Sinema Benim Tutkum
Türkiye ye sinema nasıl geldi?
nazanss.blogspot.com
Yedinci sanat;
İtalyan asıllı
Fransız eleştirmeni Canudo'nun güzel sanatların geleneksel altı dalına kattığı
sinema sanatını anlatmak için kullandığı deyim; Sinema sanatı.
Sinema
bir tutkudur, aşktır bana göre vazgeçilmezdir. Ben sinemaya âşık olduğumda
çocuktum.
Babamın
memuriyetinden dolayı birçok şehirde bulunduk.
Babam
ve annem sinemayı çok severlerdi.
Biz
ailecek sanıyorum haftada bir gün sinemaya giderdik.
Bu
çok özel bir gün olurdu bizim için.
Sinemanın
o büyülü havası beni her zaman çok etkilemiştir.
Düşünün
gidersiniz.
Film
başlamak üzeredir dışarıda bekliyorsunuz, gongun sesi duyulur.
İçeriye
girersiniz. Çoğu zaman karanlıktır girişiniz.
Yer
göstericiye biletinizi verirsiniz.
O
hemen bulur. Elindeki lamba ile yerlerinizi gösterir. Yerinize geçtiğinizde çok
mutlusunuzdur.
Gelecek
haftanın fragmanını (parça)izlerken daha bu filmi izlemeden bir sonraki
geleceğiniz filmi hayal edersiniz. Mutlaka gelmelisiniz baksanıza ne kadar
güzel.
Sonra
koltuğunuza iyice bir yerleşirsiniz.
Film
başlar.
Sinemadan
çıktıktan sonra eve gelene kadar aile arasında film tartışılırdı bizde…
Babam
oyuncular hakkında konuşurdu, annem konusundan söz ederdi.
Bense
hayal ederdim.
Sinemanın
içinde olmalıyım derdim.
Bir
şekilde ben sinemanın içinde olmalıydım.
Önceleri
oyuncu olmalıyım’ı hayal ettim sonraları ise o filmleri yazmayı…
Nasibimde
yazmak varmış.
Sanat dallarında en geç keşfedilen bir değer
buna karşılık en çok ilgi gören bir alan.
Görsel, hareketli, sesli ve renkli...
Direk gözlerinize, ruhunuza benliğinize hitap
ediyor. Üstelik siz hiçbir şey yapmadan sizleri alıyor başka diyarlara götürüyor.
Televizyondan önce en büyük şehir
eğlencesiymiş.
Televizyon bir süre sinemayı geri planda
bırakmış.
Dışarı çıkmıyorsunuz, evinizdesiniz rahatınız
yerinde ve sinema karşınızda.
Bu bir süre sürmüş.
Çünkü sinemanın bir edası var, bir şekli var,
bir heyecanı var.
‘Sinemaya gidiyorum’ demek bile bir farklı
duygu.
Sinemadan çıktıktan sonra o film hakkında
konuşmak, tartışmak ilk fırsatta yakınlarınızla, arkadaşlarınızla filmden söz
edip paylaşmak çok keyifli.
Bir süre sonra insanlar sinema salonlarına
tekrar gitmeye başlamışlar.
Sinemayı birazda nasılları ile inceleyelim.
Nasıl olmuş, Türkiye’ye ne zaman ve kimler
tarafından getirilmiş?
Hollywood
endüstrisi sinemayı ticari araç olarak eğlence piyasasına sürmüş.
Sinema ile ilgili
yazıyı aktaracağım sizlere…
Amerikan Rüyasıdır sinema…
Tarih 29 Aralık 1895, Kardeşlerin
“La Ciotat Garı'na Trenin Varışı”nı anlatan filmi ilk kez Paris'te seyirciye
sunulmuş.
Bu tarihten yaklaşık bir yıl sonra
girmiş.
Batı’dan gelen birçok yeniliğin
öncüsü gibi sinema da ülkemize azınlıklar tarafından getirilmiş.
Bir Alman Yahudi’si olan Sigmund
Weinberg Galatasaray'daki bir birahanede ilk film gösterimini (yine Le Citoat Garı'na
trenin gelişini anlatan film ile) gerçekleştirmiş.
1908 yılında sinema sanatının
ülkemize getirilmesinin planlamasıyla başlamış ancak, hayata geçirildiği yıl
olan 1914
ilk dönem olarak anılmış.
Bu yıllar
arasında Şehzadebey'de Milli Sinema' adı altında halka açık ilk sinema faaliyete
girmiş. (19 Mart 1910).
O zaman İstanbul Sultanisinde gösteri düzenleyen ekip maddi imkân bularak ikinci
Türk sineması Ali Efendi Sinemaları'nı
açmış.
Türkiye’de nasıl olmuştur? Türkiye’de ilk film gösterimi:
Bertrand adlı bir
Fransız’ın II. Abdülhamit zamanında, 1896’da, Saray’da yaptığı gösterimler ile
başlamış.
Daha sonraları
Fransız firması Pathe’nin temsilcisi Romanya uyruklu Sigmund Weinberg’in
yardımlarıyla Beyoğlu yakınlarında halka film gösterilmiş.
Bu filmler
genellikle kısa metrajlı belge ve güldürü filmleriymiş.
Weinberg, halkın
sinemaya gösterdiği ilgiden dolayı, 1908’de, Türkiye’deki ilk sinema olan Pathe
Sineması’nı yaptırmış.
Sarayda sinema
Yıldız Sarayı'nın salonuna bir perde geren Bertrand, başta Padişah olmak üzere
tüm saray erkânına ilk sinema gösterisini sunmuş.
İlk sinema salonu
İstanbul halkı ilk yerleşik sinema salonuna
1908 yılında yine Sigmund Weinberg'in
sayesinde sahip olmuş.
Tepebaşı Sergi Sarayı'nın bulunduğu yerde
Darülbedayi’in (Şehir Tiyatrosu) Komedi Bölümü'nde ilk yerleşik sinema salonunu
hizmete açtı. Elektrik olmadığı için petrol lambasından kötü kokular
geliyormuş...
14 Kasım 1914... Türk Sinemasının Doğuşu
Türk sinemasının doğum günü, ülkenin 1. Dünya
Savaşı'nın karmaşasıyla boğuştuğu döneme rastlıyor.
Çekilen ilk film, Osmanlı'nın 93 Harbi'nde
Ruslara karşı yenilgisinin acı bir hatırası olan Ayastefanos'daki (Yeşilköy)
Rus Abidesi'nin yıkılışını belgeleyen film olmuş.
İlk konulu film
Türk sinemasının ilk konulu uzun metrajlı
filmi 1916 tarihli Himmet Ağa'nın
İzdivacı olmuş.
Arşak Benliyan Opereti oyuncularının rol
aldığı bu film biraz da talihsiz bir 'ilk' film olmuş.
Çekimleri savaş yıllarında başlayan film,
oyuncuları askere alınınca yarım kalmış.
Himmet Ağa'nın
İzdivacı'nı iki yıl sonra Fuat Uzkınay tamamlamış.
Çekimine 1917 yılında başlanan Pençe, Himmet Ağa'nın İzdivacı'ndan
biraz daha şanslıymış.
O dönemde 20'li yaşlarda bir genç olan Sedat Simavi, bir başka anlamda da ilk
olan Pençe filmini çekmiş.
Memed Rauf'un
bir oyunundan uyarlanmış.
Sinema bu gün hayatımızın vazgeçilmezleri
arasındadır. Şimdi birçok şekilde evimizde de sinema keyfi yapabiliyoruz.
Tabi sinema salonuna gittiğiniz hazzı
almıyorsunuz ama film izliyorsunuz.
Şu anda öyle bir haldeyiz ki, bırakın film
izleyip izlemediğinizi sezona girmiş son filmleri izlediğimizi konuşuyoruz.
Kaçırmış olmaktan endişe ediyoruz.
Düşünün film süresince siz – siz değilsiniz
ki. Ya yakışıklı erkek, ya da o dünyalar güzeli genç kız.
Ya bir kral veya bir kraliçe…
Bazen bir bilim adamı, bazen dünyaca ünlü bir
atlet… Görmediğiniz her yerdesiniz.
Değişik kültürleri izliyorsunuz üstelik bire
bir.
Evlerine, sofralarına hatta yatak odalarına
giriyorsunuz. Onların günlük konuşmalarına, tartışmalarına şahit oluyorsunuz.
Tarihi filmler izlerken o zamanları hayal
ediyorsunuz. Giysilerini izliyorsunuz, vücut dillerini takip ediyorsunuz. İyi bir
izleyici iseniz oyuncunun her hareketinin nedenini takdir ya da tenkit
ediyorsunuz…
Savaşları izliyorsunuz korkarak, içiniz
acıyarak neden veya niye-leri düşünerek.
Sanatın tüm dallarını film konuları içinde görebiliyorsunuz.
Bir tiyatrocunun hayatını izlediğinizde tiyatroyu,
piyanistin hayatını izlediğinizde piyanistin neler yaptığını nasıl yaşadığını
görüyor ve öğreniyorsunuz.
Dünya penceresinden pencereyi aralayıp içine
dalıyorsunuz daha ne olsun!
Sinema benim tutkum. Ben mutlaka her gün bir
film izlerim.
Her hafta sinemaya gitmeye gayret ederim.
Sizler gibi benimde dünyaya açılan pencerem Sinema…
Nazan
Şara Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder