Güven mi?
nazanss.blogspot.com
Çaresizliğin
ne olduğunu bilir misiniz diyeceğim ama inanıyorum ki tüm insanlar hayatları
boyunca çaresiz kaldıkları zamanları olmuştur. Ve biliyorlardır. Hani ne yapacağınızı
bilemezsiniz. Dünya çok büyüktür siz içinde çok küçüksünüzdür ama dertleriniz
çok büyüktür. Sizi dertleriniz ezmektedir.
O
kadar büyüktürler ki, içinizi sıkmaktadırlar. Ağırdır kaldıramıyorsunuzdur. Ne
yapacağınız bilemiyorsunuzdur.
Şaşkın
aptal ve en önemlisi çaresizsinizdir. Çaresizliklerin önemli olanlarından biri
de gönül çaresizliğidir. Tercihlerin farklı olmasıdır.
Bir
gün yaşamınızdaki değişikliği siz bile anlayamıyorsunuz. Ne oldu?
Bu
iki kelime çok önemlidir. Ne oldu?
Olanlar
olmuştur aslında. Siz neyi soruyorsunuz kime soruyorsunuz. Sorduğunuz kimse
tercihini yaptığına göre o bunu anlayacak durumda değildir ki. Onun isteği tek
dileği biran an önce istediğine kavuşmak. Bu istek ne ise o…
Ne
gariptir bu dünya. Anlayabilene aşk olsun. Ben hala anlamadım. Bir anlayan bana
anlatsa mutlaka yine anlamam. Çünkü anlayanda bu dünyadan gidene kadar
anlamayacaktır. Dünya her gün yeniden doğar ne kadar doğru.
Dünü
unutur muyuz bilemem ama yarını asla tahmin edemeyiz. Değil yarını beş dakika
sonrasını bilemeyiz.
Birilerine
güveniyorsunuz. Güven bana göre en önemli duygu. Ben güven duygusunun önemini
hayatımda yediğim çok büyük tokattan sonra anladım.
Sevgiden
önemliymiş güven. Birine güvenmek. Bu çok güzel bir duygu… Ben herkese bir şey
sormak istiyorum. Sizler birilerine güveniyor musunuz?
Mesela
eşinize, kardeşinize hatta arkadaşlarınıza… Evet diyorsanız gerçekten ben
sizleri kutlarım. Ben güvenin güvenilmeyeceğini anladığımda çok şaşırmıştım.
Bir
gün önce çok yakınınız bir gün sonra nasıl bu kadar yabancınız olmuş
şaşkınsınız.
Bunu
nasıl başarıyor tebrik etmek lazım kimi diyeceksiniz. Ben hayatı diyorum. Bir
gün önce ilerisi için aklınızla, ruhunuzla asla karşınızdakinin sizden
vazgeçebileceğini bilmediğinizden hatta düşünmediğinizden hatta asla!
Düşünmeyeceğinizden
birçok anlamda rahatsınız! Heyhat asla rahat olmamak gerekir. Bunu bilmek
gerek.
Asla
kimseye güvenmemek ve güven duygusunun verdiği her ne hal ise ona inanarak
kendinizi emanet etmemek gerekirmiş. Sizi vuran kendinizi emanet ettiğiniz oluyor.
Biran da bırakıyor.
Kucak
ve yer arası yarım metreyi almazken siz uçuruma yuvarlanıyorsunuz. Çünkü düşüş
bitmiyor. İniyor da iniyorsunuz.
Bu
aşağısı ne kadar uzaktaymış. Bilmiyorsunuz. Çünkü haberiniz yok. Nasıl olsun
ki.
Sonra
birkaç model örnek daha var. İki insan ellerini birleştirdiklerinde kalpleri
bile aynı ritmik ahenkle atıyor ki ruhunuz aynı lezzeti sizlere heyecanlanarak
geri veriyor.
Birlikte
bir süre sonra aynı şeylerden lezzet alıyorsunuz. Hatta lezzetleri paylaşırken
ona daha fazlasını veriyorsunuz. Çünkü kıyamıyorsunuz.
Oysa
kıymak ne demek sizin başınıza gelen doğrama makinesinin en sert dişlisi oluyor
ki kalın ve ağır parçaladıkça parçalanıyor. Kalkabiliyorsanız kalkın altından
göreyim sizi.
Hani
demiştim ya birlikte keyif aldığınız, hüzünlerinizi hatta gözyaşlarınızı
paylaştığınızla bir anda ne oldu da olduğunun neticesinde siz hüzün ve içinizin
acısıyla kalırken onun eğlendiğini, yeni uçuşlarda yeni kır çiçeklerini
kokladığını biliyorsunuz.
Ne
demek lazım burada Heyhat mı uygun düşer sizce? Yazık mı?
Kime
yazık bu sonradan tartışılacak bir konu. Onu zaman gösteriyor ama şimdi
eskilerdensiniz.
Ama
bir bildiğiniz var. Siz küçüldünüz. Dünya büyüdü, sorunlar büyüdü, eziyet
büyüdü. Bazı insanların size bakışlarını fark ediyorsunuz.
İçinde
acıma olan bakışlar. Vahlar ve sana da ha! Denilenin anlamının ne olduğu? Hala
anlayamadığınız iç çekişler. Yakın sandığınız dostların sonra sizinle değil de
onlarla olduğunu anlamak da cabası.
Bir
süre sonra onun yakınlarının bile onunla olduğunu bilmekte milli piyangodan
çıkan amorti gibi. Amorti size kalanı onlar büyük parayı götürmüşler. Ya da
öyle sanıyorlar. Amorti ise karşı tarafın yakınlarının sizi hala adam yerine
koymaları. Yine ne demek gerekiyor burada. Yazık mı? Heyhat mı? Buna da siz
yine karar verin lütfen nereye yakıştırırsanız.
Sonra
bölümlerin kaçıncısına giriyorsunuz ki, burada akıl öğretmeler başlıyor. İyide
nasıl anlamadın, iyide öyle yapmasaydın, iyide böyle olmasaydı.
İyide
sende kardeşim kör müydün, iyide sende kardeşim niye güvendin. Bu kadar cümle
içinde tek doğru olan niye güvendin kısmı.
Niye
güvendim. Aslına niye sürprizdi ki? Az çok onu anlamıştın. Onu sıkman da onun
ahlak damarlarının ne kadar ince olduğundan kaynaklanmıyor muydu?
Onu
takibe alman üzerinde durman hep bu sonun bir gün geleceğini düşündüğünden
olmuyor muydu? Senin yanında başkaları göz hapsinde ise zaten sana saygısı
yoktur.
Bunu
hep görüyorsan saygıyla alaka kalmamıştır. Senin yokluğunda zaman dilimleri
değerlendiriliyorsa sevgisi de yoktur. Sen neyin derdinde, takibinde en komiği de
sevgisindesin.
Kayık
küreksiz ve kayıkçısız gider mi. Akıntıya gider. Oda senin içini acıtır. Hani âşık
olunca içinde kelebekler olur ya. Kanatlarını rengârenk açarlarda sanki
birbirlerine işve yaparlar. Sen onu hissedersin. Oysa son zamanlarda karnında
kelebekler yoktur. Binlerce arı hatta bir arı kovanı vardır. Seni sokarlar.
Nasıl yanar için nasıl? Ve nasıl anlatılır ki. Zor…
Ben
bunları nereden hatırladım da yazdım inanın bilmiyorum. Belki bir güzel
arkadaşımın biten güzel evliliği beni etkilemiştir, belki de bir dostun eskiyi
hatırlatan sesi. Kim bilir. Belki de artık güven duygusunun olmadığını bilerek
yaşadığımdan böyle bir duygunun bir zamanlar bende olduğuna şaşkınlığımdır beni
bunlara yazmaya iten. Kim bilir.
Bildiğim
bir şey var tabi.
Dünya
yeniden doğduğunda inanın bir günde size aydınlık getiriyor.
Bir
günde size rahatlık ve ferahlık getiriyor.
Bir
bakıyorsunuz sade bir hayatınız oluyor. Bir bakıyor huzurlusunuz.
Bir
bakıyorsunuz. Mutlusunuz. Belki içinde artık beslediğiniz insanlara güven,
inanç duyguları olmuyor. Belki artık yarını düşünmeden, hatta planlar yapmadan,
hatta yokmuş gibi yaşamayı öğreniyorsunuz. Böyle daha rahatmış. Tabi gençlikte
gitmiş olduğundan daha aklı başında kararlar verebiliyorsunuz.
Ben
sizlere şunları da söylemek istiyorum. Gözlerinizi açın, kimseye hak ettiğinden
fazla önem vermeyin, güvenmeyin hiçbir şekilde kendinizi emanet etmeyin.
Siz
bir bireysiniz. Siz birinin yanında olan ve onun yakını ismi ne sıfatla
anılırsa anılsın. Onun bir şeyi olarak yaşamayın. Sizin bir adınız var.
Sizin
verecek bir hesabınız var. Bir gün o birinin hiçbir şeyi olmadığınız zaman ne
yapacağınızı da bilmiyorsunuz.
Oysa
siz kendiniz olun her zaman ne yapacağınızı da bilin.
Doğru
olanı bu çünkü…
Nazan Şara
Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder