Tanrıça Nammu sudan dağ çıkarttı
TANRIÇANIN
SAÇLARI UÇUŞURKEN, KENDİDE UÇMUŞTU
Artemis…
nazanss.blogspot.com
Mitoloji
müzik gibi insanı sakinleştiriyor. Heyecanlandırdığı ve meraklandırdığı da bir
gerçek...
Bazen
uykunuza keder veriyor, bitirmeden uyuyamıyorsunuz? Bazen de meraktan sizi deli
ediyor; sonra ne olmuş – lar alıyor başını gidiyor.
Benim
gibi mitolojiye sevdalı yazarlarda yazıyorlar da yazıyorlar.
Nasıl
yazmazsınız, nasıl kendinize engel olabilirsiniz ki!
Herakles’in
Kadınları
kitabımdan bir bölümle yine mitolojiden söz ediyorum.
Önce
her taraf derin ve geniş bir su ile kaplıydı.
Tanrıça
Nammu sudan dağ çıkarttı,
Oğlu
hava tanrısı Enlil onu ikiye ayırdı,
Üstü gök altı, yer oldu,
Göğü, gök tanrısı An aldı,
Yeri yer tanrıçası Ninki ile
Hava tanrısı Enlil aldı...”
Bir
süre kimse konuşmadı.
Elif
sakin bir ses tonu ile sessizliği bozdu.
“Rüya
sana bir şey sormak istiyorum. Seni tanırım sen lüzumsuz yere bunları bana
anlatmaz ve Didar’ı da dinlemezsin. Ne oluyor niye biz bu çok tanrılı dinlerin
olduğu dönemlerden söz ediyoruz?”
Rüya
derin bir soluk oldu.
“Herhalde
anlatamadım. Canım biz bir nedenle bir nevi zaman tünelinden geçtik.
Gördüklerimizden sonra senin söylediğin çok tanrılı döneme geldik. Anlamadığım
bir büyü bir sihir olmalı ki...”
Sustu
etrafa baktı. Dudak büktü. Devam etti.
“Ya
da bizi koruyan bir şey var ki, biz göremediğimiz bir şeyin içindeyiz ve
durmadan hareket ediyoruz. Açıkçası bizi dinleyen ne yapmamızı isteyen
birilerinin elindeyiz.”
“Nasıl
yani!”
“Bak
canım çocuklara bak hepsi büyülü gibiler. Hareketsiz duruyorlar ve artık
korkmuyorlar. Bende açıkçası korkmuyorum. Bir hayal âleminde gezintideyim
sanki.”
“Ben
korkuyorum. Çok korkuyorum.”
“Haklısın
korkmak gerek ne olduğunu bilmemek bir şey için korkmayı gerektirir. Benim
içimde bir huzur oluştu. Boşlukta asılıyız ama ürkmüyorum. Oysa bilirsin
kaderci biri de değilimdir.”
“Muhtar
bile mutlu görüyor. Onların gördüğü bizim görmediğimiz bir şeyler olmalı. Onlar
bir şeyleri izliyorlar. Biz göremiyoruz. Baksana çocuklara hepsi ne kadar
dikkatli bakıyorlar.”
“Haklısın
onlar bir şey izliyorlar.”
Beyazlıkların arasında hayalle gerçek arası gibi bir şeyler
oluşmaya başlamıştı.
Uzaklardan yakınlara kayıyor gibi yaklaşırken gittikçe
belirginleşiyordu. Büyük heybetli bir karartı vardı. Önce buzlu bir camın
ardında bakılıyor gibi görünüyordu sonra yavaşça açılmaya başladı.
Bu yüksekliği görülmeyen yüzlerce merdivenlerden çıkılan kule
gibi, kale gibi bir şeydi. Enteresan bir görüntüydü. Etkileyici, çekici hatta
korkutucuydu. Kule kendilerine doğru kayarken üst tarafı da anlaşılır oluyordu.
Kulenin üstünde bir esinti olmalıydı.
Sonra garip sesler gelmeye başladı. Bunlar daha önce duydukları
garip, vahşi korkutucu çığlıklar değildi bunlar insanın ruhunu besleyen,
duygularını harekete geçiren müzikti. Rüya heyecanlanmıştı.
“Aman Allah’ım bu sesler!” dedi yavaşça...
Kulenin
önünde büyük bir meydan oluştu. Sonra insanlar belirdi meydanda... Beyaz
giysili insanlar ve dans eden insanlar... Bir tarafta müzisyenler vardı, bunlar
kadınlarla erkeklerdi.
Bir tarafta
rahip giysili adamlar şarkılar söylüyorlardı. Şarkılarda huzur vardı. Müzik
garipti onları sarıyor çevreliyor içine alıyordu adeta.
Hepsi film
gibi olan bu mucizeyi izliyorlardı hiç hareket etmeden! Müzisyenlerin çoğunluğu
arp çalıyorlardı. Davullarda vardı.
Sonra kulenin
üstüne bir ışık topu geldi. Orada bir süre durdu.
Işık yavaşça
sönmeye başladığında kulenin üstünde ayakta duran yukarılara bakan bir kadın
belirdi. Kadının arkasında kocaman bir hilal gözleri kamaştırıyordu. Kadının
üstünde beyaz giysi vardı ve aşağılara doğru iniyordu. Etekler uçuşuyordu, bulutlar
aşağılara inmiş ruhu zenginleştiren müzikle birlikte dans ediyor gibiydiler.
Kadın
yukarılara bakıyordu. Saçları siyah ve uzundu. Başında parlayan tacı ve bir
gelin gibi uçuşan tüllerden olan duvağı vardı.
Kadının bu
kadar uzaktan bu kadar net görülmesi bir başka şeydi. Elif kısık sesle;
“Mucize
üzerine mucize! Ne kadar güzel bir kadın... Kim bu?”
Rüya zor
duyulur bir sesle cevap verdi.
“Tanrıça
Artemis...”
Elif fısıldadı.
“Tanrıça Artemis ‘mi?” Rüya;
“Artemis; yani;
Zeus ve birkaç ismi olan… Diana, Leto’ ya da ona Latona’da denilir. Onların kızı…”
Didar teyzesini duymuştu. Tanrıçadan gözlerini ayırmadan fısıldar
gibi konuşmaya başladı.
“Apollon’un kız kardeşi o teyzeciğim.”
“Evet, bunu biliyorum.”
Elif fısıltıya kendi de fısıltılı konuşarak eşlik etti.
“Apollon dediniz değil mi?”
Rüya;
“Evet, Artemis; Av tanrıçasıdır.” Didar;
“Yabani hayvanların hepsini özellikle geyiği çok severmiş.” Elif
gülümsedi.
“Severmiş dedin. Oysa karşımızda duruyor. Sever diyelim. Nasıl
olsa onunla aynı zamanda yaşıyoruz.”
Rüya uykudan uyanır gibiydi. Gözlerini kapattı.
“Bir bilebilsem!”
Önce hafifçe sallandılar. Sonra gittikçe hızlandı sallanmaları…
Sarsılmaya başladılar. Rüzgâr çıkmıştı oralarda sanki. Tanrıçanın saçları
uçuşurken kendi de uçmuştu adeta. Yok olmuştu.
Nazan
Şara Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder