TRUVA SAVAŞI TANRIÇALARIN
GÜZELLİK DERDİ YÜZÜNDEN
ÇIKMIŞ.
nazanss.blogspot.com
Benim yazdığım mitoloji kitaplarımdan biri bize bunları anlattı…
Deniz Tanrıçası Thetis çok güzel bir kadın…
“İnanılmaz güzel bir tanrıça. Düşünsene Tanrıların
babası ve Kralı Zeus ve Deniz Tanrısı Poseidon bile Thetis ile evlenmeyi çok
istemektedirler. Tabi bu masal…
Hep masal dinler gibi düşünmek gerekiyor.”
“Bende öyle düşünüyorum. Dedik ya mitoloji…”
“Öylede çok düşündün gibi geldi de bana.”
“Yahu sende bir acayipsin Rüya… Düşünsem suç
düşünmesem ceza…”
“Vay sözlere bak. Ya Elif ne kadar çok seviyorum
seni bir bilsen.”
“Bu ne şimdi tam Thetis’ten söz ederken. Ha
anladım bana bakarak konuşuyorsun ya! Thetis çok güzel bir kadın tabi bende
öyle olunca sende çağrışım yaptı. Normaldir bu çok sık rastladığım bir olay.”
“Aman Allah’ım havalara bakın. Kız sen bir
âlemsin.”
“Hanımefendi kesmeyelim anlatalım lütfen nerede
kalmıştık.”
“Anlatıyorum. Kâhinler bir kehanette bulunurlar ve
derler ki;
Thetis’in doğuracağı erkek çocuğu babasından daha
akıllı ve güçlü olacak…”
“Hayda. Buyurun bu söylenecek söz mü?”
“Eliiif…”
“Sustum. Buyurunuz.”
“Bu inanılmaz bir olay.
Hemen Tanrıların Tanrısı Zeus ve Deniz tanrısı
Poseidon, bir araya geliyorlar. Toplantı yapıyorlar ve karar veriyorlar.”
“Bunlar bir araya gelip toplantı yaptıklarına göre
hayra alamet bir karar vermezler mutlaka bir plan bir kötülük düşünmüşlerdir.”
“Dinliyor musun? Anlatacağım.”
“Dinliyorum da öyle kitaptan okur gibi de olmaz ki
canım. Arada bir fikir yürütmem lazım. Yoksa sıkılırım değil mi ya?”
“Vallahi haklısın bazen kendimi kaptırıyorum.”
“Bazen ha!”
“Elifim sen nereden kapanıyorsun?”
“Tamam. Bak işte sustum. Tamam.”
“Sonuna karar veriyorlar. Teselya Kralı aynı
zamanda Akilos’un oğlu olan Peleus’ta karar kılıyorlar.”
“Gözlerine onu kestiriyorlar yani.”
“Evet, öylede diyebiliriz. Onunla evlendirmeye
karar veriyorlar. Bundan sonra hazırlıklara başlıyorlar.”
“Ne hazırlıkları bunlar?”
“Düğün hazırlıkları tabi…”
“Ha tamam tabi ya tanrıların tanrısı karar verdi
ve bitti aynı bizim doğudaki ağalık sistemi gibi. Ağa istedi olur. Zeus istedi
olur.”
“Zaman geçmiş ama hiçbir şey değişmemiş gibi.”
“Öyle Vallahi. Hala bazı yerlerde öyle…”
“Neyse düğün için;
Olimpos Dağında büyük bir şölen kurulur.”
Elif sözünü kesti.
“Ben gördüm oraları inanamadım. Sözün bitince
unutma Olimpos ’ta başıma gelenleri anlatacağım sana.”
“Tamam… Bu davete Tanrı ve tanrıçalar davet
edilir. Her kes deliler gibi eğlenmeye başlar. Bir hata yapmışlar, önemli biri
unutulmuştur. Üstelik kim biliyor musun? Nifak Tanrıçası Erins.”
“Haydaaa. Bunlarda en önemli kişiyi unutmuşlar.”
“Öyle olmuş maalesef… Düşün nifak Tanrıçası Erins’in kızgınlığını… Sinsice planlar yapmış. Gizlice kimseye görülmeden bir
altın elmayı masanın üzerine koymuş. Elmanın üzerinde ‘tanrıçaların en
güzeline’ diye yazıyormuş. Bu elma ortalığı karma karışık etmiş.”
“Nasıl yani!”
“Mitolojiye göre yıllarca süren Troya savaşlarının
başlamasına sebep olan olay budur.”
“Yine anlamadım. Nasıl sebep olmuş olabilir ki!”
“Ortalık çok karışmış. Şölen
karışmış… Huzursuzluk hav safhaya çıkınca; Onun için kullanılan tabirleri
sıralayacağım şimdi dikkatini çekerim.”
“Kimin
için?”
“Dinle
lütfen!
Göklerde
gürleyen,
Bulutları
devşiren,
Şimşekleri
savuran,
Başının
bir hareketi ile Olympos Dağını titreten,
Tanrıların
tanrısı…”
“Zeus.”
“Evet
Zeus. Sonunda Zeus olaya müdahale etmiş. Zeus akıllı
tabi... Hemen üç tanrıça ile görüşmüş. Bunlar;
Gök tanrıçası Hera,
Zekâ Tanrıçası Athena,
Aşk Tanrıçası Afrodit’miş. Onlara demiş ki;
Bu elmada yazılı olanı biri üçünüzden biri için
seçecek. O kimi seçerse o elma onun olacak. Bu seçimin yapılmasını istemiş. Kimin
yapmasını istemiş biliyor musun?”
“Bilmiyorum.
Ben bu hikâyeyi gerçekten bilmiyorum. Bunu atlamış bana anlatmamışsın.”
“Olabilir.
Olympos dağının en uzak yerinde oturan biri… Üstelik kâhinlere göre;
Büyüdüğünde ülkesinin başına çok ama çok büyük bir felaket getireceği görülmüş
ve kurban edilmek üzere bir çobana verilmiş biri.”
“Yapma
ya. Hikâyeye bak.”
“Çoban
bu çocuğa kıyamamış onu öldürememiş.”
“Peki,
kimmiş bu?”
“Bu
Paris’miş…
“Paris’mi?
Hani Truva filmindeki yakışıklı Paris öylemi?”
“Öyle…
Yani Troya Kralı Priamos’usun oğlu. Paris o sırada hiçbir şeyden habersiz İda
yani Kaz dağında sürüleri otlatıyor.”
“Tabi
çobana verince oda çoban olmuş büyüyünce.”
“Evet.”
“Rüya heyecanlandım ya. Nasıl güzel anlatıyorsun.
Resmen gözümün önünde canlanıyor.”
“Düşün şimdi genç yakışıklı bir erkek Paris
biranda karşısına üç güzel çıkıyor ama ne güzeller. Öyle böyle değil. Elmayı
Paris’e veriyorlar ve en güzel kadını seçmesini istiyorlar. Paris şaşkın ne
yapacağını bilmeden bu güzellere bakıyor. Güzeller yani tanrıçalar boş dururlar
mı seçilmek için yarışa başlamışlar aynı zamanda vaatlere de… Yine rivayetlere
göre tarihteki ilk rüşvet olayı böylelikle başlamış olmuş.”
“Hadi canım sende!”
“Öyle… Rivayet.”
“Allah Allah peki ne rüşvet teklif etmişler.”
“Şöyle sıralayalım.
Gök tanrıçası Hera; Asya’nın en güçlü Krallığını,
Zekâ Tanrıçası Athena;
Bilgelik,
Aşk Tanrıçası Afrodit; Dünyanın en güzel kadınını
vaat etmişler.
Paris şaşkın. Ne yapacağını bilmeden bir süre
düşünmüş. Sonunda kararını vermiş.
Dünyanın en güzel kadınına sahip olmak için elmayı
Afrodit’e vermiş.”
“Tabi tipik bir erkek modeli…”
“Öyle… Erkek her zaman erkektir canım.”
“Sonra ne olmuş?”
“Sonra; Sonra olanlar olmuş zaten. Diğer Tanrılar
Paris’e çok kızmışlar. Nasıl böyle bir seçim yapar demişler köpürmüşler. Ondan
öç almaya karar vermişler.
Oyunlar başlamış. Bundan sonraki olaylar
zincirleme gelişmeye başlamış. Paris Sparta Kralı Menelaus’un güzel karısına âşık olmuş.”
“Oooo tamam hatırladım Troya filminde
de Helena’yı oynayan artistte tanrıça kadar güzeldi.”
“Haklısın peri kızı gibiydi. Elif laf lafı açıyor.
Güzellik denilince aklıma bir anda Medusa geldi. Ne olur unutturma bunu
bitirince onun hikâyesini anlatayım sana.”
“Medusa güzel miymiş?”
“Hem nasıl bir güzellik… O kadar güzelmiş ki bütün
tanrılar ona göz koymuşlar. Başına ne geldi ise güzelliğinden gelmiş.”
“Of ya bu nasıl bir iş!”
“Anlatacağım. Onu da anlatacağım. Önce şu yarım
kalanı tamamlayayım.”
“Evet. Sözünü unutma ama.”
“Tamam canım.”
“Sonra. Gerçi biliyorum ama senden dinlemek
inanılmaz bir keyif.”
“Sağ ol canım. Biliyorsun ben bunları sabahlara
kadar anlatırım. Bende büyük keyif alarak anlatıyorum.”
“Biliyorum. Haydi, anlat lütfen.”
“Âşık olmuş. Deli gibi âşık anlayacağın... Gözü
hiçbir şeyi görmüyor. Burada devreye kim giriyor.”
“Bence Afrodit giriyor. Söz vermişti dünyanın en
güzel kadınına sahip olacaktı. Helena’da dünyanın en güzel kadını demek ki.”
“Aynen öyle canım. Aşk tanrıçası Afrodit Paris’e
yardım ediyor ve Helena’yı Truva’ya kaçırıyorlar.”
“Buyurun işte kız bize gelin geldi.”
“Âlemsin. Kral Menelaus hemen çok
güçlü olan kardeşi Agamennon’la birleşir ve Truva’ya saldırırlar. Çanakkale yakınlarındaki Truva (Troya)
kenti kuşatılır.”
“Büyük
Truva savaşı…”
“Evet,
Bir noktada da Nifak Tanrıçası Erins’in istediği
olmuş olur. Akatlar’la Troyalılar karşı karşıya gelmiş ve kanlı savaş başlamıştır. Çok kanlar
dökülmüş. Çok uzun sürmüş. Düşünsene yıllarca süren savaşlar.”
“Nifak Tanrıçasının nifak tohumları sayesinde…”
“Öyle tabi…
Bundan sonrasını zaten biliyorsun. Akhalılar, Trova’lıları normal savaşarak yenemeyeceklerini anladıkları için hile yapmaya karar
vermişler ve ünlü Troya atını yapmışlar kendileri de geri çekilmiş gibi yaparak gözden
kaybolmuşlar.”
“Evet. Tahta atın içi savaşçı dolu.”
“Hem nasıl savaşçılar… Burada gaflet Trova’lıların
tabi Akhaların kaçtığını düşünüp eğlenmeye başlamışlar. Savaş galibiyetini
kutluyorlar akılları sıra. Hepsi sızınca savaşçılar attan iniyorlar ondan
sonrası zaten malum.”
“Katliam.”
“Hem nasıl bir katliam… Kapıları da açıyorlar
dışarıdakilerde içeri giriyorlar.”
“Troya işgal edilir.”
“İşgal ediliyor. Doğru… Burası çok önemli bir
bölge biliyorsun.
İki kıta arasında yer alan bir yer. Dolayısı ile Ticaret ve zenginlik demek o
zamanlar burada dokuz Troya kenti kurulmuş.”
“Vay
anasına bayağı önemli bir yermiş.”
“Haklısın.
Homeros’un İlyada’sını biliyorsun değil mi?”
“Çok
değil benim bu konuda bildiklerimin çoğu senin ya da Didar’ın anlattıkları
bazıları da ta okul yıllarından aklımda kalanlar senin gibi özellikle üstünde
durup araştırdığım var dersem yalan olur.”
“Canım
sana fırsat bırakmıyorum ki. Ne zaman bir araya gelsek konumuz Yunan mitolojisi
olduğundan!”
“Sözünü
kesiyorum burada. Haklısın sen anlatıyorsun, bende gazetedekilere hava
atıyorum… Senden dinliyorum ertesi günü naklediyorum. İnan okurlarım gibi
anlatımlarımın da tiryakileri oldu vallahi sayende. Pazartesi ilk iş Troya’yı
anlatacağım. Güzel Helena’yı tanrıçaları…”
“Anlat
tabi. Bunlar insanı rahatlatan gülümseten huzur veren konular. Mitoloji bir
noktada masal…”
“Öyle
zaten masal dinler gibi dinliyorlar bizim çocuklarda.”
“Sende
öyle dinliyorsun. Bende öyle dinliyorum. Bu zaten masal...”
“Güzel bir masal!”
Nazan
Şara Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder