata döndür.”
Zeus
onun isteğini kendi bildiği biçimde yerine getirdi.
Boyu
onun gibi uzun,
Saçları
onun gibi sarı,
Çok
güzel bir çiçeğe dönüştürdü Clytie'yi.
Bedeni
hemen yeşilimsi bir renk aldı, bacakları toprağın derinliklerine indi. Acelesi
varmış gibi, ya Zeus vazgeçerse korkusu içinde sımsıkı yapıştı yeni hayatına.
Sevinmiş.
Yine
aşkına bakacakmış.
Yine
o yüzünü gösterir diye güneşi her gün izleyecekmiş.
O
artık bir ‘GÜNEBAKAN’ olmuş.
O
artık hayat boyunca güneşi takip eden çiçek olmuş.
Zaman
zalim,
Zaman
hızlı,
Zaman
almış başını gitmiş.
Gitmiş
gitmesine de her geçen gün onu yakmış.
Yüzü
kararmaya başlamış.
O
yine de vazgeçmemiş.
Yüzü
simsiyah olana kadar bakmış.
Hep
te bakacakmış.
Kimileri ona Şemşamer
demişler,
Kimileri ona Ayçekirdeği
demişler
Kimileri ona Çiğdem
demiş,
Asl olan Günebakan’mış.
Aşk
böyle bir şey.
Asırlar
geçmiş,
O
sevdasından vazgeçmemiş.
Bütün
gün güneşe bakmış,
Gece
olunca başını önüne eğmiş.
Bir
başka masalda buluşuncaya kadar hoşçakalın.
NAZAN
ŞARA ŞATANA
nazanss.blogspot.coım
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder