Beyoğlu’nda Fransız Sokağı Olduğunu Biliyor
musunuz?
nazanss.blogspot.com
Beyoğlu’nda
Galatasaray lisesinin hemen arka tarafındaki sokaklardan bir yer burası.
Aslında
buranın ismi Cezayir sokağıymış.
Afitaş
Yapım Şirketi ile Kültür Üniversitesinin ortaklaşa geliştirdiği Fransız Sokağı
projesiyle hayata geçirilmiş.
Ben
Fransız sokağına gitmeden buranın hakkında bilgi edinmek istedim.
Projeyle 1800'lerin sonu, 1900'lerin
başı itibariyle yüzyılın değişimine tanıklık etmiş, farklı hayatların yaşandığı
birkaç nesille birlikte gözden düşmüş binalar restore edilmiş.
Pembe ve sarı renklere boyanmış.
Tentelerle donatılmış.
Kaldırım taşları yenilenmiş.
Bölgenin tamamı için özel bir müzik
sistemi kurulmuş.
Açılışın ardından da İstanbul'un
kültür, sanat ve eğlence yaşamındaki yerini almış.
Fransız Sokağı'nı süsleyen
havagazıyla çalışan 100 yıllık sokak lambalarını Paris Belediyesi göndermiş.
Yer taşları Paris'ten gelen
mimarlarla çalışılarak düzenlenmiş.
Sokağa adını veren Fransızlar,
Beyoğlu'nda çok önemli izlere sahipmiş.
Zira Beyoğlu'ndaki ilk kahvehaneler,
ilk oteller, ilk sinema ve tiyatrolar, 19. yüzyılda Fransızlar tarafından
kurulmuş.
Sokağın sol tarafındaki binaların
tümü 1890–1910 yılları arasında İstanbul'da yaşamış Karaköy ve Eminönü
rıhtımlarını
inşa eden Fransız müteahhit mühendis Marius Michel'in imzasını taşıyormuş.
Ayrıca ünlü Fransız ressam Al-bert
Mille de 1950'li yıllarda bu bölgede yaşamış.
Bunları okuduktan
sonra gitmeli ve görmeli dedim.
Birçok
arkadaşımdan duymuştum.
Arkadaşlarımın
başını her Paris gezimden sonra ağrıttığımdan;
“Tam
sana göre bir yer hala nasıl gitmezsin” diye sitem ediyorlardı.
“Samimi
bir havası var. Seversin.” demişlerdi.
“Tamam,
gidelim” dedim. Elifimi aldım yanıma doğru Fransız sokağına...
Gerçekten
hoşuma gitti.
Binalar
çok dar sokağın iki yanında merdivenlerle ve dik yokuşla aşağıya doğru uzanan
bu Mardin sokaklarının darlığında…
Sokağın
iki çevresinde sayısız restoranlar kafeler var.
Biz
dışarıda oturmayı tercih ettik. Naylon brandalarla çevrilmiş ve her yerde
ısıtıcılar vardı.
Üşüyorsunuz
ama üşümüyorsunuz.
Nasıl
bir duygu tarifi zor. Belki ilk başlarda üşüyebilirsiniz.
Tepeden
aşağıya doğru ısıveren ısıtıcıları da açıyorlar. Eğer ayağınızda yün çorabınız
da varsa, sırtınız da içi muflonlu kalın kabanı da giymişseniz ve size bir de
dizlerinize konulmak üzere verdikleri battaniyelere de sarılınca meseleyi
halletmiş oluyorsunuz.
O
zaman geriye kalan burada oturup etrafın keyfini çıkarmak kalıyor...
Temiz
hava alıyorsunuz, üşümüyorsunuz müzik dinliyorsunuz ve keyfiniz yerinde…
Bu
çok güzel…
Fransız
kültürünü yansıtmayı hedefleyen sokakta, değişik tatlar sunan kafeler,
restoranlar ve sanat merkezleri bulunuyormuş...
Bence
gitmelisiniz.
Bu
mevsimde tadına doyum olmuyor.
Nazan
Şara Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder