Şeyh Edebali
Şeyh Atası
nazanss.blogspot.com
Büyük bir İslam İlahiyatçısı ve Din Bilgini.
Ahi Şeyhi. Osmanlı İmparatorluğunun kurucusu Osman
Gazi'nin kayınpederi,
Orhan Gazi'nin büyük babası.
Ayrıca Osmanlı Devletinin kurulmasının da fikir babası.
Hayatını incelediğinizde onun ne kadar büyük bir âlim,
büyük bir din adamı, çok önemli bir tasavvufçu olduğunu görüyorsunuz. Uzun
yaşamış, çok önemli öğrenciler yetiştirmiş. Onun nasihatlarının her
cümlesi altın harflerle yazılması gerekecek kadar önemli.
İstanbul'dan, Antalya'ya bu defa araba ile gittik.
Bilecik'ten direk geçmek mümkün değildi. Öylede
yaptık. Bilecik'te durduk, Şeyh Edebali’nin türbesini ziyaret ettik.
Onarım varmış.
Ben çok uzun yıllar önce ziyaret etmiştim.
Çok bir şey değişmemiş. Benim gönlüm böyle dünya cevherlerinin yattıkları yerlerin daha farklı olmasından yana. O bir
din adamı, o bir fikir babası, o bir tasavvuf erbabı o çok ama çok önemli bir
zat.
Osmanlı dünyaya nam salmış, asırlar boyu birçok ülkede
hâkimiyetini sürdürmüş, yoktan var olmuş bir imparatorluk ve bunun fikir
babası.
Bir eksiklik hissettim. İlk ziyaretimde de şimdikinde
de.
Oraların tarihini anlatan yazılar temsili resimler
olsa, daha bir bilgilense gidenler, ziyaret edenler etraflarına gördüklerini
daha detaylı anlatma imkânına kavuşsa, türbe ziyareti sırasında mutlak her anlamda
daha güçlü oradan ayrılacaktır.
Türbe ziyaretlerinde dileklerden ziyade yatan zatların
ruhlarına Fatiha okumak benim için bir hayli önemli. Dualarımı ettikten sonra
huzurlu hissederim kendimi.
Şeyh Edebali
Aslen Karamanlı'dır. Karaman'da başladığı tahsilini Şam'da tamamlamıştır. Tefsir, hadis ve özellikle İslam hukukunda
uzmanlaşmıştır. Mevlânâ Celaleddin-i Rumi ve Hacı
Bektaş-ı Veli gibi, zamanının büyüklerinin sohbetinde
bulunmuştur. Tasavvuf yoluna girdiği, Baba
İlyas halifelerinin ileri gelenlerinden olduğu
belirtilmektedir. Doğum tarihi kesin olmamakla beraber, 1206 yıllarında doğduğu tahmin edilmektedir.
Âlim, faal, varlıklı, çevresi için örnek teşkil eden
bir kişi olan Şeyh Edebali, Eskişehir yakınlarında İt
burnu denilen köyde yaşar, yaptırmış olduğu zaviyede
öğrenci yetiştirir ve halkı aydınlatırdı. Bilecik'te bir dergâh yaptırmış,
Osman Gazi'yi de birçok defa burada misafir etmiştir.
Rivayete göre, Osman Gazi'nin dergâhta bulunduğu bir
gece, rüyasında: Şeyh Edebali'nin göğsünden bir ayın çıkıp kendi göğsüne
girdiğini ve göğsünden bir büyük ağaç bitip dallarının âlemi kapladığını,
altından birçok nehirlerin çıkıp insanların bu sulardan geçtiklerini görmüştü.
Sabah olup rüyayı anlatınca, Şeyh Edebali rüyayı şöyle tabir etmiştir:
"Sen, Ertuğrul Gazi
oğlu Osman, babandan sonra bey olacaksın. Kızım Malhun Hatun ile evleneceksin.
Benden çıkıp sana gelen nur budur. Sizin soyunuzdan nice padişahlar gelecek ve
nice devletleri bir çatı altında toplayacaklar, Allah nice insanın İslam'a
kavuşmasına senin soyunu vesile edecektir."
Gerçekten de öyle olur, altı asırdan fazla devam edecek
olan bir imparatorluğun temelleri Osman Gazi ile atılır ve bunun ilk müjdecisi
Şeyh Edebali olur.
1326'da 120 yaşlarında Bilecik'te vefat etmiş, dergâhının zikir odasına
gömülmüştür. Eskişehir'de de adına bir türbe yapılmıştır. Vefatından bir ay sonra kızı, dört ay sonra da damadı
Osman Gazi vefat etmiştir.
Ey Oğul!
Beysin! Bundan sonra öfke
bize; uysallık sana...
Güceniklik bize; gönül
almak sana.
Suçlamak bize; katlanmak
sana.
Acizlik bize, yanılgı
bize; hoş görmek sana.
Geçimsizlikler,
çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.
Bundan sonra bölmek bize;
bütünlemek sana. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek
sana.
Ey Oğul!
Yükün ağır, işin çetin,
gücün kıla bağlı, Allah Teâlâ yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak
yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak
güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla,
bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize vaat edilenin önünü
açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.
Ey Oğul!
Güçlü, kuvvetli, akıllı ve
kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah
rüzgârlarında savrulur gidersin.
Öfken ve nefsin bir olup
aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkâr ve iradene sahip olasın!
Sabır çok önemlidir. Bir
bey sabretmesini bilmelidir.
Ey Oğul!
Vaktinden önce çiçek
açmaz.
Ham armut yenmez; yense
bile bağrında kalır.
Bilgisiz kılıç da tıpkı
ham armut gibidir.
Milletin, kendi irfanın
içinde yaşasın. Ona sırt çevirme.
Her zaman duy varlığını.
Toplumu yöneten de, diri
tutan da bu irfandır.
Ey Oğul!
İnsanlar vardır, şafak
vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler.
Dünya, senin gözlerinin
gördüğü gibi büyük değildir.
Bütün fethedilmemiş
gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına
çıkacaktır.
Ananı ve atanı say! Bil ki
bereket, büyüklerle beraberdir.
Ey Oğul!
Bu dünyada inancını
kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin.
Açık sözlü ol! Her sözü
üstüne alma!
Ey Oğul!
Gördün, söyleme; bildin
deme!
Sevildiğin yere sık gidip
gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir...
Ey Oğul!
Şu üç kişiye; yani
cahiller arasındaki âlime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını
kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette
değildir.
Ey Oğul!
Haklı olduğun mücadeleden
korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız,
kahraman, gözü pek) derler.
Ey Oğul!
En büyük zafer nefsini
tanımaktır.
Düşman, insanın
kendisidir.
Dost ise, nefsi tanıyanın
kendisidir.
Ülke, idare edenin,
oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir.
Ülke sadece idare edene
aittir.
Ölünce, yerine kim
geçerse, ülkenin idaresi onun olur.
Vaktiyle yanılan
atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında
bölüştüler.
Bunun içindir ki,
yaşayamadılar.
(Bu nasihat Osmanlıyı 600
sene yaşatmıştır.)
Ey Oğul!
İnsan bir kere oturdu mu,
yerinden kolay - kolay kalkmaz.
Kişi kıpırdamayınca
uyuşur.
Uyuşunca laflamaya başlar.
Laf dedikoduya dönüşür.
Dedikodu başlayınca da
gayri iflah etmez.
Dost, düşman olur; düşman,
canavar kesilir!
Ey Oğul!
Kişinin gücü, günün
birinde tükenir, ama bilgi yaşar.
Bilginin ışığı, kapalı
gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur.
Hayvan ölür, semeri kalır;
insan ölür eseri kalır.
Gidenin değil,
bırakmayanın ardından ağlamalı...
Ey Oğul!
Bırakanın da bıraktığı
yerden devam etmeli.
Savaşı sevmem. Kan
akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu
kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir
cinayettir.
Ey Oğul!
Bey memleketten öte
değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız
yok. Çünkü, zaman yok, süre az!
Ey Oğul!
Yalnızlık korkanadır.
Toprağın ekim zamanını
bilen çiftçi, başkasına danışmaz.
Yalnız başına kalsa da!
Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin.
Ey Oğul!
Sevgi davanın esası
olmalıdır.
Sevmek ise,
sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!
Geçmişini bilmeyen,
geleceğini de bilemez.
Osman! Geçmişini iyi bil
ki, geleceğe sağlam basasın.
Nereden geldiğini unutma
ki, nereye gideceğini unutmayasın.
Nazan Şara Şatana
Nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder